Kaynak: http://www.notosoloji.com/
NOTOS’UN
9. BÜYÜK SORUŞTURMASI En Önemli 40 Roman Kahramanıyla ilgili.
Bu 40
roman kahramanından klasik Rus edebiyatının baş eserlerinden bazılarının
kahramanları olanlarıysa şunlar:
Rodion Romanoviç Raskolnikov
(Fyodor
Dostoyevski, Suç ve Ceza)
Anna Karenina
(Lev
Tolstoy, Anna Karenina)
İlya İlyiç Oblomov
(İvan Gonçarov, Oblomov)
Prens Lev Nikolayeviç Mışkin
(Fyodor
Dostoyevski, Budala)
Humbert Humbert
(Vladimir Nabokov, Lolita)
Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin
(Fyodor
Dostoyevski, Ecinniler)
Raskolnikov’un
adı Rusça raskol’dan, yani “bölünme”den gelir. Raskolnikov bölünmüş kişiliğinin
derin uçurumu üstüne gerilmiş bir ipte yaşar: Akıl ile kalp, duygu ile düşünce,
yalnızlık ile birlik, kayıtsızlık ile diğerkâmlık, iyilik ile kötülük uçları
arasında gidip gelir roman boyunca. Arkadaşı Razumihin şöyle der onun için:
“Doğrusunu isterseniz, birbirine ters iki ayrı karakter sanki nöbetleşe yer
değiştirir gibidir onda.” Bölünmüş kişiliği insanların dünyasını da ikiye böler:
“sıradanlar” ve “sıra dışılar”. Sıra dışı olduğunu kendine kanıtlama isteği,
sıra dışı insanların kendi değer ve kanunlarını yaratabileceğine olan inancı,
onu rasyonel bir cinayete götürür – tefeci kadının kafasını baltayla ikiye
böler. Cinayet onu sıra dışı ya da insanüstü yapmaz, aksine insancıl ve insan
dışı yönleri arasındaki çatışmayı daha da şiddetlendirir. Raskolnikov ne kadar
sıra dışı olmaya meyleder, bir o kadar sıradanın çukuruna düşer; ne kadar
kendini yalıtıp yüksek düşüncelere hapseder, bir o kadar da kendini insani
duygu ve ilişkilerin arasında bulur. Raskolnikov belki de insanın dünyayla
ilişkisindeki en temel açmazıyla çarpar bizi: “Hakikat gerçekte vücut bulmaya
ya da vücutsuzlaşmaya ne kadar dayanabilir?”
ANNA KARENİNA
Neva
şehrinin bataklığı üzerine kurulu St. Petersburg bir anlamda Rus edebiyatı
demektir. Ev sahipliğini üstlendiği yapıtların en ünlüsü de kuşkusuz Tolstoy’un
bu unutulmaz romanı. Anna Karenina, karlı bir günde, bir tren yolculuğu
sırasında gözünü okuduğu kitaptan kaydırdığı anda kendini yasak bir aşkın
içinde bulur. Bir devlet adamı olan kocası Aleksey Karenin’den çok daha genç ve
yakışıklı Kont Vronski ile yaşadığı bu yasak aşk bir anlamda kendi dipsiz
melankolisini de yaratır. Saygıdeğer kocasını ve çok sevdiği oğlu Seryozha’yı
bu aşk uğruna terk ederek Rus aristokrasisinin bütün kurallarını çiğner ve
onurunu ayaklar altına alır. Romanı bir klasik haline getiren de bu yasak aşk
ve Anna Karenina’nın yaşadığı ve onu intihara kadar sürükleyecek olan
çelişkiler muammasıdır. Kitabın başlarında, Anna bir kadının kendini trenin
önüne atarak intihar etmesine tanık olur ve romanın sonunda çözümsüzlüklerin
ağırlığıyla kendi hayatını da aynı biçimde sonlandırmayı seçer.
Oblomov
bir yandan aylak soylu sınıfın kişileşmiş halidir, diğer yandan da idealist
insanın açmazıdır. İlya İlyiç Oblomov hayatını yatarak sürdürür, rahat
schlafrock’unu üzerinden hiç çıkarmaz. Sürekli bir bıkkınlık ve bitkinlik
halindedir, huysuz ve ayyaş uşağı Zahar’la sürekli ağız dalaşı içindedir.
Pratik meselelerle uğraşmaya ya kabiliyeti ya da mecali yoktur. Oblomov,
muhasebecisi tarafından dolandırılır; malı mülküyle birlikte gitgide çöküşe
sürüklenir. Yarı Alman arkadaşı Ştoltz ise onun tam zıttı bir karakterdir:
azimli, iş bilir ve başarılı bir işadamı. Oblomov ise bir hayalcidir;
ideallerle yaşar ama eyleme geçme yetisini kaybetmiştir. Ştoltz-Oblomov
karşıtlığında eski Rusya ile Yeni Rusya, Doğu ile Batı karşı karşıya gelir.
Oblomov roman boyunca yataktan çıkmaya çalışır ama yataktan sandalyeye geçmesi
bile elli sayfa alır. İşte bu karakterden “Oblomovluk” terimi türemiştir:
Kimine göre atalet ve tükenmişlik, kimine göre geri kalmışlık, kimine göre de
eyleme geçemeyen idealistin dramıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder