Moskova

Moskova

31 Mart 2024 Pazar

1 Nisan Şakası

 


M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

 

Zavallı Serkan’ın müşteri ziyareti için hemen dışarıya çıkması gerekiyordu. Gerekli dosyalarını çantasına alelacele doldururken Türkiye’den annesi telefonla arıyor:

“Serkan, Pazar günü yerel seçimler var oğlum, ne yapacağım ben? Karar veremedim daha, sana sorayım dedim,” diyor.

“Anacığım, kimin halka yalan söylemediğine inanıyorsan ona ver,” diye cevap veriyor kısaca.

Telefonu kapattıktan sonra bana dönüp, “Seçim sonuçları açıklandığı gün pek çok siyasetçi için 1 Nisan şakası gibi olacak,” dedi.

Galiba haklı.

Serkan, koştura koştura dışarı çıkarken İrina’nın gazeteci arkadaşı Maria ziyarete geldi. Kapıda karşılaşıp, selamlaştılar. Yakınlarda bir yere gelmiş, geçerken uğrayayım demiş. Serkan, kapıyı kapatırken bana dönüp, “Bendeki şansa bak, müşteri randevusu olmasa çıkmazdım,” dedi.

Zavallı!.. İş için koştururken bizim kızların arkasından ona hazırladığı sürprizlerin farkında değildi.

Kızlar, Serkan’a yapacakları 1 Nisan şakasının planlarını yapıyorlar. Aralarında gülüşüyorlar.

Meğer Maria da gazetesi için 1 Nisan şakalarıyla ilgili bir dosya hazırlıyormuş.

Biz, İgor’la müdahil olmadan, kenardan izliyoruz.

İgor, “Rusya’da 1 Nisan'da birine şaka yapmak, mantar toplayıcıya bir sepet zehirli mantar satmak kadar zordur,” diyor.

Arkasından oğlu Maksim’in geçen sene arkadaşlarıyla birlikte okulda yaptıkları şakayı hatırlayıp anlatıyor.

Maksim ve arkadaşları, üç beyaz tavşanı yanlarında getirip okul içinde salmışlardı. Çocuklar, üç tavşanın üzerine 1, 2 ve 4 rakamlarını boyayıp okulda koridorlara bırakmışlardı. Tavşanlar, hoplaya zıplaya kaçışmışlar, biri sınıflardan birine, bir diğeri tuvalete, öbürü de toplantı salonuna girmiş; oradan oraya koşturuyorlardı. Müdür deliye dönmüş. Öğretmenler, diğer görevliler, güvenlik elemanları, büyük sınıflardan öğrenciler; hepsi seferber olmuş, müdürün komutanlığında tavşanların peşine düşmüşler. Bir telaş, bir koşuşturmadır; evlere şenlik. Hayvanlar kısa sürede yakalanmışlar, ancak tüm okul personeli birkaç saat daha 3 numaralı tavşanı arayıp durmuş.

“Bak sen şu kerataya!” diyorum, “Akıllı bir şaka yapmışlar.”

***

Kızlar, aralarında konuşurlarken İgor, Rusça’daki yaygın bir deyişi tekrarlayarak araya giriyor:

“1 апреля никому не верю (1 Nisan’da kimseye güvenmiyorum).“

Bana dönüyor, “Bizde eskiden bu tür şeyler nadirdi, şimdiki gibi yaygın değildi,” diyor.

Maria, gazetesi için derlediği bilgilerden bahsediyor:

Tarihçi İ. İ. Golikov’a göre Rusya’daki ilk toplu 1 Nisan Şakası 1703'te  Moskova’da yapılmış. Tellallar sokaklarda dolaşarak herkesi bir Alman tiyatro grubunun sahnelediği “duyulmamış bir performans”a davet etmiş. İnsanlar akın akın gösterinin yapılacağı mekana gitmişler. Seyirciler hınca hınç doldurmuşlar salonu. Perde belirlenen saatte açıldığında, herkes sahnede üzerinde "1 Nisan - kimseye güvenme!" yazılı bir pankart görmüş. Ve arkasından perde kapanmış.

Rusya'da 1 Nisan'ı kutlama geleneği paganizmden geliyormuş. Hıristiyanlık öncesi dönemlerde, birçok orman ruhu ve hayvanı gibi kış uykusuna yattığına inanılan Damavoy’un uyanışının bu günde kutlandığına dair bir görüş var. Damavoy, huysuz ve tatminsiz bir şekilde uyandığında onu özel bir şekilde selamlamak gerekiyormuş. Bu günde köylüler, kış uykusundan uyanan Damavoy ile selamlaşıp, şakalaşır, eğlenir, gülerlermiş. Saçma sapan kıyafetler giymek, birbirlerine şakalar yapmak ve aptalı oynamak adettenmiş.

Sovyet filozofu, kültür tarihçisi ve halk bilimci Profesör Mikhail İyuosifoviç Shakhnoviç'e göre ise 1 Nisan Şaka Günü, kışı uğurlama geleneğinin yanı sıra, Yunan mitolojisindeki Gelos'a karşılık gelen antik Roma kahkaha tanrısı kültüne kadar uzanıyormuş. Kahkaha tanrısı onuruna düzenlenen Nisan tatili, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Avrupa'da, daha sonra da tüm dünyada yaygınlaşmış. 

***

Batılı akademik çevrelerde genel kabul gören tezlere göre, 1 Nisan Şaka Günü'nü kutlama geleneği 16. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmıştı.

Yeni Yıl 1 Nisan'da kutlanırdı, ancak 1582'de yeni Hıristiyan takvimi kullanılmaya başlanınca Yeni Yıl kutlamaları 1 Ocak'a taşındı, ancak birçok kişi uzun süre Yeni Yılı 1 Nisan'da kutlamaya devam etti. Takvim değişikliklerinden haberdar olanlar diğerlerine, var olmayan bir partiye davetiye göndermek gibi şakalar yaptılar. Şaka yapmayı başaranlara Nisan balığı (Poisson d'Avril) adı verildi. Fransa'da bu özel günde, şakalara avlananlara, "oltaya takıldıklarının" işareti olarak hâlâ kağıttan balıklar takılıyor.

Görüldüğü gibi bu özel günün nereden geldiği sorusu birçok kişinin kafasını biraz karıştırıyor.

1983 yılında dünyanın en büyük haber ajanslarından biri olan Associated Press, dünyaya bu günün kökeninin yeni, daha önce bilinmeyen bir versiyonunu aktarmış.

Bu özel günün tarihinin Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzandığı ortaya çıkmıştı. Bu, Boston Üniversitesi'nde tarih profesörü olan Joseph Boskin tarafından açıklanmıştı. Ona göre 1 Nisan Şaka Günü geleneği, İmparator Konstantin döneminde, bir grup saray soytarısının devleti daha iyi yönetebileceklerini ilan etmesiyle başlamıştı. Roma hükümdarı bu cesur açıklamayı hoşgörüyle karşılamıştı. Hükümetin dizginlerini Kugel adındaki soytarıya vermekten korkmuyordu. Ama sadece bir günlüğüne…"Bir gün" imparatoru, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş ve bu iktidar gününde, 1 Nisan'da tüm tebaanın gün boyunca şaka yapmak ve dalga geçmek zorunda olduğunu emreden bir kararname çıkarmıştı. O zamandan beri bu gün, yıllık bir tatil haline gelmişti. Joseph Boskin'in öne sürdüğü teze birden fazla gazetede yer verildi. Ancak haftalar sonra Associated Press, profesörün bu hikayeyi bir 1 Nisan şakası olarak uydurduğunu duyurdu.

***

Velhasılı yüz yıllardır insanlar, 1 Nisan'da ilk bakışta gerçek olduğu düşünülen, ancak şaka olduğu daha sonra anlaşılan komik olaylara imza atıyor.

1 Nisan, dünya çapında birçok ülkede “April Fool’s Day” olarak bilinen bir gün. 

Bazı ülkelerde şakalar yalnızca öğleden önce yapılıyor ve bu saatten sonra şaka yapmaya kalkanlar için bizzat kendileri "Nisan Şakası" deniliyor.

1 Nisan'da sadece arkadaşlarımız ve ailemiz şaka yapmıyor, aynı zamanda büyük şirketler, resmi kurumlar, en fazla da basın yayın organları, gazeteler, radyo istasyonları, televizyonlar şaka yapıyor.

Hiç kimse şakalardan muaf değil. Dikkatli olmak, hoşlanmadığınız bir şakaya maruz kalsanız, bazen kızsanız bile serinkanlı ve hoşgörülü olmanız gerek.

Maşa, yıllara meydan okuyan bazı şakaları derlemiş. O anlatıyor, bizim kızlar gülüyor.

Hazırladığı yazıdaki en komik şakalardan bazıları şöyle:

***

1915 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle devam ettiği bir dönemde, Alman işgali altındaki Lille Havaalanı üzerinde uçan bir İngiliz uçağından bombaya benzer bir cisim fırlatılmış. Alman askerleri patlama endişesiyle sağa sola kaçışırken düşen cismin yerde defalarca sektiği görülmüş. Futbol topu olduğu anlaşılan bu nesnenin yanına giden Alman askerleri, “1 Nisan şakası” notuyla karşılaşmış.

***

1950 yılında Hollandalı yayın şirketi VARA, Amsterdam'daki Rijksmuseum'un bir çalışanıyla röportaj yapmış. Müze çalışanı, Rembrandt'ın "Gece Nöbeti" (1642) tablosunun restorasyonu sırasında yanlışlıkla etken maddeler karıştırdığını ve ünlü tablonun gözleri önünde erimeye başladığını söylemiş. Aslında bir şaka olan bu haber şehir halkının heyecanla müze önünde toplanmasına neden olmuş.

***

“En esprili 1 Nisan şakaları” listelerinin ilk sırasında genellikle İsviçre'deki spagetti hasadına ilişkin bir haber yer alıyor.

1957'de BBC'nin bir haber programında spiker, o yıl İsviçre'deki makarna tarlalarında mükemmel bir spagetti hasadı yapıldığını söylemişti. Habere göre bu büyük rekolte yalnızca 1957 yılının nispeten ılıman geçen kışı sayesinde değil, aynı zamanda önceki yıllarda spagetti tarlalarına saldıran ana haşerenin bilinmeyen bir nedenden dolayı ortadan kaybolması nedeniyle mümkün olabilmişti. Haberin sonundaysa spagetti yetiştiricilerinin spagetti kalitesine ve optimum uzunluğuna ulaşma konusundaki başarılar hakkında bir tartışma aktarılıyordu.

Bu “1 Nisan şakası efsanesi”nin, “mucize spagetti hasadı”nı konu alan programın 7 milyondan fazla kişi tarafından izlendiği ve bunların birkaç bininin televizyon şirketinin ofisine ulaştığı söyleniyor. İngilizler, evlerde spagetti yetiştirmenin mümkün olup olmadığını öğrenmek için BBC ofisini aramışlar. Saf TV izleyicilerini spagettinin ağaçta yetişmediğine ikna etmeye çalışmaktan yorulan operatörler, bu konuda çağrıda bulunanlardan spagettiyi domates soslu bir kavanoza koyup denemelerini önermeye başlamışlar.

Pek çok televizyon izleyicisi, BBC'nin bu haberine, önemli hükümet ve dünya haberlerini aktarmakla ünlü İngiliz televizyon spikeri Richard Dimbleby tarafından sunulmuş olması nedeniyle inanmış.

***

1962 yılında, o dönemde siyah beyaz yayın yapan ve sadece bir kanala sahip olan İsveç televizyonu, görüntüyü renkli hale getirebilecek yeni bir teknolojinin ortaya çıktığını duyurmuş. Haberde kanalın teknik uzmanı Kell Stenson’un önerisiyle bunun için bir naylon kadın çorabının televizyon ekranına gerilip belli bir açıdan bakılması gerektiği bildirilmiş. Binlerce izleyici sunucunun tavsiyesine uymuş. Gerçek renkli televizyon ise İsveç'te 1970'te, yine 1 Nisan'da ortaya çıkmış.

***

1965 yılında İngiliz BBC televizyon kanalı en yeni teknolojik icadı olan Smellovision'u izleyicilerine tanıtmış.

Artık kokuları stüdyodan izleyicilerin evlerine, herhangi bir ev televizyonuna aktarmak mümkündü.

Televizyon kanalı yapımcıları, stüdyoda spot ışıkları altında görev yaparken bunalan sunucuların keskin ter kokularını aktarmak yerine, örnek olarak soğan kesmişler, hoş kokan aromalı kahve yapmışlar.

Önemli sayıda izleyici stüdyoyu aramış ve "koku duyma" durumunu doğrulamış.

***

1 Nisan 1980'de BBC, Big Ben saatinin teknolojik ilerlemeye ayak uydurmak için mekanikten elektroniğe dönüştürüleceğini duyurmuş. (Nedense bundan sonra kadrandan dev bir guguk kuşunun çıkacağı söylenmiyor.) BBC'nin Japonya şubesi, Big Ben'in akıbetiyle ilgili haberleri tekrarlayarak, stüdyoyu arayan ilk dört dinleyiciye eski akrep ve yelkovanın açık arttırmaya konulup müzayedede satılacağını eklemiş.

***

1 Nisan 1981'de, London Daily Mail, okuyucularından kayıp koşucu Japon Kimo Nakaimi'yi bulma konusunda yardım istedi. Geleneksel Londra Maratonuna katılan bu atlet, bir çeviri hatası nedeniyle 26 mil yerine 26 gün koşmaya karar vermişti.

Gazete, Japon atletin İngiltere'nin uçsuz bucaksız bir yerinde kaybolduğunu ve hala bir yerlerde koştuğunu, pes edip yarıştan ayrılmak istemediğini yazdı. Aynı gün yazı işleri müdürlüğünü arayan çok sayıda kişi, Japon benzeri bir koşucu gördüklerini, ancak ona yetişemediklerini bildirdi.

***

1984. Usenet (internetin aldığı ilk biçimlerden biri olan çevrimiçi mesajlaşma topluluğu) üyelerine dağıtılan bir mesajda Sovyetler Birliği`nin de ağa katıldığı duyuruldu. Bu, internetin kullanıldığı ilk 1 Nisan şakası oldu. Mesaj, “Sovyetler Birliği’nin Avrupa ve Amerikalılarla açık bir tartışma ortamında yer almak için Usenet’e katılmak istediği”ni öne sürüyordu. Konstantin Çernenko adlı kullanıcı tarafından chernenko@kremvax.UUCP adresinden gönderilen mesajın, şaka olduğu ancak 2 hafta sonra ortaya çıktı. Şakanın ardında Piet Beertema adlı bir Hollandalı vardı. 6 yıl sonra Moskova gerçekten internete bağlandığında şakayı yadetmek için alan adı olarak Kremvax’ı kullanıldı.

***

1986'da Fransız gazetesi Le Parisien, hükümetin Eyfel Kulesi'ni sökme kararını okurlarına bildirdi. Haberde ünlü yapının o dönemde başkentten çok da uzak olmayan Disneyland'a taşınacağı ve kulenin yerine 1992 Olimpiyat Oyunları için 35 bin koltuklu bir stadyum inşa etmenin planlandığı yazıldı. Haber Parisliler arasında büyük bir öfke dalgasına neden oldu.

***

1988'de İzvestiya gazetesi, Arjantinli ünlü futbolcu Diego Maradona'nın Moskova kulübü Spartak'ın yönetimiyle sözleşme imzalamak için pazarlık yaptığına dair bir haber yayınlayarak okuyucularına bir şaka yapmış. Gazete, Spartak'ın Maradona'yı 6 milyon dolara satın almaya hazır olduğunu bildirmiş. Daha sonra bir yalanlama yayınlanmış, ancak haber bundan önce ciddiye alınıp yayılmış: Associated Press haber ajansı, Maradona’nın Sovyet futbol kulübüne olası transferini bildirmiş.

***

1992'de İngiliz günlük gazetesi The Times, okuyucularını Belçika'nın yakın bir zamanda bölünmesi ihtimalinin olduğu konusunda uyaran bir yazı yayımladı. Makaleye göre, bazı "gizli müzakereler"de ülkenin kuzey kısmının Hollanda'ya, güney kısmının ise Fransa'ya ilhak edilmesi planlanıyordu. Haberin yazarı, Avrupa devletlerinden birinin ortadan kaybolmasının Avrupa Topluluğu (şimdiki Avrupa Birliği) üzerinde nasıl bir etki yaratacağını tartışma ortamına taşıyordu. Pek çok okuyucu haberi teyit ettirmek için Belçika Büyükelçiliği ile temasa geçti. Şaka o kadar büyük bir öfke dalgasına neden oldu ki, İngiltere Dışişleri Bakanı Tristan Garel-Jones bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

***

Yine 1992'de Amerikan radyo istasyonu NPR, Watergate skandalı nedeniyle erken istifa eden eski Başkan Richard Nixon'un (1969-1974) önümüzdeki Kasım seçimlerinde yeniden başkanlığa aday olmayı planladığını bildirdi. Radyo istasyonu, Nixon'un seçmenlere yaptığı konuşmanın bir kısmını yayınladı (komedyen Rich Little eski başkan olarak sahne aldı). Konuşmanın sloganı şuydu: "Kötü bir şey yapmadım ve bir daha da yapmayacağım." Daha sonra siyasi analistler ve mevcut ABD Başkanı George W. Bush'un seçim merkezinin temsilcileri tarafından yorumlar yapıldı. Sunucu, ancak programın ikinci yarısında beklenmedik haberin şaka olduğunu açıkladı.

***

1994 yılında, Amerika’da, tanınmış bir bilgisayar dergisi, sarhoş vatandaşların interneti kullanmasını yasaklayan bir yasanın kabul edildiğini yazdı. Özel bir robot, kullanıcının klavyeye nasıl dokunduğunu ve fareyi nasıl hareket ettirdiğini izleyecek ve eğer kullanıcının davranışı robota alışılmadık görünüyorsa, kullanıcının İnternet bağlantısını kesecekti. Makalenin 1 Nisan'da yayınlanmasına, yazarı Lirpa Sloof tarafından “1 Nisan Şakası” başlığıyla yazılmış olmasına rağmen, şaka çok makul görünüyordu ve bir hükümet temsilcisi bu iddiayı çürütmek zorunda kaldı.

***

Elon Musk, 2018'de Tesla'nın iflasıyla ilgili tweet atmış. "Paskalya yumurtalarının büyük satışı da dahil olmak üzere şirketi finanse etmek için para toplamaya yönelik yoğun çabalara rağmen, Tesla'nın tamamen iflas ettiğini bildirmekten üzüntü duyuyoruz" demiş. Duyurudan hemen sonra Tesla hisselerinin değeri %7 düşerek hisse başına 248 dolara gerilemiş.

Ertesi gün milyarder, bir daha böyle şaka yapmayacağına dair söz vermiş. Öyle ya aksi takdirde gerçekten iflas bile edebilirdi.

***

1 Nisan 2020'de Wikipedia'nın Rusça versiyonunun başlık sayfası SSCB tarzında sunulmuş. Her zamanki gibi “Wikipedia'ya Hoş Geldiniz” yazısı yerine, “Yoldaş! Vikipedi'ye kaydoldunuz mu?” “Eski haline dön!” sekmesini seçerseniz ana sayfanın normal sürümü yüklenir, diye yazıyormuş.

***

Hikaye çok, ama şimdilik bu kadarı yeter sanırım.

Kanımca birine şaka yapmayı planlarken şuna dikkat etmek lazım: Eğer şakanın "kurban"ı da  katıla katıla gülerse şaka başarılı olmuş sayılır.

Dikkat! Ava giderken avlanmak da var işin içinde.

Bitirirken bir şakada benden:

Yazılarıma gelen olumlu tepkilere inanarak daha sık yazmaya karar verdim :-)

***

Endişelenmeyin, şakaydı.

27 Mart 2024 Çarşamba

1957'deki ilk Sovyet cep telefonu neden hiç üretime geçmedi?

 


Kaynak: https://www.rbth.com/

 

Birkaç yıl boyunca Sovyetler Birliği vatandaşları birbirleriyle her yerden konuşabilme beklentisiyle yaşadılar.

Buluş, doğrudan bilim kurgudan çıkmış bir cihaz olarak tanımlandı. Ama sonra bir şeyler ters gitti.

 

1953'te, 'Baumanka'dan (Sovyet mühendisleri ve mucitlerinin Moskova'daki yuvası olarak kabul edilen Bauman Moskova Devlet Teknik Üniversitesi) yeni mezun olan Leonid Kupriyanoviç adında genç bir Sovyet radyo mühendisi kendine bir iş buldu. Ailesine nerede olduğunu bile söyleyemedi. Ancak her açıdan bakıldığında işlerde işler iyi gitti çünkü dört yıl sonra adı Sovyetler Birliği'nde yankılandı: İlk cep telefonunu icat etmişti.

 

"Nedir peki bu? Bir peri masalı mı?”

Kupriyanoviç, buluşunu ilk kez 1957'de halka sundu. İlk Sovyet cep telefonu LK-1'in deneysel modeli, bugün cep telefonu olarak bildiğimiz şeye pek benzemiyordu. 3 kg ağırlığındaydı ve daha çok büyük bir ansiklopedi cildine benziyordu (aynı zamanda tartılmıştı). 

Cihazın pil ömrü yaklaşık 24 saatti. Ayrıca bir araba aküsünden de şarj edilebiliyordu. Cep telefonundan iki anten çıkıyor ve eski tip sabit hatlı telefonlarda olduğu gibi aramalar döner tuşla yapılıyordu.

LK-1 dünyadaki ilk cep telefonu değildi. 1946'dan itibaren ABD'deki AT&T Bell Laboratuvarları şirketi, içinde telefon bulunan araba kiralama hizmeti sunan bir hizmet sunuyordu. Hizmet pahalıydı ve bağlantı kalitesi berbattı ancak bu, Kupriyanoviç'in telefonunu bulmasından 11 yıl önceydi. 

Bununla birlikte, bilgiye erişim konusunda yalnız kalan Sovyetler Birliği'ndeki insanlar, LK-1 haberi karşısında şaşkına döndü. 'Bilim ve Yaşam' ve 'Direksiyon Arkası' dergilerinde buluşla ilgili yazılar yayınlandı, TASS ve APN haber ajanslarında buluşla ilgili haberler yapıldı ve 'Bilim ve Teknoloji' haber dizisinde konuyla ilgili belgesel haber çekildi. Raporda, LK-1'in ilk gösterimi Lenin Eyalet Çiftliği'nde gerçekleştirildi ve ardından gelen bir çağrı hareket halindeki bir araçta, iki giden çağrı ise tarlalarda ve nehir kıyısında gösterildi.

"Nedir peki bu? Bir peri masalı mı? Bir bilim kurgu romanından bir bölüm mü? Öyle bir şey yok. Hareket halindeyken herhangi bir aboneyle konuşmak için kullanabileceğiniz bir araç telefonu mevcuttur. Genç Moskovalı mühendis L. Kupriyanoviç tarafından tasarlandı ve inşa edildi”, 1957'de 'Direksiyonun Arkasında' dergisi 'Arabadan Telefonla' başlıklı bir makalede hikayeyi aktardı.

Sadece bir yıl sonra Kupriyanoviç deneysel modelini mükemmelleştirerek ağırlığını 3 kg'dan 500 grama düşürmeyi başardı. Ve 1961'de mühendisin kendisinin radyofon olarak tanımladığı cihazın ağırlığı yaklaşık 70 gramdı.

Sovyet basınına göre cihazlar üretime hazırdı. Haber bülteninin yazarı şunları söyledi: “Moskova gibi bir şehirde radyofon iletişimi sağlamak için yalnızca 10 otomatik telefon radyo istasyonuna ihtiyaç duyulacaktır. Bu türden ilk radyo istasyonunun başkentin yeni Mazilovo bölgesi için planlanması planlanıyor."

Gerçekte ise işlerin biraz daha karmaşık olduğu ortaya çıktı.

 

Buluş neden hiçbir zaman üretime girmedi?

İlk Sovyet cep telefonuna haklı olarak 'radyofon' deniyordu. Radyo iletişimine dayanıyordu.

Cihaz, ATR (otomatik telefon radyo istasyonu) adı verilen bir baz istasyonu aracılığıyla yerel bir telefon santralına bağlanır. Cihazın kullanıcısı ancak ATR'ye 20-30 km mesafedeyse iletişim kurabiliyordu. Bağlantı, sabit frekanslı bir verici ve alıcı ile yayın dalgalarında yapıldı. Bu, bu tür her radyo telefonu için ayrı bir radyo kanalına ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyordu. Frekanslar sivil hizmetlerden (polis, ambulans, itfaiye) alınsa bile, yayın dalgaları sınırlı olduğundan yalnızca çok sınırlı sayıda aboneye yetecek kadar kanal olacaktı. 

Başka bir deyişle Kupriyanoviç'in “cep telefonu” kitle iletişimine uygun değildi. Henüz deneysel kurulumlar dışında bunun için bir altyapı yoktu. O yıllarda parti seçkinleri resmi araçlara kurulan Altay iletişim sisteminden memnundu, bu yüzden kısa sürede onun buluşunu unuttular.

Ancak Kupriyanoviç cesaretini kaybetmedi ve ilgisini tıbbi ekipman geliştirmeye çevirdi. Uyku ve uyanma programlarını kontrol etmek için 'Rhytmoson' adında bir alet tasarladı ve bunu daha sonra uzun süre Sovyet yetkililerinin sağlığını iyileştirmek için kullandı.

Aynı adı taşıyan birçok Rus şehri olduğunu biliyor muydunuz?



Kaynak: https://www.rbth.com/

 

Rusya'da 1.120 şehir var ve bazılarının isimleri tam anlamıyla aynı! Hatta bazıları aralarındaki mesafeye rağmen birbirine benziyor!

1.Sovyetsk

Kaliningrad Bölgesi'ndeki Sovetsk, bölgenin en kalabalık ikinci şehridir. Tylzhi ve Neman nehirlerinin birleştiği yerde bulunur ve Litvanya ile sınır komşusudur.

Kirov Bölgesi'ndeki Sovetsk ise Pizhma ve Vyatka nehirlerinin kavşağında bulunan küçük bir Ural kasabasıdır.

2. Blagoveşçensk

Amur Bölgesi'ndeki Blagoveşçensk, Amur Nehri kıyısında, Çin'in Heihe kentinin karşısında yer almaktadır. Blagoveşçensk, Trans-Sibirya Demiryolunun son duraklarından biridir.

Başkıristan'ın da kendi Blagoveşçensk'i var. 18. yüzyılın ortalarında bir bakır eritme tesisinin etrafında kurulmuş bir sanayi kentidir. Bölgenin başkenti Ufa'dan çok uzakta değil.

3. Kirovsk

Murmansk ve Leningrad bölgelerinde devrimci Sergei Kirov'un adını taşıyan kasabalar var. Murmansk Bölgesi'nde Kirovsk, Kuzey Kutup Dairesi'nin yukarısındaki Khibiny sıradağlarının eteklerinde yer almaktadır. Ülkenin en popüler kayak merkezlerinden biridir.

Leningrad Bölgesi'ndeki Kirovsk ise St. Petersburg'un uydu şehridir. Dünya Savaşı'nda Leningrad'ın savunmasına adanmış bir anıta ev sahipliği yapıyor.

4.Primorsk

Leningrad Bölgesi'ndeki küçük Primorsk kasabasında, 20. yüzyılın başlarından kalma eski bir Lutheran kilisesi olan St. Mary Magdalene Kilisesi korunmuştur.

Kaliningrad Bölgesi'nin de ayrıca Rusya'nın en küçük şehirlerinden biri olan, birçok güzel evi ve caddesi olan kendi Primorsk'u (kelimenin tam anlamıyla "deniz kenarında" anlamına gelir) vardır.

5. Krasnoslobodsk 

Bu şehrin adı 'krasnaya' ('kırmızı' ama aynı zamanda Eski Rusça'da 'güzel' anlamına da geliyordu) ve 'sloboda' ('yerleşim') sözcüklerinden oluşuyor. Yani güzel, özgür bir yerleşim. Rusya'da sadece iki tane olması şaşırtıcı. Mordovya'da bir tane, 16. yüzyılın ortalarından beri biliniyor (ve 1780'e kadar Krasnaya Sloboda olarak adlandırılıyordu).

İkincisi Volgograd'a yakın. Volga Nehri'nin diğer tarafında yer alan uydu şehridir. 1870 yılında kurulan bu şehrin orijinal adı da Krasnaya Sloboda'ydı.

26 Mart 2024 Salı

Goradki


Goradki (Городки, kasabacıklar), Rusya’da 19. yüzyılda popüler olmuş bir açık hava oyunudur.

Zamanla bir spor türü haline gelmiştir.

Sonraları unutulmuş, neredeyse yok olmuş, daha sonra yeniden popüler olmuş. Çok sevilmiş.

Goradki nedir? 

Neden bu kadar bağımlılık yapıyor? 

Ve hangi becerileri geliştiriyor?

Goradki'yi anlamak için öncelikle terminolojiyi bilmek gerekiyor:  Gorad  kelimesi "şehir" anlamına gelirken, goradok "küçük kasaba" veya "köy" anlamına gelir.

Goradki, kelime anlamıyla küçük şehirler veya kasabacıklar demektir.

Oyunun düzenlendiği kare şeklindeki alana gorad (şehir) adı verilir.

Oyun alanı, oyuncuların atışlarını hedefledikleri bölgelere bölünmüş 2'ye 2 metrelik bir karedir.

Oyun, biraz bowlinge ve biraz da at nalı oyununa benzer.

Amaç, kuka gruplarının üzerlerine bir sopayı atarak devirmektir. 

Goradki oyuncusunun elindeki tahta sopa sıradan bir sopaya benzer. Genellikle meşe, alıç veya kızılcık ağacından yapılır ve bir metreden uzun olamaz.

Oyun alanı ise tuhaf şekillerde yerleştirilmiş kukalarla, lobutlarla kaplı olur.

Şekiller, "top", "çatal", "yıldız", "kerevit" ve "uçak" gibi adlarla konfigürasyonlar halinde düzenlenmiştir.

Bu 15 konfigürasyonun isimleri şöyle:

Top ( пушка , puşka )

Çatal ( вилка , vilka )

Yıldız ( звезда , zvezda )

Ok ( стрела , strela )

Peki ( колодец , kolodets )

Krank mili ( коленчатый вал , kolenchatyy val )

Topçu ( артиллерия , topçular )

Raket ( ракетка , raketka )

Makineli tüfek kurulumu ( пулемётное гнездо , pulemyotnoe gnezdo )

Istakoz ( рак , rak )

Bekçi ( часовые , chasovye )

Orak ( серп , serp )

Atış poligonu ( тир , tir )

Uçak ( самолёт , samolet )

Mektup ( письмо , pis'mo ) 

Oyunun amacı, mümkün olduğu kadar az atışla beş silindirik pimi veya "köyü" "şehirden" atmaktır.

"Köyler" 20 santimetre uzunluğunda ve yaklaşık 4,5-5 santimetre çapındadır. Oyuncular "şehirden" 13 metre uzakta dururlar ve sopayı atarlar.

Bir veya daha fazla lobutu "şehirden" başarıyla çıkarırlarsa, 6,5 metre mesafeden atmaya devam ederler.

Kare şeklindeki oyun alanının tüm şekilleri dışarı atıldığında bir köy "sürgün edilmiş" sayılır.

Oyunu üç tur boyunca 15 şeklin tamamını devirmek için en az atış kullanan oyuncu kazanır. Goradki bire bir veya takım halinde oynanabilir.

Oyuncular puan almaz, köyler yeniden ayarlanır ve sopanın çizgiye veya çizginin önündeki yere değmesi durumunda bir dönüş ücreti alınır; sınır çizgisine basarlarsa veya sınırı geçerlerse; ve belirlenen 30 saniyelik süre içerisinde sopayı atmazlarsa.

Goradki, yere bir oyun alanı çizen ve ardından aynı ağaçtan yapılmış sopalarla ahşap figürleri deviren Rus köylüleri tarafından icat edildi.

Beton ve asfalt oyun alanları çok daha geç bir döneme, 20. yüzyıla kadar ortaya çıkmamıştı.



Ünlü Rus komutanlarından Aleksandr Suvorov bir keresinde goradki'yi savaş taktikleriyle karşılaştırmıştı: “Atınızı ayarlamak nişanınızı keskinleştirir; iğnelere vurmak saldırıda hızlı olmanızı sağlar; Lobutları düşürmek gücünüzü geliştirir.”

1928'de Goradki, Tüm Birlik Olimpiyatlarına dahil edildi. Ve bugün hala sporu belirleyen resmi kurallar 1933'te resmileştirildi. Konfigürasyon sayısı 15 olarak sabitlendi.

1960'lar ve 1970'ler Sovyetler Birliği'nde goradki'nin altın yıllarıydı. Her stadyumun, tatil yerinin, sağlık merkezinin, avlunun, yaz kampının ve fabrikanın kendi goradki oyun alanı vardı.

Ancak spora olan ilgi, 1990'lı yıllara kadar azalmaya başladı ve o dönemde bir tür canlanma yaşandı. Belarus, Estonya, Finlandiya, Almanya, Letonya, Moldova, Rusya, İsveç ve Ukrayna'nın üye olduğu Uluslararası Gorodki Sporları Federasyonu kuruldu. 

***

Oyunun tiryakileri arasında Rus yazarları Lev Tolstoy ve Anton Çehov, Sovyet liderleri Lenin ve Stalin, bilim adamı İvan Pavlov ve şarkıcı Feodor Şalyapin var.

Başkan Vladimir Putin, Moskova Belediye Başkanı Sergey Sabyanin ve Rusya Spor Bakanı Vitaliy Mutko goradki oynarken çok sık görülmüşlerdir.

Hatta Şubat 2013'te Etnik Gruplar Arası İlişkiler Konseyi üyeleriyle yaptığı toplantıda Vladimir Putin, Rusya'nın "ulusal sporlarımız Olimpiyat programına dahil edilmesi için çalışılması gerektiğini"  duyurmuştu.

Ne yazık ki, her Rus şehrinde goradki oynayacak bir yer veya genç yeteneklere rehberlik edecek antrenörler yok. 

Ve gerçek şu ki, günümüzde, ne yazık ki pek çok insan böyle bir oyunun varlığından bile haberdar değil.

Goradki'nin küresel popülerlik açısından futbol veya tenise bir rakip olması tabii ki beklenmiyor. Ancak Rusya’da goradki meraklıları, bu oyunun yaygınlaşmasını isteyen çok sayıda insan var.

Örneğin Marina Tolstykh, Novosibirsk'te çocuk turnuvaları düzenliyor: “Ben sadece çocukların oyun oynamasını ve eğlenmesini istiyorum. Goradki onlar için bilgisayar oyunlarından ve internetten çok daha iyi ve günümüzün çocukları başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor gibi görünüyor. Goradki çocuklara dostluğu ve rakibine saygı duymayı öğretir,” diyor.

Bahar geldi. Goradki oyun alanları muhtemelen bu yaz Moskova'nın parklarında ortaya çıkacak. Oynamasını bilmeseniz bile seyretmesi de keyifli.

19 Mart 2024 Salı

Sovyet liderleri hangi içkileri tercih ederlerdi?


GEORGY MANAEV

Kaynak: https://www.rbth.com/



Rusya’nın aşırı alkol tüketimine, bağımlılığa karşı uzun, dirençli bir mücadelesi vardır. Ancak Sovyet liderlerinin; Lenin’in, Stalin'in, Kruşçev'in ya da Brejnev'in sosyal ortamlarda tadını kaçırmadan içmekten hoşlandıklarını da herkes bilir.


 

1.Vladimir Lenin

Sovyetler Birliği'nin kurucusu şaraba ve sert içkilere düşkünlüğü yoktu, ama birayı severdi. İlk sürgünlüğü sırasında (1900-1905) Münih'te yaşarken Lenin düzenli olarak 'Hoffbrau' birahanesine giderdi. 

Nadezhda Krupskaya anılarında Lenin'in sadece Münih'te bira içmediğini yazmıştı. Lenin'in karısı, "Bazen Paris'te işçilerle oturur, küçük bir sürahi koyu bira sipariş ederdi ve bütün gece devrimin acil konuları hakkında konuşurdu" diye anılarını aktarıyordu.

Lenin'in de votka içtiğine dair kanıtlar var. Finlandiyalı komünist Yrjö Sirola, 1910'da bir restoranda Lenin'le öğle yemeği yemişti. "Bir votka sürahisi bize ulaştığında, Lenin'e 'Akşam yemeğinden önce de içer misin?' diye sordum." - 'Partim yasaklamıyor, dedi. Cevap buydu," diye hatırlıyordu Sirola.

 


2. Joseph Stalin

Gerçek bir Gürcü olarak Stalin, klasik Gürcü şarabını ('Khvanchkara' ve 'Kindzmarauli') ve hayatının son yıllarında karbondioksitle doyurulmuş taze, ev yapımı bir şarap olan 'Majari'yi severdi. Stalin bu içeceğe "çocuklar için meyve suyu" adını vermişti. 

Bazı resmi görüşmelerinde de Stalin içerdi. Hava Mareşali Aleksander Golovanov, Stalin'in Churchill'le nasıl konyak içtiğini anlatmıştı: "İngiltere Başbakanı'nın elinde bir şişe Ermeni konyağı gördüm. Etiketi inceledikten sonra Stalin'in bardağını doldurdu. Buna karşılık Stalin aynı konyağı bu defa Churchill için kadehine doldurdu. Kadeh kaldırmalar birbirini takip etti. Stalin ve Churchill sırayla birbirinin kadehini doldurdular. Toplantı sona erdiğinde Churchill ancak başkalarının yardımıyla, koltuklarının altından tutulup kaldırılarak odadan çıktı."

Golovanov'un anılarına göre, bu ziyafetten sonra Stalin ona şöyle demiş: "Merak etme, Rusya'ya zarar verecek kadar içmedim. Ama Churchill yarın burada gevezelik ettiği söylendiğinde aklını kaçıracak...” Golovanov, Stalin’in odadan kararlı, telaşsız bir yürüyüşle ayrıldığını çok iyi hatırladığını söylemişti.


 

3. Nikita Kruşçev

Emekçi bir aileden gelen Nikita Kruşçev, votka ve konyak gibi güçlü içecekleri tercih ederdi. Onun yönetimi altında, 'Moskova Metrostroy'dan uzmanlar, 'Koktebel' şaraphanesi için yer altı galerileri ve mahzenler inşa etmek üzere Kırım'a gönderilmişti. - Kruşçev, SSCB'nin kalite açısından Avrupalılardan daha düşük olmayan şaraplar ve konyak üretmesini isterdi.

Aralık 1963'te Kruşçev'in Finlandiya Cumhurbaşkanı Urho Kekkonen'i Moskova yakınlarındaki Zavidova'daki evine nasıl davet ettiğine dair anılar var. Akşam yemeğinde Kruşçev, 'Stolichnaya' votkasının shot bardaklarında değil, şampanya kadehlerinde servis edilmesini emretmişti. Ziyafetin sonunda koruma görevlileri Kruşçev'i kollarının altından destekleyerek kaldırmışlar, ancak gençliğinde ünlü bir sporcu olan Kekkonen ise kayıtsız bir şekilde kendine bir kadeh votka daha doldurmuş ve "Biri yol için" sözleriyle içmişti.

 


4. Leonid Brejnev

Efsaneye göre Leonid Brejnev şu söze bayılırdı: "Önceden boğazını ıslatırsan hayat güzel ve harikadır." En sevdiği içecek, 'Zubrovka' (Hierochloe odorata) bitkisinden elde edilen bir votka türü olan 'Zubrovka'ydı.

Vladimir Vysotsky'nin son eşi Fransız aktris Marina Vlady, Brezhnev'in kendisiyle üç parça halinde güçlü içecekler içmek için bir "tarifi" paylaştığını anlatmıştı: 50 mililitre, sonra 100 mililitre, sonra 150 mililitre ve dahası. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nı atlatmış, fiziksel olarak güçlü bir adam olan Brejnev'in üç yüz mililitrede kaldığına inanmak oldukça zor. Leonid İlyiç'in hayatının son döneminde en sevdiği 'Zubrovka'yı reçeteli ilaçlarını yutmak için de kullandığı söylenir.

 


5. Mihail Gorbaçov

1985 yılında, SBKP Merkez Komitesinin son genel sekreteri Mikhail Gorbaçov içki yasağını getirmişti, ancak kendisi bir yeşilaycı değildi. Stavropol'de doğmuştu, uzun şarap ziyafeti kültürünü iyi biliyordu. 1985-1991'de SSCB Devlet Televizyonu ve Radyo Tiyatrosu'nun yöneticisi Leonid Kravçenko şunları hatırladı: "İlk başta Mikhail Sergeyeviç pek içki içmiyordu. Daha sonra şarap ve konyaktan keyif almaya başladı." Gorbaçov konyaklardan Ermeni yapımı 'Yubileynyi'yi tercih ederdi.


Fırçasıyla adeta mutluluğun resmini yapan bir sanatçı: Leonid Baranov


Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Urallarda güzel bir köyde bir dedecik ile onun sevgili karısı bir ninecik yaşarmışın ressamı Leonid Baranov.

 

Leonid Pavloviç Baranov, 1955 doğumlu, profesyonel bir sanatçı, Sverdlovsk bölgesindeki Pervouralsk şehrinde yaşıyor.  

Ural masal gerçekçiliği, uzmanların Leonid Baranov'un çalıştığı tarz ile ilgili olarak adlandırdığı şey.

Lenya Baranov'un bir tablosunu satın almak, adeta Rus mutluluğunun bir parçasını almak gibidir.

Sanatçının yarattığı dünya, güzel bir peri masalının içinden fırlamış adeta.

Resimler çok dokunaklı. Her şey çok sıcak ve tanıdık.

Leonid Baranov'un resimlerinin ana karakterleri 20 yıldır hiç değişmemiş.

Gür beyaz sakallı bir dede ve onun hayat arkadaşı olan sevimli bir nine.

Sanatçının sevgili büyükannesiyle birlikte geçirdiği mutlu çocukluk anılarının, yaşadıkları köyün izleri var resimlerinde. 

Ancak sanatçının hayal gücünü de yabana atmamak gerekir.

Baranov'un yaşlıları içimizi ısıtıyor.  İhtiyarcıklar insana huzur veren bir mutlulukla bakıyorlar resimlerde.

Hayatı her yaşta dolu dolu yaşayabilirsiniz; gençlik, mutluluk demek değildir. Önemli olan bunu anlamak ve zamana kafa tutmaktır. Adeta bunu anlatmak istiyorlar.

Bu mutluluk hissini sizin de yakalayabilmeniz için aşağıda resimlerden birkaç örnek var:







18 Mart 2024 Pazartesi

Moskova Metrosunda yapılan anonslar


Moskova Metrosunu kullananlar yapılan anonslara aşinadır.

Rusça bilmeyenler için kuşkusuz bunlar bir anlam ifade etmezler.

Bilenler de ne denildiğini anlamak için kulak kesilirler. En azından hangi istasyona geldiklerini, bir sonraki istasyonun hangisi olduğunu anlayabilmek için faydalıdır.

Moskova Metrosunun anonslarını Yuliya Romanova-Kutina ve Aleksey Rassaşanskiy, seslendirmişler. Her ikisi de işlerini iyi yapan profesyonel seslendirmeciler.

Metroda vagona ayağınızı attınız, tam kapılar kapanıyorken, Yuliya Romanova’nın tatlı sesinden, örneğin eğer “Teknologiçeskiy İnstitut” yönüne gidiyorsanız şu anonsu duyarsınız:

“Осторо́жно, две́ри закрыва́ются. Сле́дующая ста́нция “Технологи́ческий институ́т”.

“Dikkat, kapılar kapanıyor. Bir sonraki istasyon “Teknologiçeskiy İnstitut” anonsunu duyarsınız.

Benzer anonsu her seferinde bir istasyondan bir sonrakine hareket edilirken duyarsınız.

Сле́дующая ста́нция “…”,

Ve varılırken tekrarlanır:

ста́нция “…”.

Böylece hangi istasyondan hangi istasyona hareket edildiğini, ineceğiniz istasyona gelip gelmediğinizi anlarsınız.

“Для вашей безопасности держитесь за поручни.”

“Güvenliğiniz için korkuluklara tutunun"

Bakın, sakın gülümseyip bu anonsu azımsamayın, yoksa trenin ani bir hareketinde dengenizi kaybedip kendinizi yerde bulabilirsiniz.

“Будьте взаимно вежливы, уступайте места пассажирам с детьми, инвалидам, пожилым людям и беременным женщинам.”

Karşılıklı olarak saygılı olunuz, çocuklu yolculara, engellilere, yaşlılara ve hamile kadınlara yerinizi verin.

Öyle ya saygı göstermek gerekiyor. Pek çok zamane genci saygıda kusur edip yerini vermeye gönüllü değil belki, ama bunlar azınlıkta sanırım.



Başka örnekler şöyle:

“Уважа́емые пассажи́ры. В пери́од ремо́нта эскала́тора на ста́нции “Маяковская” бу́дут ограни́чены вход и вы́ход со ста́нции. Пожа́луйста, по́льзуйтесь назе́мным тра́нспортом и́ли прилега́ющими ста́нциями метро́.”

“Değerli yolcularımız. Mayakovskaya istasyonundaki yürüyen merdivenin onarımı süresince istasyona giriş ve çıkışlar sınırlı olacak. Lütfen kara ulaşımını veya yakındaki metro istasyonlarını kullanın.” 

“Уважа́емые пассажи́ры. В пери́од с 16 по 25 а́вгуста ста́нция “Василео́стровская” бу́дет закры́та на вход и вы́ход в связи́ с ремо́нтными рабо́тами.”

“Değerli yolcularımız. 16 Ağustos'tan 25 Ağustos'a kadar Vasileostrovskaya istasyonu onarım çalışmaları nedeniyle giriş ve çıkışlara kapatılacak.”

“Внима́ние, по́езд сле́дует то́лько до ста́нции “Го́рьковская”.”

“Dikkat, tren sadece Gorkovskaya istasyonuna gitmektedir.”

Bir başka örnek:

“Ста́нция “Примо́рская”, коне́чная. По́езд да́льше не идёт, про́сьба освободи́ть ваго́ны.”

“Primorskaya” İstasyonu hattın son istasyonu. Tren daha ileri gitmiyor, lütfen vagonları boşaltın.”

Demek ki tren “Primorskaya” İstasyonuna kadar gidiyormuş, daha sonraki istasyonlara gitmek isteyenlerin inip bir sonraki treni beklemeleri gerekiyor. 

Ve inilecek istasyona varılırken yapılan bir uyarı anonsu:

“Уважа́емые пассажи́ры, при вы́ходе из по́езда не забыва́йте свои́ ве́щи.”

“Değerli yolcularımız trenden inerken eşyalarınızı unutmayınız.”

Öyle ya unutkanlık pek çoğumuzun derdi.

и берегите себя.

ve kendinize iyi bakın.


Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

 


Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

 


M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

 

 

Prag'dan projedeki bir konu ile ilgili olarak birlikte çalıştığımız Çek firmasından bir genç kız geldi ofise. -Ben hala dalgınlığıma yenilip Çekoslovakya’dan diyorum.

Bizim kızlar hemen kaynaşıp, sahip çıktılar. Öğlen yemeğini birlikte yediler.

Yemekten sonra da hararetle konuşmaya devam ediyorlar.

Kızın ismi Eva. Sevimli, cana yakın bir kız.

Serkan, gözünün ucuyla izliyor.

Kafa bulmak için “Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” diyorum.

Esprimi anlamıyor. “Ne demek istedin abi?” der gibi bakıyor.

Prag’dan gelen kızcağız oldukça genç, ama kendi ülkesinin tarihini mutlaka iyi biliyordur. Ona sorsam “Evet öyleyim, haberiniz yok mu, eskiden tek bir ülke olan Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı” diyecekti muhtemelen.

“Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” sözcüğü geçmişte dil becerilerinin geliştirilmesi için kullanılan, Türkiye’de her ilköğretim öğrencisinin karşılaştığı en belalı tekerlemelerden biriydi.

Ama şimdilerde bir öğrenciye sorsanız cevabını alamazsınız. Zira böyle bir ülkenin varlığını ancak orta yaştaki insanlar hatırlayabilir.

Baksanıza, Serkan bile anlayamadı espriyi.

Bazıları eskiden çok popüler olan bu Türkçe tekerlemenin İngilizcede bir yerine çok sayıda kelimeyle ifade edilebildiğinden dem vurup Türkçe ile övünür.

 'Are you one of those people whom we could not make to be Czechoslovakian?' 

Aslında haksız da sayılmazlar.

***

Neyse bizim konumuz dil bilimi değil, değinmek istediğim şey dünya politikası.

Peki, niye Çekoslovakya örneğinden girdik?

Misafirimiz Eva bu ülkeden de o yüzden. Onu görünce birden aklıma geldi.

Yoksa örneği çok.

Mesela benim de ilgili olduğum konu, baba tarafından Selanik göçmeni, 3. Kuşak Lozan Mübadili olmam nedeniyle Balkanlar.

Son zamanların uluslararası siyasetin popüler konularından biri de yine Balkanlar; Kosova, Arnavutluk, Sırbistan arasındaki çelişkiler.

Yani eski Yugoslavya coğrafyası.

Sorunun kökleri geçen yüzyılın son çeyreğine kadar uzanıyor.

Yugoslavya’nın dağılmasıyla, yani Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin Josip Broz Tito'nun ölümünden sonra artan etnik çekişmeler, ekonomik bunalım ve Doğu Avrupa'daki değişiklikler nedeniyle 1980'lerin sonlarından 2000'li yıllara kadar yaklaşık 20 yıl süren kanlı bir süreç sonunda yedi ayrı egemen ülkeye bölünmesiyle başlamıştır diyebiliriz.

Çok eskilere gitmez, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasına kadar giden eski süreci saymazsak tabii…

***

Biz İgor’la konuyu konuşmaya devam ediyoruz.

Serkan’a konu çok ciddi ve sıkıcı geliyor.

“Abi, bu kız Sparta Prag taraftarı mıdır acaba?” diyor.

“Ne bileyim, evladım.”

Serkan’ın aklı hala Galatasaray’ın Avrupa macerasını sonlandıran Sparta Prag maçında kalmış.

“Serkan’cım, bir kadınla futbol muhabbetine girmeye kalkarsan eğer bir nebze varsa bile yakınlaşma şansını baştan kaybedersin, ona göre,” diyorum.

Öğüdümü haklı bulmuş olmalı ki “Tamam abi, haklısın,” diye cevap veriyor.

Kızlarla muhabbet daha cazip geliyor, o tarafa doğru seyirtiyor.

***

Serkan’ın aklı gerçekten Sparta Prag-Galatasaray maçında, o konuyu açmamak için kendisini zor tutuyor.

Yuliya da sağlam bir edebiyat okuru olarak misafirimizle Prag’lı yazarlardan; Franz Kafka’dan, Jaroslav Haşek’ten, Milan Kundera’dan ve onların kitaplarından konuşmak istiyor.

Serkan’a takılması için malzeme olsun diye uzaktan, “Yuliya, Eva’ya Kafka’nın Metamorfoz romanını sor bakalım. Serkan’a anlatsın,” diye sesleniyorum.

Kafka’nın Türkçede “Dönüşüm” adıyla yayımlanan benim çok sevdiğim, bir çırpıda okuduğum bu kısa romanında bir sabah uyandığında kendini odasında, yatağının yanında yerde ters dönmüş yatan dev bir böceğe dönüşmüş bulan satış elemanı zavallı Gregor Samsa’nın hikayesi anlatılır.

Tam Serkan’nın rüyalarına girecek, onu delirtecek bir hikaye.

***

Biz, İgor’la kendi mevzumuza dönüyoruz.

“Alexander Dubçek için Çekoslovakya’nın erken Gorbaçov’u idi denilebilir mi?” diye soruyorum.

“İlginç! Yani, uymayan yanlar var tabii, ama öyle denilebilir de,” diyor.

O dönemde, yani Soğuk Savaş döneminde, Sovyet Bloku içinde yer alan Macaristan’da 1956 yılındaki, Çekoslovakya’da da 1968 yılındaki kitlesel protesto gösterilerinin sert şekilde bastırılması sonucu iki ülkede toplam yaklaşık 2750 kişi hayatını kaybetmişti.

Çekoslovakya, Orta Avrupa’da 1918 ile 1992 arasında varlığını sürdürmüş kısa ömürlü bir cumhuriyetti.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra, bugünkü Çek ve Slovakya topraklarında kurulmuştu.

1938'de Almanya Çekoslovakya'yı işgal etmişti. 2. Dünya Savaşı sonrasındaysa, 1945-1990 yılları arasında, Varşova Paktı'na katılmıştı.

25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra 1 Ocak 1993'te Slovakya ve Çekya adlı iki bağımsız devlete bölündü.

Alexander Dubçek, Çekoslovakya Komünist Partisi’nin Birinci Sekreteri olduktan sonra ÇeKP Merkez Komitesi tarafından,1968'in Nisan ayında “Çekoslovakya'nın sosyalizm yolu” adı verilen bir “reform programı” yürürlüğe kondu.

Ancak Dubçek, uygulamak istediği bu reform programı nedeniyle Sovyetler Birliği ile ters düştü.

Halbuki bu politikaları uygularken, SSCB yönetimine, programının Çekoslavakya’nın sosyalizme bağlılığını tehlikeye düşürmeyeceği teminatını vermişti. 

Bu gelişmeler SSCB'de ihtiyatla karşılanmıştı.

Bu süreç, Çekoslovakya'ya Ağustos 1968'de Sovyetler Birliği ve diğer Varşova Paktı üyesi devletler tarafından müdahale edilmesiyle sona erdi.

Çekoslovakya'daki gelişmelerden ve liberalleşme eğilimlerinden memnun olmayan SSCB ve Varşova Paktı üyesi diğer ülkeler, 20 Ağustos 1968 gecesi Çekoslovakya'ya müdahale ettiler.

Dubçek ve Prezidyum'un diğer beş üyesi tutuklanarak Moskova'ya götürüldü.

Daha sonra Prag'a dönen Dubçek, duygusal bir konuşma yaparak halkın daha fazla desteğini istedi. Fakat giderek durumu zayıflayan Dubçek'in yardımcıları görevlerinden uzaklaştırıldı.

Kendisi de Nisan 1969'da Parti birinci sekreterliğinden alınarak Federal Meclis başkanlığına getirildi.

İlginç bir ayrıntı: Ocak 1970'te Türkiye'ye büyükelçi olarak tayin edildi.

Aynı yıl Partiden ihraç edilerek Prag'a geri çağrıldı. Bratislava'da orman idaresi müfettişliğine getirildi. Bratislava'da gözetim altında yaşadı.

Çekoslovak Komünist Partisi ve Prezidyum üyelerinin topluca istifa etmelerinden sonra 28 Aralık 1989 tarihinde oy birliğiyle parlamento başkanlığına seçildi.

17 Ocak 1990 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından verilen Saharov Ödülü'nü alırken yaptığı bir konuşmada Çekoslovakya'nın gelecekte Avrupa'daki yerini alması için her şeyi yapacağını ve ülkesinin Avrupa Topluluğu'na üyeliğinin yalnızca zaman meselesi olduğunu söyledi.

27 Haziran 1992 tarihinde yeni seçilen Çekoslovakya Parlamentosu'nun başkanlığına seçildi.

Arzu ettiklerine ulaşamadan, 7 Kasım 1992’de, 71 yaşındayken Prag’ta bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.

Garip bir kader…

***

İgor:

“Batılılar, özellikle Atlantikçiler, bu ‘bahar’ imgesini pek seviyorlar nedense?” diyor.

“Evet, ‘Arap Baharı’, ‘Prag Baharı’, hep böyle...Aynı hikaye…”

“Hokus pokus, abrakadabra…Batılı egemenler bu işleri iyi biliyor. İşlerine nasıl geliyorsa; bazen iki Almanya’dan bir Almanya yaratıyorlar; bazen Çekoslovakya örneğinde olduğu gibi bir ülkeden iki ülke; bazen de Yugoslavya örneğinde olduğu gibi bir ülkeden yedi ülke yaratıyorlar.”

“Bazen de İsrail örneğinde olduğu gibi yoktan var ediyorlar. Filistin, örneğinde olduğu gibiyse yok ediyorlar. Örnek çok…”

İgor devam ediyor:

“Vladimir Putin, Eylül 2023’te, Sovyetler Birliği’nin Macaristan ve Çekoslovakya’yı işgalini “hata” olarak nitelemişti.

Vladivostok’ta düzenlenen Doğu Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada sözü Batı’nın Afrika’yı sömürgeleştirme sürecine getirmiş, “Bana fotoğraflar gösterdiler, daha 1957 yılında insanları Afrika’dan Belçika’ya kafesler içinde getirdiler. Bunlara gözyaşı dökmeden bakmak imkansız. Bu insanları aileleri ve çocuklarıyla birlikte kafeslerde sergilediler. Bu nasıl mümkün olabilir? Afrika’dan hiç kimse bunu unutmayacak” demişti.

Bunun üzerine toplantının yöneticisi, TV sunucusu İlya Dronov Putin’e;

“Peki, ama Baltık ülkeleri, Çekya, Macaristan, Prag’a ya da Budapeşte’ye tanklarını gönderen Rusya’nın (Sovyetler Birliği) da sömürgeci gibi davrandığını söylüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sormuştu.

Putin bu soruyu, “Sovyetler Birliği’nin bu politikasının hatalı olduğunu uzun zamandır kabul ediyoruz. Bu politika sadece gerginlik yarattı. Dış politikada diğer halkların çıkarlarıyla açık şekilde çelişen şeyler yapamazsınız. İşte bu kadar!” diye yanıtlamıştı.”

***

1968 Çekoslovakya müdahalesi ile dünyanın 68’i aynı yıla denk gelmişti.

Çekoslovakya’daki “Prag Baharı” ve dünyada gençliğin 68 hareketi…

Türkiye’nin de 68’i vardı. Anti-emperyalist, “tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” özlemi olan bir gençlik hareketi.

Çekoslovakya meselesi Türkiye’de de çok tartışılmış, Türkiye solunu tam ortasından yarmıştı.

O kadar çok anlattım ki İgor bunları ezbere biliyor artık.

“Bak, sana ilginç bir ayrıntı söyleyeyim. Alexander Dubçek, Ocak 1970'te Türkiye'ye büyükelçi olarak tayin edilmişti. Aynı dönemde ben de Ankara’da üniversitede öğrenciydim.”

“Hiç karşılaştınız mı?”

“Yok canım, nerden karşılaşacağız?”

***

Serkan, kızların muhabbetinin içine giremediği için biraz sıkılmış olarak yerine döndü.

Biraz gönlünü almak için konuyu değiştiriyorum:

“Sen, Çekoslovak orta saha oyuncusu Antonin Panenka'yı biliyor musun?” diye soruyorum.

Boş gözlerle bakıyor.

Haklı, nerden bilsin çocuk. Tevellüdü müsait değil ki.

“Futbolda ‘Panenka’ veya ‘Kaşık’ tarzı vuruş, topun sanki askıya alınmış bir şekilde kaleye atıldığı bir penaltı yöntemi. Teknik, adını 1976 Avrupa Futbol Şampiyonasında Batı Almanya milli takımına karşı penaltıyı bu şekilde atan Çekoslovak orta saha oyuncusu Antonin Panenka'dan almıştı.”

Serkan, şimdi “Almanya’nın bir Batısı, bir de Doğusu mu vardı?” diye sorar mı diye bakıyorum. Neyse sormuyor, anlatmaya devam ediyorum.

“Panenka, Alman takımının kalecisi Mayer köşeye uçarken topu doğrudan merkeze atmıştı.

Bu tarz vuruş, aslında oldukça riskli, zira kaleci rastgele bir köşeye koşmaz ve kalenin ortasında kalırsa topu kolayca yakalar. 

Pele, 11 metreden yapılan bu vuruşun yaratıcısı olan Çekoslovak futbolcu için ‘Panenka ya deli ya da dahi’ demişti. 

Alman kaleci Sepp Mayer'e gelince, karizmasının çizildiğini düşünmüş, Panenka'nın böyle bir vuruş yapması onu çok rencide etmiş. Darılmış, meğer o andan itibaren Mayer artık Panenka ile hiç konuşmamış.

Panenka’yı yolda görseydin tip olarak bizim mahallenin manavı zannederdin, ama çok teknik bir futbolcuydu.”

Serkan, konuyu anlıyor.

“Galatasaraylı İcardi de çok seviyor bu tür vuruşları,” diyor. “Konyaspor’un Arnavut futbolcusu Sokol Çkaleşi de,” diye devam ediyor.

Serkan, seviyor bu muhabbeti. Bıraksak sabaha kadar konuşur.

UEFA Uluslar Ligi'ndeki grup eşleşmeleri belli olmuştu. Turnuva, 5-10 Eylül'de oynanacak karşılaşmalarla başlayacak.

Türkiye, 4. Grupta; Çekya, 1. Grupta.

Serkan’ın aklı da orada.

“Abi, bir bakarsın Türkiye ile Çekya final oynarmış,” diyor.

“Daha çok konuşacağız Çek Cumhuriyeti’ni bu gidişle,” diye cevap veriyorum.

“Böyle olursa Çekya’yı bilmeyen yurdum insanları da öğrenecek.”

“Herkes yine ‘ne sağcıyım, ne solcu; futbolcuyum, futbolcu’ diyecek.”