Kaynak: http://deligaffar.com/
Savaş, Sovyet ve Rus sanatını derinden etkiledi. Mücadele, kayıplar ve zafer üzerine sayısız sanat yapıtı üretildi. Bunlar arasında bir tanesi var ki benim için çok özel bir yere sahiptir. İlk gördüğümde büyülenmiş gibi saatlerce baktığım bu yapıt Ukraynalı ressam Ivan Babenko’nun “Bekleyiş 1945” tablosudur.
Beyaz bir elbise giymiş olan genç kadın sevdiğini bekliyor, kocasını, oğlunu, hatta kimbilir belki de kız arkadaşını… Trene asılı bayrakta “победа” (zafer) sözcüğü okunuyor. Zafer, ve fakat hangi bedel karşılığında? Genç kadının arkasında duran yıkılmış bir ülke ve acı dolu yıllar pahasına…
Tablodaki kederi görmek pek kolay, tren bekleneni getirmediği için, kimseler gelmediği için mutsuz ve kederli görünüyor. Fakat resme hakim olan duygu keder ya da mutsuzluk değil, tam aksine, umut.
Kadının duruşuna ve elindeki beyaz eşarpa dikkat edin. Elindeki o bembeyaz kumaş parçasıyla o denli dik duruyor ki yaşamın hala sürdüğünü ve herşeye karşın süreceğini anlıyoruz. En ağır bedeller ödenmişse bile, tüm bunlar yaşam için ödenmiştir, ve sonunda bunların karşılığında kazanan bizatihi yaşamın kendisidir.
Bu tablo bana Konstantin Simonov’un Bekle Beni (Жди меня) şiirini anımsatıyor.
Simonov’un 1941 yılında cepheye giderken yazdığı bu şiir belki de Rusça yazılmış şiirlerin en bilinenidir. Simonov, şiiri sevgilisi Valentina Serova’ya yazmıştır. Serova, o yıllarda Sovyetlerin en ünlü sinema oyuncularından biriydi.
Şiirin Türkçe’ye bir kaç tane farklı çevirisi var, benim tercihim Ataol Behramoğlu’nun yaptığı:
bekle beni, döneceğim
bütün gücünle bekle.
bekle, sarı yağmurlar
hüzün getirdiğinde.
bekle karda, tipide
bekle, bunaltırken sıcak
bekle, kimseler beklemezken
geçmişi unutarak.
bekle uzak yerlerden
mektup gelmez olduğunda.
bekle, birlikte bekleyenler
beklemekten usandığında.
1964 tarihli bir Simonov şiirleri derlemesinin önsözünde editörün yazdıkları bu şiirin Sovyet kültüründeki yerini açıkça gösteriyor :
Şubat 1942’de Almanlar Moskva’dan geri sürülürken Pravda’da yayınlanan bir şiir bir anda tüm askerlerin gönlünü fethetti. Bu şiir “Bekle Beni”ydi. Askerler şiiri gazete sayfalarından kesip aldılar, siperlerde otururken kopyasını çıkardılar, kapleriyle ezberlediler ve mektuplarında sevgililerine, eşlerine gönderdiler. Yaralananların ve ölenlerin göğüs ceplerinden bu şiir çıktı. Rus şiir tarihinde insanları bu denli etkilemiş bir başka şiir daha bulmak güçtür.
Kim bilir, Babenko’nun tablosundaki kadının herşeye karşın umutsuz görünmemesi, belki de bu şiiri bildiği içindir.
Simonov ve Serova 1943 yılında evlendiler. İlginçtir, son derece problemli bir ilişkileri oldu. Evlendikleri tarihte Serova’nın başka bir adamla daha ilişkisi vardı. Bu adam Sovyet Mareşali Konstantin Rokossovsky’di, Simonov’un Bekle Beni şiirini yazdığı sıralarda başlayan bu ilişki 1946 yılına kadar sürdü.
Siz bu konularla kafanızı karışıtırıp düşüne durun, bana hayli ilginç gelen bir not düşerek bitireyim: Tablomuzun ressamı Ivan Babenko Kharkov Sanat Koleji mezunudur ve hala Rusya sınırındaki bu küçük Ukrayna kentinde yaşamaktadır. Ve bu küçük kent güzelliği dillere destan Valentina Serova’nın da memleketidir. Artık geriye kalan bağlantıları kurmak da sizin hayal gücünüze kalmış.
Bekleyiş
1945 – Ivan Babenko – Yağlı boya kanvas (1975-85)
Bugün 9 Mayıs, Rusya ve diğer eski Sovyet ülkeleri için
Zafer Günü. 2. Dünya Savaşı’nda faşizmi durdurmak için 25 milyon Sovyet
yurttaşı yaşamını yitirdi. Bu gerçek zaferin bedelini canlarıyla ödeyen
insanları tüm kalibimle, sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Çünkü yendikleri düşman
faşizmdir, sadece komünistlerin değil tüm insanlığın, tüm halkların, tüm
doğanın en korkunç düşmanıdır.
Savaş, Sovyet ve Rus sanatını derinden etkiledi. Mücadele, kayıplar ve zafer üzerine sayısız sanat yapıtı üretildi. Bunlar arasında bir tanesi var ki benim için çok özel bir yere sahiptir. İlk gördüğümde büyülenmiş gibi saatlerce baktığım bu yapıt Ukraynalı ressam Ivan Babenko’nun “Bekleyiş 1945” tablosudur.
Beyaz bir elbise giymiş olan genç kadın sevdiğini bekliyor, kocasını, oğlunu, hatta kimbilir belki de kız arkadaşını… Trene asılı bayrakta “победа” (zafer) sözcüğü okunuyor. Zafer, ve fakat hangi bedel karşılığında? Genç kadının arkasında duran yıkılmış bir ülke ve acı dolu yıllar pahasına…
Tablodaki kederi görmek pek kolay, tren bekleneni getirmediği için, kimseler gelmediği için mutsuz ve kederli görünüyor. Fakat resme hakim olan duygu keder ya da mutsuzluk değil, tam aksine, umut.
Kadının duruşuna ve elindeki beyaz eşarpa dikkat edin. Elindeki o bembeyaz kumaş parçasıyla o denli dik duruyor ki yaşamın hala sürdüğünü ve herşeye karşın süreceğini anlıyoruz. En ağır bedeller ödenmişse bile, tüm bunlar yaşam için ödenmiştir, ve sonunda bunların karşılığında kazanan bizatihi yaşamın kendisidir.
Bu tablo bana Konstantin Simonov’un Bekle Beni (Жди меня) şiirini anımsatıyor.
Simonov’un 1941 yılında cepheye giderken yazdığı bu şiir belki de Rusça yazılmış şiirlerin en bilinenidir. Simonov, şiiri sevgilisi Valentina Serova’ya yazmıştır. Serova, o yıllarda Sovyetlerin en ünlü sinema oyuncularından biriydi.
Şiirin Türkçe’ye bir kaç tane farklı çevirisi var, benim tercihim Ataol Behramoğlu’nun yaptığı:
bekle beni, döneceğim
bütün gücünle bekle.
bekle, sarı yağmurlar
hüzün getirdiğinde.
bekle karda, tipide
bekle, bunaltırken sıcak
bekle, kimseler beklemezken
geçmişi unutarak.
bekle uzak yerlerden
mektup gelmez olduğunda.
bekle, birlikte bekleyenler
beklemekten usandığında.
döneceğim, bekle beni
ve iyilik dileme
artık unutmak gerektiğini
söyleyenlere.
varsın oğlum ve anam
yok olduğuma inansınlar,
varsın, yorulup beklemekten
otursun ateşin başına dostlar
içsinler o acı şaraptan
rahmet dileyerek yitene
bekle. o şaraptan
içmekte acele etme.
ve iyilik dileme
artık unutmak gerektiğini
söyleyenlere.
varsın oğlum ve anam
yok olduğuma inansınlar,
varsın, yorulup beklemekten
otursun ateşin başına dostlar
içsinler o acı şaraptan
rahmet dileyerek yitene
bekle. o şaraptan
içmekte acele etme.
bekle beni, döneceğim
tüm ölümlerin inadına.
varsın, beklemeyenler
yorsunlar bunu şansa.
anlamayacak onlar
nasıl ortasında ateşin
kurtardı beni
senin bekleyişin.
nasıl sağ kaldığımı
ikimiz bileceğiz sadece:
başardın beklemeyi sen
kimsenin bekleyemediğince.
tüm ölümlerin inadına.
varsın, beklemeyenler
yorsunlar bunu şansa.
anlamayacak onlar
nasıl ortasında ateşin
kurtardı beni
senin bekleyişin.
nasıl sağ kaldığımı
ikimiz bileceğiz sadece:
başardın beklemeyi sen
kimsenin bekleyemediğince.
1964 tarihli bir Simonov şiirleri derlemesinin önsözünde editörün yazdıkları bu şiirin Sovyet kültüründeki yerini açıkça gösteriyor :
Şubat 1942’de Almanlar Moskva’dan geri sürülürken Pravda’da yayınlanan bir şiir bir anda tüm askerlerin gönlünü fethetti. Bu şiir “Bekle Beni”ydi. Askerler şiiri gazete sayfalarından kesip aldılar, siperlerde otururken kopyasını çıkardılar, kapleriyle ezberlediler ve mektuplarında sevgililerine, eşlerine gönderdiler. Yaralananların ve ölenlerin göğüs ceplerinden bu şiir çıktı. Rus şiir tarihinde insanları bu denli etkilemiş bir başka şiir daha bulmak güçtür.
Kim bilir, Babenko’nun tablosundaki kadının herşeye karşın umutsuz görünmemesi, belki de bu şiiri bildiği içindir.
Simonov ve Serova 1943 yılında evlendiler. İlginçtir, son derece problemli bir ilişkileri oldu. Evlendikleri tarihte Serova’nın başka bir adamla daha ilişkisi vardı. Bu adam Sovyet Mareşali Konstantin Rokossovsky’di, Simonov’un Bekle Beni şiirini yazdığı sıralarda başlayan bu ilişki 1946 yılına kadar sürdü.
Siz bu konularla kafanızı karışıtırıp düşüne durun, bana hayli ilginç gelen bir not düşerek bitireyim: Tablomuzun ressamı Ivan Babenko Kharkov Sanat Koleji mezunudur ve hala Rusya sınırındaki bu küçük Ukrayna kentinde yaşamaktadır. Ve bu küçük kent güzelliği dillere destan Valentina Serova’nın da memleketidir. Artık geriye kalan bağlantıları kurmak da sizin hayal gücünüze kalmış.
Zafer günümüz kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder