Rusları pek tanımıyorum. Tanıdığım tek Rus, yabancı bir
dostumun karısı. Çok iyi kahkaha atardı, uzun sohbetleri de severdi.
İstanbul'da oturup da "tatile hadi Rusya'ya gidelim" diyeni hiç
görmedim, duymadım. Yurt dışına gidilecekse ilk akla gelen Avrupa olur.
Mürekkep yalamış herkes ille bir Londra'ya gitmiştir, ama Moskova'ya gitmezler,
-açıkcası Rusya'nın benim de ilgimi çektiğini pek hatırlamıyorum. Ama Ekim
Devrimi, Lenin, Bakunin, Kropotkin, Çaykovski, Dostoyevski, Tolstoy, Hotel Lux,
Trotzki, hatta Stalin, Beriya, ilgimi çeker. Rusların aslında bir orman halkı
olduğu ve dişleriyle tırnaklarıyla büyük bir imparatorluk kurdukları, onu
kaybedip yeniden ve yeniden kurdukları, Rus adının anlamı... bütün bunlar
ilginç elbette. Ama hikayelere meraklı Rusların ilginç masalları, kültürleri ve
entelektüel hayatları daha da ilginçtir elbette -nihayetinde şimdiki zamanda
yaşıyoruz, dünde değil. Gene de tarihlerine bakmadan edemem. Türklerin her
nedense "Deli" dedikleri Büyük Petro'larından başlayarak modernleşme
maceralarını ve en önemlisi, insanlığın en ilginç maceralarından birini,
"Devrim ve Sosyalizm Macerası"nı başlattıklarını nasıl unutabiliriz?
"Rus" mu "Rusyalı" mı, "Türk" mü "Türkiyeli" mi?
"Rus" mu "Rusyalı" mı, "Türk" mü "Türkiyeli" mi?
Türklerin neoliberal dönemde tartışmaya doyamadıkları bu
konunun bir muhatabı da Ruslar. "Rus kimdir?" sorusuna yanıt,
Sovyetler Birliği sonrası Rusyası için tam dert olmuş. Sovyetler Birliği
döneminde "Sovyet Yurtseverliği" adı altında yaşayan Rus
milliyetçiliği, Sovyetler ortadan kalktıktan sonra "Rus" adına geri
döner dönmez soruyu da gözüne yemiş: Başka ülkelerde kalan Ruslar da
"Büyük Rus ailesi"nin bir parçası mıdır, Rus sayılacaklar mı, aynı
dili konuşan Beyaz Ruslar tamam da, Ukraynalılar da mı Rus? Belki dil değil
Ortodoks Hristiyanlık Rusluğun temelidir? Rusya'da yaşayan herkese Rus mu
denmelidir? 19'uncu Yüzyılın ortasında Osmanlı'dan alınan Kuzey Kafkasyalılar
(Çeçenler vd.) Rusya'nın doğal sınırlara sahip olmayan coğrafyasını Rusların
mantalitesini de belirleyen bir faktör olduğunu savunan Petr Caadaev gibi filozoflar
da yaşıyor Rusya'da. Doğudan Moğolların batıdan Avrupa'nın tehdidine açık
Protoruslar, bu yüzden ormanları kendilerine bir tür doğal kale gibi
kullanmışlar. Rusların ormanlardan geldiğini biliyoruz. Zaten Rusya'nın 20'inci
yüzyıla kadar dünyaya sattığı ürünlerin başında orman ürünleri geliyor.
Ormanlar ve orman cinlerine, Rus halk hikayelerinde de sık rastlanıyor.
Türklerin demir dağları eritip düze çıktıkları gibi söylenceleri olmayan
Ruslar, dümdüz bir alanda, gelen geçen tüm askeri güçlerin saldırısına açık
olmuşlar. Genişleme arzusu ve dürtüsü de, asıl bu tehlikeden geliyor olmalı
"Rus", aslında Normanların bir koluna verilen ad.
İlk doğu Slav devletinin kurulmasını sağladıklarından, adları çıkmış! Daha
sonra "Büyük Rusya" anlamında, yani Asya'nın diğer yerlerindeki
Rusları da kapsaması anlamında "Ruskiy" sözü kullanılmaya başlanmış.
"Rusya" (Rosiya), 16 yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanan ve 17
yüzyıl sonlarından itibaren resmi ad olan bir sözcük. Anadolu'nun adı olarak "Türkiye"
sözcüğünün, bin yıldır kullanıldığını Vatikan ve diğer Avrupa kayıtlarından
biliyoruz. Etnik anlamda "Rusiyskiy" diye kullanılan en son sözcük
ise "Rusyalı" demek. Sovyetler yıkıldıktan sonra ortaya çıkan yeni
milliyetçilik, Moskova şehir devleti etrafında oluşan halkı "Rus"
sayıyor. Yeni İstanbul Türkçesi etrafında kurulan yeni Türk Ulusu anlayışıyla
dil üzerinden benzerliğe sahip. İstanbul'un alınışından sonra bir milli kilise
haline gelen Ortodoks Hristiyanlığı Rusluğun temel taşı sayanlar da var.
Türkiye'deki gibi daha homojen bir ulusun kurulması Rusya'da pek mümkün olamamış. Sovyetler yıkıldıktan sonra Rus tarihinin devamlılığı/kopukluğu bile konuşulmuş. Mesela ünlü Kiev merkezi, bir Rus mu yoksa Ukraynalı tarih midir? Bu tez fazla destekçi bulmasa da, tartışma konusu olmayı sürdürüyor.
Rusların ortaya çıkışında İstanbul'un rolü
Türkiye'deki gibi daha homojen bir ulusun kurulması Rusya'da pek mümkün olamamış. Sovyetler yıkıldıktan sonra Rus tarihinin devamlılığı/kopukluğu bile konuşulmuş. Mesela ünlü Kiev merkezi, bir Rus mu yoksa Ukraynalı tarih midir? Bu tez fazla destekçi bulmasa da, tartışma konusu olmayı sürdürüyor.
Rusların ortaya çıkışında İstanbul'un rolü
Rus kimdir sorusu Rusya'da tartışıladursun, ilk Rus
devletinin nasıl ortaya çıktığı, hangi bahaneyle ortaya çıktığı biliniyor.
Nasıl Osmanlı Beyliği İstanbul'un etrafındaki Doğu Roma topraklarına saldıra
saldıra "ün" yapıp ortaya çıkmışsa, Ruslar da İstanbul'a saldıra
saldıra ortaya çıkmışlar, -hem de 10'uncu yüzyılın ilk yarısında. Dinyeper
nehri, Karadeniz ve Kuzey Denizine uzanan alanda yaşayan Normanlar, 9'uncu
yüzyıldan itibaren dadandıkları Doğu Roma topraklarına saldırıp talan ederken,
kendi aralarında bir de slogan geliştirmişler: "Normanları boşver, Rumlara
sığın" gibi bir laf olan bu slogan etrafında düşünen hisseden ve tabii
yerleşik Doğu Roma Uygarlığından etkilenen eski Normanlar, Kiev'de ilk Rus
devletini (Beyliğini) kurmuşlar. İlk önderleri Cermen isimlere sahip bu halkın
ilk Beyleri Oleg (Helgi) ve Igor (Ingvar), tıpkı Yahudi isimleri taşıyan ilk
Selçuklular gibiler, ya da adı sonradan "Osman" yapılan "Ottoman"
Bey gibi. Anadolu'ya gelen Türklerin yaptığı gibi onlar da Rumlara benzemeye
başlamışlar ve Doğu Roma Hristiyanlığını kutsal Vladimir döneminde 988 yılında
kabul etmişler. Türkler zaten bir monoteist dine inandıklarından, Doğu Roma
dinini almamışlar, ama onunla birlikte yaşayabilen, bağnaz olmayan mistik
(dervişan) din anlayışlarını da Asya'dan getirdikleri gibi korumuşlar. Rus Beyi
Hristiyan olunca Bizans İmparatoru'nun kızkardeşiyle evlenmiş ki o devirde pek
benzeri olmayan, Bizans sarayının sadece krallara gelin verdiği, hem de seçici
olduğu bir zaman. Türklerin daha sadece Adana ovasına tek tük küçük boylar
halinde gelip arada sırada Bizans orduları tarafından Suriye'ye kovalandıkları
zamanlar.
Ruslar ve Türkler Moğol hakimiyetinde
Ruslar ve Türkler Moğol hakimiyetinde
İşte bu konu Türkiye'de nedense hiç konuşulmayan
konulardandır. Anadolu Selçuklu döneminde yaşanan Moğol hakimiyeti, bilindiğinden
de acıdır. Selçuklu Sultanlarının İstanbul'a sığındığı, çocuklarını Bizans
Ordusuna asker verdikleri dönemler. Türkler İlhanlı (İran) Moğollarının hükmü
altında yaşarken, Ruslar da "Altınordu" Moğollarının hükmü altındadır
ve bu iki Moğol Hükümdarlığı da birbiriyle kavgalıdır. 13'üncü Yüzyılın
ortalarında Aşağı-Volga'da Hükümdar Otağını kurmuş olan Altınordu Hanı,
Ruslardan sadece vergi beklemekle yetinmez, Rusların Hükümdarını da
belirler/seçer, tıpkı İlhanlıların Selçuklu Sultanlarını belirlemesi gibi.
Moğollar, hem Türkiye'de hem Rusya'da, ülkelerin kendi iç yönetim biçimleri ve
aparatlarını değiştirmemişlerdir. Rus Beyleri, Altınordu Hanıyla birlikte
Batı'dan Rusya'ya yönelen saldırılara birlikte karşı koymuşlardır. Mesela
okullarda her Rus talebenin öğrendiği Aleksandr Nevski, 1240-1242 yılları
arasında Batıdan gelip Rusya'ya saldıran İsveçlilere ve Alman Şovalye
Tarikatlarına karşı savaşıp zafer kazanmıştır ve bu zaferi de Altınordu ile
ittifak sayesinde kotarabilmiştir. Türkiye'de de böyle bir ünlü vezir yaşamış,
Moğollarla hem ittifak yapar gibi görünüp hem de onların düşmanlarıyla gizli
gizli yazışmış biridir Sadettin Köpek. Sultan Baybars'la gizli gizli haberleşen
bu adamı İlhanlı Moğol Hanı, korkunç bir biçimde öldürtmüştür.
Rusların Moğol döneminde giderek güçlenmeleri ve kendilerini yeniden tarif etmeleri, Moskova Beyleri ile buraya taşınan Rus Metropolitin sayesinde olmuştur. Türkiye'de pek ilgi duyulmayan bu önemli konu, Osmanlı Beyliği'nin yükselmesini sağlayacak şekilde, Ruslarınkinden farklı gelişmiştir. Moğolların Anadolu'daki ajanı ve beşinci kolu Mevlevilere karşı, Ahiler ve Bektaşilerin Batı Anadolu'daki yeni/güçlü Osmanlı Beyliği ile ittifakı yükselirken, Moğolların önemsizleşmesiyle birlikte Orta Anadolu Selçuklusu ve Mevleviler önemini yitirmiştir. Yani Türkler, Moğol Hakimiyetinden (coğrafi ve siyasi) yeni bir güç merkezi ile çıkarken, Ruslar eski merkezlerinde bu kez Ortodoks Klise ile yeni bir tip güç oluşturmuş görünmektedirler. Burada Ruslar ile Altınordu Moğolları arasında önce küçük çaplı çatışmalar söz konusudur, ama 1380'de Dimitri Donskoy'un zaferi önemlidir. Anadolu'da ise Konya'dan Davul ve Tuğ alıp Türklerin yeni Hanı olan Ottoman (Osman) Bey'in İranlı Moğollarla savaştığı hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Rusların Moğol döneminde giderek güçlenmeleri ve kendilerini yeniden tarif etmeleri, Moskova Beyleri ile buraya taşınan Rus Metropolitin sayesinde olmuştur. Türkiye'de pek ilgi duyulmayan bu önemli konu, Osmanlı Beyliği'nin yükselmesini sağlayacak şekilde, Ruslarınkinden farklı gelişmiştir. Moğolların Anadolu'daki ajanı ve beşinci kolu Mevlevilere karşı, Ahiler ve Bektaşilerin Batı Anadolu'daki yeni/güçlü Osmanlı Beyliği ile ittifakı yükselirken, Moğolların önemsizleşmesiyle birlikte Orta Anadolu Selçuklusu ve Mevleviler önemini yitirmiştir. Yani Türkler, Moğol Hakimiyetinden (coğrafi ve siyasi) yeni bir güç merkezi ile çıkarken, Ruslar eski merkezlerinde bu kez Ortodoks Klise ile yeni bir tip güç oluşturmuş görünmektedirler. Burada Ruslar ile Altınordu Moğolları arasında önce küçük çaplı çatışmalar söz konusudur, ama 1380'de Dimitri Donskoy'un zaferi önemlidir. Anadolu'da ise Konya'dan Davul ve Tuğ alıp Türklerin yeni Hanı olan Ottoman (Osman) Bey'in İranlı Moğollarla savaştığı hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Bu tarihten sonra Osman Bey ve esas olarak Orhan Bey
zamanında başlayan devlet kuruluşunda Ahilerin sosyo-ekonomik alanda,
Bektaşilerin de entelektüel ve askerlik alanında hızla yükselirken, Moskova
Beyliğinin 1450'ye kadar yerinde saydığını, küçük bir Beylik olduğunu
görüyoruz. Üstelik Rusların çoğunu değil küçük bir kısmını yönetiyor. O dönemde
Doğu Slavları, yani Rusların çoğunluğunu, Litvanyalı ve Polonyalı Beyler
yönetiyor. Türklerin "Moskof" dedikleri Ruslar, asıl İstanbul'un
alınışından sonra coşuyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder