Kaynak: http://www.okurken.net/2011/02/12/yuzbasinin-kizi/
“Yüzbaşının Kızı” Puşkin’in en önemli, en etkileyici
romanlarından biridir.
Her ne kadar eserin adıyla doğru orantılı olarak bir aşk
hikayesini anlatsa da, bu eserin daha çok zemininde kalan bir unsurdur. Oysaki
temel Pugaçev isyanı ile atılmıştır ve romanın inşası bu temel üzerinde devam
etmiştir.
Pyotr Andreviç daha doğmadan babası tarafından subay olarak
yazdırılmış ve bu emri-vakiliğin kurbanı Pyotr’un, eğitimi bittiğinde, görevini
yerine getirme vakti de gelmişti. Babasına göre Petersburg’a gidip serserilik
öğreneceğine orduda hizmet görüp asker olması her şeyden çok daha önemli ve
gerekliydi. Orenburg’a babasının bir arkadaşının yanına gönderilen Pyotr için
hayat asıl bundan sonra başlıyordu. Her ne kadar babasının arkadaşı ise de bu
kişi, amaç onu en zorlanacağı bölgeye göndermekti. Nitekim öyle de oldu.
Pyotr’un babası için önemli olan onun şerefli bir insan olmasıydı “…göze
gireceğim diye işgüzarlık yapma ama canla başla çalışmaktan da geri
kalma. Ne demişler: Giysini yeniyken onurunu gençken koru! Bunu sakın unutma.”
(Sayfa 10)
Oğlunu uğurlarken söylediği bu sözler onun asıl
düşüncelerini gayet açık olarak ifade etmektedir. Pyotr Andreyiç’in Orenburg’a
yolculuğu onun daha sonraki yaşamını etkileyecek önemli bir karşılaşmanın da
mekanı oluyordu. Yollarını kaybeden Pyotr ve lalası* Savelyiç bir klavuzun
sayesinde donmaktan kurtulup bir hana ulaşmayı başarırlar. Pyotr ise bunun
karşılığı olarak klavuza tavşan postlu kürkünü verir. Hayatın akışı içinde
belki de çok çabuk unutabilecek bu olay, hiç de o kadar basit olmadığını daha
sonra kanıtlayacaktır.
Belogorskaya Kalesi yaşamı Pyotr’un gözünde
canlandırdığı gibi sıkıcı, başındaki komutanı da cezalandırmaya hazır, görev
delisi biri değildir. Tam aksi eşi ve kızı ile kalede yaşayan İvan Kuzmiç
de, eşi de oldukça sıcak kanlı tatlı insanlardır. Başlarda bu kaleye sürgüne
gönderilmiş olan Şvabrin ile sadece öyle gerektiği için koşulların getirdiği
nedenlerden sıkça karşı karşıya kalıyor ama bundan da pek hoşnut olmuyordu. Ta
ki Marya İvanovna’ya iftira atıncaya kadar. Bu iftira hem Şvabrin’in asıl
kişiliğinin ve Marya’ya olan duygularının hem de Pyotr’un kendinin bile farkına
varmadığı gizli aşkının ortaya çıkışına sebep olur. Bütün bu sonuçlar da
düelloda son çizgisine ulaşır. Düelloda Pyotr yaralanır. Yaralanan Pyotr’un
iyileşme süreci Marya İvanovna’yla iyice yakınlaşmalarına neden olur. Ve
sonunda Pyotr Marya’ya evlenme teklifi eder. Ailesine de mektupla durumu
bildirir. Mektubun cevabı pek iç açıcı değildir. Üstelik bunun akabinde kaleye,
Don Kazaklarından Emelyan Pugaçev’in bir haydut sürüsüyle kaleleri ele geçirip,
yağmaladığı haberi gelir. Pugaçev kaleyi ele geçirmiş, İvan Kuzmiç ve eşi
öldürülmüş Marya ise Rahip Gerasimov’un evine sığınmıştır.
Şvabrin ise ancak ondan gelebilecek bir davranışla
Pugaçev’in yanında yer almıştır. Pyotr ve lalası hayatlarını kurtarmayı
başarırlar. Bu başarılarının Pyotr’un zamanında bir klavuza verdiği kürk postlu
tavşana, bunun adında klavuza gösterdiği cömertliğe borçludur. Çünkü o klavuz
Pugaçev’in ta kendisidir. Bu tanışıklıkları Pyotr’un hayatını bağışlamasına
yarasa da geri dönmüş olmasına rağmen aklı Orenburg’da kalmıştır. Marya’nın
durumu onu endişelendirmektedir. Bu endişe bir başka boyut daha kazanır bu
süreçte. Sıradan bir halk, düzensiz bir birlik, koskoca bir orduyu bozguna
uğratabilmiş, Moskova’ya kadar gelebilmiş, oysa ülkenin düzenli ordusu, onlara
karşı saldırı taktiği ile değil, savunma taktiği ile savaşı sürdürme kararı
almıştır. Kaleye az bir birlikte de olsa gitmek isteyen Pyotr’un eli kolu
bağlıdır. Fakat Marya’dan aldığı mektup onu kaleye tek başına yola çıkmasına
sebep olur. Şvabrin’in Marya’yla zorla evleneceğini öğrenen Pyotr ne olursa
olsun onu oradan kurtaracaktır. Pugaçev’in yardımı ile bu sefer de sevdiği kızı
kurtaran Pyotr, Pugaçev’le ilgili düşüncelerinde çelişkiler yaşar. Bir taraftan
asker kişiliği onun yakalanması doğrultusunda iken, diğer taraftan kendisine
gösterdiği yakın dostluk örneği. Üstelik bu yakınlık sonunda Pyotr’un da
tutuklanıp neredeyse Sibirya’ya gönderilmesine sebep olabilecek konuma gelir.
Puşkin, Pugaçev isyanını tarafsız bir gözle ustaca yakalamayı bilmiş ve ülkenin
ordusunun içinde bulunduğu durumu cesaretle gözler önüne sermiştir. Pyotr’un
Pugaçev’le ilgili iç çekişmeleri ise bunu en güzel şekliyle ifade eden
satırlarıdır romanın.
“Bu arada yazgımı elinde tutan bir çok gizemli rastlantının
ardı ardına sıralanmasıyla aramızda garip bir bağ kurulan şu adamı
düşünüyordum. Başvurduğu kanlı yöntemler, korkunç acımasızlığı aklıma geliyor,
şimdi sevgilimi kurtarmak için benimle yollara düşmesini ister istemez
yadırgıyorum.” (Sayfa 137)
“Onu yolculuğa hazırlanmış buldum. Benden başka
herkesin gözünde eli kanlı bir canavardan farksız olan bu adamdan ayrılırken
kapıldığım duyguları anlatamam. Ne yalan söyleyeyim o anda içten bir yakınlık duyuyordum
ona karşı. Elebaşılığını yaptığı o haydut sürüsünden onu bir an önce koparmaya
iş işten geçmeden kellesini kurtarmak için elimden geleni yapmaya can
atıyordum.” (Sayfa 150)
Puşkin iki karşıt davranışı oldukça dikkat çekici bir
ironiyle vermiştir. İdarede bulunan insanların yetersizliği, kimi yerde
çekiniklikleri, diğer yanda ise sıradan halk isyan ncılarının gösterdikleri
gözü peklik ve kararlılık. Bu garip karşıtlığı görmek zor olmaz ve Puşkin
eleştirisini yerli yerinde yaparak kitlelere ulaştırmayı başarır kitabında.
Üstelik bunu keskin bir dille değil edebi formla harmanlayan Puşkin bu formu
çok farklı bir noktada saklar. Belki de hemen hemen hiç kimsenin ilgilenmeyeceği
hatta ilgilenmeye değer bulmayacağı başka bir detayla yapar. Pugaçev’in isyancı
kişiliği altındaki“insan” tarafı ile. O insan ki idam sehpasına gitmeden
dostunu selamlamayı es geçmeyecek kadar“onur” ludur…
*lala; Çocuğun bakım, eğitim ve öğretimiyle görevli kimse
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder