Moskova

Moskova

27 Ağustos 2016 Cumartesi

PETRO'nun YAZLIK SARAYI


Ömer Faruk Toprak

Yatarken odamızın perdelerini sıkı sıkı kapatmıştık, sabahleyin erken uyanmamak için düşünmüştük bunu. Perde kenarından ışık sızarsa, hemen uyanırım çünkü.

Sabahleyin yanıbaşımdaki saate bakıyorum, 9'a yirmi var. Yedi, yedi buçuk saatlik bir uyku yeterli bana. Gayet dinç kalkıyorum yataktan. Gene güneşli dışarısı. Soğuk sütü içince daha zindeleşiyorum. Tıraş ve banyo. Bayan Vera'nın odasına telefon: "Hazırız.." diyorum.

Otomobilde biz gene arkada üç kişi, önde Bayan Nataşa ve şoför. Bir yanımızda yemyeşil kırlar. Öbür yanınızda ya bir deniz parçası ya da ırmak akıyor. Elektrikli tramvaylar geçip gidiyor yanımızdan. Vatmanlar hep kadın. Leningrad'ın banliyölerine hep tramvaylar işlermiş.

Uzaktan altın sarısı, boğumlu kubbeler görünüyor. Sarayın kapısında gişeler var. Ziyaretçiler sıraya girmişler, bilet alıyorlar. Büyük bir bölüğü, Leningrad'ı görmeye gelen gezginler. Bir başka araba ile de Cezayirli romancı Mevlût Muammeri ile Ozan Kâtip Yasin ve konukçuları gelmiş. Birlikte gezeceğiz Petro'nun bahçelerini.

Sarayın kapısından bakıyoruz. İçerde iskeleler kurulmuş. Boya ve onarım var. Bana sorarsanız, sarayın dış görünüşü ve bahçesi ilginç daha çok. Şöyle tarif edeyim biraz: 

Sarayın önünde, bahçeye inen birkaç tane geniş merdiven görüyorsunuz. Merdivenlerin arasında havuzlar ve bu havuzlara aslanların ağzından çağlayanlar akıyor. Havuzların içinde fıskiyeler, fıskiyelerle ıslanan çeşitli insan ve hayvan yontuları var.

Aşağıda geniş bir koruluk, gezmekle bitmiyor. Tarhlar, çiçekler.. Her üç yol ağzında dondurma ve börek (bizim puf böreğine benzer) satılıyor. Beş kopek, on kopek verip alıyorsunuz. Temiz havada gezdikçe acıkıyorsunuz çünkü. Ağaçların altından epeyce yürüdük. Ben ilkin deniz sandım. Orada gölün kıyısında Petro’nun küçük bir evi var. Yatak odası, mutfak ve küçük bir salon. O dönemden kalan bütün eşyaları ile korunmuş. 

Tencereler, bakır sahanlar, petrol lâmbaları, hepsi duruyor. Yatak odasında büyük bir karyola, üzerinde işlemeli eski bir örtü. Küçük bir masa, gene petrol lâmbası ve ayna. O sırada küçük salona girerken Bayan Nataşa açıklamalar yaptı bize:

"Şu gördüğünüz içki bardakları pek ünlüdür. Büyük Petro, geç gelen konuklarına bu büyük bardaklarla votka verilmesini emredermiş-Rus geleneğine göre, bardak yarım bırakılmaz-bir dikişte sonuna kadar içilecek. Geç gelen konuklar da bardakları dikerlermiş, ama biraz sonra ya bayılırlar ya da alkol komasına girip ölürlermiş. Petro'nun geç kalan konuklarına karşı düşündüğü ceza, böyle pek korkulu bir son ile bitermiş."

Boğumlu uzun bardaklara şöyle bir baktım. Bizim küçük votka şişelerinden daha fazla alacağı muhakkak. Her babayiğit bunu bir dikişte içemez. Fakat ne garip rastlantıdır ki, Petro'nun ölümü bu küçük evin çevresini su basması ve zatürreye yakalanması sonucu burada olmuş. Su baskınında üşütmüş ve ateşli Zatürreye onu galiba 42 yaşında öbür dünyaya göndermiş. Bu evin bahçe tarafında küçük bir alan var. Çakılların üzerine basınca su fışkırıyor. Kaçmaya fırsat bulamadan ıslanıyorsunuz. Bazı ziyaretçiler, gülüşmeler arasında ıslandılar.

Aynı bahçenin içinde küçük bir resim galerisi düzenlenmiş. II.Katerina döneminden kalan tablolarmış bunlar. Özellikle yabancı gezginler ilgi ile seyrediyorlardı bu resimleri.

Bayan Nataşa:

"Resim sanatı açısından değil de, tarihsel açıdan önemli herhalde bu galeri." dedi bize.

Petro'nun yazlık sarayı ve bahçesinin öyle çekici, öyle yoğun yanları vardı ki, örneğin bu tablolar üzerinde fazla durmadım. İnsan bu bahçede güzel doğa ile saatlerce başbaşa kalmak istiyor. Bu da geniş bir zaman sorunu. Baktık, saat 14'e gelmiş. Aynı güzel doğa parçalan ortasından geçerek, kente döndük. Büyük restorana girdiğimizde, hemen aklıma düştü:

"Gene yemekler tükenmiş olmalı" dedim içimden.

Bayan Vera, garsonla konuşmadan, ben konuştum:

"Yemeklerin çoğu tükenmiş olmalıdır. Bize votka, peynir, siyah havyar getirseler, işimiz görülmüş olur."

Bayan Vera, gülerek, söylediklerimi garsona aktardı. Kendisi de kahvesini söyledi. (Bayan Vera kahve ve cıgara tiryakisi) Cıgarasını yakıp, dumanını savurmaya başladı.

Hazır yiyecekler istediğimiz halde, yarım saate yakın bir süre bekledik. Açlığımız geçmek üzere idi. Sonunda kuruldu bizim" çilingir soframız" Votkamı yudumlarken, eşim:

"Ah, şimdi bir Ananas olsa da yesek" dedi.

"Bu da nereden aklına düştü" derken, Bayan Vera gülerek yerinden kalktı ve beş dakika sonra döndü. Arkasından garson, bir tabağın içinde Ananas'ı getirdi, masanın üzerine koydu. Bayan Vera, ananası ustalıkla kesti ve bize ikram etti. Eşim sonradan açıkladı. Buraya gelirken restoranın büfesinde ananas görmüş. Zeki konukçumuz, garsonlar "Ananas kalmadı" demeden, eşimin isteğini yerine getirdi. Hem ananası yedik, hem gülüştük.

Yemek masasındaki sohbetimiz 17'ye kadar sürdü. Otelde günün yorgunluğunu gidermek için bir saat kadar dinlendik. Saat 19’da Leningrad Akrobasi Sirkini görmek üzere yola çıktık. Yolumuz üzerinde güzel bir park göründü.

Bayan Nataşa:

"Bu parkın içinden geçelim. Edebiyat tarihine geçmiş bir bahçedir burası. Puşkin'in, Tolstoy'un kitaplarında, bu parkın önemli bir yeri vardır. Bakın, hepsinin yontulan var burada."

Gerçekten ünlü adamlar galerisi gibi idi bahçe. Bir yontuya yaklaştım. Moskova’da da bu yontunun benzerini görmüştüm. Bayan Nataşa, dikkatle baktığımı görünce:

"Rusların büyük devrimcilerinden Kirov'dur bu. Devrim üzerine kuramsal yapıtları ile ünlüdür. Lenin'in yakın arkadaşıdır. 1917'nin tarihsel açıklaması yapılırken, Lenin'den sonra en çok sözü edilen kişilerden biridir."

Biraz daha yürüyünce, büyük çam ağaçlarının arasında Puşkin'le karşılaştık. Genç yaşta ölen ozanın, bu kadar canlı yontusunu görmemiştim. Nerdeyse ünlü "Fırtına" şiirini okuyacak. Sanki göz göze geliyorsunuz ve uzun uzun bakıyor size.

Daha ilerde, başkalarının yontulan var. Bazılarının isimlerini ilk kez duyuyorum. Bayan Nataşa'ya sordum:

"Beyaz Geceler'deki bahçe burası mı acaba?"

Bayan Nataşa, iri mavi gözlerini açarak biraz durakladı, düşündü: "Belki de" dedi. "Çok eski bir park olduğunu söylerler. Mamafih öğrenip, yarın size söylerim"

Yürüdük, dakikalarca sürdü bahçenin içindeki yolumuz. Sirkin bulunduğu alana geldik. 

Büyük çadırın içinde yerlerimizi aldık. Bayan Vera bana doğru eğildi:

"Bu sirkte, Sovyetler Birliğinin en ünlü Trapez ustaları var. Palyaço çiftini ülkemizde tanımayan yoktur."

Gezi izlenimlerimi yazarken, daha başlangıçta söylemiştim. Bayan Vera, gerçekten becerikli bir Türkolog olarak, konukçulukta eşsiz bir arkadaş. İnsanın isteklerini daha söylemeden, gözlerinden okumasını biliyor.

İki saat süre ile soluk kesen gösterileri izledik. Palyaçoların, kaplanların, fok balıklarının ve köpeklerin gösterileri her sirkte görülen cinsten değildi. Çadırdan dışarı çıkınca, gene "beyaz geceler" başlamıştı. Aynı parkın içinden yürüdük. Kanapelerde ve ağaçlarda kar yoktu yalnız. Tek tük çiftler oturmuştu. İçlerinden bazıları âşıktı herhalde. Kalkık burunları, sarı saçları ve mavi gözleri ile tanıdığım tiplerdi sanki bunlar. Dostoyevski'nin ya da Tolstoy'un yapıtlarında ne çok görmüştüm onları. Şu küçücük belleğimde, o yazarlardan, ne çok kahraman yer almış! Gerçekten bir ülkeyi yüceltenler, onu elleri üzerinde taşıyan ozanlar, yazarlardır. Bunu geç de olsa anlasalar.. Ülkemizde, kötü gözle bakılmasa artık yazarlarımıza. Yanımdaki dostlar, sanki benim düşündüklerimi duyuyorlardı. Otele kadar hiç konuşmadan yürüdük. Odamıza çıktığımız zaman, suskunluğum geçmişti. Bayan Vera ile 
Türk edebiyatı üzerinde konuştuk. Sorularına yanıtlar verdim.

PALAİS ET MUSEE DE L'ERMİTAGE

II. Katerina:

"Bana Avrupa’nın en güzel resim müzesini hazırlayın" demiş.

Avrupa’nın, gerçekten en güzel galerisi olup olmadığına ilişkin bir şey söyleyemem. Ama daha L’ermitage'ı görmeden önce, bazı ressamlardan, dünyanın en zengin iki resim müzesinden biri olduğunu duymuştum. Gezmek için yarım gün ayırmıştık. Meğerse bu ayırdığımız süre, orası için küçücük bir zaman parçası imiş. Müzeyi gezip bitirdikten sonra:

"Burayı doya doya görebilmek için, en azından on gün, on beş gün gerekir" dedim içimden.
Çağdaş ressamlardan geriye doğru, hepsinden tablo var. Renoir'dan, Degas'dan, Manet’den, Matisse'e, Picasso'ya doğru geliyorsunuz. Daha eskilerden de zengin bir kolleksiyon sergilenmiş.


Her salonda oturarak seyretmek olası. Stil sandalyelerden koymuşlar. Daha önce reproduction'larım gördüğüm bazı ünlü tabloları oturarak seyrettim. Saatlerce ayakta kalmak, gezi yorgunluğunun üzerine binerse, günün öbür yarısından yararlanmazdım.

23 Ağustos 2016 Salı

1991 Sovyet darbe girişimi



Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi

1991 Sovyet Darbe Girişimi ( Августовский путч; Ağustos Darbesi, 19 Ağustos – 21 Ağustos 1991), Sovyetler Birliği hükümeti üyesi bir grubun ülkede denetimi Sovyet Cumhurbaşkanı Mihail Gorbaçov’dan alma teşebbüsüdür.

Darbeciler Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin sol kanadında yer almakta ve Gorbaçov’un reform programının çok ileri gittiğini düşünerek yeni imzalanacak olan birlik antlaşmasının ülkenin sonunu getirdiğine kanaat getirmişlerdi.

Darbe sadece 3 gün sürdükten sonra Gorbaçov tekrar iktidara dönse de olay Sovyetler Birliğindeki dengeleri alt üst edecek ve hem ülkenin hem de SBKP’nin sonunu getirecektir.

Perestroika ve Glasnost açılımı ve sonrası

1985 yılında iktidarı aldıktan sonra Gorbaçov çok iddialı bir reform programına girişip Perestroika ve Glasnost açılımlarını yapacaktır.

Perestroyka ekonomik ve politik anlamda yeniden yapılanma, glasnost ise şeffaflık anlamına gelmektedir.

Bu açılımlar özellikle komünist sisteme bağlı parti üyelerinde bir direnişle karşılaşmıştır.

Yapılan reform Gorbaçov’un beklemediği bazı güçleri de harekete geçirecektir.

Özel olarak Sovyetler Birliğindeki Rus olmayan uluslarda milliyetçi propaganda güçlendi ve bazı cumhuriyetlerin birlikten ayrılmasından korkulmaya başlandı.

1991 yılında SSCB ciddi bir siyasi krizdeydi. Estonya, Letonya, Litvanya ve Gürcistan zaten SSCB’den bağımsızlıklarını ilan etmiştir.

Ocak 1991’de zor kullanarak Litvanya’yı tekrar birliğe dahil etme girişimi olmuş ve Vytautas Landsbergis önderliğindeki bağımsızlık isteyen bağımsızlık hareketine karşı ayaklanan Litvanya Komünist Partisi ve Jedinstvo hareketinden yana askeri güç kullanılmış, olaylar sırasında bağımsızlık yanlısı göstericilerden 14 sivil hayatını kaybetmiştir.

Bunun yanı sıra Dağlık Karabağ ve Güney Osetya’da etnik çatışmalar yaşanmaktaydı.

Rusya, 12 Haziran 1990 günü egemenliğini ilan ettiğinde SSCB yasalarının uygulanmasını sınırlandırmış olmaktaydı. Rusya Yüksek Sovyeti ise bu tür yasaların uygulanmasının SSCB yasalarıyla çelişkili olduğu için yasadışı olduğuna karar verince yasaların savaşı denilen durum ortaya çıkmış oldu.

Hazırlanan yeni birlik anayasasının cumhuriyetlerde oylanması gündemi Baltık ülkeleri, Ermenistan, Gürcistan ve Moldovya’da reddedilmiş, bu ülkelerdeki milliyetçi akımın gücü ortaya konmuştu.

17 Mart 1991 günü yapılan referandumda Ukrayna hariç 8 cumhuriyet yeni birlik antlaşmasını kabul edecektir.

Yeni antlaşmaya göre Sovyetler Birliği bağımsız cumhuriyetlerin bir birliği olacak, ortak bir cumhurbaşkanı, ortak bir dış siyaset ve ortak bir orduya sahip olacaktı.

Yapılan planlamalara göre Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Özbekistan antlaşmayı 20 Ağustos 1991 günü Moskova’da imzalayacaktı.

Darbe planları

11 Aralık 1990 günü KGB Başkanı Vladimir Kryuchkov, Moskova’daki merkezi televizyon kanalı aracılığıyla düzenin tesisi çağrısında bulunmuş, aynı gün iki KGB yetkilisinden SSCB’nde olağanüstü bir durumda alınacak acil önlemleri belirlemeleri için talimat vermiştir.  
Kryuchkov yaptığı plana daha sonra Savunma Bakanı Dmitriy Yazov, İçişleri Bakanı Boris Pugo, Başbakan Valentin Pavlov, Başkan Yardımcısı Gennady Yanayev, SSCB Savunma Konseyi'nden Oleg Baklanov, Gorbaçov’un sekretaryasından Valeriy Boldin ve SBKP Merkez Komite Sekreteri Oleg Shenin’i dahil eder.

Darbeyi planlayanlar Cumhurbaşkanı Mihail Gorbaçov’un sıkıyönetim ilan ederek düzenin sağlanmasına ikna edilebileceğini düşünmüşlerdir.

Darbecilere karşı tedbir

21 Temmuz 1991 günü Gorbaçov, Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev devletin yüksek kademelerindeki muhafazakar Pavlov, Yazov, Kryuchkov ve Pugo gibilerinin daha özgürlükçü isimlerle değiştirilmesi hakkında konuşur.

Darbeciler düğmeye basıyor

Bu sohbet KGB tarafından dinlenecek ve konuşma metni KGB Başkanı Kryuchkov’a iletilecektir. 

4 Ağustos 1991 günü Gorbaçov ailesiyle beraber Kırım’daki yazlığına tatile gider. Moskova’ya yeni birlik antlaşmasının imzalanacağı 20 Ağustos günü dönmeyi planlamaktadır.

17 Ağustos günü darbeciler Moskova’daki KGB Misafirhanesinde toplanarak yeni birlik antlaşmasını bir kez daha okuyarak antlaşmanın Sovyetler Birliğini yıkacağında birleşerek derhal harekete geçme kararı alırlar.

18 Ağustos Pazar günü Oleg Baklanov, Valeriy Boldin, Oleg Shenin ve SSCB Savunma Bakan yardımcısı General Valentin Varennikov Gorbaçov ile görüşmek üzere uçakla Kırım’a giderler.

Aynı anda Gorbaçov’un kaldığı yazlığın dış dünyayla tüm iletişimi kesilir.
Yazlıktan dışarıya kimsenin çıkmaması talimatı alan KGB memurları evin dışında yerlerini alırlar.

Görüşmeye gelen heyetten Baklanov, Boldin, Shenin ve Varennikov, Gorbaçov’un ya sıkıyönetim ilan etmesini ya da ülkede asayişin sağlanabilmesi için Başkan Yardımcısı Gennady Yanayev’e tüm yetkilerini devretmesini isterler.

Gorbaçov’a bakılırsa o bu ultimatomu hemen reddetmiştir.

Ancak Varennikov’a göre ise “Ne yapılmasını gerektiğini düşünüyorsanız yapın, kahretsin!” demiştir.

Hangi aktarımın doğru olduğundan bağımsız olarak Baklanov, Boldin, Shenin ve Varennikov Gorbaçov ile görüşmeden sonra açıkça umutsuz ve sinirli çıkmışlardır.

Darbeciler Pskov’daki bir fabrikadan 250 bin çift kelepçe sipariş etmişlerdir. Ayrıca Kruchkov tüm KGB personelinin maaşlarına yüzde yüz zam yaparak izindeki personeli göreve çağırmış, Lefortovo Hapishanesi ise yeni mahkûmlar için boşaltılmıştır.

Devlet Güvenlik Konseyi GKChP

Baklanov, Boldin, Shenin ve Varennikov’un Kırım’dan dönüşüyle beraber darbeciler Kremlin’de toplantı yaparlar.

Gennady Yanayev, Valentin Pavlov ve Oleg Baklanov “Sovyet Liderliğinin Bildirisi” isimli bir metin kaleme alıp imzalarlar, buna göre SSCB’nin bazı bölgelerinde sıkıyönetim ilan edilmekte Devlet Güvenlik Konseyi GKChP oluşturulmakta ve yönetimi devralmaktaydı.

Yeni oluşturulan komitenin üyeleri aşağıdakilerden oluşmuştu:
Gennady Yanayev
Valentin Pavlov
Vladimir Kryuchkov
Dmitriy Yazov
Boris Pugo
Oleg Baklanov
Vasily Starodubtsev
Alexander Tizyakov

Bunu takiben Gennady Yanayev, Gorbaçov’un “hastalığa” bağlı olarak görevlerini yerine getiremediği için onun yerine SSCB Cumhurbaşkanı görevlerini üzerine aldığına dair bir emir yayınlar.

Yeni kurulan komite olan GKChP, Moskova’da tüm gazetelerin yayınlanmasını durdurur, sadece dokuz adet Komünist Parti kontrolündeki gazetelere müsaade edilir.

Daha sonra yayınlanan bildirilerde Sovyet insanın onur ve haysiyetinin gözetileceği yeni bir birlik antlaşmasının halk tarafından yazılacağından, şehirlerdeki gıda sorununun halledileceğinden bahsedilir.

Ayrıca komite demokratik süreçlerin sürdürüleceğini ve özel teşebbüsün destekleneceğini belirtir.

19 Ağustos

“Sovyet Liderliğinin Deklarasyonu”, Yanayev’in emri ve GKChP bildirileri devlet televizyonunda ve radyolarında sabah 07:00’den başlayarak yayınlanır, Rusya Federasyonuna bağlı televizyon ve radyo istasyonları kapatılır.

Tamanskaya Mekanize Piyade Birliğine bağlı tanklar ve zırhlı araçlar ile Kantemirovskaya tank birliği de Moskova sokaklarına çıkacak, onları paraşütçüler izleyecektir.

En tehlikeli görülen dört Rusya Federasyonu milletvekili KGB tarafından gözaltına alınmış ve askeri bir üste enterne edilmiştir.

Yeltsin sahnede

Darbeciler Kazakistan’ı ziyaret eden Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin’i ise ülkeye girdikten sonra tutuklamayı planlamaktadırlar, ama nedense bunu gerçekleştirmezler.
Yeltsin, Beyaz Saray olarak adlandırılan Rusya Parlamento binasına sabah 09:00’da gelir, yanında Rusya Federasyonu Başbakanı Ivan Silaev ve Rusya Federasyonu Sovyeti Başkanı Ruslan Khasbulatov olduğu halde bir bildiri okuyarak gerçekleşmekte olan darbenin yasadışı olduğunu açıklar.

Ordudan darbeye destek vermemesini ister.

Ayrıca Gorbaçov’un halka seslenebilmesi için genel grev çağrısı yapılır.

Bu açıklama tüm Moskova’da bildiri şeklinde dağıtılacak ve bu sayede akşama doğru Moskovalılar Parlamento binasına gelmeye ve barikat yapmaya başlarlar.

Buna karşılık olarak Gennady Yanayev Moskova’da 16:00 itibarıyla sıkıyönetim ilan eder.
Yanayev saat 17:00’de yaptığı basın toplantısında Gorbaçov’un istirahat ettiğini belirterek, geçen yılların onu çok yıprattığını ve dinlenmesi gerektiğini açıklar.

Ayrıca Yanayev GKChP’nin reformların takipçisi olduğunu da ekler.

Ancak, zayıf görünüşü, titreyen elleri ve kullandığı yuvarlak ifadeler açıklamasından şüphelenenleri kuşkulandıracaktır.

Bu sırada Tamanskaya mekanize birlik komutanı Binbaşı Evdokimov, Parlamento önünde Rusya Federasyonu liderliğine bağlı olduğunu açıklayarak taraf değiştirecektir.

Tanklardan birisinin üzerine çıkarak halka hitap eden Yeltsin’in konuşması garip bir şekilde devlet televizyonunda gösterilir.

20 Ağustos

Öğleyin Yanayev tarafından Moskova sıkıyönetim komutanlığına atanan Moskova Garnizon komutanı General Kalinin şehirde 23:00-05:00 arası sokağa çıkma yasağı ilan eder.

Bu açıklamadan Parlamentoya saldıracağı anlaşıldığında binayı korumak için gelen gönüllülerin çoğu silahsızdır.

Yeltsin ve ekibine bağlılıklarını ilan eden tank birliği ise Parlamento önüne gönderilir.

Rusya Federasyonu yöneticileri ise Parlamento binasına gelirler.

20 Ağustos akşamı Kryuchkov, Yazov ve Pugo Palamentoya saldırmaya karar verirler ve diğer komite üyelerince desteklenirler.

Kryuchkov’un yardımcısı General Ageev ve Yazov’un yardımcısı General Achalov saldırıyı planlarlar, KGB’nin özel harekat birlikleri olan Alfa ve Vympel Gruplarıyla beraber paraşütçü Omon birlikleriyle tank ve helikopterler saldırıya katılacaklardır.

Alfa grup komutanı General Viktor Karpukhin ve paraşütçülerin komutanı General Alexander Lebed kalabalığın arasına karışarak yerinde inceleme yaparlar. Kurmayları Ageev’e operasyonun çok zor olduğunu ve çok kan akacağını söyleyerek onu caydırmaya çalışırlarsa da Lebed saldırının sabaha karşı 02:00’de başlayacağını açıklar.

21 Ağustos

Sabaha karşı 01:00 sularında Parlamento binasının yakınlarında olay yerine doğru ilerleyen Tamanskaya mekanize birliğine ait araçlardaki zırhlılar sokakları troleybüs ve sokak temizleme araçlarıyla barikat yaparak kapatırken Dmitriy Komar, Vladimir Usov ve Ilya Krichevskiy vurularak öldürülür.

Halk araçların etrafını sararak ateşe verse de askerlere bir şey olmaz.

Ancak KGB ‘ye bağlı Alfa ve Vympel grupları harekete geçmez ve Parlamantoya saldırı başlamaz.

Yazov durumu öğrenince askerlerin şehirden ayrılmasını emreder.

Ordu birlikleri Moskova’dan ayrılırken kararsız GKChP komitesi üyeleri Savunma Bakanlığında toplanarak ne yapacağını bilmez bir şekilde Gorbaçov ile pazarlık yapmak için bir delegasyon gönderirler.

Vladimir Kryuchkov, Dmitriy Yazov, Oleg Baklanov, Alexander Tizyakov, Anatoliy Lukianov ve Vladimir Ivashko Kırım’a uçar.

Saat 17:00’de delegasyon yazlığa gelseler de Gorbaçov onlarla görüşmeyi reddeder.
Kopartılan iletişiminin sağlanmasını isteyip bunu elde ettikten sonra GKChP kararlarının geçersiz olduğunu, komite üyelerinin görevden alındığını bildirecektir.

ABD’nin rolü

“Sadece Başkan İçin” adlı kitabın yazarı Christopher Andrews darbe günlerinde ABD’nin oynadığı önemli rolü anlatır.

Zamanın ABD Başkanı Bush’a gelen en önemli istihbarat Kryuchkov ile Yazov arasında geçen ve Moskova’daki askeri birliklerin durumunu anlatan görüşme ABD gizli servislerince algılanır ve çözümlenir.

Bush, gizli servislerin ayak diremesine rağmen hiç görülmemiş bir kararla görüşme bilgisini ayrıntılarıyla Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin’e iletmeye karar verir.

Ayrıca Moskova’daki ABD Elçiliği sayesinde Yeltsin’in askeri komutanlarla kesintisiz görüşme yapması sağlanır.

Gizli servis yetkilileri Rus muhaberesinin dinlenebildiği bilgisinin Ruslara verilmesinin ileride önemli imkânları ellerinden alınacağını söyleseler de Bush’a göre öncelik darbenin bertaraf edilmesidir.

Darbe ise tahminlerden çok önce sönümlenecek ve sona erecektir.

Sonrası

Gorbaçov ve komite delegasyonu Moskova’ya uçacak ancak 22 Ağustos sabahı erken saatlerde Kryuchkov, Yazov ve Alexander Tizyakov havaalanına indikleri anda tutuklanacaklardır.

22 Ağustos günü tutuklanan Pugo ve eşi ertesi gün intihar edecektir.

Pavlov ve Starodubtsev 23 Ağustos günü, Oleg Baklanov, Valeriy Boldin ve Oleg Shenin 24 Ağustos günü yakalanacaktır.

Bazı bölge valileri ve yetkililer darbeyi destekledikleri için 21 Ağustos günü Rusya Federasyonu Yüksek Sovyeti Karar No.1626-1 ile Cumhurbaşkanı Yeltsin’e yerel yöneticileri görevden alma yetkisi vererek darbe yanlılarının tasfiyesi hareketini başlattı.

Ertesi gün yine Yüksek Sovyet Karar No.1627/1-1 ile beyaz-mavi-kırmızı bayrağı Rusya bayrağı ilan ederek Sovyet kızıl bayrağını tasfiye etti.

24 Ağustos günü ise kimliği belirsiz kişilerce öldürülen Dmitriy Komar, Vladimir Usov ve İlya Krichevskiy için yapılan cenaze törenine binlerce Moskovalı katılacaktı.


SBKP’nin sonu

24 Ağustos günü Gorbaçov SBKP Genel Sekreterliğinden istifa ettiğini açıklayacak, onun yerine geçen Vladimir Ivashko ise 29 Ağustos günü istifa edecektir.

24 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Yeltsin yayınladığı 83 numaralı emirle SBKP arşivlerini Rusya devlet arşivlerine getirtecek ve ertesi gün yayınladığı emirle Rusya’daki tüm SBKP mallarına el koyacaktır.

6 Kasım günü ise cumhurbaşkanının 189 numaralı kararla ise Rusya’da SBKP faaliyetleri yasaklanacaktır.


SSCB’nin dağılması

24 Ağustos günü Gorbaçov “Sovyet Ekonomisi için Operasyon Yönetim Komitesi”ni kurar.

Amacı darbecilerden olan Pavlov başkanlığındaki SSCB Hükümetini aşmaktır.

Bu yapıya Rus başbakanı Ivan Silaev başkanlık edecektir.

Ancak Gorbaçov’un önlemi hiç etkili olmayacaktır, artık ipler elinden çıkmıştır.

Aynı gün Ukrayna Yüksek Sovyeti Bağımsızlık Bildirgesini kabul edecek ve referanduma gideceğini açıklayacak, onu 27 Ağustosta Bağımsızlık Bildirgesini kabul eden Moldovya izleyecektir.

30 ve 31 Ağustos tarihlerinde ise Azerbaycan ve Kırgızistan bağımsızlıklarını ilan edecektir.

5 Eylül günü Halk Temsilcileri Meclisi onayladıkları Karar No.2392-1 ile geçiş dönemi için yetkilerini belirler.

Buna göre iki yeni sovyet oluşturulacaktır; Birlik Sovyeti ve Cumhuriyet Sovyeti.

Birlik Sovyeti, Birlik üyesi yurttaşlarca seçilecektir.

Cumhuriyet Sovyeti ise her cumhuriyetten 20 vekil ve her bağımsız bölge için 1 vekilin katılmasından oluşacaktır.

Rusya bu sovyete 52 vekil vererek istisnayı oluşturmaktaydı.

Yapılacak kanunlar önce Birlik daha sonra da Cumhuriyet Sovyetlerinde onaylanacaktır.

SSCB Cumhurbaşkanının ve cumhuriyet başkanlarının dahil olduğu SSCB Devlet Konseyi oluşturulmaktaydı.

6 Eylül günü yeni oluşturulan Sovyet Devlet Konseyi, Estonya, Litvanya ve Letonya’nın bağımsızlıklarını tanıyacaktır.

Bunu izleyen günlerde Tacikistan, Ermenistan ve Türkmenistan bağımsızlığını ilan edecektir.
Bütün bu gelişmelerden sonra Sovyetler Birliği adı altında sadece Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Özbekistan kalmıştı.

Kasım ayında Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan yeni bir birlik antlaşmasıyla Egemen Devletler Topluluğunu oluşturacaklarını ilan ederler.

Ancak bu konfederasyon hiç gerçekleşemez.

1 Aralık günü Ukrayna referandumunda halk bağımsızlıktan yana %90 oranında irade gösterir.

8 Aralık günü ise Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya cumhurbaşkanları Boris Yeltsin, Leonid Kravchuk ve Stanislav Shushkevich 1922 yılında imzalanan Sovyetler Birliğinin birlik antlaşmasını geçersiz kılan ve Bağımsız Devletler Topluluğunun kuruluşunu ilan eden Belavezha Anlaşmasını imzalarlar.

21 Aralık günü ise antlaşmaya Orta Asya Cumhuriyetleri ile Ermenistan ve Azerbaycan dahil olacak, Gürcistan 1993 yılına kadar üye olmayacaktır.

Gorbaçov Sovyet Cumhurbaşkanlığından istifa ettiği açıkladıktan sonra Kremlin’deki Senato Binasındaki orak-çekiçli Sovyet bayrağı indirilerek Rusya bayrağı çekilecek, Sovyetler Birliği tasfiye edilmiş olacaktı.

Darbecilerin yargılanması

Tutuklanan darbeciler ve yandaşları iktidarı almak için plan kurdukları için vatana ihanetten yargılanır.

Ne var ki 1992 yılının sonuna doğru tüm mahkûmlar mahkemeden önce tutuksuz yargılanmak üzere salıverilecektir.

Rusya Yüksek Mahkemesinin Askeri Mahkemesinde 14 Nisan 1993 tarihinde başlayan mahkeme sürerken 23 Şubat 1994 günü Devlet Duması darbeciler ve yandaşları için af ilan edecektir.

Bu af kapsamına 1993 Ekim olaylarına katılanlar da dahil edilecektir.

Tüm sanıklar bu affı kabul etse de General Valentin Varennikov davanın sürmesini isteyerek af kararını reddedecektir. Dava sürecinin sonunda o da 11 Ağustos 1994 günü suçsuz bulunacaktır.

Parlamento komisyonu


1991 yılında darbeyi araştırmak için oluşturulan Lev Ponomaryov başkanlığındaki komisyon 1992 yılında Ruslan Khasbulatov’un ısrarları sonucunda tasfiye edilmiştir.

Ev alma, komşu al


                                                                        M.Hakkı Yazıcı
                                


Rusya ile ilişkilerde yeni bir başlangıç mı?

Yoksa nerde kalmıştık deyip, kalınan yerden devam mı?

Ya da daha ileri bir stratejik ortaklığın niyet beyanı mı?

Erdoğan’ın Petersburg ziyareti öncesinde ve sonrasında sorulup merak edilenler, tartışılanlar aşağı yukarı bu minvalde.

Havadan sudan, futboldan, politikadan yazıp çizip, konuşurken benim gibi uzun zamandır Rusya’da yaşayan birinin geçen yılın 24 Kasım’ında hayatımıza aniden bir kabus gibi giren ve o zamandan beri yakamızı bırakmayan “uçak krizi” sorununun üzerinden yaklaşık dokuz ay geçtikten sonra Rusya ile yeniden başlayan ilişkiler konusunda yorum yapmaması, fikir paylaşmaması tabii ki doğru olmazdı.

Zaten eş dost durmadan sıkıştırıp, “Ne oluyor abi? Sen bir şeyler biliyorsan anlat,” diye sorup duruyor.

Kısaca ruh halimi aktarmam gerekirse gerçekten kabus gibi bir dokuz ay yaşadık.

Biz, Rusya’da iş, aş, eş bulanlar; hepimiz, her gün eski günlere dönebilmenin ümidiyle yaşadık.

Bugün yarın normale dönülür diye beklerken dokuz ay geçti. Ama sanki bu, dokuz ay değil de dokuz yıl gibiydi.

Çok zarar görenlerimiz oldu.

Havlu atıp dönenlerimiz oldu.

İş yaşamında büyük kısıtlamalar oldu.

Vize alamaz, seyahat edemez olduk.

Turizm gelirlerinde büyük kayıp yaşandı.

100 milyar dolarlık bir ticaret hacmı hedeflenirken Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacmı karşılıklı olarak % 43 oranında düştü.

Ya aileler? Ruslarla Türklerin evlilikleri, bu evliliklerden olan çocuklar, torunlar?!

Halbuki ne lüzumu vardı bu tatsızlıkların.

Peki, şimdi derin bir nefes alıp, “Ohhh!” diyebiliyor muyuz?

Toplantı sonrasında yansıyanlara, okuduklarımıza, dinlediklerimize bakılırsa ekonomi cephesinde büyük ölçüde beklenenler oldu. Rusya, Türkiye ile ticaretin, turizmin, Türk iş dünyasının önünü açma sözünü yineledi.

Ama yine de temkinliyiz. Herşey o kadar hızlı değişiyor ki “Yaşayalım, görelim bakalım,” diyoruz.

Açıkçası ilişkilerin bir günde yeniden eski durumuna geleceğini beklemek aşırı iyimserlik olur. 

Kabusun başlangıcını hatırlarsak bana hak vereceksiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Putin en son 2015’in Kasım ayında Antalya’da bir araya gelmişlerdi. Yani uçak düşürme krizinden yaklaşık 10 gün önce. Bu kadar kısa zamanda ilişkiler birden ters yüz olmuştu.

Şimdi de Petersburg’da gerçekleşen bu yeni “tarihi buluşma”dan anlayabildiklerimizi konuşalım.

Tarihi diyorum, gerçekten öyle. Zira tarih bunu yazacak.

İşin ilginç bir boyut kazanmasının nedenlerinden biri 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin ardından Erdoğan’ın ilk yurt dışı ziyaretini Rusya’ya yapıyor olması.
İşin bir başka ilginç boyutuysa buluşmanın Büyük Petro’nun (hala Deli Petro diyenler varsa artık lütfen tarihi okusunlar) Avrupa’ya pencere açmak için kurduğu Batılıları bile kıskandıran o muhteşem şehirde yapılması.

Hem de her iki ülkenin de Batı ile arasının biraz limoni olduğu bir dönemde.

Değişik zamanlarda fikrimi ifade etmiştim. Kuşkusuz Osmanlı ile Çarlık Rusyası arasında tarihte bazı savaşlar olmuştu. Ancak ben de bu savaşların hepsini Ruslarla ve Türklerin dostluğunu kesinlikle istemeyen Avrupalı emperyalist devletlerin pişirdiğine inananlardanım. Komşu olan zamanın iki büyük imparatorluğunun iyi ilişkiler içinde olmasını Batılı ülkeler hiçbir zaman istemediler.

Kurtuluş Savaşı sırasındaysa bize sadece Rusya dostluk ve yardım elini uzatmıştı.

Geçen yüzyılın 20-30'lu yılları Rus-Türk ilişkileri açısından benzersiz bir dönemi oluşturur.

Sonra? Sonrası malum.

1950'lerden itibaren Kurtuluş Savaşı'nda Anadolu halkına kurşun sıkanlarla nasıl kanka olunup, destek verenlere düşman olundu o da ayrı bir konu. 

Türkiye, “öcü” ile küçük çocuk korkutulur gibi, her sene “Bu kış Türkiye’ye komünizm gelecek” diyen eski bir cumhurbaşkanının, Bayar’ın zamanından başlayarak “Soğuk Savaş”ın önemli aktörlerinden biri oldu. NATO’ya girildi, bir dizi askeri ve ekonomik anlaşmaya imza atıldı, ta dünyanın öbür ucuna Kore’ye asker gönderildi. Türkiye Batılı ülkelerin boyunduruğuna girdi. Siyasi, ekonomik, askeri olarak… Her anlamda… Soğuk Savaş süresince Rusya ile ikili ilişkiler anlamında çok kötü bir dönem yaşandı.

Buna rağmen o dönemde Rusya ile Türkiye arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler sıfır noktasına inmedi.

90’lardan sonra ise pek çok şey değişti; iyi ilişkilerde birden ivme kazanan, ta işte o bahsettiğimiz kötü olaya kadar düşman çatlatan bir yükseliş yaşandı.

Sonra dokuz ay öncesinde hop tornistan geriye… Şimdi görünüşe bakılırsa ileriye…

Son olur ve hep iyi olur diye umalım.

Artık bırakalım bir tek kendimizin inandığı uyduruk “Baltacı Mehmet Paşa” hikayelerini. Gerçeğe dönelim.

Çok emek verilmişti. İyi ilişkilerin yeniden emeğe ihtiyacı var. Öyle kolay olmuyor. Türkiye, “Uçak krizi”ni Fetöcülerin üzerine yıkarak olaydan sıyrılabilir mi?

Türkiye, gerçekten Rusya ile iyi ilişkiler kurmak istiyorsa bütün “Soğuk Savaş” safralarını atmak zorundadır. Batılı ülkelerin baskılarından kurtulup, “bağımsız” bir ülke gibi dış politikada kişilikli bir tavır içine girmek gerekir.

10-15 milyarlık ihracat hacmı 100 milyara ulaşabilir mi? Biz Türkler rakam ifade etmek söz konusu olunca fazladan bir sıfır eklemeyi seviyoruz. Gerçekçi olmak gerek. Ama iyi şeyler olacağı da kuşkusuz.

Bırakalım Rusya’nın süper güç olmasını, büyük bir ülke olmasını, iyi bir pazar olmasını falan bir kenara; bunlar da önemli tamam öyle, ama Rusya, bizim komşumuz. Boru değil.

“Bizde ev alma, komşu al” derler ya... Rusya, iyi bir komşu (eskisi gibi karadan değil, ama Karadeniz’den). Aklımızın hayalimizin alamayacağı kadar büyük fırsatlar bekliyor her iki ülkeyi de bu komşuluk ilişkilerinde.

Ben diplomat değilim, buradaki Rus eşim dostum da diplomat değil. Sıradan insanlarız biz. O yüzden aramızda hesapsız kitapsız, çıkarsız, önyargısız konuşuyoruz. İçimizden geldiği gibi, samimi bir şekilde…

Üst kat komşum Vladimir İvanoviç’e durumu anlatıyorum. O da her şeyin eskisi gibi olmasını istiyor kuşkusuz. Aramızda geçen bir konuşmayı daha önce aktarmıştım. Konuyla ilgili olduğu için sıkılmazsanız bir kez daha tekrarlayayım.

Ona çocukluğumdan bir anımı anlatmıştım.

***
Çocukken aile berberimiz Kemal Amca’nın çarşıdaki dükkanına saç tıraşı olmaya giderdim. Her zaman tıklım tıklım olurdu. Sıra beklemeden tıraş olmak pek mümkün olmazdı. Zaten ben buna dünden razıydım, zira dükkanda sıra bekleyen müşterilerin oyalanması için günlük gazeteler, mecmualar dolu olurdu. Akbaba, Karikatür,.. Bir de o zamanlar okurken dünyadan ayaklarımın kesildiği, beni başka diyarlara götüren resimli romanlar; Tom Miks, Teksas, Pekos Bill, Kinova, Teks, Karaoğlan,…Sıram gelir, ben, her seferinde nezaketle sıramı bekleyen bir amcaya verirdim. Bu, Kemal Amca dayanamayıp, “Hadi oğlum gel artık, seni de tıraş edeyim git, annen evde merak edecek,” deyinceye kadar devam ederdi.

Kemal Amcamın dükkanında otururken ilginç bulduğum konuya uygun bir gözlemim olmuştu.

Dükkan komşuları kasapla manav birbirlerinin en iyi müşterileriydi. Kasap manavdan sebze meyve, manav kasaptan et alırdı. Bir gün nedendir bilmiyorum, ama hatırladığım kadarıyla sudan bir sebepten araları bozulmuştu; haliyle alışveriş de sona ermişti. İhtiyaçlarını uzaktaki başka dükkanlardan temin etmeye başlamışlardı. Neyse araya girenler oldu, barıştılar; yine birbirlerinden alışveriş yapmaya başladılar.

Bitirdikten sonra Vladimir İvanoviç, “Bunu niye anlattın şimdi?” diye sormuştu.

“Aklıma geldi,” demiş, “Ben Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri biraz buna benzetiyorum da ondan…” diye cevap vermiştim.

Öyle ya Türkiye’nin Rusya’nın gazına, petrolüne, diğer hammaddelerine şiddetle ihtiyacı vardı; Rusya’nın da Türkiye’nin inşaatçısına, bankacısına, denizine, güneşine, sebze ve meyvelerine, tekstiline, daha birçok ürününe… Birbirlerinin rakibi olmak şöyle dursun, en iyi müşterileri konumundaydılar.

“Peki,” diye sormuştu Vladimir İvanoviç, “Sizin mahalledeki kasapla manavın ilişkileri o olaydan sonra tümüyle eskisi gibi oldu mu?”

“Bilmiyorum,” demiştim. “Ama belki yine aynı şeyleri yaşarlar, araları yine bozulur diye çekinmiş olabilirler.”

***
İşte benim de, herkesin de korkusu, kötü günler geçse bile her iki ülke arasındaki ilişkilerde kuşkuların yaşanması ve kalıcı olması.

Dileriz olmaz.

Türkiye, sadece coğrafi olarak bir Avrasya ülkesi olmanın da ötesinde bunun uluslararası siyasette, ekonomide de hakkını vermeli.

Uluslararası ilişkilerde, siyasette, ekonomide “tam bağımsız”, içeride “gerçekten demokratik”, yani “tam bağımsız ve gerçekten demokratik” bir ülke olmanın seçimini yapmalı.


Not: Bu yazım daha önce www.turkrus.com  ve http://www.medyagunlugu.com/ ‘da yayınlanmıştır.