Milletler savaşlardan doğar ve fetihler onları yüceltir.
Agincourt, Trafalgar ve El Alameyn İngiltere’nin büyüklüğünü belirlemiştir.
Fransa en iyi zamanını Austerlitz ile Jena’da yaşamış, çağdaş Almanya,
Königgraetz, Sedan ve Tannenberg zaferlerinin arka planında biçimlenmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri Concord ve Yorktovvn’da var olmuş, Gettysburg’da
birliğini korumuş ve Château-Thierry ve Midway savaşlarında bir dünya devleti
olarak sahneye çıkmıştır. Rusya’nın doğuş ve fetih süreci, Moskova Prensi
Dimitri Donskoi’nin 1380’de, Kulikovo’da, Moğollar üzerindeki zaferiyle
başlayarak daha uzun sürmüştür. Rusya o zamandan beri -1709’da Poltava’da,
1812’de Borodino’da ve 1942’de Stalingrad’da- Avrupa’ya karşı dev savaşlarda
çarpışmışsa da, asıl büyüklüğünü belirleyen fetihleri Asya’da yapmıştır.
Rusya’yı dünyanın büyük devletleri arasına çıkartan ve oraya vardıktan sonra
yerini korumasına yardımcı olan şey Sibirya’nın fethidir. 1582’de Kossak reisi
Yermak Timofeeviç’in, Sibir Tatarlaı’nı bugünkü Tobolsk yakınlarında yenmesiyle
başlayan Rusya’nın Sibirya fethi, Korkunç İvan’dan Brejnev dönemi
sonuna kadar dört yüzyıla yayılmıştır.
Ruslar’ın Sibirya’yı ele geçirmeleri, İç Asya’daki politik karışıklıkların Iskitler’i Sibirya’nın güneyindeki büyük yol boyunca batıya doğru sürdüğü 3000 yıl öncesine dayanan büyük fetih sürecinin bir parçasıdır. Milattan 700 yıl kadar önce bu göçerler Batı dünyasına fırtına gibi girmişler ve daha sonraları gelecek olan savaşçı dalgalarının, Sibirya’yı Orta Asya’dan ayıran bozkırlarda hak iddia etmelerinin yolunu açmışlardır. Dünyanın gördüğü en üstün hafif süvarilerinden olan bu bozkır atlıları Asya’nın, Batı ve Yakındoğu ordularına karşı 2000 yıl boyunca galip gelmelerini sağlamışlardır. Hiç geri çekilmeyen ve pek az yenilgi tadan bu insanlar dünyanın, Cathay’dan Canterbury’ye kadar olan kısmındaki halkların tarihlerine biçim vermişlerdir.
Iskitliler MÖ 700 yıllarında batıya yönelerek, günlük
yaşamlarının merkezi olan at ve hayvanlarına otlak aramak üzere, bozkırları ilk
aşan kavim olmuşlardır. 400 yıl sonra daha hızlı hareket eden ve düşmanlarını
Batı’nın benzerini görmediği ağır süvarileriyle ezen Sarmatlar gelmişlerdir.
Anlaşmalarını bir kafatasından içtikleri insan kanıyla kutsayan zalim barbarlar
olan Sarmatlar’ın ardından gelen Attila’nın Hunları bir imparatorluk kurmuşlar
ve 5. yüzyılda Macaristan ovalarına kadar yayılmışlardır. Şarlman’m ölümünden
kısa bir süre sonra Hun imparatorluğunun çökmesi, Hıristanlığın ilk 1000.
yılının kutlanmasından önce Avrupa kapılarına dayanan yeni göç dalgalarının
birincisini oluşturan Avarlar’ın yolunu açmıştı. En son olarak da, Avrupa’ya
gelenlerin en korkuncu ve zalimi olan Batu Han’ın Moğol orduları gelmiştir ki,
bunlar doğudan gelen Asyalı istilacıların da sonuncusudur.
Modern çağların başında askeri teknoloji üstünlüğü ve
onunla birlikte Avrasya’da hak sahibi olma iddiası- Avrupa’ya kayınca,
Doğulular’ın zaferlerinin ve Batılılar’ın yenilgilerinin yönü de değişmiştir.
Ruslar 1580’lerden başlayarak doğuya yönelmişler, Avrasya bozkırlarının büyük
uygarlık merkezlerinden uzak bir yol seçmişler ve böyle- ce, Orta Asya
ordularıyla büyük çatışmalardan kaçınabilmişlerdir. Ruslar, Asya’nın daha
kuzeylerine çıkarak Sibirya’nın büyük nehirleri ve taşıma yolları boyunca
ilerleyerek, geçmiş yıllarda Asyalı süvarilerin fethettikleri bozkırları ve çöl
vahalarını değil, Urallar ile Pasifik arasındaki büyük ormanları ve tundraları
ele geçirmişlerdir. Batıda Ural Dağları, kuzeyde Kutup Denizi, güneyde
Kazakistan, Orta Asya, Moğolistan, Çin ve Kore, doğuda Bering Denizi, Ohotsk
Denizi ve Japon Denizi sınırları arasındaki Sibirya, ortaçağ Rusyası’nın
boyutlarını yüz kat arttırmıştır.
Ruslar, Sibirya’ya girdikten sonra îç Asya’dan Kutup
Denizi’nin Asya kıyılarını oluşturan denizlere dökülen büyük Sibirya nehirlerinin
en batısında olan İrtiş ve Obi vadilerine girmişlerdir. Her 40 kilometre karede
nüfus sıklığı bir kişiden az olan topraklarda pek direnmeyle karşılaşmayan ve
Batı’mn gördüğü en zengin kürklere rastlayan Ruslar 17. yüzyıl boyunca
hızlarını arttırmışlardır. 1620’den önce îrtiş’in doğusundaki Yenisey vadisine
erişmişlerdir. On yıl sonra da Yenisey’in ötesinde olan Lena’yı geçmişler ve
1639’da, başlangıç noktalarından 3000 mil (4800 kilometre) doğuda bulunan
Pasifik Okyanu- su’na varmışlardır. Bundan dokuz yıl sonra Alaska’nın batı
ucundan sadece 100 mil uzakta olan Çukotka Yarımadası’na erişmişlerdir. En
azından resmen kabul edilen toprak kazanımı anlamında, Rusya, sadece bir avuç
Kossak ve avcıyla ilerleyişini, bir dizi sınır karakolu ve ticaret merkezinin
ele geçirilmesiyle noktalayarak Sibirya’yı 66 yılda fethetmiş oluyordu.
Urallar’dan Bering Denizi kıyılarına kadar 5000 mil (8000
kilometre) uzanan ve 5 milyon mil kare (8 milyon kilometre kare) toprağı içeren
Sibirya’nın fethi Ruslar’m modern dünyanın en büyük kara devletini kurmalarına
imkân sağlamıştır. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Sibirya’nın sadece bir
eyaleti olan Yakutsk, Hindistan’ın tümünden daha büyüktü ve Sibirya’nın ikinci
eyaleti Yeniseysk, Büyük Savaş’ta, Rusya dışındaki bütün çarpışan devletlerin
toplam topraklarından daha büyüktü. Bu bölgede Batılı zaman ve mekân kavramları
geçerli olamazdı. Çünkü bir mevsimde, gece yarısındaki güneş bir başka mevsimde
yerini öğle üzeri karanlığına bırakabiliyordu. Vladivostoklu bir gezgin şöyle
yazıyor: “Pasifik Okyanusu ile Urallar’ın arasındaki yolu yarıladığımı sandığım
bir sırada karşıma çıkan bir tabelada, ‘St. Petersburg 5000 verst (5280
kilometre)’ yazıyordu.”1
Boyut olarak büyüklüğü kadar kaynak bakımından da zengin
olan Sibirya, Ruslar’a dünyanın altın ve gümüşünün altıda birini, platininin
beşte birini ve demirinin üçte birini vermiştir. Dünya ağaçlarının dörtte biri
Sibirya’da bulunmaktadır ve kömür, petrol ve doğal gaz rezervlerini hesaplamak
hâlâ çok güçtür. Urallar’la Pasifik’in ortasında bulunan ve 1.5 kilometre
derinliğinde olup Belçika’dan daha büyük olan Baykal Gölü’nde, dünyanın içme
suyunun beşte biri bulunmaktadır. Sibirya’nın, gemilerin seyredebildiği
nehirlerinin boyu, dünyanın çevresini saracak kadardır. Çok çeşitli ve tekdüze,
kötü ve romantik, zengin ve yoksul olan Sibirya bugün de, doğanın ve tarihin
sayısız çelişkilerini ve karşıtlıklarını bir araya getiren bir kıtadır.
Ruslar’ın Sibirya’yı fetihleri onlara bu toprakların geniş
kaynaklarına erişme imkânını hemen sağlamamıştır. Büyük altın rezervleri 19.
yüzyıla kadar keşfedilmemiş, daha büyük kömür, petrol ve doğal gaz rezervleri
ise ancak 20. yüzyılda öğrenilmiştir. Sibirya tarihsel olarak kaynaklarını Rus
fatihlerine vermekte nazlı davranmışsa da, Rusya’nın büyüklük iddialarını bir
ölçüde destekleyen bu kaynaklar olmuştur. Son 400 yılda Doğu ile Batı
arasındaki yeni dengede Sibirya’nın geniş doğal zenginliğine sahip olma,
Rusya’nın dünyada işgal ettiği yeri belirleme açısından çok önemli bir unsur
olmuştur.
Kaynak: W.
Bruce Lincoln, “Vahşi Batı ve Sibirya ve Ruslar”, Sabah Kitapları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder