Kaynak: http://gumuspusula.com/
Finlandiya’nın Laaperanta şehrinden oldukça konforlu bir
tren içerisinde iki saatlik bir yolculuk sonrasında St Petersburg’a geçtik.
Finlandiya’nın pasaport kontrolünden geçtikten sonra iki ülke arasındaki fark
hemen kendini belli etmeye başlamıştı. Ana kontrolden sonra yaklaşık 4 kez daha
kontrol edip, ”Acaba Türkler gerçekten Rusya’ya vize almıyor muydu?”
bakışlarından sonra ve bavulumuzu mıncıklama isteklerinden sonra seyahatin
tadını çıkarma fırsatını elde edebilmiştik. Rus Kültürü, üniversite yıllarımda
Ataol Behramoğlu gibi değerli hocalarımızdan tarihini, edebiyatını ve dilini
bolca çalışıp, hatmettiğim bir kültür olduğundan bendeki heyecanı hep bir başka
olmuştur. Latin alfabesini bir kenara atıp, Kiril alfabesini okuyabilmenin
verdiği keyifle çayımı bir farklı yudumlayıp arkama yaslandım. Zamanın nasıl
geçtiğini anlayamadan puslu bir St. Petersburg akşamı bizi selamlayıverdi.
Nasıl olsa saat mefhumu olmadığından beyaz geceleri gönlümüzce
yaşayabileceğimiz dolu dolu 4 günümüz vardı.
St. Petersburg’da ”beyaz geceler” önce saat 23:00′e doğru
hafif loş bir hal alıyor daha sonra saat 3:00 sularından tekrar doğuyor fakat
kuzey bölgelerinde olduğu gibi 24 saat batmamazlık yapmıyor. Bu büyülü geceleri
St. Petersburg gibi sanat ve tarih kokan bir şehirde geçirmek muhteşem
olacaktır. Süslü dev binaların ve geniş ötesi yolların ortasında kendinizi
karınca gibi hissedeceksiniz. Dünya’da sanatın en çok değer gördüğü ülkelerden
biridir herhalde Rusya. Parkta veya deniz kenarında resim yapan bir sanatçı
görmek şehirde olağan bir durum. Yağlıboyanın, edebiyatın ve birçok sanat
dalının altın çağını yaşadığı topraklardaydık ne de olsa Sankt-Piterburg’u
(Rusça telafuzuyla) altını üstüne getirmeseydik olmazdı herhalde. Gezilecek
sayısız müze, bina ve saray olduğundan elimizi çabuk tutmalıydık. Dünyaca ünlü
Hermitage Müzesi’nin tamamını gezmek bile bir hafta alıyorken gerisini siz
düşünün. Neva Nehri’nin kıyısına konuşlanmış bu şehri, I. Peter başkent olarak
kurmuştur. İsmi birçok kez değişmiş en son 1991 senesinde tekrar Leningrad’dan,
St. Petersburg’a dönmüştür. Yazları kısa ılık ve nemli geçerken, kışlar bol
yağışlı ve uzun geçer. St. Petersburg senenin ortalama 123 gününü karın ve
buzun altında ciddi eksi rakamlar eşliğinde geçirir (-35 gibi).
Yapılacaklar, görülecekler listesi diğer şehirlere göre
kesinlikle daha kabarık. Nevsky Prospekt, Petersburg’un en önemli
caddesidir. II. Dünya Savaşından sonra şehirde göreceğiniz tüm yapılar gibi
ciddi zararlar almış ve hepsi tekrardan restore edilerek eski hallerine
döndürülmüşler. Barok ve neoklasik tarzda inşaa edilmiş olan Saviour and
the Blood Kilisesi burada ilk görülmesi gereken yapıdır. Stroganov Sarayı, Kazan
Kathedrali bu cadde üzerinde görülmeye değer yerler arasındadır. Hermitage
Müze’si herkesin gezmesi gereken dünyanın en büyük koleksiyonlarından birine
sahip ünlü bir müzedir. Burada Picasso’dan, Monet’ye, Cezanne’den, Da Vinci’ye
tüm dönemlere ait tablolar ve yapıtlar bulabilmeniz mümkün. Bu müzeyi iyice
gezmeden (ki 1 hafta sürebiliyor gezmek) başka müzeleri gezmeniz skor açısından
size başarı sağlayacaktır ama çok değerli yapıtları görmeden ayrılmak katliam
olacağından siz iyisi mi önce Hermitage’a zaman ayırın. Daha sonra Peter
ve Paul Kalesi, Peterhof, Tsarkskoye Selo (Çarın Kasabası)
görülmesi gereken önemli yerler arasındadır. Peterhof Sarayı ve Çarın Kasabası
tartışmasız St.Peterburg’un en görülesi yerleri fakat şehirden biraz uzaktalar.
Peterhof’a, Hermitage’ın hemen önünden kalkan Peterhof Express ile yarım saatte
gittik. Çarın Kasabasına ise yağmurlu bir günde kendi çapımızda metro ve treni
birleştirerek 1 saatte gittik. Belirli saatlerde içeri aldıklarından ve o
sırada kovadan boşanırcasına yağmur yağdığından az kalsın geri dönüyorduk,
neyseki kendimizi zor da olsa atacak bir mini bir krep dükkanı bulabildik
(restoran bulana aşk olsun).
Tüm bunları gördükten sonra daha zamanınız kaldıysa Gatchina, Pavlovsk ve Oranienbaum’u görebilirsiniz. Son
olarak en süsü ile en bilindik metro istasyonu ”Avtova’yı” görmek isterseniz
Nevsky Prospekt’teki metrolardan birine girip kırmızı hattı takip
edebilirsiniz. Müzelere girişler 400-500 ruble arasında değişiyor ve bölümlere
ayrı olarak bilet alınıyor. Örnek olarak Peterhof’a hızlı feribot kişi başı 500
Ruble+ içeri giriş 450 Ruble + sarayı gezmek bir 400 küsur Ruble daha geri
hızlı feribot dönüş + 500 Ruble daha, bir de orada satılan fastfoodlardan yemek
isterseniz ki tek şansınız bu 450 Ruble daha alın size neredeyse 2500 Ruble
eder yani bir kişi Peterhof’u görmek 150 tl’ye denk gelir. Her şey para ve
girişler çok pahalı. Oraya kadar gitmişken bu bahsettiğim yerlere hatırı sayılır
para vermeyi gözden çıkarsanız iyi edersiniz.
Buraya uzun uzun yemekleri yazmak isterdim ama inanın o
kadar zorlandık ki yemek konusunda anlatamam. Bir kere bildiğiniz tarzda
restoranlar yok, onlara benzeyenler ya çok vasat ya da tamamen aristokrat Rus
Restoranları. Her ne kadar denemek için uğraş verdiysek de Borş Çorbası,
kestaneli yeşil mercimek çorbası, patatesli mantarlı ekmekleri ve pirogi
(börek) denemenin ötesine geçemedik. Tabii ki damak tadı göreceli bir konu
fakat yine de bir Türk’ün tavşan ciğerleri salata gibi bir karışımı kolay kolay
sevemeyeceğini düşünüyorum. Merak edenler için denemediğim bir restoranın
ismini vermek adetim olmadığından kaldığımız Puşka Inn Otelinin restoranını
önerebilirim, onun haricinde yine Nevsky’de her köşede Rus Restoranları ile
karşılaşabilirsiniz. Bunların haricinde krep çok tüketilen yiyeceklerden biri,
muz ile veya et ile fark etmiyor Ruslar tarafından çok talep görüyor (Rusça
krep=blin). Suşi restoranlarının sayısı tüm restoran sayılarını ikiye
katlayacak kadar çok. Hayatımda ilk defa yurtdışında Türk restoranına gittiğimi
itiraf edebilirim ve hiç pişman olmadım Galata Restoran kesinlikle
lezzetli yemekleri ve memleketi hatırlatan dekoruyla başarılı bir mekan.
Kısa
Kısa
Kaldığımız Puska Inn Otel hem merkeze yakınlığı, hem
de dekorasyonu ile kesinlikle tavsiye edilesi bir otel.
Taksilerde mutlaka pazarlık yapın. Otelin ayarladığı 1
saatlik mesafedeki havalimanı için 1000 Ruble verdik, bu fiyata göre pazarlık
yapabilirsiniz.
Rusya’nın toprakları o kadar büyük ki üzerinden 9 ayrı
zaman dilimi geçiyor.
Sorduğunuzu duyar gibiyim; Evet Rusya’da neredeyse tüm
kızlar düzgün hatlı ve güzel!
Sushi neredeyse Japonya’da olduğundan daha fazla Rusya’da popüler.
St.Petersburgdaki çok derinlere kazılmış olan metrolara
binmeden dönmeyin.
Sarayları ve yapıları gezerken her şeyin gıcır gıcır
olduğunu, Dolmabahçe sarayı ile karşılaştırdığınızda odaların o eski kokusunu
ve gıcırdayan yerleri bulamadığınızı fark edeceksiniz. Bunun sebebi Nazilerin
neredeyse tüm yapıları bilerek bombalamalarından kaynaklanıyor. 30-50 sene süren
restorasyon çalışmaları sonucunda halka açılmış hatta çoğu yerde restorasyonlar
halen devam etmektedir.
Müzelerde ve saraylarda İngilizce audio guide yok, ve
ingilizce anlatan rehber de yok.
Ziyaretçilerin büyük çoğunluğu yabancı turist
yerine yerli Rus turist olduğundan onlar grup halinde dolaşırken siz tek
başınıza dolaşmak zorunda kalabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder