Kaynak: http://www.insanokur.org/
‘Petersburg’, alışılmış olanın üstündeki örtüyü,
hastalanmış bir deriyi acımasızca koparır gibi çekip çıkarıyor ve altta gizlenen
‘insanî’liği gösteriyor.
Simgeci Rus şairi ve yazarı Andrey Belıy’in ünlü romanı
Petersburg yayımlanışından yaklaşık yüz yıl sonra dilimize kazandırıldı. Kitap,
Rusya’da ilk kez 1913-14 yıllarında yayımlanmış. Bunu 1922’de gözden geçirilmiş
yeni basım izlemiş. 19. yüzyıl Rus edebiyatı, Lev Tolstoy’la zirveye ulaştıktan
sonra 20. yüzyıla doğru yeni arayışlar başlıyor.
Bu alanda öncü, simgecilerdir. Onları fütüristler,
akmeistler, imgeciler izleyecektir. Ancak, hem bütün bu akımlar kendi
aralarında farklı dallara (ve kuşaklara) ayrılmakta, hem de tümü yer yer ortak
çizgilerde buluşmaktadırlar.
Belki fazlaca mistik ilk kuşak simgecileri dışta tutarak, bu ortak çizginin
buluştuğu odak noktasını da ‘modernizm’ sözcüğüyle karşılayabiliriz. 1880
doğumlu Andrey Belıy, aynı yıl dünyaya geldikleri Aleksandr Blok’la,
simgecilerin ikinci kuşağında yer alıyor.
1987’de yayımladığım (ikinci basımı Adam Yayınları, 2000)
Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi adlı çalışmamda Andrey Belıy’den tek bir şiir var.
Daha sonra, henüz yayımlamadığım birkaç şiirini daha çevirdiğim Belıy’in, kendi
döneminde ve genel olarak Rus edebiyatında (sözgelimi Blok, ya da Ahmatova,
Hlebnikov, vb. ölçüsünde) etkili olmuş bir yenilikçi şair olduğu söylenemez.
Buna karşılık Petersburg’un (Rusçada ‘Peterburg’) romanının
etkisi, 20. yüzyıl Rus debiyatında muazzam olmuştur. (Söz gelimi, Bulgakov’un
Usta ile Margarita’sını Petersburg’suz düşünemem.)
Yoksulluk,
dram ve ‘grotesk’
1970 başlarında aslından okuduğum ve gizemli atmosferinin,
imgesel dilinin tadını hep anımsadığım bu kitap konusunda özel bir araştırma
yapmış değilim. Fakat onun Gogol’le bağlantısına, sözünü ettiğim antolojinin
Belıy’e ilişkin bölümünde de değinmiştim.
Dostoyevski’ye yakıştırılan (fakat hiçbir kaynakta izine
rastlamadığım) “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” sözü, sadece Dostoyevski
için değil, Rus edebiyatının birçok yazarını anlamak bakımından da bir anahtar
özdeyiş niteliğindedir.
Petersburg
yoksulluğu, küçük insanın dramı ve ‘grotesk’…
Bir sabah uyandığında burnunun yerinde yeller estiğini
gören, ya da ‘palto’suyla birlikte aklını da yitiren Gogol kahramanlarıyla
Dostoyevski ya da Çehov’un kahramanları arasındaki bağıntılar açık seçiktir.
Fakat sadece Rus edebiyatının sınırları içinde bir benzeşim değildir bu.
Burnunu ya da paltosunu aramaya çıkan Gogol kahramanıyla,
bir sabah uyandığında kendini böcek olarak gören ya da Şato’ya doğru yola çıkan
Kafka kahramanları arasında da benzerlikler bulunabilir.
Petersburg’u 1970 başlarındaki Moskova günlerinde aslından
okurken değil, fakat şimdi Türkçe çevirisinden okurken, aklımdan tam olarak
şöyle bir cümle geçti;
Gogol’le Kafka arasında bir roman…
Klasik
yöntem
Şimdi, ‘karşılaştırmalı edebiyat’a ilişkin çağrışımları
fazla uzağa götürmeksizin Petersburg’un kendisine dönelim.
Kitabı okurken, tıpkı Kandinski’nin ilk modernist
resimlerinin arka planlarında klasik resim çizimlerini görmek gibi,
Petersburg’un arka planlarında (ev içlerinin, yüksek bürokrat ya da soylu çevre
yaşamlarının ve tiplerinin betimlerinde) Savaş ve Barış’tan özellikle de Anna
Karenina’dan sahneler duyumsadım…
Fakat Belıy, tıpkı Kandinski’nin (ya da bir ‘kübist’in)
‘klasik’i ‘modern’e dönüştürmesi gibi, gerçek nesneleri kırarak yeniden
birleştiriyor. Ya da onları kırık bir ‘ayna’dan yansıtıyor. Oranlar, görüngeler
(perspektif) değişiyor. Bu arada kamera-göz işe karışıyor. Diyelim ki, odadan
önce içindeki eşyaların her hangi birinin herhangi bir ayrıntısıyla başlıyor
anlatı (ya da görüntüleme)… Kamera-göz sonra, odaya girmek üzere olan kişinin
betimine onun bedenindeki bir ayrıntıyı öne çıkarmakla başlıyor. Bu oran
değişikliği, klasik anlatı yönteminin ters yüz edilişi, yine tıpkı modern resim
(ya da müzik) sanatlarında olduğu gibi, kanıksanmış gerçekliğin yeniden ve
gerçeklik olarak algılanmasına yol açıyor.
Tıpkı Anna Karenina ya da Savaş ve Barış’ta (aynı zamanda
da Durgun Don’da) olduğu gibi, Petersburg’da da bölümler kimi kez bir çevre
betimiyle başlıyor. Yazıyı alıntılara boğmak istemediğim için örnek
vermeyeceğim… Fakat, söz gelimi, ‘Sokaklarda Tartışmalar Sıklaştı’ başlıklı
bölümün girişindeki betimle (s. 138) ‘Kaçış’ başlıklı bölümün ortalarındaki bir
başka betimi (s. 181) okuyanlar, herhangi bir olayın anlatımını bir çevre
betimiyle başlatmada ‘klasik yöntem’e bağlı kalan yazarın, ilkinde ‘mecaz’
örgüsünü nasıl değiştirdiğini, ikincisinde sözünü ettiğim kamera-göz’ün nasıl
devreye girdiğini göreceklerdir…
Örtüyü
çekiyor…
Öyküsü, Ekim Devrimi öncesi Rusya’nın, 1900 başlarındaki
Petersburg’unda geçen roman, bir bakıma her şeyle, devrimle de karşı-devrimle
de, devrimciyle de karşı-devrimciyle de, ‘katil’le de ‘maktul’le de dalga
geçiyor.
Fakat hepsinden önce de, resmî, kanıksanmış, alışılmış,
basmakalıp olanın üstündeki örtüyü, hastalanmış bir deriyi acımasızca koparır
gibi çekip çıkarıyor… Ne kadar zavallı, ne kadar cılk bir yara gibi görünürse
görünsün, altta gizlenen ‘insanî’liği gösteriyor.
Dilimize başarıyla çevrildiğini düşündüğüm Petersburg’u
okumaya hazırlanan edebiyatseverleri, canlı, düşündürücü, öğretici ve yoğun bir
okuma sürecinin beklediğinde kuşku yok…
Kara
bıyıklı yabancı
Nikolay Apollonoviç Ableuhov merdiven sahanlığının orada
alaca bulaca sabahlığıyla duruyor ve üzerinde kaymaktaşı gözlerini göğe
kaldırmış beyaz bir Niobe’nin durduğu sütuna ve desteğe tam bir karşıtlık
oluşturarak dört bir yana yanardöner ışınlar saçıyordu.
Nikolay Apollonoviç korkuluktan eğilerek giriş kapısı
yönünde birilerine seslendi, ama seslenişine önce sessizlik, sonra oldukça
belirgin bir biçimde beklenmedik, itiraz eden bir geçit yanıt verdi:
“Nikolay Apollonoviç, siz, sanırım, beni başkasıyla
karıştırdınız..”
“Ben bu – ben…”
“Ben bu – ben…”
Aşağıda kara bıyıklı ve yakaları kalkık paltolu yabancı
duruyordu.
Nikolay Apollonoviç o zaman sahanlıktan tatsız bir gülüşle sırıttı:
Nikolay Apollonoviç o zaman sahanlıktan tatsız bir gülüşle sırıttı:
“Siz misiniz Aleksandr İvonoviç?.. Çok memnun oldum.”
Ve sonra ikiyüzlülükle ekledi:
“Gözlüksüz tanıyamadım…”
…
Yabancının vernikli evde bulunmasının verdiği tatsız izlenimi atlatan Nikolay Apollonoviç sahanlıktan başını sallamayı sürdürdü:
…
Yabancının vernikli evde bulunmasının verdiği tatsız izlenimi atlatan Nikolay Apollonoviç sahanlıktan başını sallamayı sürdürdü:
“Ben, doğrusu, yataktan yeni kalktım: sabahlık bu yüzden
hâlâ üzerimde (sanki bu rasgele anıştırmayla Nikolay Apollonoviç, misafirine,
ziyaretini uygunsuz bir vakitte yaptığını anlamat istiyordu; kendi adımıza biz
de ekleyelim: son gecelerde Nikolay Apollonoviç ortadan kayboluyordu).
Kara bıyıklı yabancı kendi adına eski silahlardan oluşan
süslemeler zemininde oldukça acıklı bir manzara oluşturuyordu; yine de yabancı,
Nikolay Apollonoviç’i ateşle sakinleştirmeyi sürdürecek caka sattı – ne alay
ediyor, ne de tam bir safdillik gösteriyordu:
“Hiç önemi yok Nikolay Apollonoviç, yataktan yeni
kalkmanızın… Hiç önemi yok, sizi temin ederim ki: ne siz genç kızsınız, ne de
ben… Zaten ben de yeni kalkmıştım…”
Kitaptan
Ataol Behramoğlu’nun yazısı 19/05/2006 tarihli Radikal
Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
Roman
Üzerine Yorumlar
“Petresburg zamanımızın en büyük üç ya da dört romanındab
biridir.” – Vlademir Nabokov- “Belıy'ın yazdığı en iyi kitap olan bu romanda,
Petersburg, Gogol ve Dostoyevski?den sonra ilk kez gerçek sanatçısını
bulmuştur.” – Yevgeni Zamyatin-
“Andrey Belıy bir deha.” – İlya Ehrenburg-
“Bütün Rusya'yı özetleyen tek roman.” – Anthnoy Burgess-
Andrey
Belıy’in Yaşam Öyküsü
(1880-1934, asıl adı Boris Nikolayeviç Bugayev). Şair, roman yazarı. Rus simgeciliğinin en önemli şairi ve kuramcısı olan Belıy, ilk olarak müzik ve dil arasında bir bileşim denemesi olan Simfoniya (1902) adlı eseriyle ünlendi. Zoloto v Lazuri (Gökyüzündeki Altın, 1904), Pepel (Küller, 1909), Urna (Kül Vazosu, 1909) adlı şiir kitaplarının ardından 1910 yılında ilk romanı Serebriyanniy Golub'u (Gümüş Güvercin) yazdı. İkinci romanı olan Petersburg (1913) anlatımındaki yenilikler ve zengin olay örgüsüyle büyük yankı uyandırdı. Nikolay Berdyayev'in "Rus kübizminin edebiyat alanındaki bir örneği" olarak nitelediği bu romanı, Vladimir Nabokov, bu romanı dünya edebiyatının en önemli dört romanı arasında saymaktadır.
Matematikten ezoterik bilimlere dek geniş bir ilgi alanına
sahip olan Andrey Belıy, 1917 yılında devrimi coşkuyla karşılayan yazarlar
arasında yer aldı. Diğer önemli eserleri arasında şunlar anılabilir: Simvolizm
(Simgecilik, 1910), Rudolf Şteyner i Göte v Mirovozzrenii Sovremennosti (Çağdaş
Dünya Görüşünde Rudolf Steiner ve Goethe, 1915), Kotik Letayev (1917), Hristos
Voskres (Dirilen İsa, 1918) Kreşçonıy kitayets (Vaftiz Edilmiş Çinli, 1921),
Glossolaliya (Glossolalia, 1922), Moskva (Moskova, 1926), Maski (Maskeler,
1932), Masterstvo Gogolya (Gogol'ün Ustalığı, 1934).
Andrey
BELIY Petersburg / Sekiz Bölümlü, Önsöz ve Sonsözlü Roman
Yayınevi Everest Yayınları ( Çağdaş Dünya Edebiyatı )
Çevirmen Sabri GÜRSES
Kapak Resim Utku LOMLU
Baskı 1 – İstanbul, Şubat 2006 Karton Kapak, Kitap Kağıdı, 765 Sayfa
Yayınevi Everest Yayınları ( Çağdaş Dünya Edebiyatı )
Çevirmen Sabri GÜRSES
Kapak Resim Utku LOMLU
Baskı 1 – İstanbul, Şubat 2006 Karton Kapak, Kitap Kağıdı, 765 Sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder