Moskova

Moskova

29 Aralık 2019 Pazar

Rusya ekonomisinde 2019 nasıl geçti?




Samih Güven



Daha başında şunu söylemek gerekir ki Rusya ekonomisinde 2019 yılı 2018'in arandığı bir yıl oldu. Zira 2018 yılında Dünya Futbol Şampiyonasına ev sahipliği yapılmasının getirdiği canlılıkla birlikte yüzde 2,3 oranında büyüme söz konusu olmuştu. 2019 yılına girilirken gerek iş kesiminin gerekse hane halkının benzer bir ekonomik canlılıkla yılı geçirmesi umuluyordu. Ancak şampiyonanın etkisi dışarda bırakılırsa üç önemli gelişme sebebiyle bu gerçekleşmedi ve 2019 yılında yüzde 1’in biraz üzerinde bir büyüme söz konusu olacak gibi görünüyor.

2019 yılı başında KDV oranının yüzde 18'den yüzde 20'ye çıkarılmasına dönük uygulama ekonomik faaliyetlere bir miktar negatif etkide bulundu kanımca. Artışın özellikle psikolojik etkisi perakende sektöründe yavaşlamaya neden oldu. Ayrıca ihtiyatlı maliye politikası nedeniyle ulusal projelere dönük harcamalar ancak yılın üçüncü çeyreğinden itibaren artmaya başladı.

Bir diğer gelişme ise dünya genelinde görülen ekonomik yavaşlamaydı. Uluslararası Para Fonu’nun dünya ekonomik görünüm raporuna göre dünya ekonomisinin 2019 yılı büyüme oranı yüzde 3 olarak öngörülüyor ve bu oran 2008-2009 kriz döneminden bu yana en düşük oran. Dolayısıyla bu durum Rusya'nın özellikle enerji alanındaki ihraç mallarına dönük dış talebin azalmasına neden oldu. Nitekim Rusya'nın ihracatına baktığımız zaman 2018'in ilk 10 ayında 362 milyar dolar olan ihracatın 2019 yılının aynı döneminde 342 milyar dolara gerilediği görülüyor. Bu gelişmede bir miktar petrol fiyatı etkisini de dikkate almak gerekiyor tabi.

Perakende satışlar 2018 yılının ilk 11 aylık döneminde ortalama olarak yüzde 2,5 oranında artış kaydetmişken 2019'un ilk 11 aylık döneminde söz konu satışlardaki ortalama artış  yüzde 1,5 olarak gerçekleşti.

Sanayi üretimindeki gelişmelere bakıldığında ise 2018'in ilk 11 ayındaki ortalama artış yüzde 3 iken 2019'un ilk 11 aylık dönemindeki ortalama artış yüzde 2,4 olarak gerçekleşti.

Dolayısıyla gerek Rusya perakende sektöründeki göreceli yavaşlama ve gerekse Rusya'nın ihraç mallarına dönük dış talebin azalması Rusya'da büyüme oranı sınırlayan iki önemli gelişme oldu. Ayrıca 2019 için öngörülen ulusal projelerin gecikmeli olarak hayata geçirilebilmesini de buna eklemek gerekiyor.

Peki KDV oranının yüzde 18'den yüzde 20’ye çıkarılması federal bütçe dengeleri açısından nasıl bir sonuç yarattı? Rusya Maliye Bakanlığının verilerine göre 2018'in ilk 9 aylık dönemindeki yurtiçi üretimden kaynaklanan KDV gelirleri 5,3 trilyon Ruble iken 2019 yılındaki ekonomik yavaşlamaya rağmen söz konusu gelirler 6,2 trilyon Ruble olarak gerçekleşti. Yani yurtiçi üretim bölümünden yaklaşık 14 milyar dolarlık bir artış sağlanması söz konuş olmuş.

Aslında bakılırsa Rusya federal bütçesi 2018 yılına kadarki son altı yılda sürekli açık verirken 2018 yılında %2,7 oranında bir fazla söz konusu olmuştu. 2019 sonlarına doğru hızlanan kamu harcamalarına rağmen federal bütçenin yine benzer bir oranda fazla vermesi bekleniyor.

Rusya’da kara gün parası olarak büyük önemi bulunan Ulusal Refah Fonundaki gelişmelere bakıldığında ise 2018 sonu itibarıyla bu fondaki birikimin 58 milyar dolar olduğu, 2019 Aralık başı itibariyle ise 124 milyar dolara yükseldiği görülüyor.

Rusya ekonomisinde enflasyon konusundaki gelişmelere bakılacak olursa, özellikle yurt içi talepteki azalma nedeniyle enflasyon beklentilerinde gerileme olduğu görülüyor. Enflasyon oranı 2018 Aralık ayında yüzde 4,3 iken 2019 Kasım ayı itibarıyla yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiş oldu. Rusya Merkez Bankası dünya genelindeki eğilime paralel olarak politika faiz oranında birçok toplantısında indirime gitti ve son olarak Aralık ayında bu oran yüzde 6,25 olarak belirlendi. Yılın başında söz konusu oran yüzde 7,75 seviyesinde idi. Düşen faiz oranları ve hane halkının harcama ihtiyaçları nedeniyle 2019 yılında bireysel krediler önemli artış kaydetti ve bu durum bazı yetkilerin endişelerine neden oldu. Ancak Rusya Merkez Bankası'nın dikkatli politikaları enflasyon açısından ekonomide herhangi bir sorun olmayacağını gösteriyor.

Diğer bir ilginç gelişme ise işsizlik oranı konusunda yaşandı. 2019 yılında ekonomideki yavaşlama eğilimine rağmen işsizlik oranı tarihsel olarak en düşük seviyelere geriledi. Ağustos ayında yüzde 4,3’e kadar gerileyen söz konusu oran Kasım ayında yüzde 4,6 olarak gerçekleşti. Ancak bu olumlu rakamlara rağmen asıl belirleyici unsurun nüfus dinamikleri ve aktif nüfustaki azalma olduğunu not etmek gerekiyor.

Başka bir gelişme ise 2014 sonrasındaki ekonomik sorunlar ile birlikte önemli gerileme kaydeden Merkez Bankası rezervlerinin artış eğilimini sürdürerek Kasım sonu itibarıyla 542 milyar dolara yükselmesi oldu. Bu da Merkez Bankasının döviz dalgalanmaları riskine karşı elini güçlendirmiş oluyor.

2018 yılında ortalama brent petrol fiyatı 71 dolar iken 2019 yılında 64 dolar olarak gerçekleşti. Ortalama dolar-ruble kuru ise 2018 yılında 63 iken 2019 yılında 65’e geriledi. Yani rubledeki değer kaybı petroldeki gerilemeden daha az oldu.

Peki önümüzdeki dönem yani 2020 yılı için ne gibi beklentiler söz konusu? İMF tarafından dünya ekonomik büyüme tahmini 2019'a göre daha yüksek şekilde yüzde 3,4 olarak öngörülmüş durumda. Yine Rusya ekonomisi büyüme tahmini yüzde 1,9 olarak bekleniyor. Avrupa ekonomisi açısından da daha yüksek bir oran öngörülüyor. Dolayısıyla Rusya'nın ihraç mallarına olan dış talebin bu seneye göre 2020 yılında bir miktar artması söz konusu olabilir. Petrol fiyatlarının da Rusya’nın beklentilerine uygun şekilde gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Diğer taraftan 2019’un üçüncü çeyreğinden itibaren hızlanan kamu harcamalarının ve ulusal projelere dönük yatırımların 2020 yılında da sürmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Rusya Merkez Bankası açıklamalarında da yer aldığı gibi Rusya’nın yatırım ortamının daha fazla iyileştirilmesi önem arz ediyor. Zira gerek yabancı yatırım ve gerekse iç yatırımların artırılması önemli bir konu. Rusya ekonomisinin her daim yüzleştiği bir başka sorun da kronik sermaye çıkışı. 2019 yılının ilk 10 ayında net özel sermaye çıkışları geçen yıla göre azalsa da 31 milyar dolar olmuş.  Ayrıca global ekonomik gelişmelerden ve jeopolitik risklerden kaynaklanabilecek birtakım faktörlerin ekonomik büyüme oranında sınırlayıcı etkiler meydana getirmesi söz konusu olabilir.

Sonuç olarak Rusya’da ekonomik büyüme oranı dış talep, dünya ekonomisindeki gelişmeler, petrol fiyatları ve yatırım ortamı yanı sıra kamunun ne kadar para harcayacağına da oldukça duyarlı. Yani yazının başlığına dönecek olursak Rusya ekonomisinde 2019 devlet babanın daha fazla para harcaması beklentisiyle geçti diyebiliriz.

Rusya'nın Uzak Kuzey bölgesindeki yerli halkları nasıl yaşıyor?





Kuzey'de yaşayan yerliler için avlanmak ve balık tutmak masraflı bir hobi olmaktan çok, ailelerini hayatta tutabilmelerinin tek yolu. Evenk, Çukçi ve Sami halkları; her sonbaharda Tayga ormanlarının derinliklerine yolculuk ederek satılabilecek et ve kürk elde ediyor, ren geyiğine biniyor, donmuş toprak altında mors eti saklıyor. Kimi zaman ise bazı köylerin ulaşımı yalnızca helikopterle sağlanabiliyor.


Sputnik, Uzak Kuzey'in yerli halklarının nasıl yaşadığını anlatıyor.


Evenkler: "Avlanmak, kanımızda var"

Evenk kökenli Demid Topoçenok, yaz aylarında en yakındaki köylere dahi yalnızca helikopterle ulaşılabilen Krasnoyarsk Krayı'ndaki ıssız köylerden biri olan Surinda'da yaşıyor.

Bölgenin yerlileri, geçimlerini Tayga Ormanları'ndan sağlıyor. Demid'in Tayga'nın göbeğinde yer alan bir avlanma bölgesi var, bu sayede de ormandaki canlılarla doğrudan etkileşime geçebiliyor.



© Foto: Demid Topoçenok'un kişisel arşivinden.

Demid, "Eğer iyi avlanabiliyorsanız, tembellik etmezseniz para kazanırsınız. Samur, kurt ve ayı avlayabiliyoruz. Ekim-aralık döneminde aralıksız olarak avdayım, ocak-mart döneminde de ayda üç kez av bölgesine gidiyorum" açıklamasını yaptı.

Demid, Surinda'dan yüz kilometre uzakta olan avlanma bölgesine her yıl bir arkadaşı ve babasıyla gidiyor. Yakın zamanda bir arazi aracı edinmiş olsalar da, eskiden geyik üzerinde ya da 3 gün süren bir yolculuk sonucunda bölgeye gidiyorlardı.

Kendisi için farklı bir gelecek görmediğini söyleyen Demid, "Evenkler özgürlüğüne düşkündürler, her zaman hareket halinde olmaları gerekir. Avlanmak bizim adeta kanımızda var, bu geleneği nesilden nesile aktarıyoruz. Gidip de dört duvar arasına sıkışmamız mümkün değil" ifadelerini kullandı.

"Çocukluğum sürünün içinde geçti"

Yekaterina Şmonina, Ren geyiği çobanlığı yapan bir ailede büyüyen bir Evenk. Çocukluğunu Ohotsk Denizi kıyılarındaki Tugur köyünde geçiren Şmonina, 50 yaşını geçkin.



© Foto: Yekaterina Şmonina'nın kişisel arşivinden.


Şmonina, "Çocukluğumu sürünün içerisinde geçirdim. Ailemin en büyük çocuğuydum, babamın hayvanlara çobanlık yapmasına yardım ediyordum. Sivrisinekler ve diğer haşerelerle başa çıkabilmek için duman tüttürüyordum. Eskiden tüm aileler, Ohotsk Denizi sahilleri boyunca seyahat ederdi. Ancak şimdi herkes çekip gitti, köyde yalnızca biz kaldık. Babam hayatı boyunca ren geyiklerine çobanlık yaptı. Çarlık dönemlerinden beri, sürü nesilden nesile ailemiz içerisinde el değiştirirdi" açıklamasını yaptı.

Günümüzde Tugur köyün tüm geçimini avcılık ve balıkçılıkla sağladığını anlatan Şmonina, "Yıl boyunca balığımız oluyor. Av dönemi başladığında ise köyün erkekleri avlanmaya gidiyor. Samur kürkü ve yemek için ren geyiği ve mus eti getiriyorlar. Bundan on sene evvel, büyük bir salgın baş gösterdi. Sürüdeki 250 hayvanın yalnızca 50'si sağ kaldı. Bu sebeple onlara gözümüz gibi bakıyoruz, sürümüzü yeniden büyütmek istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Çukçiler: Mors dolmaları

Çukçi yerlilerinden Zoya Ture günümüzde St. Petersbug'da yaşıyor olsa da, aslında Çukotka'daki balina avcısı bir ailenin çocuğu olarak doğup büyüdü.


Zoya'nın ifadelerine göre köylülerin esas besin kaynağı, balina ve morslar.

Avcılar bir balinayı avlamaya çalıştıklarında, tüm köylüler kıyıya gelip seferber oluyor. Ardından balina direkt oracıkta kesiliyor ve etler paylaştırılıyor. Köylülerin kimisi kovayla, kimisi de kaplarla et alıyor. Yaz ve sonbahar aylarında, genellikle morslar avlanıyor.

Ture, "Elde ettiğimiz etlerden, mors dolmaları yapıyoruz. Eti kemiklerinden ayırıyor, sonra da derisini sıyırıyoruz. Ardından böbrek ve ciğerini arasına koyarak kapatıyoruz. Kış aylarında hem köylülerin hem de köpeklerin tükettiği bu besin, vitamin yönünden oldukça zengin. Taze mors ciğerinin tadı da oldukça lezzetli" açıklamasını yaptı.

"Dedem bir şamandı"

Kuzeyliler arasında animizm ve şamanizm oldukça sık gözlemlenen inançlardan. Bölgede Ortodoks Hristiyanlarla da karşılaşılıyor. Bunun yanında çok farklı inançlar da mevcut.

Evenk kökenli Demid Topoçenok, "Dedem bir şamandı. Şamanizm inancına göre tanrı ve ruh, yaşayan her canlıda tezahür eder. Bitkilere, rüzgâra, gezegene, suya… Ancak Hristiyanların inancında, tanrı tektir. Ben de buna inanıyorum" ifadelerini kullandı.

Uzak Kuzey'de herhangi bir inanca sahip olmanın oldukça zor olduğuna değinen Yekaterina Şmonina, "Bu kadar uzak bir diyarda yaşamak oldukça zor, bu yüzden biz sadece kendi gücümüze bel bağlıyoruz" açıklamasını yaptı.

Zoya Ture, "Bizler animizm inancına tabiyiz, ruhlara inanıyoruz. Mayıs ayında ilk balinamızı avladığımızda, bir şükran ayini düzenliyoruz. İhtiyarlar Çukçi dilinde minnettarlıklarını dile getiriyor; et, ekmek ve diğer günlük yiyeceklerimizden balinanın yanına yere seriyorlar ve farklı yönlerde denize doğru fırlatıyorlar. Böylece balinanın, denizin ve diğer canlıların ruhunu besliyorlar" ifadelerini kullandı.

Samiler: "İzin almadan ormana girmeyin"

Sami yerlisi Andrey Danilov, nispeten geniş ve modern bir şehir olan Olenegorsk'ta yaşıyor. Bunun yanında Andrey, geleneksel uğraşlarla pek de ilgisi olmayan bir meslekle uğraşıyor. Ancak yine de avlanmaktan, balık tutmaktan ve büyüyle uğraşmaktan uzak bir hayat düşünemiyor.


© Foto: Andrey Danilov'un kişisel arşivinden.

Andrey, "Samiler, savaşa girmiş bir topluluk değil. Biz ya müzakerelerle ya da büyüyle galip geliriz. Her bir Sami, biraz şamandır da. Gücünü kullanmıyor olsa da, her birinin içerisinde bu kabiliyet bulunuyor. Yeri geldiği zaman ise, bu gücü nasıl kullanacağını kolaylıkla kavrıyor ve harekete geçiyor" açıklamasını yaptı.

Yeteneğini kendi kendine geliştiren Andrey'in bir tefi, özel çıngırdakları ve üzerinde farklı desenlerin olduğu kemikleri var. Tüm bunlar el yapımı ve hepsinin üzerinde belirli işaretler mevcut.

Ormanlık alanda insanların kaybolmasının nedeninin doğadan izin almadan yolculuk yapmaları olduğu konusunda emin olan Andrey, "Yakın zamanda buralarda genç bir adam birden bire ortadan kayboldu. Ormana girmiş, beş metre arkalarından geliyorlarmış, bir bakmışlar ki arkadaşları yok. Kaybolan kişinin arkadaşlarına ormana girdiklerinde izin alıp almadıklarını sordum. Ne söylediğimden dahi haberleri yoktu. İşte insanlar bu sebeple kayboluyorlar" ifadelerini kullandı.

"Büyükannem ömrü boyunca Sami kıyafetleri giydi"

Kuzeyli insanlar günlük yaşantılarında sıradan kıyafetler giyerek Rusça konuşuyor olsalar da, geleneklerini de unutmamaya çalışıyorlar.



Andrey Danilov, "Büyükannem hayatı boyunca geleneksel Sami kıyafetlerini giydi ve onunla alay edilmesine rağmen hiç Rus giysileri giymedi. Ben de her zaman giyimime Sami geleneklerinden birkaç detay eklerim. Örneğin bir kemer, çanta ya da aksesuar gibi. Kendimi bir Sami olarak tanıtmalıyım her zaman. Bu sebeple de kimlik bilgileri ibraz ederken her zaman geleneksel kıyafetlerimle fotoğraf çektiririm" açıklamasını yaptı.

28 Aralık 2019 Cumartesi

Rusya’dan iki film Oscar'a yürüyor






VIDEO//

92. Oscar Akademi Ödülleri’nde kısa liste belli oldu. Listeye Rusya’dan biri animasyon olmak üzere iki film birden girdi. 9 Şubat 2020’de sahiplerini bulacak olan 92. Oscar Ödülleri’nde adaylar açıklanmadan önce son listeler belli oldu.

Kısa listeye Rusya’dan iki film girdi. Listede Listede Yabancı Dilde En İyi Film dalında Rus yönetmen Kantemir Balagov’un ‘Dılda’ (Beanpole-Uzun Kız) filmi, En İyi Kısa Animasyon dalında da Konstantin Bronzit’in ‘On ni mojet jit bez kozmosa’ (He can’t live without cosmos-Uzay olmadan yaşayamaz) filmi yer alıyor.

Sputnik'in haberine göre, Aleksandr Rodyanskiy’nin yapımcılığını üstlendiği ‘Dılda’ filmi, 1945’te Leningrad’da geçiyor ve genç bir kadın ile İkinci Dünya Savaşı’ndan dönen arkadaşının kuşatma sonrasında kentte yeni bir yaşam kurma çabasını konu alıyor.

2019 Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard (Belirli Bir Bakış) bölümünde prömiyerini yapan film, iki ödül aldı: Un Certain Regard En İyi Yönetmen Ödülü ve FIPRESCI En İyi Film Ödülü.

16 dakikalık ‘On ni mojet jit bez kozmosa’ animasyon filmi ise bir anne ve tek oğlunun akıbetini konu alıyor. Filmin yönetmeni Bronzit, ‘Lavatory-Lovestory’ (Ubornaya İstoriya-Lyubovnaya istoriya-2009) filmi ile de daha önce aday gösterilmişti.


 

Oscar için resmi adaylar ise 13 Ocak 2020’de açıklanacak. Ödül töreni 9 Şubat 2020’de Hollywood’da gerçekleştirilecek ve ABD tarafından 225 ülkede yayınlanacak. 

Bir Türk vatandaşı Rusya'da oturma izni almaya gitse, gör başına neler gelir...



Metin Uçar



VNJ, Rusya’da yaşayan yabancıların çok iyi bildiği kısaltmalardan biridir. RVP, VKS, FSB gibi. Bu kısaltmalar Rusya’da yaşamayanlar için tabii ki hiç bir anlam taşımaz. Ancak sınırın bu tarafındakiler için her birinin açılımı, bazen içinde kaybolunan derinliği, bilinmezliği ve oraya gidip de canlı dönenlerin zafer hikayelerini ve tabii ki bozgun maceralarını içerir.
 
Yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere her biri bir evren barındıran bu kısaltmalardan VNJ’yi size anlatacağım. Sebebi çok basit... VNJ’yi almak için harekete geçmiş bulunuyorum ve halihazırda birinci ve belki de en zor etabı geçmiş bulunuyorum. Yani birebir yaşadıklarımı anlatacağım.

Öncelikle VNJ’nin açılımına ve ne olduğuna bakalım. VNJ – Vid na jitelstvo. Rusya’da yaşamayanlar için anlamı: Oturma izni. Umarım yazımı okuduktan sonra tıpkı Amerika’da buna Yeşil kart dendiğini biliyor olmamız gibi Rusya’dakinin adı da VNJ’miş dersiniz. İşin tuhafı Rusya’nın verdiği oturma izninin de rengi ‘YEŞİL!’. Yani vatandaş olmayan yabancıya yeşil ışık yandı demek. Evet, VNJ... Neymiş? ‘Oturma izni!’.

Ne ilginçtir ki VNJ başvurusuna başladığım sıralarda Franz Kafka’nın Dava’sını okuyorum. Dava ile yaşadıklarım arasındaki paralellikler beni şaşırtıyor. Daha önce başına VNJ gelenler binbir macera, masal, korku hilayesi anlatıyor. Herkes VNJ’yi biliyor. Herkesin VNJ hakkında anlatacağı bir şeyleri var. Ancak bu anlatılanların hem içeriğinde hem de anlatış tarzında çok başka şeyler seziyorsunuz: ‘Ben çektim, sen de çekeceksin!’. Sanki VNJ belasını ben başlarına sarmışım gibi...

Neler duymadım ki, neler!? ‘Oho, en az on kere gidersin!’ Gidersin dedikleri de Moskova’nın 55 kilometre dışında bir göçmenler merkezi. Düşünün bir 55 km ve on kere! Felaket... ‘E niye on kere?’ diye sormana dahi fırsat vermezler. Çünkü o hikayenin giriş kısmıdır ve devamı kesintisiz gelir: ‘Orada önce karşına ‘köpek’ muamelesi yapan güvenlik görevlileri çıkar. Sola gitme: Hav. Sağa bakma: Hav, hav. Daha içeri girmeden yaşadığın aşağılanma duygusunun haddi hesabı yoktur! Hele de o eski SSCB halklarıyla beraber bunlara katlanmak zorunda kalıyorsun ya, bu zaten en ağırı. Allah sabır versin.

Vah garibim, VNJ alacakmış... Alırsın tabii, niye almayasın ki? Ama önce şöyle güzel bir acı çek de ondan sonra. Bak ben çektim, aşağılandım, küçük düşürüldüm, bugün git, yarın gel, virgülü oraya değil, buraya koy diye uğraştırılıp durdum. Ben başımdan savdım, şimdi sıra sende. Bu işleri kolay mı sandın canım! Hadi bakalım bir git, sonra anlatırsın!’ Bir düşünün daha işe başlamamışsınız ama psikolojik olarak hazırsınız. Bunlar bir grup. Başka bir grup da aynı hisleri paylaşmakla beraber sessiz kalırlar ve size türlü türlü tavsiyelerde bulunurlar.

Şimdiden yazayım hiç bir kimsenin tavsiyesine kulak asmayın. Her kişinin VNJ uğruna yaşadığı deneyim müstakil, şahsa münhasır bir olaydır. Benim yaşadığım bir diğerinin yaşadığından farklıdır. Bendeniz yazımda VNJ ile ilgili gerçek durumu mümkün olduğu kadar yalın ve herkesin karşılaşacağı durumlar açısından anlatmaya çalışacağım. Yani benden korku hikayeleri beklemeyin. Sevmem zaten korku hikayelerini. İnsanların sadece korku hikayelerine ihtiyacı olduğunu kim söyledi ki? Bir diğer grup VNJ etrafında anlatılanları sakin sakin dinlerler ve ‘Sen ne yaptın?’ sorusu gelince, sağlam bir görüntü ile cevap verirler: ‘Ben bir seferde hallettim!’ Bak sen! On kere gidip sürünme nerede, bir seferde halletmek nerede? Tabii ki her aklı başında olan adamın aklına bir soru geliverir: ‘Nasıl yani?’.
 
Bu sorunun, sakin ve ‘sizi gidi cahiller’ edalı cevabı size bu fani dünyadan herşeyin mümkün olduğunu hisettirir. ‘Bütün mesele adamını bulmaktır’. Yukarıda kısaltmasını verdiğim kısaltmalar evreni gerçekten de ‘adamı olanların’ işlerini kolay hallettiği bir yerdir. Aslında VNJ hayali ile yola çıkanların karşısına çıkan 55 kilometre ötedeki tek bir merkez olgusu bahsettiğim ‘adamı olanlar’ olayını ‘güya’ ortadan kaldırmak için yapılmıştı. Muazzam boyutlardaki bu merkezde eskinin kanlı kuyruklarının olmadan adam gibi  hizmet veriliyor olması ‘adamı olanlar’ olayını da ortadan kaldırmış gibidir. Ancak kendi yaşadığım deneyimden bahsederken dikkat çekeceğim çalışma sistemi ve göçmen merkezinin Moskova’nın uzağında olması ‘adamı olanlar’ geleneğinin de sürmesine neden oluyor. Bu yazdıklarımdan ‘adamı olanlardan’ olmadığımı anlamışsınızdır. Şimdi gelelim biz ne yapmışız? Hemen başından yazayım. VNJ macerasının birinci etabı olan başvuru kısmında mutlu sona ermiş bulunuyorum. Velhasıl korku hikayelerini bir yana bırakın ve yazdıklarımı okuyun.

İlk yaptığım kasım 2019’da yürürlüğe giren haliyle Yabancı Vatandaşlar kanununu incelemek oldu. Bu konuda bilgi sahibi olup da kafanızı bir sürü gereksiz bilgi ile dolduranlardan kurtulmak için bunu yaptım. Amacım VNJ denilen oturma izninin alınması ile ilgili ana tespitleri yapmaktı. VNJ almaya hakkım var, ama bunun şartları nedir vesaire soruların cevaplarını bir kenara not ettim. Ardından yukarıda bahsettiğim göçmen merkezinin Internet sitesini (https://mc.mos.ru) ciddi bir şekilde inceledim. Gayet doyurucu, açık bilgilere, VNJ almak için derleyeceğiniz belgelerin örneklerine ulaşabiliyorsunuz. Bu belgelerin arasında bulunan sağlık raporunu (2650 Ruble), Rus dili ve tarihini bildiğinize dair sertifikayı (3500 Ruble) yerinde alabiliyorsunuz, VNJ almak için ödenecek 5000 Ruble’lik harcı yine orada ödeyebiliyorsunuz. 5000 Ruble’lik ücreti karşılığında size danışmanlık veriyorlar ve en çok sorun çıkan başvuru dilekçesini sizin için dolduruyorlar. Bendeniz göçmen merkezinin uzaklığından dolayı bu belgeleri Moskova’da almayı tercih ettim. Sağlık raporunu sağlık sigortası çerçevesinde bedelsiz, Rus dili ve tarihi sertifikasını ise 4500 Ruble karşılığında yapılan sınav sonucunda aldım. Bu belgelerin derlenmesi başka bir yazının konusu olacak kadar derin. Burada konumuz VNJ olduğu için sadece nasıl aldığımı yazdım.

Belgeler toparlandıktan ve düzgünce bir dosyaya yerleştirildikten sonra artık o 55 kilometredeki göçmen merkezine gitme zamanı gelmişti. Bu arada o yerin bulunduğu Saharova köyünün, yabancılar arasında göçmen merkezi için de kullanıldığını hatırlatayım. Göçmen merkezi dersiniz kimse bilmez, ama Saharova dedin mi her şey yerli yerine oturur. Çünkü daha önce duduğunuz korku hikayelerinin doğduğu, yaşandığı ülkenin adıdır Saharova. Bundan sonra göçmen merkezi yerine ben de Saharova diyeceğim. Velhasıl, daha önce duymak durumunda kaldığım korku hikayeleri ile bilgilendirilmiş olduğum için git-gel sürecine filozofik yaklaştım. Size de aynısını önereceğim. Bu filozofik yaklaşımın temelinde Saharova’ya en az on kere gideceğim düşüncesi vardı. Çünkü her gittiğimde bir eksikliğin bulunacağını biliyordum ve bunun için kendimi üzmenin anlamı olmadığını farketmiştim. Yazdığım gibi aynı felsefeyi size de önereceğim. ‘Adamı olanlar’ grubu için bu geçerli değil çünkü. Onlar benim bilmediğim bir yoldan gidiyorlar.



1. Gün.
Saharova’da çalışmaya sabah 08.00’de başlıyorlar. İlk açılış anında birikme olabileceğini düşündüğüm için daha geç saatte orada olacak şekilde yola çıkıyorum. 55 km sonra yolun sağ tarafındaki Çok İşlevli Göçmen Merkezi levhasını görüyorum. Bizim gibiler için anayolda hazırlanan cebe giriyorum ve yeşil ışıkla beraber Saharova topraklarına giriyorum. Hemen sağ tarafta ücretli otopark yeri bulunuyor. Saati 50 Ruble. Arabamı park ediyorum ve girişe yollanıyorum. Saharova’nın kaleye benzeyen ana binalarına ulaşmak için iki aşamalı kontrol noktasından geçiyorsunuz. Bu arada işlem yaptırmak için gelenlerin %95’nin eski SSCB cumhuriyetlerinden olduğunu görüyorsunuz. İlk kontrol noktasında pasaportunuza bakıyorlar, çantanız varsa içindekilere bakıyorlar. İkinci kontrol noktasında aynı tören tekrarlanıyor. ‘Bu kadar ilgiye ne gerek vardı ki?’ diyorsunuz ve demirden döner parmaklıkları aşarak Saharova’ye giriş yapıyorsunuz. Sizi önce bir kafe karşılıyor. Uzun beklemelerde vakit geçirilecek bir yer diye düşünüyorsunuz ama pek öyle değil. İlerledikçe neden olduğunu anlayacaksınız. Nihayet kalenin ana binasına ulaşıyorsunuz. 200 – 300 metrelik cephesinde yukarıda yazdığım kısaltmalara (FSB dışında) ulaşmaya çalışanlar için ayrı ayrı girişler yapılmış. Önce VKS, ardından patent alanlar, ardından VNJ ve RVP için belge verecekler ve en sonunda da ön kayıt yaptırılan bölüm bulunuyor. Bizim ilk durak yerimiz de burası. Yine pasaportunuzu göstererek, döner demir parmaklıkları aşarak içeri giriyoruz. Birinci günün anlamı şu: Belgelerinizi içeri vermek için randevu alacaksınız. Burada getirdiğiniz belgelere bakılıyor, hepsi yerinde ise size randevu veriliyor. Yalnız burada belgelerinizin doğru olup olmadığına bakılmadığını özellikle belirtmek isterim. O ikinci günün heyecanı. Bu aşamada sadece belgenin olup olmadığına bakılıyor. Ancak bu da garanti değil. Çünkü benim durumumda konslosluktan alınacak savcılık belgesinin eksik olduğunu tespit edemediler. Bu belgenin Internet sitesinde listesi verilen belgeler arasında olmadığını hatırlatmak isterim. Türkiye ‘vizeli - hassas’ ülkeler arasında olduğu için istenen bir belge imiş. Hazırladığım belgelerden biri olan dilekçede VNJ almak için dayanak olarak çocuk sahibi olmam hususuna dikkat çekiyorlar. Ben ise eşimden dolayı VNJ için hazırlanmıştım. Dolayısı ile o anda eşimden dolayı önce RVP (geçici oturma izni), ardından VNJ alabileceğimi öğreniyorum. Ancak çocuk olduğu için işim kolaylaşıyor, direkt olarak VNJ’ye başvurabileceğim anlaşılıyor. Bu da dilekçemde değişiklik yapılacağı anlamına geliyor. Ama zamanım olacak, çünkü randevu ertesi gün sabaha veriliyor. Yol gösterdikleri için teşekkür edip, randevu kağıdımı alıp olay yerini terk ediyorum. 1. Gün bu şekilde sona eriyor. Ofiste istenen değişikliği yapıp ertesi güne hazırlanıyorum. Oysa 1. Gün bana diğer eksiklerim konusunda bilgi verilse 2. Gün oraya gitmeme gerek olmadığını anlayacağım. Diğer yandan belli sayıda bir git-gel yaşayacağım açık.

2. Gün.
Randevu verilen saatte Saharova’dayım. Tabii 55 km yolu katetmiş olarak. İçeri girerken amerikan polislerine benzer güvenlik görevlilerinin klasik kontrolünden sonra bana bir elektronik sıra veriliyor. İşlemlerin yapıldığı yere giriş tıpkı uçağa binişteki kontrol yerine benziyor. Randevu saatinde geldiğim için şimdi beni çağırırlar diyorum, ama değil! Bir buçuk saat sonra bana sıra geliyor. Gözlüklü ve orta yaşlı bir hanım belgelerimi dikkatle kontrol ediyor. İşte bu kontrol sırasında savcılık belgem olmadığı anlaşılıyor. Artık en az iki sefer daha geleceğimi bildiğim için diğer yorumlarıi huzur içinde dinliyorum. Bana oğlumun doğum belgesinde yazıların silik olduğunu ve ZAGS’tan yenisini almam gerektiği söyleniyor. Yaptırdığım pasaport çevirisinde pasaportun tüm sayfaları olmalıymış, bir de dilekçemde gelir ile ilgili hesaplamayı yanlış yapmışsınız deniyor. Velhasıl notlarımı alıyorum. Hatırlarsanız en az on kere gideceğim diye kendimi hazırlamıştım ya, sakin sakin orayı terk ediyorum. Ama yapacağım da çok iş var. Hemen nüfus dairesine gidip oğlanın doğum belgesinin yenisini çıkartıyorum. Aynı gün veriyorlar. Ertesi sabah konsolosluğa gidiyorum ve savcılık belgemi alıyorum. Hiç bir suç işlememişim, hakkımda da açılmış bir dava yokmuş. Bu iyi tabii! Aldığım belgeyi dışişleri bakanlığına götürüyorum. Orada bir de apostil olacak. Beş iş günü sonra gel deniyor! Her belge için bankadan harç yatırdığımı da unutmayalım. Velhasıl beş iş günü sonra apostilli savcılık belgemi alıp notere yollanıyorum. Bu belgedeki konsolosluk damgasının ve benim pasaportun yeni çevirisi yaptırılıyor. Bir hafta sonra yeni Saharova seferine hazırım.


3. Gün.
Artık iyi bildiğiniz ve bu yüzden tekrar etmeyeceğim engelleri aşarak yine randevu kısmına geliyorum. Yine her şey tamam olduğu için ertesi güne randevu veriyorlar.

4. Gün.
Yine buradayım. Saharova. Canım Saharova. Elektronik sıra kağıdını veriyorlar. Daha 3 nolu salona ulaşmadan bakıyorum beni çağırıyorlar. Şaşkınım ama ilgili yere doğru yöneliyorum. Yine gözlüklü ve orta yaşlı bir hanım başlıyor benim belgeleri incelemeye. Her şey tamam gibi. Ancak dilekçemde yine bazı düzeltmeler yapılması gerekiyor. Bana diyorlar ki ‘Sana 15 dakika süre. Düzeltmeleri yap getir’. İçeride otomatik fotokopi çeken cihazlar ve bilgisayarlar var. Verilen 15 dakikanın acelesi içinde inşallah cihazın başında kimse yoktur diyerek gidiyorum. Cihaz boş. Ancak benim hafıza kartındaki word belgelerini göstermek istemiyor. Etrafta ne olduğunu sorabileceğim bir görevli yok. Dakikalar da geçiyor bu arada tabii. Neyse, nasıl oldu bilmiyorum, dilekçeyi açıyorum ve gerekli düzeltmeleri işliyorum. Ancak bu sefer de printer bağlantısı yok, admin parolası girin diye bir mesaj çıkıyor. Yanda fotokopi çeken adam, bir ilgili yok mu diye sorduğum polis, bankamatikte insanlara yardımcı olan genç, hiçbiri yardımcı olmuyor. Hani on kere gelecektim ya! Hafıza kartını çıkarıp görevli hanımın yanına geri dönüyorum. Durumu anlatıyorum. Hemen yanında duran dev printerden bunu bastırabileceğini biliyorum ama bunu yapmıyor. ‘Öyleyse sizin randevuyu yarına erteliyorum’ diyor. Ben de ‘nasıl uygun görürseniz’ diyorum.

5. Gün.
Dilekçe düzeltildi. Saharova’ya gelindi. Elektronik sıra alındı. Bir saat sonra beni çağırıyorlar. Ancak çağırılıdığım yerde beni başka bir salona ve bankoya yönlendiriyorlar. Bu ‘git-gel’ işlemini başarıyla tamamlayanlar için. Velhasıl yeni yerdeki tombul hanımefendi belgelerimi kontrol ediyor ve ‘herşey normal’ diyor. ‘Allah’a şükür’ diyorum. Tabii uluslararası bir skandal çıkmasın diye bunu ‘Tanrı’ya şükür’ diye telaffuz ediyorum. Hanım gülümsüyor ve ‘geldiğiniz salona gidip bekleyin’ diyor. Bu da ikibuçuk saatlik bir bekleme demek. Benim numara 0099 anons ediliyor. Koşuyorum. Bana hemen köşede parmak izi bölümüne gidin diyorlar. Bütün parmaklarımın, avuç içinin taraması alınıyor ve fotoğrafım çekiliyor. Bu işlemden sonra yine en son beni çağıran hanımın yanına gidiyorum. Benim dilekçe bana uzatılıyor. Bu yolun sonuna geldim demek. Çünkü son işlem kendi elimle tarihi yazmam ve imza atmam. Bu işte tamam. Bana üzeri silik bir kağıt veriyorlar. Başvurumun teslim alındığına dair. Dört ay sonra VNJ hazır olacak! "Hazır olup olmadığını içişlerin bakanlığının sitesinden takip edebilirsiniz" diyorlar.

Dört ay sonunda bu belgenin nasıl alındığını da yazacağım. Tabii alabilirsek. Kanunen yaptığım başvurunun kabul edilmiş olması VNJ’nin verilmesini garanti etmiyor.

Sonuç:

Harcanan gün sayısı: 5 (ben 10’a hazırlanmıştım, yani gayet iyi bir sonuç)

Resmi harçlar, noter vesaire masrafları: 17730 Ruble

Katedilen yol: 560 kilometre.

27 Aralık 2019 Cuma

Rusya'da en çok satan romanlar: 'Nitelikli ve yerli' edebiyat gözde





Forbes dergisinin Rusça edisyonu 2019 yılının en başarılı 12 romanını sıraladı. Kitapların tirajı 30 ile 90 bin arasında değişiyor. Eleştirmenler bu yıl okurların nitelikli edebiyat eserlerine ve Rusça yazılmış romanlara daha çok ilgi gösterdiğine dikkat çekiyor.

Forbes'un listesinde ilk sıra Güney Kıbrıslı yazar Aleks Michaeides'in The Silent Patient (Suskun Hasta) romanına ait. Rus yazar Dina Rubina ise Napolyon'un Arabaları. 2'nci kitap: Beyaz Atlar (Napoleonov oboz. Kniga 2: Belıye loşadi) romanı ile ikinci sırada.

1. Alex Michaelides. The Silent Patient (Suskun Hasta)

2. Dina Rubina. Napoleonov oboz. Kniga 2: Belıye loşadi (Napolyon'un Arabaları. 2'nci kitap: Beyaz Atlar)

3. Jo Nesbø. Knife (Bıçak)

4. Robert Galbraith (J.K. Rowling). Lethal White (Ölümcül Beyaz)

5. Viktor Pelevin. İskusstvo lyohkig kasaniy (Hafif Dokunuşlar Sanatı)

6. Yevgeni Vodolazkin. Brisbane

7. Stephen King. The Outsider (Yabancı)

8. Aleksandra Marinina. Drugaya pravda, tom 1 (Başka bir gerçek, 1'nci cilt)

9. Elçin Safarlı. Dom, v kotorom gorit svet (Işık yanan ev)

10. Diane Setterfield. Once Upon A River

11. Jojo Moyes. The Giver of Stars

12. Aleksey İvanov. Pişeblok (Yemekhane)

23 Aralık 2019 Pazartesi

Gogol'un Paltosundan Çıkanlar!



Bahar Feyzan
Flu TV

Hepimiz Gogol'ün Palto'sundan mu çıktık?
Siz bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz?
Gogol kimlerden ilham aldı, kimlere ilham verdi?
Puşkin ile Gogol'ün arası nasıl?
Rus edebiyatını sever misiniz?
Klasikleri neden okumalıyız?
Gogol nasıl öldü?
Rusya'da bürokrasi neden edebiyatın konusu oldu?
Hiç okuyor musun Gogol falan?


Bütün soruların yanıtı Bahar Feyzan'la bu videoda.

Aşk-ı Memnu Mu Anna Karenina Mı?




Bahar Feyzan
Flu TV

Bahar Feyzan ve İlker Canikligil Rus edebiyatının bir diğer büyüğü Tolstoy'un romanı Anna Karenina'yı konuşuyor.

İlker kitabı okumuş mu?
Madam Bovary bu romanların hepsinin atası sayılır mı?
Fransa, edebiyatıyla her romancıyı etkilemiş mi?
Aşk-ı Memnu kopya mı?
Tolstoy en çok Flaubert'ten mi etkilendi?
Halit Ziya Uşaklıgil roman yazarı mı dizi yazarı mı?
Aşk romanlarını kimler okuyor?
Madam Bovary ile Anna Karenina kader ortağı mı?
Tolstoy ahlakçı mı?
Erdemli kadın safsatası nedir?
Erkek yazarlar neden kadın karakterleri hep öldürüyor?
Rusya'da her zamanki gibi devrimin ayak sesleri duyuluyor mu?
Tolstoy bir nevi vaiz mi?
Tolstoy ile karısının sorunları nelerdir?
Tolstoy şimdi yaşasaydı neler yazardı?
Aşkın ömrü kaç yıldır?
Anna Karenina sosyetedeki yerine dönebilecek mi?
Sosyete dünyasında operanın yeri nedir?
Romandaki sekizinci bölümde neler var?
Roman niye aslında bitmiyor?
Dostoyevski, Tolstoy'u kıskanıyor mu?
Balzac kimleri etkilemiş?
Shakespeare bir sahtekâr mı?
Bahar Feyzan yediği linçlerden sonra çeviri konusunda ne diyor?
Anna Karenina'nın önemli bir roman olmasındaki etkenler nedir?
Tolstoy dişil bir yazar mı?
Tarihi roman sever misiniz?
Tolstoy ile Dostoyevski hep birbirlerini ekmiş mi?


Anna Karenina ve Tolstoy hakkında merak edip etmediğiniz her şey bu videoda!

Puşkin’in Erzurum Yolculuğu




Aleksandr Puşkin, 1799 yılında Moskova'da doğdu. Babası Sergey, soylu bir ailedendir. Annesi Nadejda Çad’lı (Etopya’lı olduğuda söylenir) Abraham Hannibal’in neslindendir. Büyük Dedesi Abraham, Rus Çarı I. Petro’nun vaftiz oğlu ve çarlık ordusunda seçkin bir subaydı. Annesi ve babası eğitimli insanlardı. Puşkin, soylu bir aile ortamında büyüdü. İlk bilgilerini Fransız mürebbiyelerden edindi. Henüz sekiz yaşındayken Fransızca ve Rusça öğrenmişti. 11 yaşına geldiğinde özgürlükçü ve hicivci yazarlarını beğendiği Fransız edebiyatından etkilenerek Fransızca şiirler ve güldürüler yazmaya başlamıştı.
Rusça çağdaş ve ulusal şekle ulaştı
Puşkin öncesi Rus yazarlarının ana yönelişleri, romantizm ve klasisizm olmuştu. Daha çok Batı edebiyatının etkisi altında doğmuşlar, Rus kültürü temeline yeterince oturmamışlardı. Puşkin, Batı kültürü ve özgürlükçü düşüncesiyle Rus halk duyarlılığını kaynaştırdığı eserlerinde, Rusçayı gerek sözcük dağarcığı ve gerekse tümce yapısı ve anlatım özellikleri bakımından arındırmış, zenginleştirmiş, bu dile çağdaş ve ulusal bir yapı kazandırmıştır. Şiirlerinin yanında Rus ve Dünya edebiyatına katkısı tartışılmayacak, ”Byelkin’in Öyküleri”, ”Dubrovski”, ”Yüzbaşının Kızı” v.b. öykü ve romanlarıyla hafızalarda yer etmiştir.
”Büyük Petro’nun Arabı”
Puşkin'in ilk roman denemesi olan yarım kalmış uzun hikaye ”Büyük Petro’nun Arabı”, şiirleriyle nam salmış bir yazarın düz yazıda da gayet başarılı olabileceğini göstermesi açısından çok önemli bir yere sahip. Adından da anlaşılacağı gibi Büyük Petro'nun, aslen Arap olan vaftiz edilmiş oğlu İbrahim'in yaşadığı bir aşk sonrası evliliği konu ediniyor.
Puşkin’in büyük dedesi Arap İbrahim, Çad Gölü’nün yanında doğmuştur. Daha küçük bir çocukken esir düşerek köle tacirleri vasıtasıyla İstanbul’a kadar getirilir. İstanbul Kapalı Çarşı’da zamanın Rus sefiri tarafından satın alınan İbrahim bir müddet sonra Moskova’ya gönderilir. Çalışkanlığı ve belki esmer sevimli haliyle Çar 1. Petro’nun beğenisini kazanır. Vaftiz edilerek Çarlık ailesinin içinde büyür. İlerleyen yaşlarında önemli görevlere getirilen İbrahim Hannibal’ın kıvırcık saçlı torunu dünyanın en çok bilinen şair ve yazarlarından olur.
Puşkin’in Erzurum Yolculuğu
Puşkin, 1829 yılındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rus ordusuyla birlikte Erzurum'a kadar gider. 1836'da yayımlanan ''Erzurum Yolculuğu'' kitabı bu yolculuğun izlenimlerini yansıtır ve yazarın gezi türündeki başarılı bir eseridir. Batılı oryantalistlerden farklı olarak, abartısız, Doğu'yu kendi kimliği ve özellikleriyle anlatmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun o zamanın şartlarında doğu bölgesiyle İstanbul arasındaki karşıtlık ve çelişkileri dahice sezerek eserinde konu olarak işlemiştir.
Puşkin Moskova’dan başlayıp Erzurum’a kadar devam eden yolculuğunu, kitabının özeti gibi olan şu başlıklarla anlatıyor: Bozkırlar. Bir Kalmuk çadırı. Kafkas suları. Askeri Gürcü yolu. Vladikafkas. Osetinlerin ölü gömme törenleri. Terek. Daryal geçiti. Gürcistan'a ilk bakış. Hüsrev Mirza. Tiflis. Halk hamamları. Ermenistan'ın görünüşü. Çifte geçitler. Gergerler. Maden suyu kaynağı. Gümrü'de geceleme. Ararat. Sınır. Kars'tan ayrılış. Kont Paskeviç'in ordugâhı. Hakkı Paşa'yla savaş. Bir Tatar beyinin ölümü. Çoban köprüsü. Hasankale. Ilıca. Erzurum üstüne yürüyüş. Görüşmeler. Erzurum'un alınması.
Erzurum’da Puşkin Müzesi
İçinde olduğumuz 2019 yılı, Türkiye-Rusya Karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı olarak devam ediyor. İki ülke kültürel etkinlikler kapsamında çok sayıda kültür, sanat ve devlet adamlarını bir araya getirdi. Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Atatürk Üniversitesi Rus Dili ve edebiyatı Bölümünün çabalarıyla Erzurum'da, Aleksandır Puşkin'in kaldığı ve ‘Erzurum Yolculuğu' adlı eserini yazdığı evde bir Puşkin Müzesi açılacak.
Yerli halk açılacak Puşkin müzesine ne kadar ilgi gösterir bilmiyorum ama son yıllar Erzurum kayak merkezine ve ‘Erzurum'a Yolculuk’ kitabında bahsedilen kükürtlü kaplıcalara gitmeye başlayan Rus turistlerin çoğunluk itibariyle uğrayacaklarını tahmin ediyorum. Yıllık ağırlanan turist sayısının 45 milyona ulaştığı Türkiye’ye en fazla ilgi, 6 milyonluk rakamla ilk sırada Rusya’dan gelenler oluşturuyor.

Valodya'nın Zillisi


Valodya'nın Zillisi

M. Hakkı Yazıcı

Valodya, benim Rusya’da tanıdığım ve dost olduğum ilk insanlardan biri.
Yuliya’nın arkadaşı Şurik’in uzatmalı sevgilisi kamyoncu Vladimir Petroviç.
Gerçekten kendine has bir adamdır. İçi dışı birdir. İyi, kötü zamanlarında insanın hep yanıbaşında görmekten mutlu olacağı dostlardan biri olduğunu hiç düşünmeden söyleyebilirim.
Ruslarla yakın ilişkiler kurmanın biraz zaman alacağı, ama inandıktan ve sevdikten sonra size hiçbir zaman arkalarını dönmeyecekleri, gerçek bir dostluk sürecinin başlayacağı görüşünün doğru olduğunu onu tanıdıktan sonra öğrendim.
O sıcacık gülümsemesiyle bulunduğu ortama her zaman huzur verir.
Sıradan bir kamyoncu değildir. Onunla her konudan konuşmak mümkün. Dereden, tepeden, edebiyattan, tarihten, politikadan, yaşam felsefesine kadar,  aşağı yukarı her konuda konuşabilir insan Valodya’yla. Votka, şarap, şampanya, bira ne bulursa ayırt etmeden içer. Hele bir de neşelenip, havaya girdi mi sohbetine doyum olmaz. On senedir tanıyorum onu, Hiç değişmedi desem doğru olur. Bu arada laf aramızda yakınlarda dişlerini yaptırıp, yeme içme kalitesini arttırdı.
Geçenlerde kendisi için devrim sayılabilecek bir olaya imza attı: Artık kendisine çok masraf açmaya başlayan emektar Zil130 Model kamyonunu satıp, yenisini aldı.
Bu kararı vermek onun için oldukça zor oldu, ama uzun zaman düşünüp taşındıktan sonra yolunu ayırdı eski kamyonuyla.
İlginçtir; Rusya’da bugün trafikteki her üç yük aracının biri Sovyet devrinden kalma imiş.
Avtostat adlı araştırma kuruluşu, “Rusya, hala Sovyet devrinin kazanımlarıyla ve mirasıyla yaşıyor” tezlerine destek verecek ilginç bir araştırma paylaştı.
Zaten, diğer kamuoyu araştırmalarından da çıkan sonuçlara göre, Rusların önemli bir çoğunluğunun kanaati reddi mirasın pek anlamlı olmayacağı yönünde.
Moskova’da şehrin bütününe; binalara, yollara, meydanlara, parklara ve muhteşem Metro’ya baktığınızda Sovyetler Birliği döneminin bıraktığı mirası ve değerleri kolayca gözlemleyebiliyorsunuz. Bunları çıkardığınızda geriye pek bir şey kalmıyor zaten.
Avtostat’ın araştırmasına göre; TIR’lardan kamyonlara, kamyonetlere kadar hala aktif olarak kullanılan, trafiğe kayıtlı yük araçlarının yüzde 35’i SSCB döneminde imal edilenler. Bu sayının 1 milyon 330 bini bulduğu bildiriliyor. Bu araçların yüzde 30’u (400 bin) “GAZ”, yaklaşık 354 bini ise KamAZ marka. URAL’dan BelAZ’a kadar yine Sovyetler Birliği döneminin önde gelen fabrikalarının ürettiği araçlar, en yenisi 28 yaşında olmak üzere Rusya yollarında yük taşımaya devam ediyorlar.
Aralarında "yarım asırlık" olanları bile var.
Bu haberi okuyunca Vladimir Petroviç için eski kamyonunu satıp, yenisini almanın neden bir “devrim” niteliğinde olduğunu kolayca anlıyorum.
Sebebine, vefa, sevda,…artık ne derseniz deyin.
***
Bir akşam onlarla birlikteyken Valodya, Şurik’e heyecanla “Biliyor musun bugün kimi gördüm?” diye sordu.
Bizim Şurik, kıskançlığı ile ünlü. Cevap vermedi. “Herif, eski sevgililerinden birine raslamıştır; şimdi bana bunu anlatıp, yine sinirimi bozacak,” diye düşünmüştür muhtemelen.
Şurik’e sorarsanız Vladimir’in eski kız arkadaşlarının hepsi zaten “zilli”, “sürtük”, aklınıza ne kadar olumsuz sıfat varsa onlardan…
Valodya, tepki gelmeyince kendi anlatmaya başladı:
“Sabah giderken yolun karşı tarafında benim eski kamyonu alan adamı gördüm. Bir benzincide idi. Depoyu doldurduktan sonra, direksiyona atlayıp, yola çıktı. Seslendim, duymadı. İlerideki kavşaktan geri dönüp, yetişirim diye düşündüm. Aptallık işte, ama özlemişim benim külüstürü. Döndüm, takip etmeye başladım. Uzaktan görüyordum. Topukladım, ama ne mümkün; ihtiyar falan, ama benim bir tanecik eski kamyonum kuş gibi uçuyordu.”
Ruslar, genellikle sevdikleri arabalarına aynı insanlara, evcil hayvanlarına taktıkları gibi isim verirler.
Yine bir kamuoyu araştırmasına göre Rus araba sahiplerinin yaklaşık üçte biri (%37) arabalarına isim verdiklerini itiraf etmiş.
Superjob Şirketi Araştırma Merkezi, en popüler takma isimlerin arasında "Lastoçka" (kırlangıç), "Devoçka" (kız), "Malışka" (bebek), "Krasavçik" (yakışıklı), "Vişenka" (kiraz), "Baklajançik" (patlıcan) gibi sevimli isimlerin yer aldığını bildiriyor.
Bin kişinin görüşleri alınarak gerçekleşen bir anket çalışmasına göre arabalara daha az verilen isimler arasında Krokodil (Timsah), Mustang, Begemotik (su aygırı yavrusu), Raboçaya loşad (koşum atı) veya Tigreneok (kaplan yavrusu) gibi hayvan isimleri yer alıyor. Bazen otomobillere, film, çizgi ve edebiyat kahramanlarının isimleri de veriliyor:   " Bucephalus ", "Bagheera", "Rocky", "Terminator", gibi.
Rusların %8’i ise arabaları için çok egzotik isimler kullanıyormuş: "Higgs bozonu", "Bathyscaphe", "Alçak herif". 
Her on araba sahibinden biriyse soruya cevap vermeyi reddederek, “Arabamın ismi özel bir bilgidir,” demiş.
Öyle ya, özel hayata karışmamak gerekir.
Vladimir Petroviç, bana sormaz ya, soracak olsaydı hangi ismi koymasını tavsiye ederdim diye bir süre düşündüm.  Herhalde Zil Fabrikası’nın üretimi olan Zil130 Model eski kamyonuna Türkçe “Zilli” adını koymasını önerirdim.
***
Şurik, olayın ilkin şüphelendiği gibi olmadığını anlayınca rahatlamıştı. Konuşmalarının arasını yine şen kahkahalarıyla dolduruyordu.
Valodya’ya “Yetişebildin mi bari şu senin eski sevdalın kamyonuna?” diye sordu.
“Yok yahu, ne mümkün! Dedim ya kuş gibi uçuyordu.”
Ben de havaya girdim:
“Bak sen şu Zilliye,” diye bağırdım.

