Moskova

Moskova

30 Aralık 2017 Cumartesi

Bir yılbaşı gecesi


Samih Güven




Moskova'da Smolenskaya Meydanında, eve yakın bir kafede arkadaşları bekliyorum. Her taraf süslü, tatlılar her zamankinden çekici. İnce ince kar yağıyor bir yandan. İyimser bir hava hakim şehre. Yine de her yılbaşı akşamı olduğu gibi kaynağı belirsiz bir hüzün dalgası depreşiyor içten içe.

Kafenin bahçeye bakan arka duvarı bütünüyle camla kaplı. Dışarıyı izliyorum oradan. Bir kaç yüksek ağaç var karlı bahçede. Ama süslü, yapma bir çam da duruyor aralarında. Küçük, rengârenk küreler, kozalaklar asılmış dallarına. Işıklandırılmış. Yanı başında ise bir geyik heykeli duruyor. Bembeyaz tellerden örülmüş bir gövde bu ve ışıklandırılmış o da.

Dayanamayıp tatlı söylüyorum kendime. Bir süre içerideki yılbaşı süslemelerini ve karlı bahçeyi seyrettiğim kafede, çataldan ısrarla kaçan ve benimle tuhaf bir oyuna girişen o küçük üzüm taneleri anneannemi hatırlatıyor. Onca ikramdan sonra ayrılırken ceplerimi üzümle doldurmaya çalışan halleri geliyor aklıma. Bütün bir yılı ve yılın sonunu kafamdan geçirirken anneannemin o çok kıymet verdiği yapraklı takviminin son sayfasını koparırken ne hissetmiş olabileceğini düşünüyorum.

Yılbaşından bir gün önceydi. Onun evindeydim. Sade bir oturma odası vardı. Sobadaki çaydanlığın tıslaması, ateşte patlayan odunların çatırtısı garip bir huzur veriyordu. Sanki ses değildi bunlar da sessizliği büyütüyordu. Muşamba ile örtülü tahta bir masa dururdu köşede. Masadaki eski model radyonun üzerine dantel örtülmüştü. Duvar boyunca uzanan divan, halı yastıklarla, örtülerle bezenmişti.

O divanda oturuyordum işte. Bir çocuk dergisi uzattı. Ziraat Bankasının başak çocuk dergisiydi sanırım. Büyülenmiş gibi bakıyordum renkli resimlere. O ise gıcırtılı radyosunda ajansları ciddiyetle dinledi önce. Sonra da takviminden kopardığı sayfadaki bütün yazıları yüksek sesle okudu. Ağır ağır tekleyerek de olsa okuyordu. Anlıyordu okuduğunu. Onun şartlarında doğru düzgün okul imkânı olmamıştı. Bir hikâye okudu önce. Sonra da özlü bir söz. Açıklamaya çalıştı.

Bir ara gözüm, kalan son takvim yaprağına ilişmişti. Anneannem yaprakları her gün, akşamın belli bir saatinde ve bir tören havasında koparıyor ve okuyordu. Zamana, zamanın hükmüne saygısı vardı.

Kafede o üzüm taneleri anneannemi hatırlattığında son yaprağı koparırken ne düşünmüş olabileceği geldi aklıma işte. Mavi gözlerine, aydınlık yüzüne belli belirsiz bir keder mi yerleşmişti? Kaynağı belirsiz, geçmişten mi geldiği, geleceğin habercisi mi olduğu anlaşılamayan bir gölge mi düşmüştü bakışlarına? Yalnızlığı mı depreşmişti? Yoksa minnet mi duymuştu, şükür mü etmişti yılın sonu geldiğine, son yaprağı koparabildiğine. Neler düşünmüştü, neyin muhasebesini yapmıştı?

Hangi takvimi kullanıyorsak kullanalım son günü geldiğinde bunun bir etkisi var galiba. Buna takvim etkisi de diyebiliriz belki. Biten ya da yeni başlayan bir şey yoktur ama işinizi gücünüzü, bütün hayatınızı buna göre ayarladığınız bir takvim kullanıyorsanız son yaprağı koparırken bir muhasebe yapmaktan kaçamazsınız. Başaramazsınız bunu. Bazen eliniz yanmadan koparamazsınız son yaprağı.

Yabancı bir şehirde mesela bütünüyle başka bir kültürün içinde oluşturulan  süslemelerin, ortamların yarattığı bazı ortak duygulardan söz edemez miyiz?

Yağmurun, karın yağmasının, hangi şehirde olunduğundan bağımsız bir etkisi yok mudur? Süslenen bir ağacın, aydınlatılmış sokakların, vitrinlerin albenisinin, kurdeleli hediye paketlerinin bir etkisi yok mudur nerede olunursa olunsun?

Geçmişe bakmaktan uzak durabilir miyiz, anların gücünden kaçabilir miyiz böyle zamanlarda? An’lar tekrarı mümkün olmadığı için, hiç bir zaman aynı hislerle, aynı düşüncelerle tekrarlanamadıkları için mi güçlüdür?

Ansızın karşımıza çıkan bir ses, bir görüntü ya da bir koku geçmişe açılan bir kapı oluyor bazen. O üzüm taneleri gibi.

O yılbaşı gecesi anneannem dayımlarda olacaktı, öyle söylemişti. Yaprağı gitmeden önce kopardığında ne düşündü acaba? Bilmiyorum.

Bizim ev kalabalıktı. Eğlence programları öncesinde, TRT’de karlı bir atmosferde geçen, romantik bir yılbaşı filmi seyretmiştik. Filmdeki evlerin karlı bahçelerinin, ışıklandırılmış hallerinin, yılbaşında mutlu bir sona uzanan hikâyelerin gücünü, bizi bir yerlerden sıkıca yakalamasını, mutfakta pişen tavuk veya hindi etinin kokusunu ve portakal kokularını, evde toplananların, ailenin, eşin dostun cıvıltısını unutmamıştım.

O takvim etkisinden, dönem sonu muhasebe işlemlerinden kaçamıyorsunuz. Bu etkinin gücünü hafife almamalı insan. Hayatta hiç bir şeyi hafife almamalı aslında. Kimse hiçbir şeyden muaf değil, kimsenin böyle bir gücü yok. İçinde olduklarımız ne ölçüde bize, bizim başarılarımıza ait belli değil. Kimse hiçbir şeyle böbürlenmemeli bu yüzden. Sahip olduklarıyla rahatsız etmemeli etrafı. Sahip olamadıklarının sorumlusunu tamamen kendisi de addetmemeli.  İnsan kendi çizgisini değiştirebilecek güce sahip olan bir varlık yine de. Ve koşullar dediğimiz mesele çok önemli olsa da insanların üzerindeki yükler çok ağır olsa da insancıl bir çizgi olmalı yine de. Kırıp dökmenin bahanesi olmamalı. İnsan insan olmaya mahkûm olmalı.

Sadece böyle muhasebeler yapmaya gerek yok elbette, eğlenmeli de insan, gülmeli de, güldürmeli elbet. Aydınlatabilmeli etrafını. Yılbaşı günleri bunun için iyi fırsat olsa gerek.


Karlı bir yılbaşı gecesi, hüzün çöküyor ve böyle tuhaf şeyler düşünüyorum işte. Sonra Nazım’ın Yılbaşı şiirini yüksek sesle okuyorum içimden.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından pişmanlık duyanların oranı maksimuma ulaştı


Kaynak: haberrus.com/


Rusya'da bağımsız anket firması Levada'nın yaptığı ankete göre, Rus halkının yüzde 58'i Sovyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasından dolayı pişmanlık duyuyor.

Bu yüzde, 2009 yılından beri gözlemlenen en yüksek oran oldu.

Ankete göre halkın yüzde 25'i ise SSCB'nin dağılmasından dolayı herhangi bir pişmanlık duymuyor.

Ankette görüşünü açıklamakta zorlananların oranı yüzde 16 oldu.

24-28 Kasım tarihlerinden gerçekleştirilen ankete Rusya'nın tüm bölgelerinden 18 yaş ve üzeri bin 600 kişinin katıldığı belirtildi.

SSCB'nin çöküşünden pişman olanlar, sebep olarak en fazla "Birleşik ekonomik sistemin yok edilmesini" gösteriyor (yüzde 54).

Yüzde 36 ile ikinci sırada "insanlar büyük bir güce sahip olma duygularını yitirdi", 

üçüncü sırada (yüzde 34), "karşılıklı güvensizlik ve şiddetin artması", 
dördüncü sırada (yüzde 26), "akrabalar ve arkadaşlarla ilişkilerin kopması", 
beşinci sırada "kendini her yerde 'evinde gibi' hissetme duygusunun kaybolması" 
ve son olarak yüzde 15 ile "serbest seyahat etmek ve tatile gitmenin zorlaşması" olarak ifade edildi.


Ayrıca Rus halkının yüzde 52'sine göre SSCB'nin dağılması önlenebilirdi. Ancak ankete katılanların yüzde 29'u bunun kaçınılmaz bir şey olduğu görüşünde. Yüzde 19 ise bu soruda net bir cevap veremedi.

Rusya'da 2017 yılının en popüler 10 kelimesi



Kaynak: haberrus.com/



Rusya'da dil bilimciler, edebiyatçılar, kültürologlar, filozoflar ve entellektüellerden oluşan 'Rus Dilini Geliştirme Merkezi'nin uzman kurulu 2017 yılının en popüler 10 kelimesini belirledi.


«реновация»
Listenin ilk sırasında yer alan «реновация» (renovatsiya) kelimesi, 'yenilenme süreci' anlamına geliyor. Moskova'daki eski binaların yıkılarak yenilerinin inşa edilmesi sırasında gündeme gelmişti.

«биткоин»
İkinci sırada, tüm dünyada gündeme oturan «биткоин» (bitcoin) yer alıyor. Bitcoin, 10 yıl önce kim tarafından çıkarıldığı kesin olarak bilinmeyen sanal bir para birimi. Veya kripto para.

«хайп»
Üçüncü sıradaki «хайп» (hayp) kelimesi Rusça'ya İngiliz'deki 'hype' kelimesinden geldi. Yutturmaca, abartılı reklam anlamlarında kullanılıyor. İnternet kulalnıcıları aracında çok popüler.

İlk ona giren diğer kelimeler arasında
«токсичный» (toksiçnıy) yani toksik,

«баттл» (İngilizce battle kelimesinden, çarpışma, dalaş),

«допинг» (doping),

«криптовалюта» (kriptovalyuta/kripto para),

«фейк» (İngilizce fake kelimesinden/sahte),

«безвиз» (bezviz/vizesiz) ve

«домогательство» (damagatelstva/taciz) kelimeleri bulunuyor.

Bunun dışında yeni üretilen Rusça kelimeler listesinde ilk üç:

«домогант» (damagant/doktorların giydiği temiz beyaz elbiseli tecavüzcü, kelimeyi uyduran şahıs gazeteci İgor Hariçev),

«гоп-политика» (gop-politika/siyaset diliyle mahalle dilinin karışımı, kelimenin yaratıcısı edebiyat eleştirmeni Mihail Epşteyn) ve


«зломенитый» (zlomenitıy/toplumun en kötü vasıflarının övüldüğü hal, kelimeyi ilk kullanan Mihail Epşteyn).

2046 yılında Rusya’da yaşam nasıl olacak?




MXD isimli sanat grubu, 2046 yılında Rusya’da yaşamın nasıl olabileceği sorusundan yola çıkarak yeni bir fotoğraf projesine imza attı.

MXD üyeleri sanat ve pop kültürünü sürrealizm ile birleştirerek insanların ilgisini çekebilen, bazen düşündüren bazen de hayrete düşüren fotoğraf kolajları yaratıyor.


Sputnik, MXD’nin ‘2046 yılında Rusya’ projesinden çalışmaları derledi.




Rusya Kadın Hokey Ligi’nden 'buzları eriten' takvim






Rusya Kadın Hokey Ligi, ülkenin dört bir yanından kadın hokeycilerin yer aldığı bir 2018 takvimi çıkardı.

Spor salonlarında isimlerinden söz ettiren 12 sporcu, takvim için poz verdi.


L'uomo Vogue, Harper's Bazaar, Forbes gibi dergiler için çalışan ünlü sanatçı Pyotr Titarenko, Rusya Kadın Hokey Ligi'nin takvimi için sporcuların fotoğraflarını çekti.








Rusya'da yılbaşı sofralarının vazgeçilmezleri neler?





Yılbaşı, Rusya'da halkın çoğunluğunun en sevdiği ve genellikle ailelerin zengin bir sofranın etrafında toplanarak kutlamayı tercih ettiği bir bayram. Sputnik, yılbaşı geceleri Rusya'daki sofraları süsleyen geleneksel yemeklerden bir seçki hazırladı.



Olivye salatası

Olivye salatası yılbaşı sofralarında baş köşede yer alıyor. Hatta Ruslar arasında 'Sofrada olivye varsa, yılbaşı gelmiş demektir' gibi bir anlayış da mevcut. Bazen olivye salatası yılbaşı sofraları için o kadar çok hazırlanıyor ki, haftanın geri kalanında da tüketilmeye devam ediyor.

Türkiye'de de bu salata Rus salatası olarak biliniyor. Ancak bu salata aslında Fransız kökenli bir salata. Olivye salatasını 19. yüzyılda Moskova'daki bir Fransız restoranının aşçısı olan Lucien Olivier bulmuş. Lucien Olivier'ın spesyali olan bu salatada yumurta ve patatesin yanı sıra kar tavuğu eti, dana dili, karides, siyah havyar, kapari, kornişon turşu, trüf mantarı ve fındık tavuğu eti bulunuyordu. Ancak yıllar geçtikçe salata her ev için yapılabilir bir hâl aldı.

'Moskova' restoranının 20. yüzyılın 20'li yıllarından beri uyguladığı günümüz olivye salatası tarifi de şöyle:

1. 6 adet patates
2. 2 baş soğan
3. 3 adet orta boy havuç
4. 2 adet salatalık turşusu
5. 1 adet elma
6. 200 gram haşlanmış tavuk eti
7. 1 bardak konserve bezelye
8. 3 adet haşlanmış yumurta
9. Yarım bardak mayonez
İsteğe göre tuz ve biber

Patates ve havucu haşlayıp kabuklarını soyun. Tüm malzemeleri küçük parçalar halinde doğrayın, karıştırın ve mayonezi ekleyin. Süsleme için maydanoz ve elma dilimi kullanın.


Pancar örtülü ringa balığı

'Selyödka pod şuboy' (pancar örtülü ringa balığı) yılbaşı sofralarının en ünlü salatalarından. Efsaneye göre, bu salata Moskova'da ünlü bir lokanta ve restoran zinciri sahibi olan tüccar Anastas Bogomilov tarafından yaratılmış. Devrim zamanlarında Bogomilov'un mekânlarına gelen müşteriler sıklıkla sarhoş oluyor, ülkenin geleceği hakkında tartışmaya başlıyor ve sonunda da tabi ki kavga ediyorlardı. Bu noktada devreye giren Bogomilov'un aklına hem doyurucu bir meze hem de halkın birliğinin bir sembolü olacak bir 'halk salatası' yaratma fikri geldi.

Salatanın ana malzemesi de elbette proleterlerin en sevdiği lezzet olan tuzlanmış ringa balığı oldu. Anastas Bogomilov, balığa köylülerin soğanını, ülkenin başlıca tarım ürünlerinden patates ve haşlanmış havucu ekleyip üzerini de proleterlerin kankırmızı renkli bayrağını sembolize eden haşlanmış kırmızı pancarla kapladı. Sovyet yönetiminin düşmanlarını da unutmamak için salatadaki tüm malzemeler Fransız mayoneziyle cömertçe tatlandırıldı.

Et suyu peltesi

Et suyu peltesi (holodets) Rusya'nın kuzey bölgelerinde yaşayan yerli halkların binlerce yıl önce haşladıkları et ve kemiklerden geriye kalan suyun soğukta donmasını fark etmesiyle ortaya çıktı.

Et ve kemiklerde yer alan maddeler soğukta jöle ya da pelte denilebilecek kıvamda bir şeye dönüşüyor. Genel olarak Rus peltesi de inek kellesi, beyin ve paçalardan yapılıyor. Diğer bir deyişle, ineğin en çok jelatin içeren vücut parçaları kullanılıyor ve yabanturpu ezmesi veya hardalla servis ediliyor.

Balık suyu peltesi de aynı mantıkla hazırlanıyor, ancak isminden de anlaşılacağı gibi inek eti değil, balık kullanılıyor. Jelatin eklemeye gerek kalmaması için çuka balığı ya da uzun levrek gibi yağlı balıkların kullanılması tercih edilen bu yemek yabanturpu ezmesi ve zeytinle servis ediliyor.

Turşu ve mantardan mezeler

Turşu, Türkiye'de sevildiği gibi Rusya'daki buzdolaplarında da her zaman
bulunan bir yiyecek.

En yaygın olarak tüketilenlerse lahana, salatalık, domates ve elma turşusu. Tuzlama ve turşu kurma yöntemi eski çağlardan beri Rusya'da sebze ve mantarları saklamak için kullanılan bir yöntem.

Havyar

Kırmızı hayvar yılbaşının olduğu gibi Rusya'nın da sembolü. Kırmızı havyar Rusya'da Maslenitsa bayramında kreple yeniyor, yılbaşında da şampanyanın yanında ikram ediliyor.
Pahalı ve seçkin bir yiyecek olarak görülen havyar, yalnızca şölen sofralarında tüketiliyor ya da değerli misafirlere ikram ediliyor. Ayrıca hem lezzetli, hem de bayram sofralarında yer alan diğer yiyeceklerden farklı olarak, faydalı bir şey. Havyar sofralarda çoğunlukla ekmeğe sürülmüş tereyağının üzerinde servis ediliyor.

Kırmızı veya beyaz etle yapılan ana yemekler

Yılbaşı sofralarındaki ana yemekler çoğunlukla fırınlanmış yemekler oluyor. Rusya'daki yılbaşı sofralarının en yaygın ana yemekleri de fırında ördek, tavuk, elmalı kaz, mayonez ve peynir yatağında domuz pirzola (Fransız usülü et olarak da biliniyor), balık veya balık dolması.

Turta ve börekler

Turtaların yılbaşı sofralarında her zaman özel bir yeri var. Zira hiçbir yabancı etkiye maruz kalmadan çok eski zamanlardan beri korunan lezzetlerden biri. Turtadan kastedilen ise yalnızca tatlılar değil, herhangi bir içle doldurulmuş hamur işi.

Rusya'da görünüşü, içi ve tadına göre çok sayıda turta yapılıyor. Yılbaşı için etli, balıklı, yumurtalı, lor peynirli, mantarlı, lapalı, turplu, lahanalı, soğanlı ve patatesli turtalar gibi, tatlı turtalar da yapılıyor. İç için de elma, yabanmersini, ahududu, maviyemiş, frenk üzümü, kekreyemiş, vişne, erik gibi meyve ve yemişler kullanılıyor.

Şampanya

Bir başka Rus yılbaşı geleneği de 31 Aralık'ta televizyonda Kremlin'in saatlerinin gece yarısını vurduğu anlar yayınlanırken şampanya içmek ve dilek tutmak. Dileklerinse saatlerin 12. vuruşundan önce tutulması gerekiyor, aksi takdirde gerçekleşmeyeceğine inanılıyor. Bu arada şampanya da tam da kutlamalara özgü bir şekilde patlatılıyor.

Mandalina

Rusya'da yılbaşı demek, mandalina kokusu duymak demek. Bunun nedeni de mandalinaların ülkede bir zamanlar yılbaşı sofralarında olan tek meyve oluşu. Geçmişte tüm yokluklara rağmen her Sovyet ailesi, yılbaşında masasında mandalina bulundurmaya çalışıyordu.

Moskova'da düzenlenen Kar kızları geçidine onlarca kız katıldı.





Rusya'nın başkenti Moskova'da Kar kızları (Sneguroçka’lar) geçit töreni düzenlendi.

Tverskaya Caddesi’nde başlayan tören, Noel Baba kostümlü orkestranın eşliğinde yürüyerek Tverskaya Meydanı’na ulaştı. 

18 Aralık 2017 Pazartesi

Zayka, kazyol, mişa... Ruslar insanlar için hangi hayvan isimlerini neden kullanır?





Biz Türkler gibi Ruslar da farklı durumlarda insanlara "hayvan adıyla" seslenmeyi sever. Bazen sevgilerini, bazen öfkelerini ifade etmek için... Ama bazı dillerde "övgü vesilesi" olan bir hayvan ismi, bir başkasında hakaret olabiliyor. Mesela Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev'in soyadının bire bir çeviride "ayıoğlu" manasına gelmesi gibi. Bu kullanım ile Türkçede sık rastlanan "Kurtoğlu" arasına bir benzerlik kurmak mümkün. Peki, Rusya'da hangi hayvan neyi simgeliyor, hangileri hakaret, hangileri değil?

1. İnek (Karova). Bir genç kıza "karova" demek büyük bir hakaret sayılır. Kilolu, hantal manasına gelir. Bir erkeğe boğa (bık) demek de kabalık bildirdiği için hoş karşılanmayabilir. Ama "boğa gibi sağlıklı" (zdorov kak bık) tümüyle normal bir ifadedir.

2. Köpek (sabaka). Bir diğer nahoş adlandırma da köpek. Özellikle hayal kırıklığı bildiren durumlarda kullanılır.

3. Teke (Kazyol). Rusçada muhatabına en çok rahatsızlık veren kelimelerden biri "kazyol". Hapishane argosundan günlük dile giren kelime başlangıçta "ispiyoncu" anlamı taşısa da bugün daha geniş anlamda hakaret için kullanılır. Bir kadına keçi (kaza) demek ise "daha az aşağılayıcı" olmakla birlikte Türkçedeki "aptal" yerine kullanıldığı için yine hoş değildir.

4. Horoz (petuh) ve tavuk (kuritsa). Bugün artık gündelik dilde pek karşılanmasa da hapishane orijinli diğer iki hakaret ifadesi horoz ve tavuk. İlki "homoseksüel erkek", ikincisi "aptal" anlamında.

5. Kedicik (kotik) ve tavşan yavrusu (zayka, zayçik) Rusçanın en sevgi dolu adlandırmaları olabilir. Anneler çocuklarını sık sık "zayka" diye sever.

6. Eşek (asyol) ve koç (baran). Aptal adam manasında.

7. Geyik (aleyn). "Alık" manasında kullanılır.

8. At (loşad). Türkçede "eşek gibi çalışanlar" Rusçada "at gibi çalışır". At ayrıca çok içenleri nitelemek için de kullanılan bir ifadedir.

9. Kaz (Gus). Bencil insan manasında.

10. Kartal (aryol) ve şahin (sokol). Cesaretli insanları övmek için kullanılır.


Peki ya ayı? Ruslar birbirine seslenirken ülkenin sembol hayvanının adını kullanır mı? Evet. Hantal ve ağır insanlara "Tı kak medved" (Ayı gibisin) dendiği olur. Ama "Mişa" (ayıcık) daha çok Mihail isminin kısaltması olarak kullanılır.

17 Aralık 2017 Pazar

Putin'den fıkralar






Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "ince espri" anlayışı ile de meşhur... Kritik sorular karşısında "taşı gediğine oturtan" fıkralarla hem havayı yumuşatmada, hem de mesajını daha etkili vermede bir hayli maharetli...

İşte, Putin'in anlattığı hem güldürüp hem düşündüren fıkralar.

Bu fıkraları tekrar "güncelleştiren", Rus liderin perşembe günkü basın toplantısında, savunmadan yapılacak kesintinin olumsuz sonuçları olacağına vurgu yaparken anlattığı son anekdot: 

"Eski bir asker oğluna bıçağını görüp görmediğini soruyor. Oğlu, babasının bıçağını satıp parasıyla saat aldığını söylüyor. Eski asker, oğlundan saati göstermesini istiyor. Saatin iyi göründüğünü söyleyen asker şöyle devam ediyor: Yarın gelirler, beni öldürürler, anneni öldürürler, kız kardeşine tecavüz ederler, sen de onlara Moskova'da saatin 12.30 olduğunu söylersin." 

İşte yakın geçmişte Putin'in anlattığı fıkralardan bir seçki:

19 Ekim 2017 tarihindeki Valday zirvesinde, "Putin yeniden başkan olmazsa, Rusya'nın sorunların üstesinden gelemeyeceği" yönünde yapılan yorum karşısında:

Putin: 
"İfas eden bir oligark karısıyla konuşuyor:
-Mercedes'i satıp Lada almamız gerekecek. 
-Sorun değil.
- Malikanemizden çıkıp Moskova'daki dairemize yerleşmemiz gerekiyor. Ama beni yine de sevecek misin?
-Seni çok seveceğim ve çok özleyeceğim."
 

Putin, 4 Ekim 2017 tarihinde Rusya Enerji Haftası'nda, sadece kendisine soru soran sunucuya İsrail ordusundan örnek verdi:

Genç bir askere soruyorlar:
-Eğer 20 terörist üzerine geliyorsa ne yaparsın? 
-UZI'yi alıp ateş ederim.
-Peki ya tanklarla gelirlerse?
-El bombasıyla kendimi korurum. Generalim, bu orduda yalnızca ben mi savaşıyorum?
Ben de size sorayım, bu panelde yalnıca ben mi konuşacağım?


3 Nisan 2017'de St.Petersburg'daki medya forumunda:

"Sovyet döneminde parti toplantısı yapılıyor. Katılımcılardan biri, Abram Semenoviç, elini kaldırıyor. "Sen otur" diyorlar. Anlaşılan o ki, yerel basından. Bir daha el kaldırıyor, "Sen otur" diyorlar. "Sadece tek bir kelime söyleyeceğim" diyor. "Bir kelime söyle" diyorlar. Kalkıyor ve "İmdat" diyor. 

2015 yılındaki yıllık basın toplantısında, ekonomiyle ilgili yaptığı espri:

İki ahbap oturuyor. Biri diğerine "Nasılsın?" diyor. Öbürü, "Çizgili, siyah-beyaz" diyor. 
-Bugün hangisi?
-Siyah. 
Altı ay sonra bir daha soruyor.
-Bugün nasılsın? Çizgili olduğunu biliyorum. Şimdi hangisi?
-Bugün siyah.
-O zaman da siyahtı.

-Hayır, o zaman demek beyazmış!

Kaçırılmayacak 5 yeni Rus filmi




"Sovyet sinemasının devri kapandığından beri Rus sineması eski kalibrede filmler üretmiyor" eleştirilerinin, özellikle son birkaç yıldır pabucu dama atılıyor. Andrey Zvyagintsev başta olmak üzere "yeni nesil" yönetmenler, beyaz perdede ses getiren filmlere imza atıyor. Üretken Rus sinemacıları 2017'yi de boş geçmedi ve birbirinden güzel filmlere imza attı. İşte sinema eleştirmenlerine göre, bunlardan muhakkak görülmesi gereken 5'i:

1. Sevgisiz (Nelyubof) - Yönetmen Andrey Zvyagintsev. Rusya'nın son dönemde ülke dışında en merakla izlenen sinemacısı Andrey Zvyagintsev'in son filmi Nelyubof 2018'in yabancı dilde en iyi film dalında Oscar adayları arasında.

2. Aritmi (Aritmiya) - Yönetmen Boris Hlebnikov. Cannes, Kinotavr ve Karlovy Vary gibi önde gelen festivallerden ödülle dönen film Yaroslavl kentinde yaşayan doktor çiftin karmaşık ilişkisine odaklanıyor. Film üzerinden Rusya'nın sağlık sistemine bakış atmak mümkün.

3. Cennet (Ray) - Ünlü Rus sinemacı Andrey Konçalovski'nin filmi Ray bu yıl Venedik Film Festivali'nde Gümüş Aslan ödülüne layık görüldü. Film Ekim Devrimi'nden kaçıp Fransa'ya iltica eden, İkinci Dünya Savaşı yıllarında da Nazilere karşı direnişe katılan Rus prensesi Vera Obolenskaya'nın hayatını ekrana taşıyor.

4. Sıkışıklık (Tesnota) - Yönetmen Kantemir Balagov. Rusya'nın Kuzey Kafkasya bölgesinden gelen genç yönetmenin filmi bu yılın sansasyonları arasında. Film Cannes'da sinema eleştirmenleri ödülüne layık görüldü. "Tesntao", 1998 Çeçen Savaşı sırasında Nalçik'in Yahudi mahallesine odaklanıyor.


5. Son Bahadır (Posledniy Bogatır) - Yönetmen Dmitri Dyaçenko. Rus masallarından esinlenerek hazırlanmış bir Disney prodüksiyonu. Son Bahadır Rusya sinema tarihinin en çok izlenen filmi olma rekorunu elinde bulunduruyor.

Osmanlı elçilerinin Moskova rezidansı


FUAD SAFAROV




Son günlerde çok konuşulan Türk-Rus ilişkilerinin tarihi bir hayli geçmişe gidiyor, 31 Ağustos 1492 Prens 3. İvan tarafından Osmanlı Sultanı 2. Beyazıt'a gönderilen resmi mektup iki ülke arasındak ilk diplomatik ilişkinin başlangıcı kabul ediliyor.

3. İvan mektubunda, Beyazıt'tan Moskova'dan elçileri ve tüccarları için serbest geçiş ve ticaret izni istiyor, Sultan, bu mektuba olumlu yanıt verince 1495'de 3. İvan elçisi Pleşçeyev'i İstanbul'a gönderiyor.

Moskova'ya gelen Türk elçi ve tüccarların nerede kaldığına ilişkin Rus kaynaklarında ilginç bilgiler var. Örneğin Moskova Belediyesi tarih sitesi mdn.ru'ya göre, kentin merkezindeki Kitay-Gorod semtinde şimdiki Nikolski ara sokağında Posolski Dvor (Büyükelçilik Bahçesi) olarak adlandırılan yerde yabancı ülkelerin elçileri kalıyordu. Türk elçi ve tüccarlarının kaldığı yer de burasıydı. Rus tarihçi (1862-1918) Sergey Belokurov da ilk dönemlerde Türklerin Moskova'da sürekli rezidansı bulunmadığı için Kitay-Gorod semtinde kaldığını yazıyor. Belokurov uzun yıllar Rusya İmparatorluğu Dışişleri Bakanlığı arşivinde çalışmıştı.


O dönem Danimarka'ya bağlı olan Alman Schleswig-Holstein eyaletinin kralı 3. Friedrich'in Moskova'daki elçisinin sekreteri Adam Olearius (1599-1671) da "Schleswig-Holstein eyaleti Elçiliği'nin Moskova ve İran gezisi" adlı eserinde Türk elçilerin Moskova'da Kitay-Gorod semtinde kaldığını onaylıyor. Alman diplomat ve gezginin yazdıklarına göre, Hristiyan elçilerinden farklı olarak Türk, İran ve Tatar elçiler Moskova Prensi'nin el öpme törenine katılmıyordu. Alman diplomat, Türk elçilerinin Kitay-Gorod'daki Posolski Dvor'da İsveç elçiliğine komşu binada kaldığını ve elçilerle birlikte Moskova'ya gelen Rum kökenli Osmanlı konuklarının kilisede ayinlere katıldığını da anlatıyor.

Rusya ilk Osmanlı elçisine neden “kardeşlik” uyarısı yaptı?...Arşiv


FUAD SAFAROV



Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Moskova elçisi Kemal Bey, Rus prensi 3. Vasili’ye sunduğu Sultan Selim’in mektubunda “kardeşlik” ifadesini unutunca Rus saray yetkililerinin Türk elçiyi uyardığı ortaya çıktı. Uyarı üzerine “dostluk ve sevgi” ifadeleri içeren resmi yazıya “kardeşlik” ifadesi de eklendi.

Rus tarihçi Leonid Yuzefoviç bir dergide yazdığı makalede, 16.yüzyılda Rus diplomasinin kural ve kaidelerini araştırdı. Araştırmaya göre, o dönem Rusya (Moskova Knezliği) Osmanlı devleti ile ilişkilere çok önem veriyordu. Rus prensi 3.Vasili ticareti artırmak ve Osmanlı ile ittifak yapmak için Alekseyev isimli elçisini 1513'de İstanbul'a yolladı. Buna karşılık Osmanlı da Menkub beyi olan Kemal Bey'i elçi olarak Moskova'ya gönderdi.

Tarihçi Yuzefoviç’e göre, o dönem Rus diplomasisinde “Kardeşlik” ifadesinin çok önemi vardı. Kardeşlik ifadesi her iki ülkenin eşit haklara sahip olduğu anlamını taşıyordu. Rus prensi, kendisinden aşağı gördüğü diğer krallar için asla “kardeşlik” ifadesini kullanmazdı ve onların kullanmasına da müsaade etmezdi. Rus tarihçi, “Bazı ülkelerle iyi komşuluk, dostluk ilişkiler olabilir, ama kardeşlik ilişkileri nadir ülkeler için geçerli idi.” şeklinde değerlendirdi. Moskova Knezliği’nin “kardeş” gördüğü ülkelerden biri de Osmanlı idi.


Tarihçiye göre, 1515’de Osmanlı elçisi Kemal Bey, Rus padişaha Sultan Selim’in mektubunu sunarken, Rus saray yetkilileri yazıyı didik didik araştırdı. Resmi yazıda Sultan’ın 3.Vasili’ye hitaben sadece “dostluk ve sevgi” ifadeleri kullandığını tespit eden Rus saray görevlileri, elçi Kemal Bey’i uyararak mektuba “kardeşlik” kelimesini eklemesine de mecbur etti.

Rus Kozaklar: Türk kanı taşıyoruz....Arşiv



FUAD SAFAROV



Rusya’nın güneyinde yaşayan ve kahramanlıkları ile ünlü Don Kozaklarının Türklerle akraba oldukları iddia edildi.

Daha önce Moskovski Komsomolets gazetesine konuşan Rus ve Sovyet sinema ve tiyatro duayenlerinden Mihail Derjavin’e göre, kemer burunlu Kozakların soyu genelde Rus-Türk evliliklerine dayanıyor.

Derjavin, eski Sovyet Mareşalı Semyon Budyonnıy ile yaşadığı anıları paylaşarak, “Kendisiyle tanıştığım zaman Budyonnıy SSCB Savunma Bakan Yardımcısı idi. Üç kere Sovyet kahramanı madalyasını almış bir insandı” dedi.

Don Kozakların özelliklerine de değinen Rus sanatçı, “Çok iyi hatırlıyorum, yönetmen “Durgun Don” filmi çevrilirken, yönetmen Sergey Gerasimov, Melihov rolü için Pyotr Glebov’u davet etmişti. Çünkü kemerli burnu olan birileri gerekiyordu. Gerçekten de genelde Don Kozakların burnu öyle. Budyonnıy’ın da burnu öyle idi. O ise bunun nedenini bana şöyle anlatmıştı: “Bizim dedelerimiz Türkiye’den kız kaçırıyordu. Türk kızları mükemmel yemek yapıyordu, zarif ve güzel idiler, fakat Rusça iyi konuşamıyorlardı. Genelde suskundular.”

Rus basınına da göre Grigori Melehov'u oynayan Pyotr Glebov’un burnunun, eserdeki Türk ninesi Kozak Melehov’un kemerli burnuna benzemesi gerekiyordu. Rus Karavan dergisine konuşan sanatçının kızı Olga Glebova, “Türk burnu için stüdyoya bir usta çağrıldı. Sıcak havalara dayanamadığı için usta ikinci bir kalıp hazırlamış. Babam da bu 'Türk burnu'nu gözü gibi koruyup, küçük bir kutunun içinde saklıyordu” dedi.

Bu arada eserin odak noktası Şolohov’un da doğum yeri olan bir Kazak köyü ve ana kahraman da bu köyün sakini Melehov’dur. Dedesi Rus-Türk savaşında kaçırdığı bir Türk kadınla evlenmiş ve bundan dolayı Grigori’ye de Türk kanı karışmıştı.


2008 yılında Rusya’da gerçek tarihi olaylar üzerine yapılan Admiral filminde de kahramanlardan Anna Timireva, “Ninem Türk idi, Kozak’la evlenmişti” deyince Admiral Aleksandr Kolçak da “Gerçi benim dedelerim de Türk” ifadesini kullanmıştı. Bunun üzerine Timireva da, “O zaman Türklerin şerefine!” diyerek kadeh kaldırmıştı. Kolçak’ın 18. yüzyılda yaşamış İlyas Paşa’nın soyundan geldiği belirtiliyor.

Türk-Rus savaşı olmasaydı Kremlin Sarayı daha büyük olacaktı...Arşiv

FUAD SAFAROV



1768-1774 yılında patlak veren Türk-Rus Savaşı yüzünden Moskova’nın merkez yönetiminin simgesi Kremlin Sarayı’nın inşaatından vazgeçildiği ortaya çıktı. İddialara göre, dönemin Rus Çariçesi 2. Katerina savaşın maliyet yükünü kaldıramayarak dev projeden vazgeçti.

Söz konusu tarihi iddiayı ortaya atan Rusya Devlet Mimarlık Müzesi Tarih Bölümü Başkanı Zoya Zolotnitskaya, Çariçe 2. Katerina’nın 1768 yılında Büyük Kremlin Sarayı inşaatı için mimarlara talimatlarda bulunduğunu söyledi. Rus basınında yer alan bilgilere göre ünlü tarihçi, “Katerina Kremlin’i yeniden inşa etmeyi planlıyordu. Moskova’da kendisinin oturabilmesi için saray istiyordu. Maketi ünlü mimar Vasili Bajenov hazırladı. Projeye göre bir kaç Kremlin duvarı sökülerek yerine sütunlarla azametli, dev saraylar inşa edilecekti” dedi.

Projeye göre, Büyük Kremlin Sarayı, Kremlin’in ırmak kenarı arazisinde kurulacaktı. 1 Haziran 1773’de dev inşaatın temelinin atıldığını hatırlatan tarihçi Zolotnitskaya, “Fakat Türkiye ile savaş projenin gerçekleştirilmesine engel oldu. Proje pahalı idi. O sıralar Rusya devlet bütçesi, savaşa para harcamayı ve aynı zamanda da Büyük Kremlin Sarayı’nın inşa etmeyi kaldıramadı. Eğer savaş olmasaydı, Kremlin şimdiki halinden farklı olacaktı” bilgisini aktardı.

Büyük Kremlin Sarayı 1838-1849 yıllarında daha önceki projeden küçük olarak inşa edildi. Mimar Bajenov’un proje maketi ise müzenin deposuna kaldırıldı.

Günümüzde Büyük Kremlin Sarayı’nın Andreyevski, Aleksandrovski, Vladimirovski ve Georgiyevski tarihi salonları bulunuyor. Rusya’nın önemli devlet törenleri ve yabancı liderler ile görüşmeler bu salonlarda gerçekleştiriliyor. 


Rusya'da iş yapanlara altın öğütler




Lafı dolaştırmadan söylemek gerekirse Ruslar "disiplinleriyle ünlü bir halk" sayılmaz. Genel kanıya göre, "Bugünün işini yarına bırak", Rusların da yürekten benimsediği bir ilke. Hatta, "Türk bürokrasisi 'Bugün git, yarın gel' der, Rusya'da bürokrasi 'Bugün git, dün gel' mantıksızlığına teslim" diye espriler bile yapılır.... Peki, Ruslar zaman baskısı ve deadline (bire bir çeviriyle 'ölü çizgi', Türkçeleştirmeyi denersek 'son teslim tarihi')  ile nasıl başa çıkıyor, işleri nasıl yetiştiriyor? Rus vatandaşları ile çalışan yabancı işverenler bu duruma nasıl yaklaşmalı?

Yaygın kanının aksine, Rusyalıların kendini adayarak disiplinle çalıştıkları pek çok iş kolu mevcut. Örneğin savunma ve güvenlik. Kolluk gücünde ya da nükleer sanayide çalışan Ruslar için "iş bitirme tarihlerine" sıkı sıkıya uymak dışında bir seçenek söz konusu bile değil.

Teslim tarihlerinin en çok problem yarattığı sektörler gazetecilik, bilişim ve tasarım. Bu gibi yaratıcılık gerektiren sektörlerde çalışan Rusyalılar işlerini son dakikaya bırakma eğiliminde olabiliyor.

Bununla birlikte, bazı Rus bilim insanları işini son ana bırakma davranışının bazen yaratıcılığı tetikleyebildiğini ve erken bitirilen bir işten daha iyi sonuçların elde edilebilmesinin önünü açtığını söylüyor.

Rusların teslim tarihlerine uymama davranışını, teslim tarihi kavramının çalışma hayatında nispeten yeni oluşuna bağlayanlar da var.

Diğer yandan, "deadline"a uymayan çalışan ve şirketlerin ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalmaması bu davranış biçimini pekiştiren bir etkide bulunuyor. Rus KOBİ'lerin çatı kuruluşu Opora Rossii'nin başkan yardımcısı Pavel Sigal teslim tarihine uymamanın Avrupa'da ceza konusu olduğu hatırlatıyor.

Peki, manzara böyleyken işverenler Rusyalı çalışanları nasıl motive edebilir. İşte "uzmanlardan" birkaç ipucu:

- Teslim tarihini olması gerekenden öne çekmek. Böylece işlerin ters gitmesi durumunda ekstra zaman elde edilebilir!

- Zaman çizelgesini çalışanlarla birlikte belirlemek. Teslim tarihinin birlikte belirenmesi durumunda çalışanların şikayet edecek daha az şeyi olacaktır.

- Teslim tarihinin neden önemli olduğunu ve buna uyulmadığı takdirde doğabilecek olumsuz sonuçları çalışanlarla da paylaşmak. Çalışanları tehdit etmeyin. Ama teslimin gecikmesi durumunda şirketin ve çalışanların bundan nasıl etkileneceğini anlatın.


- Günlük ilerleyişi takip için bilgisayar programlarından yararlanın.

11 Aralık 2017 Pazartesi

Ruslar neden bu kadar 'korkusuz'? "Huje nye bıvayet" felsefesinin kökenleri...



Sosyal medyalarda fenomen haline gelmiş pek çok videonun kahramanı Ruslar... Kimi zaman yüksek bir binadan kar yığınına atlayan gençler, kimi zaman arabasıyla yolda giderken karşısına çıkan ayıyı besleyen bir adam, kimi zaman da ırmağa düşen otomobilde gidecekleri yönü tartışan maceraperestler. Peki bu Rusları bu kadar "korkusuz" kılan nedir?

Rus tarihçiliğinin babası Nikolay Karamzin cesaretin Rusların milli özelliği olduğu ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı düşüncesinde. Karamzin, eski Slavlar hakkında "Kuzeye özgü hava koşullarını hiçe sayarak açlığa ve diğer tehlikelere göğüs germişler, en kaba yiyecekleri yemişlerdir," diye yazar.

Rossiyskaya Gazeta'nın derlediğine göre, Rusların cesur insanlar olmasını iklime ve zorlu çevre koşullarına bağlayan tek kişi Karamzin değil. Bir başka ünlü Rus tarihçi Sergey Solovyov da doğanın Rus insanını çok çalışmaya ve coşkusunu korumaya ittiğini söylüyor.

Gerçekten de çağdaş Ruslar her yıl kışın gelişinden şikayet etse de kimse kıştan korkuyor gibi görünmüyor.

Zorlu iklim ve çevre koşullarına tarihin Rus halkının önüne koyduğu zorlu dönemeçleri de ilave etmek gerek: Devrim, iç savaş, tarımda kollektifleştirme ve mülksüzleştirme, Stalin terörü, İkinci Dünya Savaşı, durgunluk, ağır ekonomik kriz ve devletin yıkılışı... İşte Rusya'nın bir asırdan az bir süreye sığdırmayı başardığı felaketler dizisi.

Bugün yaşayan her birey ve bu bireylerin ataları tüm aşamalara bizzat şahit olmasa da bu felaketlerin toplumun kolektif hafızasında iz bıraktığı kuşkusuz. Tüm Rusların emin olduğu bir şey varsa, "işlerin eskisinden daha kötü olamayacağı." Хуже не бывает!" (Huje nye bıvayet!) Yani "daha kötüsü olamaz!".
 

"Mujikliğin" teşvik edildiği, zayıflık belirtisi gösterenlerin küçümsendiği son derece ataerkil bir toplumda en çok korkulan şeyin "zayıf görünmek" olmasına şaşırmamak gerek belki de...

10 Aralık 2017 Pazar

Moskova nasıl bir şehir


Samih Güven



Çoğumuz için Moskova ismi belki de en çok soğuk savaş dönemi ve özellikle 70’li yıllardaki sağ-sol ayrışması nedeniyle akılda kalmış olabilir. Bizde solcuları “komünistler Moskova’ya” diye özellikle göndermek istedikleri bir yerdi eskiden. Bir de bazı solcu şehir veya kasabaları küçük Moskova diye itham etmeyi severlerdi. Benim için Moskova’nın en önemli özelliklerinden biri de Nazım’ın yaşamış olduğu ve mezarının bulunduğu şehir olması.

2013 yılı Moskova’ya ilk gelişimdi ama okuduğum Rus romanlarından epey bilgi vardı kafamda. Bu romanlar iki yüz yıl öncesini anlatsa da kültüre ve tarihe ilişkin çok şey kalıyor doğrusu. Mesela Savaş ve Barış bu anlamda çok önemli bir kitaptı benim için. Ayrıca daha önce Moskova’ya gidenlerden, yaşayanlardan çok şey duymuştum. Bir ara internette arama yaparak Türkler neler yazmış diye de incelemiştim.   Sonradan haberdar olduğum bazı nitelikli blog ve siteler dışında şehir hakkında yazılan şeyler genelde inşaat şirketlerinde mühendis olarak çalışmış gençlerin gözlemleriydi. Bu gözlemlerin daha çok erkeklere ait olduğunu ve aslında biraz 90’lı yıllardan izler taşıdığını hemen söylemeliyim. Tabi herkesin hemfikir olduğu şey iklimdi. Uzun süren ve soğuk geçen kışlar, Ocak ve Şubat aylarında -30’u bulan soğuklar bol bol anlatılıyordu. Bolca yağan kar, güzel kış manzaraları da tabi. En çok yazılanlardan biri de Moskova’daki gece hayatı ve güzel Rus kadınları hakkındaydı elbette. Gidilebilecek mekânlar, nelere dikkat edilmesi gerekir gibi konuları üşenmeden yazmıştı bazıları. Dile getirilen başka bir özellikse pahalılıktı. Restoranların, kiraların, gıda ve giyim gibi fiyatların pahalı olduğu anlatılıyordu. Yine başka bir özellik ise Moskova’nın güvenli bir yer olup olmadığına ilişkindi. Konuyla ilgili okuduğum notların bazıları, gece ıssız caddelerde dikkatle yürümek gerektiği, özellikle gece vakitlerinde parklardan uzak durulması ve metroya geç saatlerde dikkatli binilmesine ilişkin konulardı. Özellikle bu konunun 90’lı yıllarda yaşanan ve şimdilerde gayet güvenli olan Moskova’yla pek de ilgisi olmadığını gelince anlamıştım hemen.

Ancak Moskova'ya gittikten bir süre sonra bazı nitelikli haber siteleri ve blogların da olduğunu fark ettim (Turkrus.com gibi). Buralarda paylaşılan haber ve bilgiler önemli bir ihtiyacı karşılıyor gerçekten. Ayrıca Cenk Başlamış'ın Rusya'nın Sırları adlı kitabını da yeni keşfettim.


Yine yakın zamanda okuduğum Svetlana Aleksiyeviç'in "İkinci El Zaman" adlı kitabı Sovyetler dönemini ve 90'lı yıllardaki dramı anlamak açısından muhteşem bir kaynak.
Bununla birlikte, insanın kendi deneyimleri kadar güçlü bir bilgi yok. Bir de kesin bir kanıya varmak, daha sağlıklı sonuçlar çıkarmak için önyargılardan kurtulmak ve yeterli gözleme sahip olmak gerekiyor. Gitmeden internette okuduğum bilgiler değerliydi elbette. Moskova’da uzun süre bir ilaç şirketinin temsilcisi olarak görev yapan bir tanıdığımla görüşmüştüm telefonda. Orada çok mutlu zaman geçirdiğini, güzel bir şehir olduğunu anlatmıştı uzun uzun. Onun gözlemleri önemliydi çünkü, sanat ve edebiyat duyarlılığı olan bir insandı.

Ama dediğim gibi insan kaç kişiyle konuşursa konuşsun yaşamadan, kendi gözleriyle görmeden, hatta tekrar tekrar deneyimlemeden sağlıklı bir kanıya ulaşamıyor. Bu yüzden orada bir süre yaşadıktan sonra şunu anladım ki, 90’lı yılların Moskova’sı hakkında anlatılanlarla 2010’ların Moskova’sı arasında dağlar kadar fark vardı. Hiç değişmeyen hep aynı kalan özellikler de vardı elbette. Bu yüzden Moskova ile ilgili çeşitli mekânları, konuları, olayları ayrı ayrı dile getirmeden önce Moskova nasıl bir şehir diye genel olarak değinmek istedim.

Şehirleri güzel kılan belli başlı özellikler oluyor. Bir defa coğrafi konum ve şartlar önemli bir etken. Bir şehirde deniz, büyük bir göl veya nehir varsa bambaşka bir hava katıyor. İkincisi de tarihsel ve kültürel geçmiş. Daha önce kimlerin yaşadığı, şehrin ne zaman kurulduğu, nasıl bir mimari doku ve kültürel birikim olduğu önemli oluyor. Başka bir nokta ise ticari ve ekonomik konum. Bana göre en önemlisi ise yaşayanların ve yönetenlerin nasıl bir şehir istediği, zihniyeti ve birikimi. Aslında bütün bu özellikler iç içe de geçebiliyor çoğu zaman. Yani uygun coğrafi konumu nedeniyle ekonomik ve ticari açıdan öne çıkabiliyor şehirler. Böylece uzun, köklü bir tarihe, farklı medeniyetlere de ev sahibi olabiliyorlar. Böyle olunca ekonomik olduğu kadar mimari, kültürel birikim gibi zenginlikler de oluşuyor. Bu ise yönetenler üzerinde söz konusu birikimin korunması ve geliştirilmesi için baskı ve bilinç yaratabiliyor. Aslında biraz alt yapı ve üst yapı meselesi gibi ama bunların birbirleriyle etkileşimi daha çok. Ama bazen de yöneticilerin bilinci ve vatanseverliği çok şeyi değiştirebiliyor.

Büyük Rusya coğrafyası açısından şunu görüyoruz ki birçok önemli şehir Avrupa’nın en uzun nehri olan Volga nehri etrafında kurulmuş. Nehirlerin şehir yerleşimi olarak tercih edilmesinin önemli nedenleri, taşımacılık, sulama, şehrin su ihtiyaçları ve korunma gibi nedenler. Ayrıca estetik olarak büyük katkısı oluyor elbette.

Moskova şehri ise adını nehrin isminden alıyor. Nehir şehrin içinde 110 kilometre kadar dolaşıyor. Bunun Moskova’nın güzelliğine katkısı büyük. Rusya coğrafyasının başka bir özelliği ise topraklarının yaklaşık yarısının orman olması. Bu yüzden etrafı zaten ormanlık olan Moskova’nın içi de kentleşme bilinci ve duyarlılık nedenleriyle ağaç ve parklar açısından hayli zengin. Yeterince ağaç ve yeşil var deyip her yere yeni binalar dikmeye çalışmıyorlar. Tersine şehir merkezinde her gün trafiğe kapatılan yeni bir sokak, yeşillendirilen yeni bir alan görebiliyorsunuz. Bu konuda en güzel örneklerden biri de şehrin merkezinde yıkılan büyük otelin yerine, o değerli araziye, başka bir bina yapmak yerine park yapmaya karar verilmesi mesela.

Çarlık döneminden kalan yapılar ve kent kültürü önemli Moskova’da. Ama komünist dönem sırasında planlama, alt yapı, yollar, parklar, metro gibi konularda büyük mesafe kat edilmiş. Bu konulara daha sonra tek tek değineceğim ama yollar konusunda şunu söyleyebilirim ki, öyle geniş yollar vardır ki şehrin içinde, ondan fazla şerit bulunur mesela.

Caddeler, parklar, metro gibi konular beklediğim gibi çıkmıştı aslında. Ama beni en çok şaşırtan binalar oldu Moskova’da. Özellikle Kaltso denilen ve şehrin merkezini çevreleyen dairenin içinde yüzlerce tarihi ve güzel bina bulunuyor. Farklı bir sokağı göreyim diye yollara düştüğüm her seferinde yeni gördüğüm, sürpriz ve güzel binalarla karşılaştım hep.

Tarih, kültürel zenginlik, nüfus ve ekonomi açısından Moskova Rusya’nın en önemli şehri. Komünizm dönemi de dikkate alındığında sadece Rusya’nın değil bütün bölgenin başkenti gibi olmuş. Ayrıca dünyanın iki kutba ayrıldığı soğuk savaş döneminde bu iki kutup Vaşington ve Moskova olarak ifadesini bulmuş.

Yaklaşık 13 milyon nüfusu var. İş bulmak ve yaşamak amacıyla diğer şehirlerden de göç alıyor. Sadece Rusya’nın diğer şehirlerinden değil, Ermenistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi ülkelerden de çok sayıda insanın çalışmak için geldiği bir yer. Bu nedenle dünyanın en pahalı şehirlerinden biri. Özellikle de kiralar ve gayrimenkul fiyatları açısından.

Soğuk kışlar ise önemli özelliklerinden biri elbette. Özellikle Ocak ve Şubat aylarında -30’lara varıyor soğuklar. Hava sıcaklığı konusunda dikkati çeken şey ise gece ve gündüz sıcaklıkları arasında Türkiye’deki kadar fark olmuyor. Yani gündüz -10’sa gece de -15 oluyor mesela. Aslında Ekimden itibaren başlıyor soğuklar ve Mayıs’ta ancak geliyor bahar. Bir Afrikalı diplomat Moskova’da kışların, beyaz ve yazın görülen yeşil renklisi olmak üzere ikiye ayrıldığını söylemiş. Kışın oldukça fazla kar yağıyor. Ama bütün şehirdeki iyi organizasyon ve bu konudaki birikim sayesinde yollar ve kaldırımlar hep açık kalıyor.

Moskova mimari açıdan da önemli bir şehir. Bazıları UNESCO’nun dünya mirası listesinde de yer alan yapılar söz konusu. En önemli mimari yapılar arasında Kremlin, Kızıl Meydan, Kolomoskoe’da bulunan Yükseliş Kilisesi, Novodemiç Manastırı, Kurtarıcı İsa Kilisesi, Tsaritsino Park Bölgesi, Bolşoy Tiyatrosu gibi yapılar bulunuyor.

Moskova’nın kuruluş tarihi 1147 olarak kabul ediliyor. 12. ve 14. yüzyıl arasında mimari yapılarda genellikle ağaç kullanımı söz konusu olmuş. Ancak istilalar ve yangınlar bu tür yapılara kolay zarar verdiğinden, 14. ve 15. yüzyıldan itibaren taş mimarisi yaygınlaşmaya başlamış. 1812 yılındaki büyük yangın önceki dönemlerde inşa edilen yapılara büyük zararlar vermiş.

20. yüzyıl başlarında Moskova ısıtma ve su sistemleri, sokak aydınlatması ve asfalt yollar gibi unsurlarla tanışmaya başlıyor. Komünizm sonrasında özellikle birinci beş yıllık kalkınma planı ile şehir yeniden ele alınıyor ve birçok cadde genişletiliyor ve parklar yapılıyor.


Moskova’nın şehir olarak kuruluşu 1147 yılı olarak esas alınarak her yıl Eylül ayı başlarında yapılan Moskova şehir günleri oldukça güzel ve hareketli geçiyor. 500’den fazla etkinlik ve 300 civarında irili ufaklı konser oluyor. 2015 yılında 868. yıldönümü olarak kutlamalar yapılmış ve özellikle şehir merkezi gelin gibi süslenmişti. Sadece şehir günü için değil, çeşitli etkinlik ve festivaller kapsamında da sokak sokak meydan meydan süsleniyor Moskova. Bana göre en güzel süslemeler ise yılbaşı için yapılanlar.