Moskova

Moskova

26 Eylül 2020 Cumartesi

Rus ruleti nasıl ortaya çıktı?



Kaynak: https://turkrus.com/

 

 

Modern zamanların en ölümcül kumarının nasıl ortaya çıktığını ya da dünyaya nasıl yayıldığını aslında kesin olarak bilen yok... Adı böylece konmasa da, Rus ruletinin bir türevine, ünlü Rus şair Mihail Lermontov'un 1839'da yazdığı "Zamanımızın Bir Kahramanı" romanında rastlanıyor. Ancak oyunun Çarlık ordusunun kışlalarından çıktığını düşünenlerin sayısı az değil.

"Rus ruleti" ifadesini kullanan ilk kişi ise Amerikalı macera öyküleri yazarı Arthur Surdez. İfade ilk kez Collier's dergisinin 1937 tarihli bir sayısında yayınlanan öyküde geçiyor. Öyküde Ekim Devrimi'nde yenilen ordu subaylarının bir kafede "altıpatlarla" Rus ruleti oynadığına değiniliyor.

İlginç olansa 1917 öncesinde hiçbir Rus yazarın eserlerinde "Rus ruletine" değinmemiş olması. Lermontov'un romanındaki pasajda da bir toplu tabancayı elden ele geçirmek yerine "dolu mu, yoksa boş mu olduğu bilinmeyen" tek atışlık bir tabanca kullanılıyor.

Ekim Devrimi yıllarında Rusya'da en yaygın revolver, 7 mermi alan Nagant (M1895). Bundan hareketle Surdez'in altıpatları sahnesinin hayal ürünü olabileceğini düşünenler de var.

Peki Rus ruleti ne kadar ölümcül?

Altıpatlarla oynanacak bir Rus ruletinde silahın ortalama 3,5'ncu atışta patlaması beklenir.

İlk kez tetiğe basıldığında yüzde 16,6 olan patlama olasılığı bir sonrakinde yüzde 20'ye, bir sonrakinde yüzde 25'e ve en nihayetinde yüzde 100'e, yani kesinlik mertebesine yükselir. Tetiğe her basıştan sonra topun yeniden çevrilmesi durumunda ise olasılık her seferinde aynı kalır: yüzde 16,6.

20 Eylül 2020 Pazar

Moskova’da 'Night Flight' kapandı... Bir 'gece kulübü'nden çok fazlasıydı



Kaynak: https://turkrus.com/

 

 

1990’ların başında, sonunda, yolu Moskova’ya düşen yabancı işadamları için Lenin’in mozolesi kadar ünlü bir mekandı "Night Flight”. “Moskova’ya gidiyorum, bir tek yer öner” diyen potansiyel “gece uçuşu” heveslilerine tereddütsüz tavsiye edilen yerdi. Sonraki yıllarda pek çok benzer mekan açılsa da, "ilk" olarak her zaman farklı bir yeri vardı.

Moskova’da, her daim metrekareye en fazla ‘manken kadar güzel’ profesyonel aşk satıcı kadının ve özellikle fuar zamanlarında metrekareye en fazla Türk işadamının düştüğü gece kulübüydü.

1991’den beri aynı adreste kesintisiz hizmet veren, son yıllarda çok daha iyi mekanlar açıldığı için gölgede kalsa da, her daim ‘efsane’ kontenjanından muamele gören “Night Flight” sonunda pes etti.

“Zamanın ruhuna” uyamadığı için değil, koronavirüs günlerinin eğlence katili ‘sosyal mesafe’ kuralı artık yaşama şansı vermediği için. “Night Flight” kapandı.

Bu ‘acı haberi’ işletme sahipleri Tverskaya Caddesi'ndeki ünlü mekanın giriş kapısına İngilizce ve Rusça olarak astıkları yazıyla duyurdu.

Mevcut şartlarda işletmeyi kapatmak zorunda kaldıklarını, ileride ne olacağını bilmediklerini söyleyerek, yani her şeye rağmen kapıyı bir parmak aralık bırakarak veda ettiler. Böylece yıllarca “Do It Tonight” (Bu Gece Yap) sloganı ile, özellikle paralı yabancılara Moskova’nın göbeğinde sekse, eğlenceye davetiye çıkaran,  her daim parfüm, içki, ter kokusunun birbirine karıştığı, yine de restoranında yemek kalitesini de belli bir seviyede tutmayı başararak hizmet sektöründe kendine farklı-ayrıcalıklı bir yer edinen “Night Flight”, anıların tozlu raflarına kalktı.

“Night Flight” SSCB’nin dağılmasından birkaç ay önce, ünlü Tverskaya Caddesi’ndeki devlet işletmesi “Sever” dondurmacısının yerinde açılmıştı.

İsveçli bir işadamı ile Rus ortağının projesiydi. Sonny Lundkvist adlı İsveçli, iş yapmak için Moskova’ya akın eden yabancı işadamlarının birkaç Sovyet kalıntısı mekan dışında eğleneceği, yemek yiyeceği, karşı cinsle ‘medeni ortamda’ tanışacağı bir yerin acil ihtiyaç olduğunu anlamış ve hemen durumdan vaziyet çıkartmıştı. 
 

O günün şartlarında, Rus ortak Yuri Giverts’in ilişkileri sayesinde izinler alınmış, sokak mafyasının şerrinden korunmak için devlette kolu uzun, sağlam bir 'koruma şirketi’ ayarlanmıştı. Para bozdurmak o günlerde büyük mesele olduğu için, barda içkiler her türlü dövizle alınabiliyordu: Dolar, yen, peso...  

Moskova’da o günlerde tek ‘mucize’ işletme yeni açılan Mc Donald’stı. Normal bir mekan açabilmek için piyasada masa-sandalye bulmak bile meseleydi. “Night Flight”ın içkilerinden koltuklarına kürdanına kadar, tüm malzemeler İsveç’ten getirilmişti.


25 Ekim 1991’de açılan mekan, kısa sürede Moskova’da expat’ların ve yolu başkente düşenlerin ikinci değil, handiyse ‘birinci adresi’ olacaktı. Moskova’nın en güzel kızları buradaydı, en bulunmaz içkiler, en güzel yemekler buradaydı.

Kısa sürede, kapıdan girildikten sonra mafya korkusu, silah sesi, polis baskını olmadan herkesin ‘parası kadar’ konuşup eğlendiği, gecenin sonunda anlaştığı karşı cins mensubunu koluna takıp kapıdaki pahalı ama ‘güvenli taksiler’ ile otellere ya da evlerine götürdükleri bir ‘yeryüzü cenneti’ olmuştu "Night Flight". İşletme sahipleri, mekandaki kızların yüzde 99'unun "profesyonel" olduğunu kabul ediyor, "Biz komisyon almıyoruz, mekanda halvet olmuyorlar, bizim işimiz legal, istenen istediği gibi eğlenir" diyorlardı.

Moskova'da müşterilerin kapıda sıkı "face control"den geçirildiği ilk mekandı "Night Flight". Muammer Kaddafi'nin oğlu içeride eğlenirken içeri girmek isteyen iki korumasının sokulmadığı ve dayak yediği türden skandallar az değildi. 

Erkekler girişte üret öderken, "seçme kızlar" mekanın mütemmim cüzü olarak ağılanıyordu. Bir seferinde konser için Moskova'da olan Bryan Adams'tan giriş ücreti istenince manejeri olay çıkarmış, ancak şarkıcı "Kural kuraldır" diyerek ödemeyi kabul etmişti. 

O günleri hatırlayan kurucu Rus ortak Yuri Giverts, “Biz mekanı açtığımızda Moskova’da hiç bir şey yoktu; kelimenin gerçek anlamıyla. Biz mekanı hazırlarken ağustos 1991’de vitrinin önünden darbeci tanklar  (Ağustos 1991, Gorbaçov’a karşı darbe girişimi) geçiyordu. Darbe 22 Ağustos’ta başarısızlıkla bitti, biz 25 Ağustos’ta mekanı açtık. Tarihin tanığı olduk. O tarihte tüm personelin İngilizce bilmesinin şart olduğu tek mekandık. Açılış gecesi Tverskaya’da Moskova Belediyesi’nin önüne kadar kuyruk vardı. Limonu bile Stockmann mağazasından dövizle almıştık. Moskova’ya ilk business lunch geleneğini de 10 dolara biz getirdik" diyor.

“Night Flight”ta en çok işitilen dillerden biri Türkçe’ydi. İşletmeciler de, Türk işadamlarını “en iyi müşteriler” listesini başına yazıyordu.

“Night Flight” 29 yıllık tarihinde darbe girişimleri, ekonomik krizler yaşadı ve hepsini atlattı. Çünkü her zaman felekten bir gece çalmak için paranın hesabını yapmayan müşteri potansiyeli vardı.

Ancak iş para-pul değil de “can derdi”ne dönünce ve karantina tedbirleri eğlence sektörünü ‘sosyal mesafe’ silahı işle vurunca, “Night Flight” virüse yenildi.  Moskova’ya yolu düşen pek çok yabancının “kişisel tarihi”nde özel bir yeri olan mekan, ışıkları söndürdü, perdeyi indirdi. Belki ‘şimdilik’. Kim bilir?

19 Eylül 2020 Cumartesi

Moscow City, 'Bolşoy City' oluyor: Neler yapıldı? Neler yapılacak?


Kaynak: https://turkrus.com/ 

 

İlk kez 1991 sonunda eski Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov'un "hayal projesi" olarak gündeme geldi. 1992'de altyapısına, 1995'te ilk projesine kazması vuruldu... Enka'dan Rönesans'a, Ant Yapı'ya önde gelen Türk inşaat ve emlak yatırım şirketleri damgasını vurdu... 2024'te tamamlanması planlanan Moscow City, başkentin çehresini değiştiren modern projelerin en önemlisi. Şimdi Moscow City projesi, "Bolşoy City" (Büyük Şehir) adıyla genişliyor.

Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin, 3. Çevreyolu'nun iki tarafına ve Moskova Nehri kıyısına yapılacak yeni projelerle "Bolşoy City" projesinin 2035'e kadar devam edeceğini duyurdu.

Peki, Moskova’da gökdelenlerden oluşan Moscow City iş kompleksinde bugüne kadar hangi projeler tamamlandı, planlanan yeni projeler hangileri? Komsomolskaya Pravda gazetesi Moscow City’de yapılan ve yapılması planlanan projeleri sıraladı:

 

Yapılanlar 

Gündeme ilk kez 1991'de geldi, 1992'de ilk yatırım şirketleri kuruuldu, Presnenskaya sahil yolunda “Moscow City” inşaatı 1995 yılında başladı.

Toplam alanı 51 hektar.

Proje kapsamında toplam 4,2 milyon metrekare büyüklüğünde ofis, konut ve ticari emlak inşası planlandı. Bu projelerin yaklaşık yüzde 75’i tamamlandı.

Son 10 yılda iş merkezi bölgesinde 3 milyon metrekareden fazla gayrimenkul inşa edildi.

“Bagration” adlı yaya köprüsü ve yükseklikleri 55 ila 374 metre arasında değişen 15 gökdelen inşası tamamlandı. 

Moscow City’deki mağaza, restoran ve çeşitli hizmet işletmelerinde 80 binden fazla kişi istihdam ediliyor.

Beş demir yolu ulaşım hattının kesiştiği, Moskova’nın en büyük ulaşım merkezi oluşturuldu.

Moscow City’de her gün yaklaşık 130 bin kişi bulunuyor, komplekste yaşayan kişilerin sayısı10 bin civarında.


Planlanan bazı projeler

Şu anki Moscow City'nin sınırı olan 3. Çevreyolu'nun ötesinde yeni konut projeleri yapılacak.

2020’de dört yeni şehir içi servis hattı açılacak. 

2024’te altıncı raylı ulaşım hattı hizmete gireck.

2025’te dört yeni metro istasyonu açılacak.

“Moscow City” iskelesi yenilenecek. 

Yeni bir otoyol faaliyete girecek. 

Araç park yeri sayısı 17 bin 500’den 20 bin 500’e yükseltilecek.

“One Tower” (444 metre), “İmperiya” (81 metre), “Sensorium Hall” (53 metre) gökelenleri, konser salonu, çok fonksiyonlu kompleksler inşa edilecek.

-Yeni sahil yolları, yeşil alanlar inşa edilecek.

-Proje kapsamında çevredeki 52 eski apartmanın sakinleri yeni konutlara yerleştirilecek.

- İkinci aşama 2025'te, üçüncü ve son aşama 2035'te tamamlanacak.

Sovyet filmlerindeki 'Türkler'

 


Fuad Safarov

Kaynak: http://medyagunlugu.com/  

 

 

Önemli eserler veren Sovyet sinemasında çok sık olmamakla birlikte zaman zaman "Türk teması" da kullanıldı. 

 

Casus, savaş ve komedi türünde çekilen "Türk temalı" bazı filmler şöyle:

 

Pırlanta El (1969)

Ünlü Sovyet yönetmen Leonid Gayday'ın yönettiği yapım, Sovyet film tarihinin en popüler komedi filmlerinden biri sayılıyor. Filmde İstanbul bağlantılı uluslararası çetenin altın kaçakçılığı konu ediliyor. Gayday, İstanbul sahnesini önce kentin tarihi sokaklarında sahneyi çekmeyi planlamış ama kaynak bulamayınca Bakü'nün İçerişehir sokaklarını tercih etmiş. Filmdeki Türk altın kaçakçısı Aman rolünü Leonid Kanevski oynuyor. (Manşet fotoğrafı) Yahudi asıllı Kanevski'nin bu role seçilmesinin nedenlerinden biri de esmer olması. Kanevski, "Yönetmen, beni Türklere benzetecek kıyafet arıyor ama bir türlü bulamıyordu. Birden, 'Sana kıyafet falan gerekmiyor. En iyisi böyle çıplak oyna. İşte tipik bir Türk kaçakçısı!' dedi. Ben de çıplak oynadım" diyor. Filmde Mustafa adlı Türk kaçakçıyı ise ünlü Sovyet sanatçı Grigoriy Şpigel canlandırdı.

 

Üzülme (1968) 

Gürcü asıllı ünlü Sovyet yönetmen Georgi Daneliya'nın çektiği komedi,19. yüzyılın sonlarında o dönem Çarlık İmparatorluğu'na ait Gürcistan'da yaşanan olayları konu ediyor. Filmin kahramanı hekim Benjamin, (Gürcü asıllı ünlü sanatçı Vahtang Kikabidze) kısa süreliğine cezaevine gönderiliyor, hücre arkadaşı Türk kaçakçısı rolünü Ermeni asıllı ünlü  sanatçı Frunzik Mkrtıçyan oynuyor. Filmde Mkrtıçyan'ın "Şeker ister misin?.. Ama yok ki!" esprisini Rus sinema severler bugün bile hatırlıyor.

 

"Başarı Centilmenleri" (1971)

Ünlü Sovyet komedi filminde Türkiye temalı yapımlardan biri... Rus sinema severlerin vazgeçmediği komedi filminde Prof. Dr. Nikolay Maltsev adlı bir Sovyet bilim adamı hırsızların eğitilmesi için Osmanlı yönteminden yararlanılmasını savunuyor. Maltsev, "Eski zamanlarda Türkiye'de uyguladıkları gibi yapmalı! İçi pislik dolu fıçıya hırsızı sokmak lazım. Yanında, kafasının üstünde de eli kılıçlı yeniçeri. Her 5 dakikada bir yeniçeri kılıcı fıçının üzerinden sallıyor! İşte böylece hırsız bütün gün fıçıda kalıyor" diyor.

 

Amiral Nahimov (1946)

Bu filmde Kırım Savaşı konu ediliyor. Filmin en ilginç anı, Türk Amiral Patrona Osman Paşa'nın esir alınması sahnesi. Rus basınına göre, SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi filmdeki söz konusu sahnenin değiştirilmesi için 11 Mayıs 1946 tarihinde bir karar almış. Haberlere göre dönemin Sovyet lideri Josef Stalin, filmdeki Türk Paşa'nın esir alınması sahnesini beğenmemiş. Karar üzerine değiştirilen sahnede Amiral Pavel Nahimov esir alınan Türk Paşa'ya Türkiye'nin her zaman Rusya ile barış ve dostluk ilişkileri içinde olması gerektiğini söylüyor. Düzeltilen sahnede Rus amiral esir Patrona Osman Paşa'ya, "Türkiye Rusya ile kavga etmediği zaman her şey güzel oluyor. Fakat Türkiye başkalarını (İngilizler kastediliyor) dinlediğinde bu, büyük mutsuzlukla sona eriyor" ifadelerini kullanıyor.


Kafkas Esiri (1966) 

Yine Gayday'ın unutulmaz ünlü komedisi. Filmde Kuzey Kafkasya'da yerel bir parti yöneticisi genç bir kızla evlenmek istiyor. Kızı kaçırmak için özel ekip kuruluyor. Çete kızı kaçırarak bir eve kapatıyor. Kızı ikna etmek için çete üyeleri özel parti düzenliyor. Bir çete üyesi, ünlü Sovyet komedyen Yuri Nikulin kıza, "Ben sultan olsaydım üç karım olurdu... diye başlayan bir şarkısı söylüyor.

 

Üç Artı İki (1963)

Sovyet komedi filmi, ünlü sanatçılar Andrey Mironov, Natalya Fateyeva'nın da oynadığı ve halen çok beğeniyle izlenen filmlerden biri. Karadeniz kıyısında çadırda tatil yapan gençler radyodan Anadolu türküsü "Keziban'ın Alt Odası Sekili"ni dinliyor.

 

Koşu (1970)

Rus yazar Mihail Bulgakov'un eserine dayanan 1970 yapımlı ünlü Sovyet filminde Rusya'da 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Karadeniz üzerinden İstanbul'a kaçan Beyaz Ordu generalleri, subayları ve Rus soyluların öyküsü anlatılıyor. Filmin İstanbul sahnesindeki bazı bölümlerin "gizlice" çekildiği yıllar sonra ortaya çıktı.

 

Devlet Sınırı dizisi . 8. bölüm (1988)

Dizide Sovyet-Türk sınırında Amerikan ajanının Türk istihbaratının yardımıyla bir operasyonu anlatılıyor. Türkiye sınırına yakın bir yerde (Ermenistan bölgesi) çekimlerin yapıldığı filmde uzaktan çekilen 3 Türk askeri de gösteriliyor. Türk askerleri Sovyet sinema ekibine el sallıyor.

 

Pasaport (1990)

Gürcü asıllı Georgi Daneliya'nın çektiği komedi filminde kardeşinin yerine İsrail'e sahte pasaportla giden vatandaşın dönüşünde Türkiye üzerinden Gürcistan'a kaçak girişi anlatılıyor.

Rusçanın Türk dilleri üzerindeki etkileri

 


Ömer Yalçınkaya

Kaynak: http://medyagunlugu.com/  

 

 

Türk halkları, kendilerini “Türk” olarak tanımladıkları günden bu yana çok geniş bir coğrafyada yaşamışlardır. Sibirya’nın doğusundan, Balkanlar’a kadar uzanan bu toprakların büyük bölümü yaklaşık iki yüzyıldır Rusya’nın egemenliği altında kalmıştır.  

İki yüzyıl bir halkın tarihinde çok uzun bir zaman dilimi değildir. Ancak geçtiğimiz yüzyıl içinde bilim ve teknoloji çok ilerlemiş, yaşam tarzı çok değişmiş ve bu gelişmelere paralel olarak dünya üzerinde konuşulan diller de aynı hızla bir gelişime uğramıştır. 

Dil canlı bir yapıdır. Toplumun ihtiyaçlarına göre gelişir, evrilir. Ölü hücrelerini atarken yeni hücreler üretir. Ancak üretmek çok kolay bir süreç değildir. Çok hızla gelişen bilimin, teknolojinin ve yeni yaşam biçiminin ihtiyaçlarını dil aynı hızla karşılayamaz. Ortaya çıkan yeniliği içine sindirmesi gerekir. Bunun da ötesinde çağın getirdiği bu baş döndürücü değişime ayak uydurabilmesi için bir üst akla  ihtiyaç duyar. Bu durumu çok iyi anlayan büyük Atatürk tam da bu nedenle Türk Dil Kurumunu (TDK) kurmuştur. TDK olmasaydı dilimizde bugün kullandığımız çağdaş sözlerin çoğu yabancı kaynaklı olurdu. 

Rusya’nın egemenliği altında yaşayan Türk halklarının böyle bir şansları yoktu. Bu nedenle ortaya çıkan bilim, teknoloji ve onlara bağlı oluşan kavramları doğrudan Rusça sözlerle ifade etmek durumunda kaldılar. Rusça için de aynı durum söz konusudur. Rusça da, Almanca, Fransızca ve özellikle de son dönemlerde İngilizce sözleri doğrudan bünyesine kattı. 

Başka dilden sözcük alımı dilin evriminde vardır. Doğaldır ve kaçınılmazdır. Teknoloji sözcüğünün yerine bugüne dek bir sözcük koyabilmiş değiliz. Aslında dilimizdeki karşılığının "uygulayım bilimi" olduğunu söylesem büyük olasılıkla bu sözü ilk kez duymuş olursunuz. Aynı şekilde televizyon, radyo gibi sözlerin yerine Türkçe sözler koymaya kalksak halkın söz dağarcığına yerleşmez. Ama bilgisayar, bellek, yazılım, donanım, bilişim, iletişim gibi sözler çok hızlı bir şekilde dilimize yerleşmiştir. Çünkü yabancı sözler yaygın olarak kullanılmadan bu sözler türetilmiş ve dile kazandırılmıştır. 

Yeni bir söz, yanlış dahi olsa, yaygın olarak kullanılıyorsa artık bir alışkanlık hâlini alır ve dile yerleşir. Onu tekrar düzeltmeye çabalamak sonuç vermez. Örnek olarak Avro sözünü verebiliriz. 

Burada amacımız ne Rusçayı kötülemek ne de Ruslar hakkında olumsuz bir izlenim oluşturmaktır. Tam tersine, dilin gerçeklerini ortaya koyarak, aynı kökten geldiğimiz Türk dilleriyle bugün yaşamakta olduğumuz karşılıklı anlaşma zorluğunun nedenlerinin başında gelen bu olguyu açıklamaktır. 

Başkasına çuvaldızı batırmadan önce iğneyi kendimize batırmalıyız. Türklerin İslam dinini kabul etmelerinin ardından Türk dili Arapça ve Farsçadan çok belirgin bir şekilde etkilenmiştir. Yüzyıllar boyu özellikle Farsça, bilim ve edebiyat dili olarak kullanılmıştır. Daha da öteye gidelim Büyük Selçuklu Devleti’nin resmî dili Farsçadır. Adalet sisteminde de Farsça kullanılmıştır. Eğitim dili ise yaygın olarak Arapçadır. Türkçe, halkın dili olarak kalmış ve orduda kullanılmıştır. Türkler başka bir milletin boyunduruğu altında kalmadıkları halde Farsçayı, kendi kurdukları devletin dili olarak kullanmışlardır. Çünkü dönemin eğilimi bu yöndedir. Osmanlı’da devletin dili Türkçedir ama Arapça ve Farsça bu dilin içine öyle işlemiştir ki, ne cümle kuruluşu ne de söz dağarcığı Türkçedir. Türkçeyi halkımız korumuş ve bugünlere ulaşmasını sağlamıştır. 

Bazen zorlamalar, bazen de eğilimlerle tarihte bu tip ilginç durumlara rastlanır. 11. yüzyılda İngiltere’nin resmî dilinin Fransızca olduğunu biliyor muydunuz? 

Başka bir ülkenin boyunduruğu altında yaşayan Türk halkları için durum daha da dramatiktir. Bugün bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği döneminde kendi dilleri ikincil olarak devlet ve eğitim dili olduğu halde ezici bir çoğunlukla Rusça kullandılar. Kendi bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından ana dillerinin devlet ve eğitim dili olarak kullanımının tam olarak yerleşmesi onlarca yıl aldı. 

Düşünün ki gittiğiniz okul Rusça, çalıştığınız yerde Rusça kullanılıyor, günlük hayatın içinde konuşulan dil Rusça. Kendi evinizin dışında ana dilinizi kullanma olanağınız son derece sınırlı. Birden bire evde konuştuğunuz dil artık okullarda okutulmaya ve devlet dairelerinde kullanılmaya başlanıyor. Evinizin dışında başka bir dil konuşmaya alışmış bir kişi olarak sizin bu yeni duruma alışmanız uzunca bir süre alacaktır. Kaldı ki, 1990’lı yılların başlarında okullarda o dilde eğitim verecek öğretmen bulmada konusunda bile ciddi zorluklar yaşandı. 

Rusçanın Türk dilleri üzerindeki etkilerini incelerken iki saptama yapmak yararlı olacaktır.  

Birincisi eski Sovyetler Birliği’nde bilim, eğitim ve edebiyatta egemen dilin Rusça olması, onun bu coğrafyada bir kültür dili olmasını sağlamıştır.  

İkincisi ise Sovyetler Birliği’nde yaşayan yüzün üzerinde halkın ortak dili zorunlu olarak Rusça olmuştur. Bu durum Rusçaya bir üst dil yani "lingua franca" niteliği kazandırmıştır. Türk kökenli halklar kendi aralarında Rusça konuşmaya alışmışlardır. Bu durum bugün de değişmemiştir. Sosyal medyada Türk halklarının oluşturdukları grupların ortak dilinin çoğunlukla Rusça olduğunu görüyoruz. Biraz daha öteye gidelim, Facebook’ta üyesi olduğum bir Tatar grubunda bile ağırlıkla Rusça kullanılmaktadır. 

Rusça ile Türk dilleri arasında yüzyıllardan beri karşılıklı etkileşimler olmuştur. Rusçanın Türk dillerinden aldığı yüzlerce sözcük mevcuttur. Bunların bir bölümü Arapça ve Farsça kökenli sözlerdir ancak Ruslar bu sözleri Türkçe olarak anarlar. Lokum, divan, liman, sandık, ambar, davar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Türkçeye de Rusçadan ve diğer Slav dillerinden geçmiş birçok sözcük vardır. Vişne, kuluçka, izbe, kukla, semaver, vatka, votka, mazot bunlara birkaç örnektir. Sözcük alımı karşılıklı etkileşimin sadece bir boyutudur.  

Rusçanın ortak dil ve bir kültür dili olarak etki alanında bulunan Türk dilleri sözcük alımının ötesinde bir etki altında kalmışlardır. Bu etki özellikle gündelik dilde kullanılan Rusça söz kalıplarının uyarlanmasında görülür. Türkçede olmayan biçimler aynı Rus dilinde olduğu gibi kullanılmaktadır. 

Daha iyi anlaşılması için örnekler üzerinden gidelim: 

Rusçada doğum günü, yeni yıl ve bayram kutlamaları aşağıdaki şekilde yapılır: 

Tam çeviri yaparsak Rusçada “Sizi doğum gününüzle kutlarım” derler. Bu sözün kısaltılmış hâli yaygın olarak kullanılır: “Doğum gününüzle”.  

Çeviriyi bile yaparken insan zorlanıyor çünkü Türkçede bu şekilde bir söz kalıbı bulunmuyor. Ama Türk dilleri bu yapıyı aynı şekilde almışlardır: İşte örnekleri: 

Özbekçe: Tug'ilgan kuningiz bilan - “Doğum gününüzle” 

Kazakça: Tugan kününizben - “Doğum gününüzle” 

Kırgızca: Tuulgan kününüz menen - “Doğum gününüzle” 
   
Yeni yıl kutlaması Rusçada kısaca “Yeni yılınızla” şeklinde söylenir. 

Özbekçe: Yangi yilingiz bilan - “Yeni yılınızla” 

Kazakça: Cana cılınızben - “Yeni yılınızla” 

Kırgızca: Canı cılınızdar menen kuttuktaym - “Yeni yıllarınızla kutlarım” 

Bayram kutlamasının da Rusçası kısaca “Bayramınızla” dır . 

Özbekçe: Sizning bayramingiz bilan - “Sizin bayramınızla” 

Kazakça: Sizdin merekelerinizben - “Sizin bayramlarınızla” 

Kırgızca: Mayramınızdar menen - “Bayramlarınızla” 

Burada sadece birkaç örnek verdim. Rusya’da konuşulan Tatarca, Başkurtça, Tuvaca gibi diğer Türk dillerinde de aynı söz kalıpları sıkça kullanılmaktadır. Tüm bu örneklerde Türk dilinin yapısıyla bir uyuşmazlık söz konusudur ve ortaya çıkan sonuçlar anlamlı değildir. Son yıllarda “yeni yılınız kutlu olsun”, “doğum gününüzü kutlarım”, “bayramınız kutlu olsun” karşılığı sözlerin kullanımında bir artış olduğunu görmek sevindiricidir. Ancak eski alışkanlıklardan vazgeçmek çok kolay olmamaktadır.  

Dünya Futbol Kupası Rusçada “Futbol boyunca dünya şampiyonası” şeklinde söylenir. Şimdi bu Rusça kalıbın Türk dillerine ne şekilde geçtiğini görelim: 

Azerbaycanca: Futbol üzre dünya kuboku  

Özbekçe: Futbol bo'yicha jahon chempionati  

Kırgızca: Futbol boyunça düynölük kubok 

Başka örnekler verelim:  

Dünya Bankası demek için Rusçada “Bütün Dünya Bankası” dersiniz. Kırgızcası Bütkül Düynölük Bank, Tatarcası Bötendönya Bankı.  

Rusya Atletizm Federasyonu Rusça Bütün Rusya Hafif Atletik Federasyonu’dur Şimdi Türk dillerinde nasıl söylendiğine bakalım: 

Azerbaycanca: Ümumrusiya Atletizm Federasiyası 

Özbekçe: Butunrossiya Yengil Atletika Federatsiyasi 

Kazakça: Bükilreseylik Cengil Atletika Federatsiyası 

Kırgızca: Bütkül Rossiyalık Cengil Atletika Federatsiyası 

Türkmence: Bütin Russiya Yenil Atletika Federasiyasy 

Kızılay’ın Rusçasının tam karşılığı ise “Kızıl Yarım Ay”dır. Türk dillerindeki karşılığını herhalde tahmin ettiniz bile. 

Ambülans sözü de Rusçada “acil tıbbî yardım” olarak kullanılıyor. Türk dillerinde de aynen düşündüğünüz gibi. Aslında ambülans sözünden daha anlamlı. Latince "ambulare" yürümek demektir. Ambülans da “yürüyen (hastane)” anlamında bu adı almıştır ama çoğumuz bu anlamı bilmeden kullanırız. 

Rusçada güvenlik sözü “tehlikesizlik” şeklinde ifade edilir. Bu biçim, tüm Türk dillerine geçmiştir. Azerbaycanca tehlükesizlik, Özbekçe havfsizlik, Türkmence howpsuzlyk, Kazakça kawipsızdık olarak söylenir. Türk dilinin yapısıyla çok  uyuşmayan bir durum. 

Akdeniz’in adı Rusçada Yer Ortası Denizi’dir. Aslında İngilizce Mediterranean Sea sözü de tam olarak aynı anlamı taşır. Azerbaycancada Aralıq Denizi, Kazakça Cerorta Tengizi, Kırgızca Cer Ortoluk Tengizi, Tatarca Orta Tingez, Özbekçe Orta Yer Dengizi, Türkmence Ortayer Denzi’dir. Bu adlar Rusçadan tam olarak çevrilerek alınmıştır. 

Rusçada bir yere bir kişinin ismi verilmişse mutlaka adındaki ibaresi eklenir. Örnek olarak Atatürk Havalimanı diyemez Atatürk Adındaki Havalimanı dersiniz. Son zamanlarda istisnalar olsa da Türk dillerine genel olarak bu kalıp da girmiştir. 

Rusça söz kalıpların Türk dillerine uyarlanması, daha doğrusu kopyalanması konusunda örnekleri çoğaltmak elbette mümkün. 

Bunlara göre biraz daha dramatik bir durum Türkiye Türkçesine çok yakın olan Gagavuzcada yaşanmıştır. Gagavuzlar yüzyıllardır Slavlar ve Moldovalılar ile birlikte yaşamışlardır ve Ortodoks dinini benimsemişlerdir. Gagavuzcanın söz dizimi diğer tüm Türk dillerinden farklı olarak Slav dillerininki ile aynıdır. Ayrıca birçok Rusça söz içerdiğini de belirtmek gerekir. İlginç ve çarpıcı olduğunu düşündüğüm iki örneği Astrid Menz’in Gagavuzcanın Söz Dizimi ve Dil İlişkisi adlı çalışmasından veriyorum: 

O söölerdi çok keret ki almış beni terbelemee hem adam yapmaa (Beni terbiye ve adam etmeye yanına aldığını çok kere söylerdi) 

Tsentralisovani bir gosudarstva upravlyat etsin bizimnen ani biz yaşıyalım deyni (Yaşayabilmemiz için merkezî bir hükümet bizi yönetsin) 

Benim Türk dillerine olan ilgimi bilen dostlarım bu dilleri dinledikleri zaman çok fazla anlayamadıklarını, benim bunları nasıl öğrendiğimi sorarlar. Aslında biraz zaman ve emek harcadığınızda hiçbiri anlaşılmaz değildir. Ama eğer Rusça biliyorsanız onları anlamak çok daha kolaylaşır. Çünkü Rusça bilmeniz sadece o dillerde bulunan Rusça sözleri anlamanızı kolaylaştırmaz ayrıca Rusça söz kalıplarını bildiğinizden o dildeki uyarlamasını ilk kez bile duysanız mantıkla çıkarım yapar ve zaman içinde alışırsınız. 

Duruma tersinden bakarsanız ana dili bir diğer Türk dili olanlar da bizim çok sık kullandığımız Fransızca sözleri anlamazlar. Bir arabanın ya da motorun parçalarını listelesek bizi anlamaları için Fransızca bilmeleri gerekir. Sibirya’daki Türk halkları dilimizdeki Arapça ve Farsça sözlere yabancıdır. Ne kadar arı Türkçe konuşursanız o kadar iyi anlarlar. En yakınımızdaki Türklerle bile karşılıklı balık adlarını saysak çoğunu bilmezler çünkü birkaçı dışında hepsi Rumcadan alınmıştır. 

Türk dillerinin sorunlarını ele alırken unutmamamız gereken bir gerçek vardır, o da tüm bu dillerin yüzyıllar boyunca birbirinden ayrı kalmış ve içinde bulundukları ortamlarının etkileriyle farklı yönlerde evrilmiş olduklarıdır. Bu durum bir bakıma birbirinden uzaklaşmadır. Ancak kökü aynı olan diller, uzun süredir görüşmeyen dostların buluşması gibi bir süre yabancılık çekseler de kısa süre içinde kaldıkları yerden dostluklarına devam ederler. Dil ve kültür ortak paydası, ayrı kalmış halkları yeniden yakınlaştırmaktadır. Karşılıklı çabalarla uzun dönemde Türk dillerinin durumunun da benzer şekilde gelişmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

 

 

Yazar Hakkında

Ömer Yalçınkaya

ODTÜ Ekonomi Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu. IBM, DEİK, Siemens ve Koç Grubu’nda çalıştı. ABD, Polonya, Rusya, Özbekistan, Kazakistan, Ukrayna ve Çin’de toplam 18 yıl yaşadı. 80 ülkede bulunmuş bir dünya gezgini. Bir Türkçe sevdalısı. Türkçe ve Türk Dilleri üzerine 35 yıldır çalışmalar yapıyor. Dünya kağıt paraları uzmanı ve koleksiyoncusu. International Bank Note Society’nin (IBNS) Başkan Yardımcısı ve 10 yıldır Yönetim Kurulu Üyesi. Kazakistan’ın Banknotları üzerine İngilizce, Rusça ve Kazakça kitaplar yazdı. İngilizce, Rusça, Ukraynaca, Fransızca ve biraz da Çince dışında birçok Türk Dilini biliyor. İleri düzeyde hayvansever. Fotoğraf ve belgesel tutkunu. Fenerbahçeli. Hepsinden önemlisi bir Türkiye ve Atatürk aşığı.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Modern Rus kadınının şifreleri

 

Kaynak: http://medyagunlugu.com/

 

Soru iddialı; yanıtlar da! Rusya'ya, Rus kadınlarına dair "basmakalıp tespitler" bir yana, modern bir Rus kadını ile arkadaşlık ederken, ya da dostça görüşürken nelere dikkat edilmeli? İşte RBTH sitesi yazarlarından Yuliya Şamporova, kimilerinin "feminist bir bakış açısıyla" diye nitelediği, kimilerinin "hedefi vurmuş" dediği bir tavsiye listesi hazırladı.

Şu noktalara dikkat: 

1. Erkeklerle nasıl selamlaşıyorsanız, kadınlarla da öyle selamlaşın. Gazeteci Mariya Grigoriyan, iş görüşmesinde bir araya geldiği yabancı bir heyetten birileri erkeklerin elini sıkarken, kendi elini öpünce tüm iş yapma hevesini yitirdiğini hatırlıyor.

2. Niyetinizden bahsedin ve sorularınızı doğrudan sorun. Rusya'da bir kadını sinemaya ya da çay içmeye çağırıyorsanız, sinema izleyeceğinizi ya da çay içeceğinizi düşünecektir. Eğer bunu "sekse giden yol" olarak görüyorsanız bu en hafif tanımla manipülasyona girer ve kadına polise gitme hakkı verir!

3. Gerçek hayatta nasıl kibarsanız, online iken de öyle olun. Bir kadını tanımamanız size onu bir seks objesi olarak görüp hakaretler yağdırma hakkını vermez. Belgesel yazarı Tatyana Kamenetskaya "Tinder" üzerinden yazıştığı bir erkeğin normal bir sohbetin ortasında çıplak fotoğrafını gönderdiğini anımsıyor. Tatyana bunu bir daha yapmamasını söyleyince muhatabı ona "sosyopat" demiş. Genç kadın bunu hem komik hem korkunç hem de zavallıca bulduğunu söylüyor.

4. "Şövalye ruhunu" tadında bırakmak gerek. Hesabı ödemek istiyorsanız kadın arkadaşınızdan bunun için izin isteyin. Hesabı ödediyseniz de karşılığında bir şey talep etmeyin ya da bir talep için kendinizde hak görmeyin.

5. Başka kadınların önünde ona iltifat etmekten kaçının. Bu tutumunuz, aynı ortamda bulunan diğer kadınları gücendirebilir. Kaş yaparken göz çıkarmaya gerek yok!


8 Eylül 2020 Salı

Moskova nasıl bir şehir

 


Samih Güven

Kaynak: https://samihguven.blogspot.com/

 

 

Çoğumuz için Moskova ismi belki de en çok soğuk savaş dönemi ve özellikle 70’li yıllardaki sağ-sol ayrışması nedeniyle akılda kalmış olabilir. Bizde solcuları “komünistler Moskova’ya” diye özellikle göndermek istedikleri bir yerdi eskiden. Bir de bazı solcu şehir veya kasabaları küçük Moskova diye itham etmeyi severlerdi. Benim için Moskova’nın en önemli özelliklerinden biri de Nazım’ın yaşamış olduğu ve mezarının bulunduğu şehir olması. 

2013 yılı Moskova’ya ilk gidişimdi ama okuduğum Rus romanlarından Rus kültürü hakkında epey bilgi vardı kafamda. Bu romanlar iki yüz yıl öncesini anlatsa da kültüre ve tarihe ilişkin çok şey kalıyor doğrusu. Mesela Savaş ve Barış bu anlamda çok önemli bir kitaptı benim için. Ayrıca daha önce Moskova’ya gidenlerden, yaşayanlardan çok şey duymuştum. Bir ara internette arama yaparak Türkler neler yazmış diye de incelemiştim. Sonradan haberdar olduğum bazı nitelikli blog ve siteler dışında şehir hakkında yazılan şeyler genelde inşaat şirketlerinde mühendis olarak çalışmış gençlerin gözlemleriydi. Bu gözlemlerin daha çok erkeklere ait olduğunu ve aslında biraz 90’lı yıllardan izler taşıdığını hemen söylemeliyim. Tabi herkesin hemfikir olduğu şey iklimdi. Uzun süren ve soğuk geçen kışlar, Ocak ve Şubat aylarında -30’u bulan soğuklar bol bol anlatılıyordu. Bolca yağan kar, güzel kış manzaraları da tabi. En çok yazılanlardan biri de Moskova’daki gece hayatı ve güzel Rus kadınları hakkındaydı elbette. Gidilebilecek mekânlar, nelere dikkat edilmesi gerekir gibi konuları üşenmeden yazmıştı bazıları. Dile getirilen başka bir özellikse pahalılıktı. Restoranların, kiraların, gıda ve giyim gibi fiyatların pahalı olduğu anlatılıyordu. Yine başka bir özellik ise Moskova’nın güvenli bir yer olup olmadığına ilişkindi. Konuyla ilgili okuduğum notların bazıları, gece ıssız caddelerde dikkatle yürümek gerektiği, özellikle gece vakitlerinde parklardan uzak durulması ve metroya geç saatlerde dikkatli binilmesine ilişkin konulardı. Özellikle bu konunun 90’lı yıllarda yaşanan ve şimdilerde gayet güvenli olan Moskova’yla pek de ilgisi olmadığını gelince anlamıştım hemen.

İnsanın kendi deneyimleri kadar güçlü bir bilgi yok. Bir de kesin bir kanıya varmak, daha sağlıklı sonuçlar çıkarmak için önyargılardan kurtulmak ve yeterli gözleme sahip olmak gerekiyor. Gitmeden internette okuduğum bilgiler değerliydi elbette. Moskova’da uzun süre bir ilaç şirketinin temsilcisi olarak görev yapan bir tanıdığımla görüşmüştüm telefonda. Orada çok mutlu zaman geçirdiğini, güzel bir şehir olduğunu anlatmıştı uzun uzun. Onun gözlemleri önemliydi çünkü, sanat ve edebiyat duyarlılığı olan bir insandı.

Ama dediğim gibi insan kaç kişiyle konuşursa konuşsun yaşamadan, kendi gözleriyle görmeden, hatta tekrar tekrar deneyimlemeden sağlıklı bir kanıya ulaşamıyor. Bu yüzden orada bir süre yaşadıktan sonra şunu anladım ki, 90’lı yılların Moskova’sı hakkında anlatılanlarla 2000’lerin Moskova’sı arasında dağlar kadar fark vardı. Hiç değişmeyen hep aynı kalan özellikler de vardı elbette. Bu yüzden Moskova ile ilgili çeşitli mekânları, konuları, olayları ayrı ayrı dile getirmeden önce Moskova nasıl bir şehir diye genel olarak değinmek istedim.

Şehirleri güzel kılan belli başlı özellikler oluyor. Bir defa coğrafi konum ve şartlar önemli bir etken. Bir şehirde deniz, büyük bir göl veya nehir varsa bambaşka bir hava katıyor. İkincisi de tarihsel ve kültürel geçmiş. Daha önce kimlerin yaşadığı, şehrin ne zaman kurulduğu, nasıl bir mimari doku ve kültürel birikim olduğu önemli oluyor. Başka bir nokta ise ticari ve ekonomik konum. Bana göre en önemlisi ise yaşayanların ve yönetenlerin nasıl bir şehir istediği, zihniyeti ve birikimi. Aslında bütün bu özellikler iç içe de geçebiliyor çoğu zaman. Yani uygun coğrafi konumu nedeniyle ekonomik ve ticari açıdan öne çıkabiliyor şehirler. Böylece uzun, köklü bir tarihe, farklı medeniyetlere de ev sahibi olabiliyorlar. Böyle olunca ekonomik olduğu kadar mimari, kültürel birikim gibi zenginlikler de oluşuyor. Bu ise yönetenler üzerinde söz konusu birikimin korunması ve geliştirilmesi için baskı ve bilinç yaratabiliyor. Aslında biraz alt yapı ve üst yapı meselesi gibi ama bunların birbirleriyle etkileşimi daha çok. Ama bazen de yöneticilerin bilinci ve vatanseverliği çok şeyi değiştirebiliyor.

Büyük Rusya coğrafyası açısından şunu görüyoruz ki birçok önemli şehir Avrupa’nın en uzun nehri olan Volga nehri etrafında kurulmuş. Nehirlerin şehir yerleşimi olarak tercih edilmesinin önemli nedenleri, taşımacılık, sulama, şehrin su ihtiyaçları ve korunma gibi nedenler. Ayrıca estetik olarak büyük katkısı oluyor elbette.

Moskova şehri ise adını nehrin isminden alıyor. Nehir şehrin içinde 110 kilometre kadar dolaşıyor. Bunun Moskova’nın güzelliğine katkısı büyük. Rusya coğrafyasının başka bir özelliği ise topraklarının yaklaşık yarısının orman olması. Bu yüzden etrafı zaten ormanlık olan Moskova’nın içi de kentleşme bilinci ve duyarlılık nedenleriyle ağaç ve parklar açısından hayli zengin. Yeterince ağaç ve yeşil var deyip her yere yeni binalar dikmeye çalışmıyorlar. Tersine şehir merkezinde her gün trafiğe kapatılan yeni bir sokak, yeşillendirilen yeni bir alan görebiliyorsunuz. Bu konuda en güzel örneklerden biri de şehrin merkezinde yıkılan büyük otelin yerine, o değerli araziye, başka bir bina yapmak yerine park yapmaya karar verilmesi mesela.

Çarlık döneminden kalan yapılar ve kent kültürü önemli Moskova’da. Ama komünist dönem sırasında planlama, alt yapı, yollar, parklar, metro gibi konularda büyük mesafe kat edilmiş. Bu konulara daha sonra tek tek değineceğim ama yollar konusunda şunu söyleyebilirim ki, öyle geniş yollar vardır ki şehrin içinde, ondan fazla şerit bulunur mesela.

Caddeler, parklar, metro gibi konular beklediğim gibi çıkmıştı aslında. Ama beni en çok şaşırtan binalar oldu Moskova’da. Özellikle Kaltso denilen ve şehrin merkezini çevreleyen dairenin içinde yüzlerce tarihi ve güzel bina bulunuyor. Farklı bir sokağı göreyim diye yollara düştüğüm her seferinde yeni gördüğüm, sürpriz ve güzel binalarla karşılaştım hep.

Tarih, kültürel zenginlik, nüfus ve ekonomi açısından Moskova Rusya’nın en önemli şehri. Komünizm dönemi de dikkate alındığında sadece Rusya’nın değil bütün bölgenin başkenti gibi olmuş. Ayrıca dünyanın iki kutba ayrıldığı soğuk savaş döneminde bu iki kutup Vaşington ve Moskova olarak ifadesini bulmuş.

Yaklaşık 13 milyon nüfusu var. İş bulmak ve yaşamak amacıyla diğer şehirlerden de göç alıyor. Sadece Rusya’nın diğer şehirlerinden değil, Ermenistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi ülkelerden de çok sayıda insanın çalışmak için geldiği bir yer. Bu nedenle dünyanın en pahalı şehirlerinden biri. Özellikle de kiralar ve gayrimenkul fiyatları açısından.

Soğuk kışlar ise önemli özelliklerinden biri elbette. Özellikle Ocak ve Şubat aylarında -30’lara varıyor soğuklar. Hava sıcaklığı konusunda dikkati çeken şey ise gece ve gündüz sıcaklıkları arasında Türkiye’deki kadar fark olmuyor. Yani gündüz -10’sa gece de -15 oluyor mesela. Aslında Ekimden itibaren başlıyor soğuklar ve Mayıs’ta ancak geliyor bahar. Bir Afrikalı diplomat Moskova’da kışların, beyaz ve yazın görülen yeşil renklisi olmak üzere ikiye ayrıldığını söylemiş. Kışın oldukça fazla kar yağıyor. Ama bütün şehirdeki iyi organizasyon ve bu konudaki birikim sayesinde yollar ve kaldırımlar hep açık kalıyor.

Moskova mimari açıdan da önemli bir şehir. Bazıları UNESCO’nun dünya mirası listesinde de yer alan yapılar söz konusu. En önemli mimari yapılar arasında Kremlin, Kızıl Meydan, Kolomoskoe’da bulunan Yükseliş Kilisesi, Novodeviçi Manastırı, Kurtarıcı İsa Kilisesi, Tsaritsino Park Bölgesi, Bolşoy Tiyatrosu gibi yapılar bulunuyor.

Moskova’nın kuruluş tarihi 1147 olarak kabul ediliyor. 12. ve 14. yüzyıl arasında mimari yapılarda genellikle ağaç kullanımı söz konusu olmuş. Ancak istilalar ve yangınlar bu tür yapılara kolay zarar verdiğinden, 14. ve 15. yüzyıldan itibaren taş mimarisi yaygınlaşmaya başlamış. 1812 yılındaki büyük yangın önceki dönemlerde inşa edilen yapılara büyük zararlar vermiş.

20. yüzyıl başlarında Moskova ısıtma ve su sistemleri, sokak aydınlatması ve asfalt yollar gibi unsurlarla tanışmaya başlıyor. Komünizm sonrasında özellikle birinci beş yıllık kalkınma planı ile şehir yeniden ele alınıyor ve birçok cadde genişletiliyor ve parklar yapılıyor.

Moskova’nın şehir olarak kuruluşu 1147 yılı olarak esas alınarak her yıl Eylül ayı başlarında yapılan Moskova şehir günleri oldukça güzel ve hareketli geçiyor. 500’den fazla etkinlik ve 300 civarında irili ufaklı konser oluyor. Büyük kutlamalar yapılıyor ve özellikle şehir merkezi gelin gibi süsleniyor. Sadece şehir günü için değil, çeşitli etkinlik ve festivaller kapsamında da sokak sokak meydan meydan süsleniyor Moskova. Bana göre en güzel süslemeler ise yılbaşı için yapılanlar.

5 Eylül 2020 Cumartesi

Sovyet devrinden miras... Rusya'da yılda 5,5 gün kuyrukta geçiyor


Kaynak: https://www.turkrus.com/

 

 

Yeni bir araştırma Rusya'da insanların her yıl 5,5 günlerini kuyruklarda geçirdiğini ortaya koydu. Bir başka deyişle Rusya vatandaşları ömürlerinin 1,1 yılını sıra bekleyerek geçiriyor. Anket şirketi Rusopros'un SberMarket ile birlikte gerçekleştirdiği araştırmaya göre, insanların sıra beklerken en çok sinirlendiği yerler poliklinikler. 

 Erkekler her yıl 6,8 günü kuyrukta geçirirken, kadınlarda bu süre 4,1 gün. En çok sıra beklenen yerlerin başında yılda 27 saatle süpermarketler geliyor. İkinci sırada 24 saat ile toplu taşıma kuyrukları var. Sağlık kurumları 16 saat ile üçüncü sırada.

İnsanların sıra beklediği diğer yerler MFTs tabir edilen Çok Fonksiyonlu Merkezler, devlet daireleri, mağazalar, bankalar, tren garları, havaalanları, bankamatikler ve bilet gişeleri olarak sıralanıyor.

Katılımcıların yüzde 26,7'si sağlık kurumları önünde sıra beklerken sinirlerinin bozulduğunu beyan ederken MFTs'lerde bu oran yüzde 17,2. İnsanların kuyrukta en az sinirlendiği yerler ise bilet gişeleri.

Rusya vatandaşlarının ömürleri boyunca en çok sıra beklediği şehirler 1,4 ve 1,3 yılla Krasnodar ve Moskova. En az sıra beklenen kentlerse 0,9 yılla St. Petersburg e Yekaterinburg.

 

(Tablo: A.A. Sundukov, 1986)

'Avos' felsefesinden alkole Rusya


Kaynak: https://www.turkrus.com/

 



Rus milletine has bir karakter var mı? 

Rusya'da halkın yüzde 70'i böyle bir karakterin olduğunu düşünüyor. 

Peki Ruslar iş özeleştiri yapmaya geldiğinde, en çok hangi özelliklerini beğenmiyor? 

Devlete bağlı kamuoyu yoklama kuruluşu VTsİOM'un gerçekleştirdiği yeni bir ankete göre, Rus karakterinin en olumsuz yanı "bağımlılığa olan yatkınlığı", özellikle de alkole. 

İkinci sırada Türkçeye "inşallah" olarak çevrilebilecek "avos" (авось) felsefesine, "Allaha emanet olma" iyimserliğine duyulan kuvvetli inanç var.

Çoğu Rusa göre, Rusların bir diğer olumsuz özelliği de tembellik.

Ankette Rus halkının olumsuz yanları olarak sıralanan diğer özellikler "aşırı sabırlılık", "bağışlayıcılık" ve "gaddarlık".

Ancak katılımcıların yarıdan fazlası Rusların olumlu yanlarının olumsuz yanlarından daha fazla olduğu görüşünde.

Anketi yorumlayan Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi Dekanı Aleksey Kozırev, bu özelliklere bir de Oblomovculuğu ilave ediyor. İvan Gonçarov'un ölümsüz kahramanı Oblomov, işten kaçmak için her türlü bahaneyi kullanma, erteleme ve oyalanma adetini sembolize ediyor.