22 Aralık 2019 Pazar

Memurun Ölümü



Anton Çehov

Çeviren: Mehmet Özgül



Güzel bir akşam vaktiydi. Yazı işlerinde memurluk yapan İvan Dimitriç Çerviakov tiyatroda önden ikinci sıradaki bir koltuğa oturmuş, dürbünle “Kornevil' in Çanları” adlı oyunu izliyordu. Adamın oturuşuna bakılırsa mutluluğun doruklarında olmalıydı. Derken, birdenbire... Öykülerde sık sık rastlanır “derken, birdenbire,” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!.. İşte sevimli Çerviakov’un suratı böyle birdenbire buruştu, gözleri kaydı, soluğu daraldı. Dürbününü gözünden indirdi, öne eğildi ve hapşu!!! Aksırmak hiçbir yerde, hiçbir kimseye yasaklanmamıştır. Köylüler de aksırır, emniyet müdürleri de, hatta müsteşarlar da. Yeryüzünde aksırmayan insan yok gibidir. Çerviakov hiç utanmadı, mendiliyle ağzını, burnunu sildi; kibar bir insan olduğu için, birilerini rahatsız edip etmediğini anlamak amacıyla çevresine bakındı. İşte o zaman utanılacak bir durum olduğu ortaya çıktı. Tam önünde, birinci sırada oturan yaşlı bir zat başının dazlağını, boynunu mendiliyle çabuk çabuk siliyor, bir yandan da homurdanıyordu. Çerviakov, Ulaştırma Bakanlığı’nda görevli sivil paşalardan Brizjalov' u tanımakta gecikmedi. “Tüh, adamın üstünü kirlettim! Benim amirim değil ama ne fark eder? Bu yaptığım çok ayıp, kendisinden özür dilemeliyim.” diye düşündü. Birkaç kez hafifçe öksürdü, gövdesini biraz ileri verdi, paşanın kulağına eğilerek; 

– Bağışlayın, beyefendi! diye fısıldadı. İstemeyerek oldu, üzerinize aksırdım. 

– Zararı yok, zararı yok... 

– Affınıza sığınıyorum, efendim, hoş görün bu hareketimi. Ben... ben, böyle olmasını istemezdim. 

– Oturunuz, lütfen! Rahat bırakın da piyesi izleyelim. 

Çerviakov utandı, alık alık sırıttı, sahneye bakmaya başladı. Temsili tüm dikkatiyle izliyor ama artık zevk almıyordu. İçini bir kurt kemirmeye başlamıştı. Perde arasında Brizjalov’un yanına sokuldu, yanından şöyle bir yürüdü, çekingenliğini yenerek; 

– Efendimiz, üstünüzü... şey... Bağışlayın! Oysa ben... böyle olmasını istemezdim... 

Paşa öfkelendi, alt dudağını gevelemeye başladı. 

– Yeter artık siz de! Ben onu çoktan unuttum, oysa siz... 

Çerviakov paşaya kuşkuyla bakarak, “Unutmuş! Ama gözleri sinsi sinsi parlıyor, benimle konuşmak bile istemiyor! Aksırmanın çok doğal bir şey olduğunu söylemeliydim ona. Yoksa kasten tükürdüğümü sanabilir. Şimdi değilse bile sonradan böyle gelir aklına. Oysa hiç istemeden oldu.” diye düşündü. Çerviakov eve gelir gelmez, yaptığı kabalığı karısına anlattı. Ancak karısı, görünüşe bakılırsa, bu işe gereken önemi vermedi. Başlangıçta biraz korktuysa da paşanın başka bir bakanlıktan olduğunu öğrenince pek umursamadı. 

– Gene de gidip özür dilesen iyi olur, dedi. Toplum yaşamında nasıl davranılacağını bilmediğini sanabilir. 

– Ben de bunun için çabaladım durdum. Ondan birkaç kez özür diledim ama o çok tuhaf davrandı, beni yatıştıracak tek söz söylemedi. Hoş, konuşacak pek vakti yoktu ya... 

Ertesi sabah Çerviakov güzelce tıraş oldu, yeni üniformasını giydi, Brizjalov’u makamında görmeye gitti. Kabul odasına girince orada toplanan birçok dilek sahibini dinleyen Brizjalov’la karşılaştı. Paşa önce gelenlerle konuşuyor, onların isteklerini dinliyordu. Sıra Çerviakov’a gelince paşa gözlerini ona çevirdi. 

– Dün gece Arkadi tiyatrosunda... Eğer anımsamak lütfunda bulunursanız, aksırmış ve... istemeden üstünüzü... şey... özür... dilerim, diye konuşmaya başladı. Çerviakov; 

– Gene mi siz? Böylesine bir saçmalık görmedim! dedikten sonra başka bir dilek sahibine döndü. 

– Siz ne istiyorsunuz? 

Çerviakov sarardı, “Benimle konuşmak istemiyor, çok kızdığı belli. Ama yakasına bırakmayacağım, durumumu anlatmalıyım.” diye düşündü. Paşa son dilek sahibiyle konuşmasını bitirip odasına yöneldiği sırada arkasından yürüdü. 

– Beyefendi hazretleri! Zatınızı rahatsız etmek cüretinde bulunuyorsam, bu, yalnızca içimdeki pişmanlık duygusundan ileri geliyor. Siz de biliyorsunuz ki, efendim, isteyerek yapmadım. Paşanın suratı ağlamaklı bir duruma girdi, adam elini salladı. 

– Beyim, siz benimle alay mı ediyorsunuz? 

Bunları söyledikten sonra kapının arkasında kayboldu. Çerviakov eve giderken şöyle düşünüyordu: “Ne alay etmesi? Niçin alay edecekmişim? Koskoca paşa olmuş ama anlamak istemiyor. Bu duruma göre ben de bir daha bu gösteriş budalası adamdan özür dilemeye gelmem. Canı cehenneme! Kendisine mektup yazarım, olur biter. Yüzünü şeytan görsün!” Evine giderken düşündükleri böyleydi. Gelgelelim paşaya bir türlü mektup yazamadı, daha doğrusu iki sözü bir araya getirip istediklerini anlatamadı. Bunun üzerine ertesi gün gene yollara düştü. Paşa soran bakışlarını yüzüne dikince Çerviakov; 

– Efendimiz, dün buyurduğunuz gibi kesinlikle sizinle alay etmek gibi bir niyetim yoktu, diye mırıldandı. Aksırırken üstünüzü berbat ettiğim için özür dilemeye gelmiştim. Sizinle alay etmek ne haddime? Bizler de alay etmeye kalkarsak, efendime söyleyeyim, artık insanlar arasında saygı kalır mı? 

Suratı mosmor kesilip zangır zangır titreyen paşa; 

– Defol! diye bağırdı. 

Korkudan Çerviakov' un beti benzi atmıştı. Ancak; 

– Ne? Ne dediniz? diye fısıldayabildi. 

Paşa ayaklarını yere vurarak; 

– Yıkıl karşımdan! diye gürledi. 

Çerviakov’un karnının içinden sanki bir şeyler koptu. Gözleri bir şey görmeksizin, kulakları hiçbir ses işitmeksizin geri geri dış kapıya doğru gitti, sokağa çıktı, yürüdü... Kurulmuş bir makine gibi evine gelince üniformasını bile çıkarmaksızın kanepenin üzerine uzandı ve oracıkta can verdi.