Cengiz
Çandar / Radikal
“Eylül ayında görülmemiş ölçüde sıcak ve güneşli Moskova.
Parlak güneşin altında şehrin tüm ihtişamı daha da belirginleşiyor sanki...
Sovyetler Birliği döneminde bile üzerinde hiç çıkartmadığı
o “Slav mistisizmi”nden eser yok.
Moskova, her köşesine tarih sinmiş
olmasına rağmen geçmişte yaşamaktan ziyade geleceğe bakan canlı bir şehir
görüntüsünde. Büyüsünü ise hiç terketmemiş…
Kendi kişisel tarihimdeki çok özel yerinden ötürü ben yine “tarihi
Moskova”da yaşamaktan kendimi alıkoyamıyorum. Gösterişli Tverskaya Caddesi’nde
yürüyorum. Mayakovski’nin heykeli ve adını taşıyan meydan… Biraz Puşkin heykeli
ve Puşkin Meydanı…
Ve, Gogol Bulvarı… Gogol heykelini arkamda bırakıyorum.
Solumda ünlü Arbat Sokağı’nın bir ucu. Sağa, Kremlin yönüne sapıyorum. Savunma
Bakanlığı ve Genelkurmay’ın tarihi ve görkemli binaları…
Znamenka Caddesi’nden geçen turistlere, “Bu binalardan
Mareşal Tukaçevski, Mareşal Jukov gibi askerler geçti. İkinci Dünya Savaşı’nın
kaderini belirleyen en önemli kararlar burada alındı” diye açıklama
yapılır. Az ötede, Kremlin’in kuleleri…
Puşkin’den Mayakovski’ye, Dostoyevski’den Gogol’e,
Tolstoy’dan Gorki’ye büyük şairler, romancılar, edebiyat insanları,
Çaykovski’den Rahmaninov’a büyük müzikçiler,
Kutuzovski’den, Tukaçevski’ye
Jukov’a büyük komutanlar yetiştirmiş bir ülke, her dönem önemsenmeyi hak eder
diye düşünüyorum.”
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder