Moskova

Moskova

23 Haziran 2017 Cuma

"SSCB'nin 2. Dünya Savaşı dönemindeki insan kaybı aslında 26 değil 41 milyon" iddiası



Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı döneminde kaybettiği insan sayısının 26 milyon olduğu, savaş dolayısıyla doğmamış çocukların da eklenmesiyle ülkenin o dönemdeki toplam nüfus kaybının 41 milyon olduğu iddia edildi. Hitler Almanyası'nın SSCB'ye saldırdığı 22 Haziran 1941'in yıl dönümünde Komsomolskaya Pravda gazetesi bu sayıların kaynağını araştırdı.

41 milyon sayısını yüksek sesle ilk telaffuz eden kişi Ölümsüzler Alayı hareketinin eşbaşkanı ve Duma milletvekili Nikolay Zemtsov. 

Zemtsov Sovyet Planlama Teşkilatı'nın gizliliği kaldırılan belgelerine atıf yapıyor.

Komsomolskaya Pravda konuyu, Savuma Bakanlığı Harp Okulu profesörlerinden Yuriy Rubtsov'a sordu.


Rubtsov, savaştaki kaos nedeniyle bazı bölgelerde kaç kişinin öldüğünü asla tam olarak söylemenin mümkün olmayacağını belirtiyor. Ayrıca kayıp sayılarının tutulduğu belgelerin, tutan subaylarla birlikte kaybolduğu çok sayıda durum var. Rubtsov, Sovyet ordusunun kayıp sayısını 8,7 milyon olarak hesaplayan askeri uzmanların doğru bir metodoloji kullandığını ve sayıdan şüphe etmek için ortada sebep olmadığı söylüyor.

Uzman, siviller de dahil olmak üzere 41 milyon sayısının gerçekten de planlama teşkilatı verilerine dayandığına, ancak hesaplamada, 15 milyonluk kısmın savaş ve kayıplar yüzünden doğmamış çocuklara karşılık geldiğine dikkat çekiyor. Buna göre reel kayıpların büyüklüğü 26,6 milyon.

22 Haziran 2017 Perşembe

Kara leylekler Moskova’ya geri döndü



Kara leylek türleri yaklaşık 100 yıl aradan sonra Moskova’da yeniden görülmeye başlandı. 

Rusya’da ender hayvan türlerinin yer aldığı “Kırmızı Kitap”ta adı geçen kara leyleklerin başkente geri döndükleri tespit edildi.

Veçernyaya Moskva gazetesinin haberine göre, Rusya Çevre Bakanlığı, kara leyleklerin Moskova’da en son 1920’li yıllarda görüldüğünü açıkladı.

Yok olmaya yüz tutan hayvan türleri arasında gösterilen kara leyleklerin Moskova’nın batısında bir ormanı mesken tuttukları görüldü.


Kara leyleklerin üremesi halinde bu bölgenin koruma altına alınabileceği belirtiliyor.

Rusya'yı Alman işadamlarından dinleyin: "Kolektivizm yok, patron her şey demek..."





Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, ABD'ye Rusya karşıtı yeni yaptırımlardan kaçınma çağrısı sonrası, Rusya'da faaliyet gösteren Alman şirketlerinin üst düzey yöneticilerinin ülke hakkındaki fikirleri mercek altına alındı. İşadamlarının görüşleri, Rusya'daki iş hayatına dair önemli tespitler içeriyor.

Business FM'in görüşlerini aldığı Alman işadamları şunları söyledi:



Norbert Petter (EngelCard Deutschland Genel Müdürü) 

“Rus iş kültürü çok hiyerarşik. Patron, patrondur, çalışan ise çalışan. Almanya’da ise bu tamamen farklı. Kolektif yönetim anlayışı var. Rusya’da bu neredeyse hiç yok. Bizim, departman müdürlerimiz, grup, proje, platform yöneticilerimiz var. Herkes reel yetkilere sahip. Her pozisyondan kişiyle çalışırsın ve bu rahatlık sağlar. Rusya’da sadece patron ve çalışanlar var. Ama çalışanlar hiçbir şeye karar vermiyor. Dolayısıyla her zaman tek bir kişinin kararı beklenmek zorunda kalınıyor. 

Marco Lütz (Bruhn Spedition Genel Müdürü)

Rus işadamlarının kalite konusuna yaklaşımı oldukça garip. Bir yandan hepsi kaliteden bahsediyor, diğer yandan kimse hiçbir şeye para vermek istemiyor. Rus müşteriler fiyat konusunda çok hassaslar. Çok ufak fiyat değişiklikleri bile onları etkiliyor. Fiyatlar konusunda her zaman onları ikna etmek gerekiyor. Bu hiç de kolay değil. Tüm bunlar güvensizlikten kaynaklanıyor. 

Steve Lacitis (Sovlink şirketi eski uluslararası satış departmanı müdürü)

“Birini Harward’a, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne ya da başka bir eğitime gönderebilirsiniz. Dönüp de Rus sistemine girdiğinde, altı ay içinde herkes gibi bir amipe dönüşür.”


Habere göre Alman iş dünyası, Rus şirketlerin artıları olarak ise kültürel ve dini ayrımcılık yapmamalarını, samimi oluşlarını, yaratıcılıklarını, hızlarını ve esnekliklerini gösteriyor.


"Rusya akılla anlaşılmaz" ama bu 7 özdeyişle daha iyi kavranabilir!



Rusya derin bir kuyu...

Rusya her sabah "Çözdüm" diye uyanıp her akşam "İyice kördüğüm ettim" diye uyuduğumuz bir muamma...

Rusya, kitaplardan öğrenilemeyecek, yaşanarak bir nebze anlaşılabilecek bir büyük bilmece...

Rusya'nın bazı "olmazsa olmazları" var. 

"Rusya yalnızca akılla anlaşılamaz" veya 

"Rusya'nın iki talihsizliği vardır…" gibi, Rusya'yı tanımlama çabasındaki bazı ünlü özdeyişlerin kökenini, bunların ne anlama geldiğini biliyor musunuz? 

RBTH derledi: 

1. "Ülkemizin toprakları oldukça geniş ve zengin. Ama düzen yok."

Bu deyişin geçmişi 12. yüzyıla dayanıyor. O dönemde yazılan günlüklerde geçiyor. "Kiev Rus" yönetimi dönemine ait, Birinci Günlük olarak bilinen, "Son Yılların Öyküsü"nde geçen bir ifade. Daha sonra Rusya olacak olan bu topraklarda yaşayanların Vikinglere haraç vermekte oldukları belirtiliyor. Günlüklere göre sonunda Vikingleri uzaklaştırıyorlar ancak sonra birbirlerine düşüyorlar. Düzeni sağlamak için yabancı bir prensi, kendilerini yönetmeye davet ediyorlar. Vikinglere (Varangianlar) artık özdeyişe dönüşmüş olan bu mesajı gönderiyorlar: "Topraklarımız oldukça geniş ve zengin. Ama düzen yok. Gelin ve bizi yönetin."

2.  "Bir Rus'u kazırsan, altından Tatar çıkar"

Bu ifade günümüzde, Rusya'da ırkların ne kadar karışmış olduğunu belirtmek üzere kullanılıyor. Bu deyiş, Rusya'ya 19'üncü yüzyılda, Fransa'dan gelmiş. "Avrupalılar bizi, kendilerinden kabul etmek istemiyor" diyen Dostoyevski, Rusların Tatar gibi olduğunu düşünen Fransızların, bunu bir özdeyişe dönüştürdüklerini yazar. Marquis de Custine de 1839'da, kitabı "La Russie"de, "Onların tam anlamıyla Tatar oldukları dönemin üzerinden bir yüzyıl bile geçmedi" der.   

3. "Rusya sadece akılla anlaşılamaz"

En ünlü deyişlerden biri.  Fyodor Tyutçev'in 1866'daki felsefi dizelerinin ilk satırı.
Rusya Sadece akılla anlaşılamaz,  
Hiçbir ölçü, onun büyüklüğünü ölçemez,
Yalnız ve özgündür,
Ona sadece inanılır 

4  "Rusya'nın sadece iki müttefiki vardır: Ordusu ve donanması"

Çar III. Aleksandr'a atfedilen bir ifade. Bakanlarına daima şunu söylediği belirtilir: "Dünyada sadece iki sadık müttefikimiz var. Biri ordumuz, diğeri de donanmamız. Tüm diğerleri, ilk fırsatta bizim karşımıza geçer." Bu ifadeler, Çar'ın, Avrupa'ya yönelik daimi kuşkuculuğunu yansıtıyor. 

5  "Bize elinde kılıçla gelen, kılıçla ölecektir"

Sergey Eisenstein'in 1938 yapımı filminde, ortaçağ hükümdarlarından Aleksandr Nevski konu alınır. Nevski, filmin sonunda tutsak Cermen şövalyelerini serbest bırakırken,  "Gidin ve yabancı topraklarda, Rusya'nın ayakta olduğunu anlatın! Bize barışla gelenler, konuk olarak karşılanacaktır. Ancak elinde kılıçla gelenler, kılıçla öleceklerdir. Rusya bunun üzerinde duruyor ve sonsuza kadar da böyle duracak." 

6  "Rusya'nın çok geniş toprakları vardır ancak geri çekilecek en küçük bir yeri dahi olamaz"

İkinci Dünya Savaşındaki Panfilov bölüğünün komutanı Vasili Klochov'a ait, siyasi propaganda ifadesi olduğuna inanılır.  

7  "Rusya'nın iki şanssızlığı var: Aptalları ve yolları"


Kökeni tartışmalıdır. 19'uncu yüzyıl yazarlarından Nikolay Gogol'e atfedilir. 

Rusya'da halkın gözdesi hala Sovyet filmleri: İzlemediyseniz kaçırmayın!



Rusya'da geçen yıl televizyonda en çok izlenen filmler arasında Sovyet filmleri ağır bastı.

İlk 20 filmin 13'ü Sovyet, 4'ü 1991 sonrası Rus filmi, 3'ü de Hollywood prodüksiyonu.  

En çok izlenen film Vladimir Menşov'un 1984 tarihli "Lyubof i Golubi" filmi oldu (Aşk ve Güvercinler).
İkinci sırada Aleksandr Serıy'e ait 1971 tarihli "Centlmenı Udaçi" var (Talih Centilmenleri).
En çok izlenen üçüncü film Leonid Gayday'ın "Pyos Barbos i Neobıçnıy Kross"u (Barbos Köpek ve Sıradışı Haç, 1961).

Dördüncü, Eldar Ryazanov'un "İroniya Sudbı, ili S Lyohkim Parom!" filmi (Talihin Cilvesi, Ya da Sıhhatler Olsun, 1975). 

İlk yirmide yer alan diğer Sovyet filmleri;
"Samogonşiki" (Kaçak içkiciler),
"Brilyantovya Ruka" (Pırlanta kol),
"İvan Vasilyeviç Menyayet Professiyu" (İvan Vasilyeviç Meslek Değiştiriyor),
"V Boy İdut Odni Stariki" (Savaşa Yalnız İhtiyarlar Gider),
"Ofitserı" (Subaylar),
"Operatsiya I i Drugiye Priklyuçeniya Şurika" (Operasyon I ve Şurik'in Diğer Maceraları),
"Moskva Slezam Ne Verit" (Moskova Göz Yaşlarına İnanmaz),
"Vesna na Zareçnoy Ulitse" (Zareçnaya Sokağı'nda Bahar) ve "Devçata" (Kızlar).

1991 sonrası çekilen Rus filmleri arasında 2016'da televizyonda en çok izlenenler
"A Zori Zdes Tihiye", "Oveçka Dolli Bıla Zlaya i Rano Umerla",
"Nedotroga" ve
"Kto Ya" oldu.

Listedeki Hollywood filmleri ise "Avatar", "Pretty Woman" ve "Home Alone - 2".


Rusya Sinema Vakfı ve İntermedia'nın ortak araştırması, televizyon izleyicisinin internete kaydığını da ortaya koydu. Örneğin, ülkenin en büyük kanalı Pervy Kanal'ın seyirci payı on yılda yüzde 21'den 12,7'ye gerilemiş durumda.

17 Haziran 2017 Cumartesi

İlber Ortaylı'dan Tuhaf'a yorumlar : "Rus edebiyatı Avrupa edebiyatından üstün"



Prof. Dr. İlber Ortaylı, Tuhaf dergisinin Haziran sayısında, dünya edebiyatına ilişkin değerlendirmeler yaptı. Dostoyevski ve Tolstoy’dan başlayarak dünya edebiyatı üzerine konuşan Ortaylı, “Rus edebiyatının Avrupa edebiyatından üstün olduğunu söyleyebiliriz” dedi. 



Ahmet Mümtaz Taylan ve Nurhak Kaya’ya konuşan Ortaylı, “Tolstoy yazdığı her diyalogda insanların ve cennetin profilini verir. Dostoyevski’nin ise insan karakterleri çok zengindir. Shakespeare gibi karakter sıralaması da yoktur. Her karakterinin köklerinin uzandığı derin bağlılıkları vardır. Tiyatrocusu Çehov ve Gogol olan Rus edebiyatının, Avrupa edebiyatının üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Rus edebiyatının iyi çevirilerine İngilizce ve Almancada rastlanır. Farsçadaki çevirileri de çok iyidir. Farslılar da derin döşek insanlardır, onlarla da ayrıca çok yakından ilgilenmek gerekir.” dedi.

“Dostoyevski bütün kültürlerin üstünde bir dahi”

T24’ün derlemesine göre, Ortaylı’nın Tuhaf Dergi’ye verdiği söyleşiden bazı bölümler:

Bazen insanı çarpan cahilliklerine rastlarsınız Dostoyevski’nin. Mesela, “Ölü Evinden Hatırlar’da Tatar Ali diye bahsettiği kişi aslında Tatar değil Çeçendir. Fakat öyle kudretli tasvir eder ki Tatar Ali’yi, okudukça Dostoyevski’nin bütün kültürlerin üstünde bir yazar olduğunu anlarsınız. Bana sorsanız, “Rus edebiyatının en entelektüel yazarı Dostoyevski midir?” diye. Hayır, derim. Çünkü ne Puşkin’deki dil dehasına sahiptir, ne de Tolstoy ve Turgenyev’deki entelektüel birikime. Puşkin mesela, birçok dili öğrenerek yetişmiştir. Fransızcası, İngilizcesi, Latincesi, Rusçasından evvel gibidir. Dostoyevski’nin ise böyle şansları olmamış, yalnızca Rusya’nın insanıyla sınırlı kalmıştır. Bütün bu yazarların arasında en entelektüeli değildir belki ama gerçek anlamda bir dahi olduğunu söyleyebiliriz…

Ahmet Mümtaz Taylan: Sizin ayrı yere koyduğunuz yazarlar kimler?

Tolstoy benim zevkle okuduğum ve birkaç kere okuyabileceğim bir yazardır. Tabii bu bir kıstas değil. Çünkü ben çocukken bile çizgi film izlemekten hoşlanmazdım. Şimdilerde torunumla vakit geçirmek için zorla seyretmeye başladım ve bu yaştan sonra çizgi film tiryakisi oldum. Tolstoy yazdığı her diyalogda insanların ve cennetin profilini verir.

Dostoyevski’nin ise insan karakterleri çok zengindir. Shakespeare gibi karakter sıralaması da yoktur. Her karakterinin köklerinin uzandığı derin bağlılıkları vardır. Tiyatrocusu Çehov ve Gogol olan Rus edebiyatının, Avrupa edebiyatının üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Rus edebiyatının iyi çevirilerine İngilizce ve Almancada rastlanır. Farsçadaki çevirileri de çok iyidir. Farslılar da derin döşek insanlardır, onlarla da ayrıca çok yakından ilgilenmek gerekir.

“Camus ve Sartre’ı boşver, Fransızlar edebiyatı Ruslara devretmiş bir anlamda”

Nurhak Kaya: Fransız edebiyatından etkilendiniz mi? Balzac, Flaubert, Rimbaud, Albert Camus, Jean Paul Sartre…

Camus ve Sartre’ı boşver. Fransızlar edebiyatı bitirip Ruslara devretmişlerdir bir anlamda.

İnsan Balzac okumadan insan olamaz. Balzac okumak büyük ve yüklü bir eylemdir. Gustave Flaubert, “Salambo” için “Makyajını ve giyimini tarif etmek için 300 cilt çevirdim” der. Orada öyle bir kütüphane ve ilim vardır. Honore de Balzac’ı ve Victor Hugo’yu düşünün. Fransızların yüksek ve aşkın bir edebiyatı olmasına rağmen Rusya’nın romanı Fransızları geçmiştir. Şiiri geçmiş midir, işte bunu söyleyemeyiz. İki toplumun şiirini de bilen insanlar hiçbir zaman Fransızları harcayamaz. Ama İran edebiyatını bilen insanlar Fransızlara dudak bükebilir. Bunlar doğru yarışma tipleri değildir, yalnızca fikir vermek için söylüyorum. Kimsenin kimseye mutlak üstünlüğünden bahsetmiyorum. Edebiyatın üstünlüğünde Doğu ve Batı diye bir şey yok. 18. ve 19. asırda bile Batı’da da Doğu’da da birbirini yiyen adamlar çıkmış. Yine hiçbir zaman Türk edebiyatının, İran edebiyatını bastıracak eserler vermediği çok açık. Böyle eserler verenlerimiz de zaten İran edebiyatını çok iyi bilenlerdi.

16 Haziran 2017 Cuma

Rus kadınları


Samih Güven

Rusça derslerinde bazı kelimelerin önemli fikirler verdiğini anladım. Rusçada erkekler için evlenmek kelimesi jenitsiya diye okunuyor, kadına ulaşmak gibi bir şey. Evli kadın için zamujem kelimesi kullanılıyor, yani erkeğin arkasında olmak. Erkeği bir korunak olarak öne almak, ona destek olmak veya erkeğin arkasında ikincil kalmak gibi yorumlar türetilebiliyor buradan. Yine kadınlar için evlenmek kelimesi vıhodit zamuj kelimesi yani bizim Türkçede de kullanılan bir anlamı var. Kocaya gitmek. Yalnız bu kelimelere ve anlamlarına bakıp, bugün için Rusya’da kadının konumuna ilişkin fikir üretmek yanlış olur. Çünkü Rusya kadınların özgür olduğu ülkelerden biridir.

Çarlık döneminde kadınların konumunun daha çok doğu ülkelerinde olabilecek bir durumda olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak Ekim devrimiyle birlikte kadınların eğitimi, çalışma hayatında yer alması ve aile içindeki rolleri konusunda büyük değişimler yaşanmış. Kadının her anlamda eşit olmasını sağlamaya yönelik kafa yorulduğunu anlıyoruz.

Başka önemli bir nedense Rusya’da bazı savaşlar sonrasında, özellikle ikinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında erkeklerin gerek cephede olması ve gerekse büyük kayıplar verilmesi nedenleriyle kadınlar çalışma hayatının hemen her alanında daha fazla yer almaya başlamış, hatta ekonomiyi sırtlamış.

Rusya’da özellikle içki ve sigara kullanımı gibi nedenlerle erkeklerin ortalama ömürleri kadınlara göre daha düşük. Bu genelde diğer ülkelerde de böyle olmasına rağmen Rusya’da erkeklerde ortalama ömür biraz daha düşük. Genel olarak aktif nüfusun azalması nedeniyle çocuk yapmayı teşvik etmeye dönük çeşitli destekler verildiği görülüyor. Bugün Rusya’da çalışma hayatının hemen her alanında kadınları görmek mümkün. Kadınların iş gücüne katılma oranları da epey yüksek ve Türkiye’nin iki katına yakın. Zaten genel olarak Rusya eğitim seviyesinin hem kadınlarda hem de erkeklerde %90’ların üzerinde olduğu bir ülke. Bununla birlikte kadınların politik yaşam ve iş kesiminde yöneticilik alanlarındaki payı Avrupa ülkelerine göre daha düşük seviyede.


Gecenin herhangi bir saatinde sokakta yalnız başına yürüyen bir kadın görebilirsiniz. Kadın cinayetleri veya buna benzer olayların birçok ülkeye göre az olduğu bir ülkedir Rusya. Bana kalırsa çok önemli bir konu da tıpkı ABD ve Avrupa’da daha önce yaşanmış olduğu gibi özellikle devrim sonrası kadın erkek ilişkilerine bakış konusunda önemli bir değişiklik yaşanmış olmasıdır. Bu durum kadınların özgüvenini artırmıştır.

13 Haziran 2017 Salı

Rusya’da yabancıların gözünde en popüler şehirler

Kaynak: http://www.moskovalife.com/


En popüler seyahat sitelerinden Momondo, yabancı turistlerin yaz tatili için Rusya’da en fazla tercih ettikleri kentleri açıkladı.

Sitenin verilerine göre yabancı turistler, haziran-ağustos dönemi için Rusya’da en fazla başkent Moskova’yı ziyaret etmeyi tercih ediyor.

İkinci sırada “kuzey başkenti” St.Petersburg geliyor.

Simferopol, Omsk, Novosibirsk, Krasnodar, Soçi, Yekaterinburg, Rostov-na-Donu ve İrkutsk, yabancıların yaz tatilinde Rusya’da en fazla ziyaret ettikleri diğer kentler.

Rusya bayrağının ilginç hikayesi...



Rusya'nın beyaz, mavi ve kırmızı, üç renkli bayrağı ilk olarak 18'inci yüzyılda ortaya çıktı ancak ulusal bayrak olmasına değin uzun bir yolculuk kat etti. Bu üç rengin neden kullanıldığına ilişkin resmi bir tanımlama yok veya en azından yasalarda geçmiyor; ancak halk arasında yaygın yorumlar var.

Avrupa hanedanlarının bu renkleri neden kullandığından da yola çıkarak, beyazın soyluluk ve açıklık, mavinin sadakat ve namus, kırmızının ise görkem, cömertlik ve sevgiyi simgelediği söylenebilir. Coğrafi yorumlar ise şöyle: 18'inci yüzyılın başında Rusya 3 tarihi bölgeden oluşuyordu. Velikaya Rus (Büyük Rus-bugün ülkenin batısı), Belaya Rus (Beyaz Rus) ve Malaya Rus (Küçük Rus- bugün Ukrayna içinde) bölgeleri. Her üç bölge bu renklerden biri ile simgeleniyordu: Kırmızı, Beyaz ve Mavi... Ülkeyi 1682-1725 arasında yönetin Çar I. Petro, bu renkleri kullandı.

Petro, ülkenin açık deniz donanmasını kuran Çar olarak bilinir. Tarihçilere göre üç renkli bayrağı henüz donanmayı kurmadan önce, iç sularda, nehirlerdeki seferlerine, üç renkli bayrakla açılıyordu. Bir teoriye göre de I. Petro, üç rengi, dönemin bir deniz gücü olan Hollanda'nın bayrağından aldı.

I. Petro'dan sonraki Çarlar döneminde renkler zaman zaman değişti. Romanov Hanedanı, beyaz-mavi-kırmızı bayrağın yanı sıra, ticari bayrak olarak siyah-sarı-beyaz bayrağı kullanıyordu. Bir dönem bu renkler, İmparatorluk bayrağı renkleri olarak da kabul edildi. Aleksandr II (19. yüzyıl) siyah ve sarı renkleri, bayraktaki Rusya ambleminin renkleri olarak kullandı.

Sonuç olarak Rusya imparatorluğunun sabit bir bayrağı olmamıştı. Çarlar bayrağı sürekli değiştirdi. Zaman zaman farklı amaçlar için iki ayrı bayrak da kullanıldı. 1840'larda, Slav haklarının bağımsızlık mücadeleleri verdiği dönemde toplanan Pan-Slav Kongresinin, bayrağında beyaz-mavi-kırmızı renkleri seçmesiyle, bu üç renk Avrupa’nın diğer Slav bölgelerine de yayıldı. Günümüzde Çekya, Slovakya, Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya bu renkleri kullanıyor.

1917 devriminden sonra ise Orak-Çekiçli Kızıl Bayrağa geçildi. Mavi-beyaz-kırmızı geleneksel Çarlık bayrağı ise, devrim sonrasında ülkeden ayrılanlar tarafından kullanılmaya devam edildi. SSCB'nin son dönemlerinde, 1980'lerde ve 1990'ların başındaki protesto gösterilerinin simgesi de bu bayrak oldu.

Modern Rusya, SSCB'nin dağılmasından sonra beyaz-mavi-kırmızı Çarlık bayrağına dönüş yaptı.


(RBTH)

11 Haziran 2017 Pazar

"Uygun aday" için 5 ideal nitelik: Rus kadınları nasıl erkeklerden hoşlanır?


Kaynak: http://www.turkrus.com/

Nazik, dürüst, kendine bakan (ama aşırı olmayacak), sadık (ama kıskanç değil) ve elbette dikkatli, cömert ve zeki... Rus kadınları açısından, “ideal erkekte” gerekenlerin listesi oldukça uzun. RBTH’de yer alan bir yazıda, bu konudaki anketler, uzman görüşleri ve elbette yazarın kendi görüşleri derlendi. 

1. Çekilmez olmamalı...

Modayı izleyen bir erkek kuşku uyandırır. Ayna karşısında çok zaman geçirmesi kabul edilir değildir.  Vücut nemlendiricileri kullanan, modayı takip eden, tırnaklarının bakımına düşkün, manikür salonlarına gitmekten çekinmeyen ve spor deyince sadece fiziksel egzersizlerden hoşlanan erkekler, “kuşkulular” listesinde yer alıyor. Çünkü görünüm “daha az önemli.” Erkek, erkek gibi olmalı. Aptal olmadığı sürece, her şey kabul edilebilir. Maço, ancak çok güçlü olmasına gerek yok. Bu erkekler, “rafine” erkeklerden daha çekici bulunuyor.

2. Bana kapıyı açmalı, ceketimi tutmalı... 

Rusya’da feminist eğilimler 1990 ve 2000’lerde doruğa çıktı, sonrasında ise daha fazla bir gelişme olmadı. Rus kadını “eşitlik yanlısı” değil. “Gelenekselliğin” tüm avantajlarını ellerinde tutmak isterlerken bir yandan da, daha fazlasını istiyorlar. Sosyal medya forumlarında şöyle yazan genç kızlar var: “Tüm bu eşitlikçilik çabaları beni delirtiyor. Ben genç adamın ceketimi çıkarmama veya giymeme yardım etmesini, kapıyı bana açmasını seviyorum.“   

3. Bana hayran olmalı...

Bir Rus kadını, kendisine "tapılmasından", hayranlık duyulmasından hoşlanır. Rusya’da kızlar genellikle, ileride iyi bir eş ve anne olmak üzere yetiştirilirler. Onlarla, geleceklerindeki profesyonel iş yaşamlarına ilişkin pek konuşulmaz. Elbette dünya değişiyor ve her kadının tek ideali artık, iyi bir koca bulmak değil. Cinsiyet devrimi sürüyor. Ancak Rus kadını tüm bunlara karşın hala, “işinde başarı, doktora tezi, haftada 3 tekvando dersi almak” gibi becerilere sahip olmasa da kendisine hayranlık duyacak birisini istiyor.

4. Geleceği olan bir erkek...

Erkeğin o anki mali durumu o kadar önemli değil. Önemli olan hedefleri, para kazanma yeteneği ve parayı becerikli harcaması. Başka bir deyişle Rus kadını geleceğe, yeni bir başlangıca bakıyor. Bir erkekte kişilik olmalı; mükemmel değilse bile, en azından gelecekte bir şeyleri başarabilecek gücü olmalı. Bu gelecek “hiçbir zaman da gelmeyebilir” ancak önemli olan, erkeğin geleceğe bakışı, planları.

5. Geveze değil...


Konuşan değil, yapan biri olmalı. Rus kadınları çok geveze erkeklerden hoşlanmazlar. Belki başlangıçta, ilk 3-5 buluşmada onların “açılmasına” yardım ederler ama sonra, “ne zaman iyi bir şey yapacak? Enerjisini sadece konuşmaya harcarsa, başka şeyler için nasıl enerji bulacak?” diye düşünmeye başlarlar: “Gevezelik yapmak için benim zaten kız arkadaşlarım var, Facebook var, iş arkadaşlarım var. Erkek arkadaşım bunlardan farklı şeyler yapmalı.” Aslında konu basit: “Erkek ne kadar çok konuşursa, o kadar az ciddi görünümü olur.” Rus kadınları zaten konuşmaktan hoşlanırlar ve kendileri gibi olan erkeğe ihtiyaçları yoktur.

"Rusya Günü" bayramı



Rusya’da bugün, 12 Haziran 1990'da, o zamanki Rusya Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti parlamentosunun, Sovyetler Birliği'nden egemenliğini ilan etmesinin anısına “Rusya Günü” bayramı kutlanıyor. Son anketler, halkın yüzde 51’inin hala “ne bayramının kutlandığını bilmediğini” ortaya koyuyor. Halk, daha çok bu bayram gününün hafta sonuyla birleşerek üç günlük resmi tatil olmasını önemsiyor. Tatil nedeniyle en çok Türkiye’ye tur satışlarında artış olması da bir başka ilginç veri.

12 Haziran 1991’de Boris Yeltsin'in ilk Rusya Federasyonu Başkanı seçilmesiyle de bu tarih yine özel bir anlam kazanmıştı. 1992’de Boris Yeltsin’in inisiyatifi ile kutlanmaya başlanan bayram, 2002’de Başkan Putin’in kararı ile ismi “Rusya Günü” ilan edilerek resmi tatil yapılmıştı. Putin’in 9 Mayıs Zafer Bayramını “en önemli bayram günü” vurgusuyla öne çıkarmasının da etkisiyle, 12 Haziran Rusya Günü ülkede “sembolik” kalmaya devam ediyor.

Levada Center tarafından yapılan bir anket, halkın yüzde 51’inin 12 Haziran’ın ne bayramı olduğunu bilmediğini ortaya koydu. Diğer yandan bugünün ulusal egemenliğin kabul edildiği günün anısına 1992’de bayram ilan edildiğini bilenlerin oranının son bir yılda yüzde 44’ten yüzde 49’a çıktığı bildiriliyor.

Diğer yandan halkın yüzde 60’ı SSCB ayaktayken 1991’de “bağımsızlığın” ilan edilmesinin Rusya’nın çıkarına olduğunu düşünüyor. Yüzde 16’lık kitle bunun Rusya’ya zarar verdiğini savunuyor. Yüzde 24’lük kitle ise kararsız.


12 Haziran Rusya’da bugün resmi törenler ve farklı etkinliklerle kutlanacak. Başkan Putin de bayram nedeniyle Kremlin’de çok sayıda isme çeşitli hizmet madalyaları takacak.

Rusya Federasyonu vatandaşlarının 12 Haziran "Rusya Günü" bayramını kutluyoruz.

10 Haziran 2017 Cumartesi

Rusçada en çok hangi klasikler seviliyor? Dostoyevski ilk üçe giremedi...



Rusça konuşulan ülkelerde en sevilen klasik yazarların Aleksandr Puşkin, Lev Tolstoy ve Mihail Lermontov olduğu ortaya çıktı. 

Devlete bağlı araştırma kuruluşu VTsİOM'un anketine göre Rusyalı katılımcıların yüzde 42'si en sevdiği yazar olarak Puşkin'in adını andı. Rusya dışında yaşayan ve Rusça konuşanlar arasında ise bu oran yüzde 38.

İkinci sırada Rusya ve Rusya dışı yüzde 27 ve yüzde 35'lik oranlarıyla Lev Tolstoy geliyor.

Lermontov yüzde 20 ve yüzde 18 ile üçüncü sırada. 

Dostoyevski, Yesenin ve Çehov da yüzde 10'un üzerinde popülariteye sahip yazarlardan. 

Bu isimleri yüzde 8 ile Mihail Bulgakov takip ediyor.


VTsİOM, anket sırasında hazır cevaplar sunmak yerine katılımcıların isim telaffuz etmesini istedi. Rusya dışında yaşayanların yüzde 31'i bir isim vermekte zorlanırken, Rusya içinde bu oran yüzde 16 oldu.

7 Haziran 2017 Çarşamba

Beyaz Deniz harikası: Solovetskiy Adaları



Rusya’nın kuzeybatısında, Kuzey Kutup Dairesi'nin 160 kilometre ötesinde Solovetskiye Adaları isimli bir takımada bulunuyor.

Beyaz Deniz'deki bu takımada, altı büyük ada ve onlarca küçük adadan oluşmakta. Adaların en büyüğü olan Bolşoy Solovetskiy Adası, 246 kilometre kare genişliğinde.

Bu adada Rusya’nın en güzel Ortodoks manastırlarından biri olarak kabul edilen Solovetskiy Manastırı yer alıyor. Manastır toprakları, 11 metre uzunluğunda ve 6 metre kalınlığında duvarlarla çevrili, 7 kapısı ve 8 kulesi var. Manastır alanındaki kiliseler, kemerli ve çatılı geçitlerle birbirine bağlanıyor.


Solovetskiye Adaları’ndaki 'Beyaz Deniz harikası' olarak adlandırılan bu güzel manastır UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’nde yer almakta.


Rusya’nın milli marş tarihi


Berk Atacan, Haberrus


Rusya İmparatorluğu’nun ilk marşı 1791-1816 tarihleri arasında kullanılan ‘Şimşekli zafer, yankılan! (Гром побе́ды, раздава́йся!) oldu.

Daha sonra resmi olarak kabul edilen ‘Rusların Duası (Молитва русских)’ ise 1833 yılına kadar kullanıldı.

1833-1917 yılları arasında Rusya İmparatorluğu’nun milli marşı “Tanrı, Çarı korusun! (Боже, Царя храни!)” olarak değiştirildi.

Fransız Devrimi'nin marşı olan ‘La Marseillaise’’in yeniden bestelenmesiyle ortaya çıkarılan “İşçilerin Marseillaise’i (Рабочая Марсельеза)” 1917 yılında Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin marşı olarak kabul edildi ve sadece 1 yıll kullanıldı.

Komünist Enternasyonal (Komintern)'de işçi sınıfının marşı olarak kabul edilen ve orijinali Fransızca olan ‘Enternasyonal (Интернационал)’ marşı 1918’den 1943’e kadar Sovyetler’in resmi milli marşı oldu.

1943’de yeniden değiştirilen Sovyetler Birliği’nin milli marşı ‘Sovyetler Birliği Ulusal Marşı (Гимн Советского Союза)’ oldu ve 1990’a kadar kullanıldı.

Aslen Sovyetler’in 1990-1991 tarihlerinde milli marşı olan ‘Bir Vatan Şarkısı (Патриотическая Песнь Глинки)’, 1991'de Rusya Federasyonu'nun anayasal olarak kurulmasıyla onun da milli marşı oldu.


2000 yılında ise Rusya’nın milli marşı ‘Rusya Federasyonu Ulusal Marşı (Государственный гимн Российской Федерации) olarak değiştirildi ve şu anda hala Rusya’nın resmi marşı.






Kızıl Meydan’daki 7 cazibe noktası


Kaynak: http://www.turkrus.com/

Rusya’nın en önemli simgelerinden biri olan Kızıl Meydan, daha çok Lenin Mozolesi ile anılır. Meydana adını veren “kızıl, kırmızı” ifadesi, Rusya’da tarih boyunca “güzel-güzellik” ile ilişkilendirilmiş. Sayısız güzelliklere sahip bu meydanın, Lenin’in “ölümsüzleştirildiği” mozolenin yanı sıra, muhakkak görülmesi gereken başka "çekici" da var. RBTH, turistler için bunları derledi ve bir liste yaptı:

Devlet Tarih Müzesi

Meydana adım atarken sizi bu bina karşılıyor. 16. yüzyıl Rus mimarisine sahip olsa da, Çar II. Aleksandır tarafından 19. yüzyılda yaptırılmış. Mimarlarından, Kızıl Meydan ve Kremlin’e uygun bir mimari talep edilmiş. Müzede daimi olarak sergilenen eserlere ek olarak, yıl boyunca farklı sergiler de açılıyor.

Kazan Katedrali

Altın ikonlarla donatılmış küçük bir kilise. Kapısının üzerinde, Rusya’nın en kutsal Ortodoks resimlerinden biri olan ikonu görebilirsiniz. 1625’de inşa edilen kilise Sovyetler döneminde tahrip edildi, 1990’larda yeniden yapıldı.

GUM Mağazası

Tarihi dönemlerde de Kızıl Meydan’da pazar yerleri bulunurmuş. Ticaret hala var ama bu kez GUM içerisinde bulunan, lüks mallar satan mağazalar ağırlıkta. GUM, ünlü mühendis Vladimir Şuhov’un tasarımladığı çelik ve cam ağırlıklı büyük bir bina.

Lobnoye mesto

Rusya’nın en önemli yerlerinden biri olan Kızıl Meydan, tarih boyunca birçok önemli olaya tanıklık etti. Meydanda bulunan, taş yapılı bir platform olan “Lobnoye mesto”nun geçmişi, tarihi kayıtlara göre, Çar Korkunç İvan dönemine uzanıyor. Bu platformun nadiren de olsa, halka açık idamlarda kullanıldığına dair efsaneler üretilmiş durumda. Konuşmacıların halka seslenmek için kullandıkları bir platform olma olasılığı daha çok. 1698’daki ayaklanma sırasında burada toplu idamlar yapıldı.

St. Basil Katedrali (Sabor Vasiliya Blajennava)

Moskova ve Rusya’nın en belirgin simgelerinden biri. Korkunç İvan tarafından Kazan Hanlığının yenilgiye uğratılarak Kazan’ın ele geçirilmesinin anısına, 1555-1561 arasında yaptırıldı. Sadece sayısız fotoğrafı, resmi, kartpostalı süsleyen dış görünüşüyle değil, kubbe içlerindeki freskleriyle de muhteşem.

Kremlin duvarındaki mezarlık

Kızıl Meydan’da sadece Lenin değil, çok önemli Sovyet şahsiyetlerinin de mezarları bulunuyor. Bunlardan biri de, Lenin mozolesinin hemen yanında bulunan, Stalin’in mezarı. Burada SSCB tarihine tümüyle tanıklık edebilirsiniz: Mareşaller, Yuri Gagarin, Maksim Gorki ve diğer birçokları, burada defnedilerek onurlandırıldı. Burada en son defnedilen kişi, 1985 yılında, Sovyet lideri Konstantin Çernenko idi.

Etkinlik ve festivaller

Kızıl Meydan yıl boyunca çeşitli dönemlerde farklı etkinliklere, festivallere, kitap fuarlarına, araba yarışlarına, konserlere ve eğlencelere de sahne oluyor. Yaklaşan ilginç etkinliklerden biri, 22 Temmuzdaki, 1970-1980 yapımı Sovyet otomobilleri sergisi. 


6 Haziran 2017 Salı

9288 (Transsibirya tren seyahatinin başlangıcında)


(Paul Coelho, Elif, s.66-67)

Transsibirya demiryolu dünyanın en büyük üç demiryolundan biridir. Avrupa'da bir istasyonda başlar. Rusya'daki 9288 kilometrelik güzergahında irili ufaklı yüzlerce şehri birbirine bağlarken ülkenin yüzde yetmiş altısını ve yedi farklı saat dilimini kat eder. Moskova'daki tren istasyonuna gece saat on birde adım attığımda demiryolunun son durağı olan Vladivostok'ta güneş doğmuştu bile.

XIX. yüzyılın sonuna kadar Sibirya'da seyahat etmeye cüret edenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Dünyanın en düşük sıcaklığı burada, Oymyakon şehrinde ölçülmüştü: -71,2 C. Ulaşım temel olarak bölgeyi dünyaya bağlayan nehirlerden yapılıyor fakat bunlar da yılın sekiz ayı donuyordu. Rus İmparatorluğu'nun doğal güzelliğinin büyük kısmını barındırmasına rağmen Orta Asya'nın halkı dünyanın kalanından neredeyse tamamen kopuk bir hayat sürüyordu. Çar II. Aleksandr'ın stratejik ve politik sebeplerden dolayı yapımına izin verdiği demiryolunun inşaatından daha pahalıya patlayan tek şey, Rus İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki toplam askeri harcamalarıdır.

1917'deki Komünist Devrim'den hemen sonra demiryolu, patlayan iç savaşta büyük çatışmaların merkezi haline geldi. Başta Çekoslovak Lejyonu olmak üzere devrik çara bağlı kalan birlikler zırhlı vagonları rayların üstünde tank gibi kullanarak büyük bir sorunla karşılaşmadan Kızıl Ordu'nun hamlelerini savuşturabiliyor bir yandan da Doğu'dan cephane ve erzak ikmali yapabiliyorlardı. Bu noktada köprüleri havaya uçuran, iletişim yollarını kesen sabotajcılar devreye girdi. Böylece Asya kıtasının en uç noktasına doğru çekilmeye başlayan Çarlık ordusunun büyük bir kısmı Kanada'ya geçip bir süre sonra da dünyanın dört bir yanına dağıldı. Moskova İstasyonu'na adım attığım sırada Avrupa'dan Büyük Okyanus'a dört kişilik kompartımanlarda kişi başı bilet ücreti 30 ile 60 avro arasındaydı.

***

Tren saatlerinin yazılı olduğu panonun önüne gitmemle, 23.15'te hareket için ilk ışığın yanması bir oldu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sanki yeniden çocukluğumdaki eve dönmüştüm; elektrikli tren odanın içinde dört dönüyor aklım şimdi bulunduğum yer kadar uzaklara seyahat ediyordu.

5 Haziran 2017 Pazartesi

Tarakan


M. Hakkı Yazıcı


İki ay kadar önce bizim apartmanda Vladimir İvanoviç’in önderliğinde tarakanlara karşı amansız bir savaş için seferber olmuştuk.

Birkaç komşu bir araya gelerek tarakan, yani hamam böceği illetinden kurtulmak için, masrafına da kendimiz katlanmak üzere tüm binayı ilaçlatmaya karar vermiştik.

Kaç paraysa kaç para, ödeyecektik. Bu masrafa katlanacaktık.

Ancak bizim katta, yan dairede oturan babuşka İrina, bir türlü evinin ilaçlatılmasına razı 
olmuyordu. Binanın tümü ilaçlanmayınca da başarılı sonuç alamama riski vardı.

Televizyonda izlediği doğa programlarının fazlasıyla etkisindeydi.

Onu nasıl ikna edebileceğimiz konusu yüksek düzeyde bir diplomasiyi gerektiriyordu.

Ekip olarak ilişkilerimizi eskiden olduğundan daha iyi sürdürüp, saygıda kusur etmemeye dikkat ediyorduk.

***
Ruslar bizim hamam böceği dediğimiz haşereye “tarakan” diyor.

Biz hamam böceği diyoruz, ama Azerbaycanlılar, Uygurlar, Tatarlar da “tarakan” diyorlar.

Hamam böceği veya onların dediği gibi tarakanın bilimsel adı “Blattodea” (bazen “Blattaria” ismi de kullanılıyor) takımından böcek türüne verilen ad; Yunanca “blatta” sözcüğünden türemiş.

Wikipedia’nın yalancısıyım; 6 farklı familyada, yaklaşık 4.500 türü bulunmaktaymış.
Vay canına diyesim geliyor; ama gezegenimizde de insan türünün çeşitli milletlerden, etnik gruplardan neredeyse bu kadar çok çeşidi yok mu?

Acaba tarakanlar arasında da husumet, düşmanlık ve şöven duygular var mıdır?

Neyse, konumuz bu değil.

Türkiye’deyken de evimizde hamamböcekleri olurdu. Marketten aldığımız fısfıslı ilaçlarla itlaf ederdik. Doğrusu fazlaca da aldırmazdık.

Aslında üstad Ömer Seyfettin de "Benim at sineği ile hamam böceğinden ödüm kopar," demiş, ama benim çevremde pek dikkate alınmazdı.

Bu tarakan denilen mahlukatın insan yaşamında ne kadar önemli olduğunu Rusya’ya geldikten sonra anladım.

Böyle demeyelim, fazla genellemiş oluruz, ama benim tanıdığım bütün Ruslar bu tarakan konusu açılınca çok tedirgin oluyorlar.

Aslında garip bir çelişki; yaygın bir Rus soyadı olan Tarakanov/Tarakanova, hamam böceği anlamına gelen 'tarakan' sözcüğünden geliyor. Yine bir çelişki; geçen sene Moskova Hayvanat Bahçesi böcek soyadlılara indirimli bilet verdi. Bu gibi soyadlara sahip olan kişiler hayvanat bahçesinin gişelerinde kimliklerini gösterip indirimli biletlerini alabildiler. Nedeniyse hayvanat bahçesinde bu dönemde böceklerle ilgili bir serginin düzenlenmiş olması.

***
Rusya’da bir evin hijyenik ve temiz olmasının kıstaslarından biri o evde tarakan yaşayıp, yaşamadığı.

Babuşka İrina’nın kapısına son diplomatik atağımızı yapmak üzere dayanmıştık.

Vladimir İvanoviç, ikna için çok dil dökmüştü:

“Sevgili sosetkam, bir tanecik komşum, hastalık ve bakteri yayıcı özellikleri olan hamam böcekleri sağlığımız açısından tehdit oluşturuyorlar ve bu yüzden bulundukları evlerden derhal uzaklaştırılmaları gerekiyor.” 

Babuşka İrina’yı razı etmek deveye hendek atlatmaktan zordu. Elini havada şöyle bir sallayıp:

“Valodyacık, sen hastalıkların bu yaratıklar yüzünden mi başımıza musallat olduğunu sanıyorsun? Onlara gelinceye kadar ohooo!” demişti.

İkna gayretlerinin boşuna olduğunu anlayınca Vladimir İvanoviç, babuşka İrina’ya çaktırmadan bize “fazla üstelemeyelim” anlamında göz kırpmış, vedalaşıp ayrılmıştık.

Diplomasi yolları tıkanmıştı.

***
Aslında babuşka İrina kötü bir kadın değildi. Kibardı, iyi bir eğitim ve Sovyet terbiyesi almıştı.

Arada güzel sohbetlerimiz olurdu.

O da kendine göre haklı olan gerekçelerini ısrarla savunuyordu. Ekoloji uzmanları ilaç kullanmayın diyorlarmış, sağlık açısından önerilmiyormuş.

Yaşına göre berrak bir zihni vardı.

Bir de en sevdiği kitabın Kafka’nın “Değişim” romanı olduğunu biliyordum.

Hani, Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur ya, işte o roman. Samsa’nın zavallı ailesi için dramatik bir yaşamın başlangıcıdır bu olay. Sevgili oğulları aniden bir böcek olmuştur.

Roman bu olayı anlatır. Zamanında ben de çok severek ve bir çırpıda okumuştum babuşka İrina gibi.

***
Bizim binanın Vladimir İvanoviç’in önderliğindeki “tarakan itlaf ekibi” olarak yalnız kaldığımızda aramızda konuştuk, karar aldık; komşu teyzemiz ikna olmasa bile biz bu işi yapacaktık. Zira komşuların onun dışındaki tamamı bu işe destek veriyordu. Fazla konuşup, tartışmaya, zaman kaybetmeye gerek yoktu.

Vladimir İvanoviç, son derece kararlıydı. Bütün önderlik vasıflarını taşıyordu.
“İkna olmayanlar her zaman olabilir. Bütün ikna yolları denenir. Mümkün olmazsa, çoğunluğun kararı uygulanır. Zaten demokratik-merkeziyetçilik de bunu gerektirir,” diyordu.

Bu mahluklardan kesinlikle kurtulmamız gerekmekteydi.

***
Bir hafta sonunda apartmanımızda babuşka İrina’nın dairesi dışında her yer, köşe bucak ilaçlandı.

Hain tarakanlardan artık kurtulacaktık. Umutluyduk.

Vladimir İvanoviç, kahraman bir komutan edasıyla merdiven sahanlığında ilaçlama firmasının elemanlarına gerekli talimatları veriyordu.

Bu konuda uzmanlaşmış firmalar var. Geliyorlar, öyle çok astronomik olmayan fiyatlarla ilaçlama yapıyorlar.

Bu arada siz birkaç saatliğine evi terk edip, dışarıda, evin hemen dibindeki parkta falan zaman geçiriyorsunuz.

Biz de öyle yaptık. Komşularla bizim avluda muhabbetin dibine vurduk. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık bile.

Bu savaşın muzafferi biz olacaktık. Buna tüm komşular inanıyordu. Bir kişi hariç: Yan komşumuz babuşka İrina.

Herkes fark etti mi bilmiyorum, ama babuşka İrina’nın dışarı çıkmayıp, aralık penceresinden, perdenin arkasından bizi gizlice izlediğini gördüm.

Zehirlenip, tarakanlarla birlikte dünyasını değiştirecek diye korkmadım da değil. Ancak o da tedbirini almış, ağzını aralık pencereden dışarı doğru çevirmişti.

***
Çok kesin sonuçlar alınabiliyordu. En azından bir süre tarakansız bir hayatınız oluyordu. -Ki bizim apartmanın ilaçlaması da gerçekten başarılı oldu.

Ancak bazen, bir iki ay sonra hiç ummadığınız bir anda evin içinde bir tarakanla karşılaşıyorsunuz. Bütün hayalleriniz yıkılıyor. İlaçlamayı yapan firmanın arkasından sövüp, sayıyorsunuz.

Halbuki firmanın kabahati yok, kabahat ilaçlama yaptırmayan diğer komşularda.

Örneğin bizim yan komşumuz babuşka İrina gibi komşular ikna olmadan bu işi kökten çözmek mümkün değil.

Bizde de ne yazık ki, aynen böyle oldu.

Rusların, daha çok da kadınların konuşmalarında kullandıkları şöyle bir deyiş var:

Бывшие — как тараканы: каждый раз возвращаются, и каждый раз — всё наглее и толще (Bıvşiye- Kak tarakanı: kajdiy raz vazvraşayutsya, i kajdiy raz- vsyö nagleye i tolşe)... Yani, “Eski sevgililer, tıpkı hamam böcekleri gibidirler: Her zaman geri dönerler ve her seferinde daha küstah ve daha şişman olurlar...”

Yani, bu kadar işlemiş bu konu Rusların günlük yaşam konuşmalarına.

Araştırmalara göre, hamam böcekleri yalnız yaşayamazlarmış, bu onların sağlığı açısından olumsuz etki yaparmış. Bu canlılar çok yüksek hızla üreyebiliyorlar ve çeşitli yaşam koşullarına kolaylıkla ayak uydurabiliyorlarmış. 

***
İlaçlamadan iki ay sonra, bir akşam bizim evde muhtemelen babuşka İrina’nın evinden sınırı geçerek giren bir tarakana rastladık.

Onun evinden geldiğini tahmin ettiğimizden bizim eve konuk olan tarakanı göstermek için kapısını çalıp, bize çağırdım.

Hatasını görüp, anlamalıydı.

Kadıncağız hemen üzerine bir şey giyip, geldi.

Tarakan kaçmamıştı; bir duvarın dibine mevzilenmişti.

Babuşka İrina, yere diz çöktü, gözlerini tarakana dikti.

Bir süre öyle kaldı. Sanki aralarında duymadığımız, bilmediğimiz bir dilde konuşuyorlardı.
Tarakan da sanki anlarmış gibi antenlerini, duyargalarını sallıyordu.

Bize döndü:

“Belki bana inanmayacaksınız, ama bu tarakan sizden önceki ev sahibinin büyük oğlu İvan olabilir.”

Donduk kaldık.

Saçmalığın bu kadarı olmazdı. Yaşlı kadının zihinsel sorunları başlamış olabilirdi. Üzücü bir durum tabii...

“Büyük bir ihtimalle İvan aynı romandaki gibi böceğe dönüşünce ailesi onu burada bırakıp, terk ederek kurtulmayı seçmiş olmalı.”

Biz, birbirimize şaşkınlıkla bakıp, göz kırptık.

Babuşka İrina, ha babam konuşuyordu:

“Ah, zavallı Vanya! Sen çocukluğunda ne kadar iyi ve güzel bir çocuktun. Senin kaderin de böyle mi olacaktı!?"

Babuşka İrina, gözleri nemli evine döndü.

Hüzünlenmişti, ama gene de giderken sinir bozucu bir çocuk şarkısının tekerlemesini söylüyordu:

“я весёлый таракан, я бегу, бегу, бегу” ( Ya visöliy tarakan, ya begu, begu, begu )
Ben neşeli hamam böceğiyim, koşar koşar, kaçarım. He-he-he-he!

Gel de deli olma!

Ben, Rus çocuk şarkılarını severim; ama bu, iğrenç bir şeydi.

***
O gidince biz tarakanla baş başa kaldık.

Hamam böceğimiz hala duvarın dibindeki eski yerindeydi.

Aslında terliğin tersiyle vurup, leşini zemine yapıştırıp kurtulmak mümkündü.

Gel de öldür.

Babuşka İrina’nın söylediklerinden sonra bunu yapamayacağımızı anladık.


Ve hatta aç kalmaması için oralara, dolaştığı köşeye biraz yiyebileceği, susuzluğunu giderebileceği bir şeyler bırakmamız da fena olmazdı.