Zulfiya
ŞAHİN
Sergey Dovlatov/ Çev. Faruk Ünlütürk: “Bavul”, Cem
Yayınevi, İstanbul, 2004, 156 s.
Gazeteci kimliğinin yanı sıra üçüncü Rus göçmen dalgasının
kuşkusuz en parlak temsilcilerinden ve çağdaş Rus edebiyatının en çok okunan
yazarlarından birisidir.
Dovlatov, 1978 yılında hiçbir eserinin yayınlanmadığı
Sovyetler Birliğinden Amerika’ya göç ettikten sonra dünya çapında üne kavuşmuş
ve Vladimir Nabokov’dan sonra The New-Yorker Dergisine kabul gören ikinci Rus
yazarı olmuştur. Dovlatov’un Rusya’daki ilk kitabı ise, 1990 yılında ölümünden
beş gün sonra yayınlanmıştır.
Dovlatov’un hikayeleri biyografik ve yaşanmış olaylardan
esinlenerek yazılmıştır, ancak yazarın hedefi belgesellik değil, gerçekçilik
duygusudur. Yazar altmış kuşağının dünyaya bakışının ve yaşam felsefesinin,
dönemin yasak bohem toplantılarının, Sovyetlerin absürt yaşamının tüm
ayrıntılarını büyük bir ustalıkla eserlerinde aktarabilmiştir. Dovlatov:
“Anlatıcı, insanların nasıl yaşadıklarını, romancı nasıl yaşamaları gerektiğini,
yazar ise ne için yaşadıklarını anlatır” diyerek edebiyattaki misyonunu
“anlatıcı” olarak belirlemiştir. Dovlatov “anlatıcı” konuma sadık kalarak
kahramanlarına hüküm vermekten ve insan ilişkilerinin ve davranışlarının ahlaki
boyutlarını değerlendirmekten kaçınmıştır.
Dovlatov eserlerinde, Rus edebiyat geleneğinde zorunlu olan
ahlaki sorunlardan adeta kopmuş gibidir. “Rus Edebiyatı, hep bir felsefe gibi
insanın kendisinin ve çevresinin yorumunu ve din gibi insanın manevi ve ahlaki
terbiyesini verme görevi üstlenmiştir. Halbuki edebiyatın bana cazip gelmesinin
nedeni edebiyat oluşudur, yani bir metnin sizi ya hüzne ya da mutluluğa
sürükleyebilmesidir.” Dovlatov’a göre kelimeye ideolojik bir işlevi dayatma,
kelimeleri duygusuzlaştırmaktadır. Yazar için öyküleme öyküden daha önemlidir.
Bir başka deyişle, öyküyü anlatma süreci öyküdeki sorundan daha değerlidir.
Dovlatov’un eserlerinin ahlaki değeri, toplumun davranış kurallarını
yansıtmasındadır. “Okurlarımda kaidelerin hissiyatını uyandırmak istiyorum. Günümüzde
delilik artık normal olarak kabul edildiğinden, absürdün yaklaştığını
hissedebiliyorum.”
Kuralları yansıtma arzusu yazarın tarzını ve dilini
belirlemiştir. Dovlatov - anlatı, skeç, fıkra, özlü söz gibi ultra-kısa form
ustasıdır. Tarzında lakonizm, sanatsal ayrıntılara dikkat ve canlı konuşmanın
tonlamaları hakimdir. Dovlatov’un nesrinde ustaca tasarlanmış diyaloglar,
dramatik çarpışmalardan üstündür. Eserlerindeki netlik ve ifadelerin basitliği
muazzam becerinin ve titiz kelime seçiminin göstergesidir. Dovlatov’un tarzında
absürt ve mantık, trajedi ve komedi, hüzün ve mutluluk, ironi ve mizah iç içe
geçmiştir. Dovlatov eserlerinde insanların nasıl “gülerek üzüldüklerini ve
üzülerek güldüklerini” gösterebilen nadir yazarlardan biridir.
İlk defa 1986 yılında Amerika’da yayınlanan “Bavul”, 2004
yılında Faruk Ünlütürk’ün çevirisiyle Türk kitapseverlerle buluşmuştur. Cem
Yayınevinden çıkan ve Dovlatov’un bugüne dek Türkçeye çevrilmiş tek eseri olan
“Bavul” kısa öyküler kitabıdır. Öykülerin kurgularının temelinde,
gerçekleştirilmiş metafor prensibi yatmaktadır: yazar Amerika’ya göç ettikten
sonra tesadüfen Rusya’dan yanında getirdiği ve o güne kadar hiç ihtiyaç
duymadığı eşyalarla dolu bavulu yıllar sonra açar. Bavuldan çıkan her eşya
Dovlatov’un Rusya’ya ilişkin anılarını canlandırır. Eşyaların bağlı olduğu öykü
zinciri Dovlatov’un Sovyetler Birliği'ndeki günlük yaşamının absürtlüğünü ve
dramatizmi okurların gözü önüne sermektedir. Bu eşyalar, yazarın Rusya’daki
hayatta kendini bulmasının ve başarısız girişimlerinin hem komik hem hüzünlü
birer simgeleridir. Kitapta, Dovlatov’un otuz altı yıllık hayat birikiminin
küçücük bir bavula sığabilmesinin ve bunun aslında sadece anılarından oluşmuş
olduğunun hüznü esprili bir dille anlatılmaktadır.
Bavuldan çıkan sekiz eşya, hafızanın sekiz farklı köşesine
yapılan birer yolculuk, sekiz trajikomik olaydır. İlk satırlardan itibaren
yazar kendi derin anılarına okurlarını da beraberinde sürüklemektedir. Anıların
kapısını aralayan “Fin Çorapları” öyküsünde yazar, on sekiz yıl önce üniversite
öğrencisiyken yaşadığı ticaret deneyimlerini buruk bir gülümsemeyle
anlatmaktadır. Bu öykü, hayatın kısa olduğu anlayan ve bu kısa hayatın çoğunu
maddi ve manevi kısıtlamalarla geçirmek zorunda bırakılan bir gencin trajikomik
öyküsüdür. Bu öykü zincirini devam ettiren “Bir Çift Ayakkabı”, hayat
şartlarının ve dış etkenlerin bir insanı nasıl değiştirdiğine ve anlık
değişikliklerin neye bağlı olduğu sorusuna dikkat çekmektedir. “Bir Çift
Ayakkabı”yı izleyen “İki Yırtmaçlı Kostüm” adlı öyküde Dovlatov Sovyetler
Birliğindeki baskıcı izlenmenin altında yaşamak zorunda bırakılan insanların
trajedisini kaleme almıştır. “Subay Palaskası”nda ise çağdaş yaşamın absürtlüğü
gözler önüne serilmiştir; ruh sağlığı yerinde sanılan insanların birer ruh
hastası, ruh hastası olarak görünenlerinse daha dengeli olduğunun anlatıldığı
bir öyküdür “Subay Palaskası”. Bir diğer öykü “ Fernand Leger’in Ceketi”nda
şöhretten unutulmaya, zenginlikten fakirliğe giden yolda, ihanete uğrayan üst
düzey bir sosyalist ailenin yaşam hikayesine tanık oluyoruz. “Poplin Gömlek”
adlı eşiyle tanışma öyküsünde de, Dovlatov yıllar sonra sahip olduğu ailenin
farkına varmasının, bunca zaman veremediği sevginin ve yaşamadığı ve
yaşatamadığı aşkın pişmanlığını anlatırken “Kışlık Şapka” öyküsünde yazarın
kaderci düşüncelere kapıldığını görebiliyoruz. Bavuldaki son eşya ise “Şoför
Eldivenleri”dir ve öyküdeki eldivenler Dovlatov’un hayatta yapabileceği şeyleri
yapamamış olmasının bir simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nostaljik bir hüzünle dolu “Bavul”da Dovlatov’un komik ve
hafif yazma yeteneği hayatın kederli olaylarında bile okurları
güldürebilmektedir. Her ne kadar Dovlatov kendini yazar olarak kabul etmese de
bu kitapta onun gerçek yazar yeteneği belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Yazar kitabın kahramanı olarak çevredeki tüm dengesizliklere karşın, normal
olanın, olması gerekenin duygusunu kaybetmemektedir. Kahraman kitabın her
öyküsünde karmaşık, anlamsız ve çelişkili olaylardan, tek anlamlıya ve
basitliğe doğru bir yolculuk yapmaktadır. Yazar da bu durumu, “Benim bilinçli
hayatım, bayağılığın tepelerine yapılan bir yolculuktur” şeklinde ifade
etmektedir.
Otobiyografik bir eser olan “Bavul”da Dovlatov’un Sovyetler
Birliğindeki tatsız sürprizlerle dolu hayatından anılar, sınırsız iyimserlik ve
tükenmeyen bir umutla anlatılmaktadır. Kitabın her satırında hissedilen bu
iyimserlik sayesinde “Bavul”, okurlarda tekrar ve tekrar okuma isteği
uyandırmaktadır.
·
Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Batı Dilleri ve Edebiyatları, Rus Dili
ve Edebiyatı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder