Sovyetler
Birliğinin babası, Goethe hayranı bir Latince meraklısıydı ve düşmanlarını
roman kahramanlarıyla karşılaştırmaktan hoşlanıyordu
The
Guardian
Çeviri:
Yakov Petroviç
Edebiyat, Vladimir Ilyich Lenin’in içinde büyüdüğü Rus
politik kültürünü şekillendirdi. Çarlık rejiminde açık politik metinlerin
yayınlanması zordu. Sert yazarlar “iyileşene,” diğer bir deyişle görüşlerini
değiştirdiklerini duyuruncaya kadar tımarhanelere tıkılırken, romanlar ve
şiirler her örnekte olmasa bile daha yumuşak muamele görüyordu.
Elbette en büyük sansürcü Çar’ın kendisiydi. Örneğin
“halkın babası” 1. Nicholas, Puşkin’in kitapları baskıya girmeden önce
dizelerini okumakta ısrar ederdi. Sonuç olarak bazıları yasaklandı, diğerleri
ertelendi ve yıkıcı olanların çoğu evinin basılmasından korkan şairin kendisi
tarafından yok edildi. Eugene Onegin’in yanmış dörtlüklerinde ne olduğunu asla
öğrenemeyeceğiz.
Yine de politika başka araçlar ve çeşitli dışavurumlar
üzerinden Rus romanına diğer Avrupa ülkelerindekine hiç benzemeyen bir şekilde
sızdı. Politikleşmiş edebiyat ve edebiyat eleştirmenliği konusunda Rus aydın
sınıfı hiç sıkıntı çekmiyordu. 1842’de yazdığı sert Ölü Canlar hicvi ülkeye
canlılık kazandırmış ve okuma yazma bilmeyenlere yüksek sesle okunmuş olan,
drama ve oyun yazarı Nikolai Gogol ile güçlü eleştirmen Vissarion Belinsky
arasındaki hırçın tartışmayı yakından takip ettiler.
Ancak başarı, Gogol’un felaketi olacaktı. Sonraki bir
eserinde, pis kokulu köylüler üzerine yazıp cehaleti savunarak geri basacaktı.
Ölü Canlar’ın ikinci baskısının önsözünde şöyle yazdı: “Bu kitaptakilerin çoğu
yanlış yazıldı, böyle şeyler Rusya topraklarında gerçekten olmuyor. Sevgili
okuyucu, sizden beni düzeltmenizi istiyorum. Bu meseleyi görmezden gelmeyin.
Sizden bunu yapmanızı rica ediyorum.”
Öfkelenen Belinsky 1847 yılında onunla açıkça bozuştu.
Belinsky’nin elden ele dolaşan “Gogol’a Mektup”u alıcısına uykusuz uzun bir
gece verecekti:
Rus halkını biraz tanıyorum. Kitabınız beni halk üzerinde
değil hükümet ve sansür üzerinde kötü bir etki bırakabileceği olasılığıyla
paniğe sürükledi. St Petersburg’da hükümetin kitabınızın [Dostlarla Yazışmalar]
binlerce kopyasını basmaya ve son derece düşük bir fiyattan satmaya
niyetlendiğine dair dedikodular başladığında dostlarım umudunu yitirdi; ama
onlara her şeye rağmen kitabın hiçbir başarı kazanamayacağını ve kısa zamanda
unutulacağını söyledim. Aslında şimdi kitabın kendisinden çok, ona dair
yazılanları hatırlamak daha iyi. Evet, hala yeterince gelişmemiş de olsa,
Rusların hakikat için derin bir içgüdüsü var.
Sonraki yıllarda eleştirmenler çok daha sert şeyler
söylediler ve eserlerinin yeterince güçlü olmadığına inandıkları roman ve oyun
yazarlarını payladılar.
Lenin’in olgunlaştığı dönemde entelektüel atmosfer böyleydi
işte. Son derece kültürlü bir muhafazakâr olan babası, bölgesindeki okulların
başmüfettişiydi ve bir eğitimci olarak çok saygı gören biriydi. Evde Pazar öğleden
sonraları diğerlerinin yanı sıra Shakespeare, Goethe ve Puşkin yüksek sesle
okunurdu. Ulyanov ailesi için – “Lenin” çarlık gizli polisinden kaçmak için
kullandığı bir takma addı – yüksek kültürden kaçmak mümkün değildi.
Lenin lisede Latinceye gönül verdi. Başöğretmeninin
Lenin’in bir filolog ve Latince âlimi olabileceğine dair umutları vardı. Tarih
başka türlü istedi ama Lenin’in Latince tutkusu ve klasiklere olan sevgisi onu
hiç terk etmedi. Virgil, Ovid, Horace ve Juvenal’i ve Roma senato söylevlerini
orijinal dilinde okudu. Yirmi yıllık sürgününde Faust’u tekrar ve tekrar
okuyarak Goethe’yi ezber etti.
1917’de Ekim Devrimi’ne önderlik ederken, klasiklere dair
bilgisini iyi kullandı. O yılın Nisan ayında Rus ortodoks sosyal
demokratlarıyla bozuştu ve bir dizi radikal tez ile Rusya’da sosyalist devrim
çağrısı yaptı. En yakın yoldaşlarından birkaçı onu kınadılar. Lenin verdiği
sert yanıtta, Goethe’nin şaheserinden bir Mephistopheles alıntısı yaptı:
“Kurşunidir aslında teori, oysa yemyeşildir yaşamın altın ağacı.”
Klasik Rus edebiyatının her zaman politikaya ilham kaynağı
olduğunu Lenin herkesten daha iyi biliyordu. En “apolitik” yazarlar bile
ülkenin durumuna dair hoşnutsuzluklarını saklamakta zorlanmışlardı. Ivan
Goncharov’un romanı Oblomov tam da bunun örneğiydi. Lenin bu eseri seviyordu.
Toprak sahibi üst sınıfların tembellik, uyuşukluk ve boşluğunu tasvir ediyordu.
Kitabın başarısı Rus sözlüğüne yeni bir kelimenin girmesiyle ödüllendirilecek
ve otokrasinin bu kadar uzun süre hayatta kalmasına yardım eden sınıf için bir
küfür olarak kullanılacaktı: Oblomovculuk. Lenin daha sonra bu hastalığın
sadece üst sınıflarla sınırlı kalmadığını, çarlık bürokrasisinin büyük kısmına
bulaştığını ve aşağı doğru sızdığını söyleyecekti. Bolşevik memurlar bile
bundan bağışık değildiler. Goncharov’un tuttuğu ayna toplumu gerçekten büyük
oranda yansıttığından durum buydu. Lenin, polemiklerinde rakiplerine onları sık
sık Rus romanından hoş olmayan ve küçük karakterlerle kıyaslayarak
saldırıyordu.
Ülkenin yazarlarının ayrıştığı nokta (ve elbette bu konuda
yalnız değillerdi) rejimi devirmek için gerekli araçlardı. Puşkin 1. Nicholas’ı
devirmeyi amaçlayan 1825 Dekamberist ayaklanmasını desteklemişti. Gogol hızla
geri basmadan önce, serfliğin ezilmesini hicvetmişti. Turgenev çarlığı
eleştirdi ama terörü savunan nihilistlerden hiç hoşlanmazdı. Dostoevsky’nin
anarko terörizmle flörtü St Petersburg’da korkunç bir cinayetten sonra bodur
bir muhalefete dönüştü. Tolstoy’un Rus mutlakıyetine saldırısı Lenin’in hoşuna
gitti ama kontun mistik Hıristiyanlığı ve barışseverliği onu soğuttu. Lenin
soruyordu, nasıl olur da böylesi yetenekli bir yazar aynı anda hem devrimci hem
de gerici olabiliyordu? Yarım düzine kadar makalede Lenin Tolstoy’un
eserlerindeki derin çelişkileri ele aldı. Lenin’in Tolstoy’u, net bir tanı
sunabilme kapasitesine sahipti – romanları köylülerin ekonomik olarak
sömürülmesini ve ortak öfkesini anlıyor ve ifade ediyordu – ama bir tedavi
sunamıyordu. Tolstoy, düzgün bir devrimci gelecek hayal etmek yerine daha sade
ve Hıristiyan bir geçmişin ütopik görüntüsünde teselli arıyordu. “Rus
Devriminin Aynası Olarak Leo Tolstoy”da Lenin şunları yazmıştı: “Tolstoy’un
görüş ve doktrinlerindeki çelişki kaza eseri değildir; 19. yüzyılın son üçte
birlik kısmında Rus yaşamının çelişkili koşullarını ifade eder.” Tolstoy’un
çelişkileri bu nedenle Lenin’in politik analizi için faydalı bir kılavuz oldu.
Öte yandan Lenin, kaleminin gücü inkâr edilmez de olsa,
Dostoevsky’nin “acı kültü”nden iğreniyordu. Ancak Lenin’in edebiyat üzerine
görüşleri bir devlet politikası olmadı. Devrimden sadece bir yıl sonra, 2
Ağustos 1918’de Izvestia gazetesi anıtı dikilmesi için okuyucular tarafından
aday gösterilen isimlerin listesini yayınladı. Dostoevsky Tolstoy’un ardından
ikinciydi. Anıt o yılın Kasım ayında Moskova’da Moskova Sovyeti temsilcisi
tarafından ve sembolist şair Vyacheslav Ivanov’un bir övgüsüyle açıldı.
Belki de Lenin üzerinde – esasında tüm bir radikaller ve
devrimciler kuşağı üzerinde – en güçlü etkisi olan yazar Nikolay
Chernyshevsky’dir (Çernişevski ÇN). Materyalist bir filozof ve sosyalist olan
Çernişevski bir rahibin oğluydu. Ütopik romanı Ne Yapmalı? St Petersburg’da
politik inançları için hapsedildiği Peter ve Paul Kalesinde yazıldı. Ne
Yapmalı? yeni nesil için bir kutsal kitap oldu. Hapishaneden gizlice çıkarılmış
olması ona ayrıca bir hava katıyordu. Lenin’in, (Çernişevski’nin mektuplaştığı)
Marx’la karşılaşmasından çok önce radikalleşmesini sağlayan kitaptı bu. Lenin,
bu eski radikal popüliste hürmeten, 1902’de yazdığı ve yayınladığı ilk büyük
politik eserine Ne Yapmalı? adını verecekti.
Çernişevski’nin romanının devasa başarısı, özellikle kitaba
acımasızca saldıran Turgenev olmak üzere, yerleşik romancıları çok rahatsız
etti. Bu garez, Dobrolyubov (ki öğrenciler tarafından “bizim Diderot’muz” diye
anılırdı) ve Pisarev gibi radikal eleştirmenler tarafından ateşli kırbaç
darbeleriyle karşılandı. Turgenev morarmıştı. Çernişevski’yle herkese açık bir
etkinlikte karşılaşınca bağırdı: “Sen yılansın ve Dobrolyubov da çıngıraklı
yılan.”
Peki ya bu kadar tartışmaya neden olan roman? Son 50 yıl
boyunca her bir sayfayı okumak için üç girişimde bulundum ve üçünde de
başarısız oldum. Bu bir Rus edebiyatı klasiği değil. Bu roman zamanın
ötesindeydi ve Rus aydınlarının terör-sonrası aşamasında önemli bir rol oynadı.
Kesinlikle her cephede, özellikle de cinsiyet eşitliğinde ve kadın ve erkek
arasındaki ilişkilerde çok radikal ama aynı zamanda nasıl mücadele edileceği,
düşmanın nasıl tanımlanacağı ve belirli kurallara göre nasıl yaşanacağı konularında
da radikal.
Vladimir Nabokov Çernişevski’den nefret ederdi ama onu
görmezden gelmeyi imkânsız buldu. Rusça yazdığı son romanı Yetenek’te 50
sayfayı yazar ve çevresini eleştirmeye ve onlarla dalga geçmeye ayırdı ama
“modern ve soylu yazarların halk sınıfından gelen Çernişevski’ye karşı
tavırlarında kesinlikle sınıf kibri tadı veren bir şeyler olduğunu” açıktan,
“Tolstoy ve Turgenev’in ona ‘tahtakurusu kokan beyefendi’ dediklerini ve onunla
her şekilde alay ettiklerini” de özel olarak itiraf edecekti.
Alaylar kısmen kıskançlıktandı çünkü züppelikleri gençler
arasında son derece popüler bir konuydu ve aynı zamanda Turgenyev için toprak
sahipliğini yok edecek ve toprakları köylülere dağıtacak bir devrim isteyen bir
yazara karşı derin ve kökleşmiş bir politik düşmanlık da söz konusuydu.
Lenin, 1905 ve 1917 devrimleri arasındaki yıllarda,
sürgünde kendisini ziyarete gelen genç Bolşevikler Çernişevski’nin kitabıyla
dalga geçip okunmaz olduğunu söylediklerinde kızıyordu. Onun derinliğini ve
vizyonunu anlayamayacak kadar genç olduklarını söylüyordu; 40’ına gelinceye
kadar beklesinlerdi, Çernişevski’nin felsefesinin basit gerçeklere dayandığını
o zaman anlayacaklardı: Âdem ve Havva’dan değil maymunlardan geldik; hayat kısa
süreli biyolojik bir süreçtir ve bu nedenle her bir bireye mutluluk
getirmelidir. Bu aç gözlülük, nefret, savaş, bencillik ve sınıf egemenliğinin
olduğu bir dünyada mümkün olamaz. Bu nedenle bir sosyal devrim gerekliydi. Ama
Lenin’le birlikte İsviçre dağlarına tırmanan genç Bolşevikler 40 yaşına yaklaştığında
devrim zaten olmuştu. Çernişevski şimdi Lenin’in düşünce evrimini inceleyen
tarihçiler tarafından okunacaktı. Partinin ilerici âlimleri mutlulukla
Mayakovsky’ye geçtiler. Lenin hariç.
Lenin’de çok derinlerde kök salan klasisizm, devrimin hem
öncesindeki hem de ona eşlik eden sanat ve edebiyattaki heyecan verici yeni
gelişmelere karşı onu kapatan bir siper vazifesi gördü. Lenin Rusya veya başka
bir yerde, modernizme uyum sağlamayı zor buluyordu. Avant garde sanat eseri –
Mayakovsky ve yapısalcılar – onun zevkine göre değildi.
Şairler ve ressamlar, Puşkin ve Lermontov’u kendilerinin de
sevdiklerini ama aynı zamanda devrimci de olduklarını ve eski sanat biçemlerine
meydan okuduklarını ve Bolşevizm ve devrim çağına daha uygun çok farklı ve yeni
şeyler ürettiklerini boş yere söylediler. Fikrini değiştirmeyecekti. Ne
isterlerse yazabilir veya çizebilirlerdi ama neden bunu takdir etmesi için
zorlanıyordu? Lenin’in meslektaşlarının çoğu yeni hareketlere karşı daha
sempatikti. Bukharin, Lunacharsky, Krupskaya, Kollontai ve bir dereceye kadar
da Trotsky, devrim kıvılcımının nasıl yeni olasılıklar açtığını anlamıştı.
Avant garde içinde de çatışmalar, tereddütler ve çelişkiler vardı ve bunların
hükümetteki destekçisi, Lenin’in karısı Nadya Krupskaya’nın da çalıştığı Halk
Eğitim Komiserliğindeki Anatoly Lunacharsky idi. İç savaş sırasındaki kâğıt
sıkıntısı ciddi tartışmalara neden olmuştu. Propaganda broşürleri mi
basmalıydılar yoksa Mayakovsky’nin yeni şiirini mi? Lenin ilkinde ısrar etti.
Lunacharsky Mayakovsky şiirinin çok daha etkili olacağına ikna olmuştu ve arada
sırada o kazandı.
Lenin ayrıca her türlü “proleter edebiyat ve sanatı”
fikrine de düşmandı ve burjuva kültürünün (ve daha eski öncüllerinin)
zirvesinin, kültür seviyesinin en genel anlamda çok düşük olduğu bir ülkede,
mekanik ve ölü formüllerle aşılamayacağında ısrar etti. Bu alandaki kestirmeler
asla işe yaramazdı, bu Lenin’in ölümünün ardından gelen kötü yıllarda başlayan
berbat “sosyalist gerçekçilik” ile kesin olarak kanıtlandı. Yaratıcılık uyuşmuştu.
Herkesin hayatının mantıkla şekillendiği Sovyetler Birliğinde – ya da bu
bakımdan başka hiçbir yerde – gereklilik dünyasından özgürlük dünyasına sıçrama
hiç gerçekleşmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder