Moskova

Moskova

28 Şubat 2015 Cumartesi

Çekicilerin çektirdikleri / M. Hakkı Yazıcı





















Çekicilerin çektirdikleri

                                                                                             M. Hakkı Yazıcı
                                                                                             mhyazici@yandex.ru

Kaynak: http://www.turkrus.com/

Bu sene Moskova’da geçen senelere göre nispeten biraz daha yumuşak geçen bir kışı yaşıyoruz. Bilen bilir, Moskova kışları öyle “lay lam loy” kışlardan değildir.

Yağan kar erimedi kuşkusuz, ama hiç olmazsa yollar temiz.

Halbuki bir iki hafta önce ne kadar çok kar yağmıştı!

Araç sahipleri arabalarını park edip, ertesi güne kolaylık olsun diye akşamdan temizleyip evlerine gidiyorlardı; bir sonraki sabah geldiklerindeyse arabalarını yine kar yığınının içinde, görünmez halde buluyorlardı.

Anlatacağım da o günlerden birinde olmuştu.

Evden çıktığımda kapının önünde baktım bizim komşu Azeri Hüseyin avucunun içinde bir şey, avluda dolaşıp duruyor; bir yandan da söyleniyordu:

“Mənim uşaq haradadır?”

Elindeki arabasının uzaktan kumandasıydı. Kar yığını altında kaybolmuş arabaların arasında kendi jigulisini arıyordu. Uzaktan kumandasının düğmesine bastı.

Kar yığınlarının arasından “civuk, civuk,” diye mekanik bir ses geldi.

“Hah, işdə tapdım. Buradasan!” diye sevinçle bağırdı.
Hüseyin, arabasının üzerindeki karları temizlemek için bagajından gerekli alet edevatı çıkardı.

Bir el atıp, yardım edeyim dedim. Çok memnun oldu. Elime bir fırça alıp işe giriştim.

Dalmıştım, “Hop qardaş nə edirsən?” diye müdahale etti.

Hüseyin’in tepkisine şaşırıp durdum.

Sonra sebebini anladım; meğer ben plakayı da temizliyormuşum; halbuki o, plakanın bilerek kirli kalmasını ve numaranın okunamamasını istiyormuş.

Hani biz de İstanbul’daki otopark sorunlarından, çekici teröründen konuşurduk ya, şimdilerde Rusya’da da benzer sorunlar yaşanıyor.

Söylenene göre Moskova’daki trafikteki araç sayısı üç milyon civarında. Bu sayı her geçen gün artıyor, ancak otopark alanıysa çok kısıtlı.

Ria Novosti Haber Ajansına beyanat veren Moskova Park Alanları İdaresi Başkan Yardımcısı Sergey Mariniçev, yapılan bir araştırma sonucunda, şehirde her gün yaklaşık kırk beş bin aracın park ihlali gerçekleştirdiğini saptadıklarını söylüyor.

Ancak Moskovalılar da dertli. Araçlarının park ihlalinde otoparka çekilmesi Moskovalıları canından bezdirmiş durumda.

Önce üzerinde bir kamera bulunan polis araçları caddeleri turluyor, parkeden araçların resimlerini çekiyor, internetten merkeze iletiyor, merkezde bunlar kontrol ediliyor, park eden araçların hatalı bir durumu varsa çekici geliyor. Falan…

Moskova’da geçen sene içinde birden hepsi yeni, hepsi gıcır gıcır bir çekici ordusu oluştu.
Hem otopark parası, hem de çekici parası vermesi de cabası... Tabii bir de daracık alanda otomobilleri çekmeye çalışan çekicilerin araçlara verdiği zarar var ki sormayın gitsin... 

Bazıları, plakalarının bazı numaralarını kağıtla kapatıyorlar. Bir de özel bir malzeme çıkmış piyasaya, sürücüler bundan alıp plakalarını kaplıyorlar. Bu malzemeyle kaplanan plakalara çıplak gözle bakıldığında numaralar okunabiliyor, fakat her nasılsa fotoğraflarda numaralar çıkmıyor.

Moskova’da yanlış park eden araçları ihbar etmek için hazırlanan cep telefonu programı yakında uygulamaya konulacak. Yani bir de muhbir vatandaşlar türeyecek.

Araç ve yaya trafiğinin sağlığını bozan etkenlerden biri de kuşkusuz yanlış park etme alışkanlıkları. Ancak bu yanlışlığı düzeltirken de ortalığı birbirine katarsanız, ne yazık ki çözüm değil sorun üretmiş olursunuz...

***
Azeri Hüseyin içini çekti:

“Bilirsənmi bu çekiciler nələr çektiriyor Moskovalılara?”

Hüseyin’in karısı Elena İvanovna bir mağazada bir bluz beğenmiş, aklı o bluzda kalmıştı.

Mağazalarda devam eden ucuzluk kampanyalarında ilginç fiyatlara seveceğiniz bir şeyleri bulmak hala mümkün. Ekonomik krize, bütün olumsuzluklara rağmen, bazı mağazalar, müşteri yitirmemek için direnebildikleri kadar direnmekte, fiyatları anormal oranda arttırmamakta kararlı gözüküyorlar. Ne kadar direnebilirler, orası belli değil tabii ki...

Ruslar, daha sonra bu fiyatlara bu malları bulamamak endişesiyle, o an ihtiyaçları olmasa bile bulduklarını alıyorlar. Tabii parası olanlar…

Elena İvanovna, aklının kaldığı bluzu almak için gitmiş. Hemencecik dönerim diye arabasını bulabildiği ilk yere park etmiş.

Koşa koşa içeri girmiş, düşündüğü gibi beğendiği bluzu almış, parasını ödemiş, paket bile yaptırmadan yine koşa koşa geri çıkmış.

Ancak arabanın yerinde yeller esiyormuş. O kadarcık zaman içinde çekiciler gelmiş, arabayı olduğu yerden alıp, gitmişler.

Elena İvanovna, ağlamaklı bir halde arabanın nereye çekildiğini öğrenmiş. Bir taksiye atladığı gibi oraya gitmiş.

Allahtan yanında yeteri kadar para varmış. İşlemler yapılmış; park cezası, çekici parası, taksi ücreti derken dört yüz Rublelik bluz, yaklaşık on bin Rubleye mal olmuş.
İşlemlerin hemen yapılması, sırada öne geçmek için verilen avanta da cabası.

Hüseyin:

“Nə deyirsən? Bu sənə görə ağıllı bir alver mi?” diye sordu.

Sesimi çıkarmadım. Onun kızgınlığına ortak olup, daha fazla kışkırtmak iyi olmazdı. Neme lazım, karı-koca arasına girilmez. Olumsuz bir şey söylesem Elena İvanovna’nın kulağına gider, aramız açılır filan.

***
Bu park sorunuyla ilgili ne maceralar, ne hikayeler var. Her gün başka ilginç şeyler duyuyoruz.

Otomobili çekici üzerindeyken yetişen sürücüye aracın ücret alınmadan teslim edilmesi gerekiyor. Ancak her şey kâğıt üzerinde kalıyor.

İçinde sürücüsü olan aracın da çekilmemesi gerekiyor.

Adamın biri, çok uzun süre arabasının içinde oturup bir rekora da imza atarak eylemde bulunmuş.

Genç bir kadın, dört aylık bebeğini arabasının içinde bırakıp kısa süreliğine bir yere gitmiş, döndüğünde bir bakmış ki araba park ettiği yerde değil. Tabii bebeği de…

Çok güzel ve çekici bir başka kadın, çekici arabasını çekerken yetişiyor. Kadınlığını, cazibesini kullanırsa arabayı kurtarırım zannediyor. En çekici ses tonuyla yalvarıyor, ancak nafile.

Bir başka olay da şöyle:

Moskova’ya yakın şehirlerden birinden bir adam sabah erken saatlerde iş için geliyor. Yolların durumunu önceden bilemediği için her ihtimale karşı biraz erkence saatte yola çıkıyor ve umduğundan daha erken bir zamanda Moskova’ya ulaşıyor. O saatte her yer kapalı. Yorgun olduğu için bundan istifade biraz dinlenmek, uyumak istiyor. Arka koltuğa geçip, bir battaniyeyi kafasından aşağı örtüp yatıyor. Bir süre sonra uyanıp, gözünü açtığında kendisini park ettiği yer yerine çekicilerin araçları çekip götürdüğü uzak ve hiç bilmediği bir yerde buluyor.

***
Bir arkadaşım anlattı, onun yalancısıyım. Geçenlerde hali vakti iyice, akıllı, başarılı bir Türk iş adamına trafikte iken Türkiye’den telefon gelir.

“Abi, hemen atla gel; bu işi senden başka kimse halledemez,” derler.

Adamcağız, o sırada çok müşkül durumdadır, ama “Yav kardeşim, ben şu anda arabanın içinde ‘devit bal probki’ de mahsur kalmış vaziyetteyim; yok, gelemem arkadaş!” diyebileceği bir durumu da yokmuş.

Neyse telefonu kapatmış; elindeki “çok akıllı” telefonundan uçak saatlerini, boş yer olup olmadığını kontrol edip, internetten biletini almış.

Allahtan üç buçuk saat sonra bir uçak varmış.

Bütün bunları rahat rahat yapmış, zira araba trafikte kımıldayamaz bir haldeymiş. Tamam, biletini almış, ama milim kımıldamayan bu trafikte havaalanına arabayla gidebilmesi, belki saatlerini alacak, muhtemelen de uçağı kaçıracaktır.

En iyisi Metroyu ve Aeroekspres’i kullanmak, diye düşünmüş.

İyi de, o çok sevdiği pahalı arabasını nereye park edecektir?

Hele hele bu park sorunu akıllara seza!..

Tam o sırada bulunduğu yerin biraz ilerisinde bildiği bir banka varmış. Çok yoğun olmasa da ara ara işinin düştüğü o bankanın şube müdürünü tanıyormuş. Bankanın şube müdürü de onu tanırmış ve kredi müşterisi olması için hep peşindeymiş.

Akıllı bir iş adamı dediysek, öyle boru değil; başarısının altında önemli ölçüde çok zeki ve pratik çözümler üretebilme yetisinin olması yatıyormuş.

Belki de “uyanık” demek daha doğru…

Daha önce de birkaç kere geldiği için bankanın kapalı bir garajının olduğunu biliyormuş. Önceden banka müdürünü telefonla arayıp, propuskunu ( пропуск ), yani içeri giriş iznini falan halletmiş.

Bankanın önüne geldiğinde direksiyonu kırıp, park yerine girmiş. Hemen banka müdürünün odasına çıkmış.

Banka müdürü, onu görünce çok mutlu olmuş.

Bizim iş adamı selam sabah faslını kısa kesip:

“Bana çok acilen beş bin dolar kredi lazım,” demiş.

Müdür şaşırmış:

“İyi de,” demiş, “Sizi tanıyorum gerçi, ama bizim bankanın kredi müşterisi değilsiniz. Söylediğiniz meblağın sözü bile olmaz, ancak öncelikle istihbaratınızın yapılması, talebinizin kredi komitesine sunulması, limitinizin çıkması, alacağınız kredinin teminatlandırılması lazım.”

“Yahu, size illa kredi verelim, bizim bankada mevduat hesabı açın diye peşimde koşan siz değil misiniz? Şimdi yarım saat içinde bana acilen bu para gerekli. Beni tanıyorsunuz zaten, gerekli işlemleri bilahare yaparız. Siz kredi sürecini başlatın. Teminat diye ısrar ediyorsanız. Bu benim aşağıda sizin garajda bulunan arabamın anahtarı, buyurun; size bırakıyorum. Gerekli teminatı birkaç kere karşılar. Bir hafta sonra da imzaları falan, her şeyi tamamlarız,” demiş.

Banka müdürü biraz tereddüt etmiş, ancak müşteriyi kaçırmak istemiyormuş. Meblağ da çok büyük değilmiş. Kendi yetkisi dahilinde kasadan beş bin dolar getirtmiş, bizim iş adamına vermiş.

Uyanık iş adamımız, koşar adımlarla, banka müdürünün şaşkın bakışları arasında dışarı çıkmış; yakınlardaki Metro istasyonuna gidip Metroyla Kiyevskaya’ya, oradan Aeroekspres’le Vnukova Havaalanı’na gitmiş; zamanında uçağa yetişmiş.

Bir hafta içinde işlerini hallettikten sonra, huzur içinde İstanbul’dan dönmüş. Ertesi gün de bankaya gitmiş.

Beş bin dolarlık krediyi, anaparasını, faizini, masraflarını ödeyip kapatmış. Kredi sözleşmesini imzalamış, gerekli eksik evrakları vermiş. Şubede bir ticari mevduat hesabı açmışlar. Yeni ve daha büyük bir kredi limiti için de başvuru yapmış.

Bütün bunlar olurken banka müdürü, bu kredi ilişkisinin tuhaflığına gülüyormuş.

Bizim iş adamı dayanamamış, “Müdür Bey, sizinle samimiyetimiz arttı, kızmazsanız işin doğrusunu anlatmak istiyorum,” demiş.

Her şeyi açıklamış.

“Düşünsenize benim o anki müşkül durumumu. Nereye bırakacaktım arabayı? Hem benim sevgili arabamı emanet edebileceğim sizin garajdan daha güvenli bir yer bulabilir miydim? Bir de kredi faizini, masrafları falan, hepsini hesaplayın, bu kadar ucuza bir park yeri bulabilir miydim?”

***
Bu aralar ekonomik olumsuzluklar ve park sorunu nedeniyle trafiğe çıkan araç sayısı nispeten azaldı, Moskova’nın en büyük belası “probki” sorununda bir rahatlama var; ancak yine de yollar araba dolu.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen hiç kimsenin arabasından vazgeçmeye niyeti yok gibi görünüyor; zira araba kullanmanın Ruslar için dayanılmaz bir çekiciliği var.

Hem de çekicilerden çektikleri bunca çileye rağmen.



26 Şubat 2015 Perşembe

İnsan Sarrafı Dostoyevski'den, Hayatınıza Işık Tutacak 15 Hayat Dersi


Kaynak: http://onedio.com/

Bir iddia: Dostoyevski'nin derin sözleri sizi farklı bir boyuta taşıyacak.

1."Sevmek, güzel birinde aşkı aramak değil, o kişide bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendini bulmaktır."

2. "Yeni bir adım atmak ve yeni bir söz söylemek, insanların en korktuğu şeylerdir."

3. "Acı çekmek, büyük bir zekaya ve duyarlı bir yüreğe sahip kişiler için her zaman kaçınılmazdır."

4. "Gece ne kadar karanlıksa, yıldızlar o kadar parlaktır. Derdin ne kadar büyükse, Tanrı'ya o kadar yakınsın."

5. "Ya hatalarınla yüzleşir, ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrıdır."

6. "Her insan, herkes karşısında, her şeyden sorumludur."

7. "Yalan öyle nüfuz etmiş ki insanların diline, 'doğruyu söylemek gerekirse...' diye bir kalıp var."

8. "İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır."

9. "Zamana güven, her şey unutulur. Şu anda aklı başında davranmak, sonradan aklının başına gelmesinden iyidir."

10. "Yanlış kişiden samimiyet beklediğin an, kırılıyorsun."

11. "Hiçbir zaman doğru insan çıkmaz karşına. Ya zaman yanlıştır, ya da insan."

12. "Anlamından çok hayatı sevmeli. Anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir."

13. "Farkındalık, hastalıktır."

14. "İnsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır."


15. "Bir çocuğun ölümünü görmektense evrene geliş biletimi iade etmek isterim."