Nâzım’ın
Evinde Vera’nın Sofrasında nefis basımlı bir kitap, hem de sayfalarında otantik
nitelikteki fotoğrafların yer aldığı ciltli, her anlamda ‘ağır’ bir eser. Buna
bir ‘müze kitap’ da denilebilir.
ADALET
AĞAOĞLU
Kaynak:
http://kitap.radikal.com.tr/
Basında, gazetelerin kitap eklerinde yeni yayınlanmış
kitapların tanıtımına -şükür ki- bol bol yer verilmekte. Bunların yazarlarıyla
söyleşiler, reklâmlar, giderek TV kanallarının ‘Sanat/Kültür’ üstüne
hazırladıkları programlarında dahi bu (yeni)ler başköşelerde yer tutabilmekte.
Vee, niye? Kitap da artık mal’dan sayılmakta da ondan herhalde. Fakat iş bu
kadar basit değil: Üretimin tüketim halinin, daha yayınlanırken bilinip
bilinememesiyle sezilip sezilememesi söz konusu; hem de çok önemli derecelerde…
Yazarı ve kitabı üstüne böylesine olumlu bir tahmin varsa, bunu da doğallıkla
sevindirici bulmak ‘kitap okurlarına’ düşmekte.
Bütün bu iç rahatlıklarına karşın, şu yeni çıkan kitap
dağıtım ve tanıtım bahsinde içimde epeydir bir vıdı/vıdıcılık hasıl olmuş
bulunmakta: Birtakım bazı yeni çıkmış kitaplar ‘bütün hak edilmiş olmalarına
karşın’ neden bu bolluktan yararlanamazlar? Bu sorumun ya da sorunun yeni bir
örneğine rastlamış bulunmaktayım.
Örnek?
Mitos-Boyut yayınevince yeni yılın ilk ayında yayınlanmış Nâzım’ın
Evinde Vera’nın Sofrasındaadını taşıyan nefis basımlı bir kitap, hem de
sayfalarında otantik nitelikteki fotoğrafların yer aldığı ciltli, her anlamda
‘ağır’ bir eser. Hazırlayanlar: Arif Keskiner ve M. Melih Güneş.
Buna bir ‘müze kitap’ da denilebilir. Hazırlanış
sıralarında bizim gençliğimizin sanat-edebiyat yeri Çiçek Bar’ında Arif
kardeşimizin elleri omuzlarımızda ‘inadına’ içip içip okuduğumuz şiirler var
ya, işte bu zamanlar bu müze’nin gebeliğinden haber vermekte. Kitabın ilk iki
üç sayfalarında Arif Keskiner’imizle M. Melih Güneş’imizin sunuş yazılarını
okuyanlar benim bu konuda hiç de havadan sudan dem vurmadığımı göreceklerdir.
Hani yani, öyle ki, her iki askerî darbeyi birlikte, el ele, kol kola, Nâzım
şiirleri ve Ruhi Su şarkılarıyla Çiçek Bar’da yüklenebilme maharetimize rağmen
Arif Keskiner’imi ben hiç tanıyamamışım demek ki! Herhalde biz yazar
çizer’lerimizi avuturken yazmaya hemen hiç vakti kalmamış olabilir. Dilini,
üslûbunu, bizzat kendisini bu kitaptaki yazılarıyla tastamam kucaklamış
bulunuyorum. Sunuş yazılarıyla ‘Bu Müze’nin açılışını yapanların ardından adım
adımı yaş/başlarına göre sırayla Aziz Nesin, Orhan Kemal, Ataol
Behramoğlu, Bendeniz, Türkân Şoray, A. Kadir, Nedim Gürsel, Zeynep Oral, Vera Tulyakova,
Uğur Büke, Necati Şahin, Genco Erkal, Yavuz Tanyeli, Nazar Büyüm, Can Dündar,
Coşkun Aral… Daha nice sanatçı yazarlar sandıklarındaki ‘Nâzım Hikmet’
işlemelerini bu müze kitaba armağan için sıraya girmişlerdir. Kitabı
hazırlayanlar kimsenin aklından çıkmamalı: Kitabın içeriği, işte böyle:
Derleme yazılar… Kolay mı onca kapıyı çalmaklar, onlarla Moskova’larda ve hele
o sofralardaki buluşmaları, Nâzım’dan geri kalmış ne varsa, ne yoksa
hafızalardan çıkartıp yazdırmaklar; Vera’nın sofralarında böyle böyle işte
kimler kimler kimler oturup kalkmıştır, neler neler olup bitmiştir? Bunun
meraklıları buyursunlar artık ve tam da şimdilerde 100 yıllık müzelik belgeler
sofrasına…
Bu kitabımızın yayını, ne sevindirici bir rastlantıyla
Şişli Belediyesi tarafından tamamlanan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nin
açılış gün ve saatlerine rastlanmıştır. O ev sofralarda coşkulara, büyük
şairimizin 1946’larda bendeniz henüz daha bir Kız Lisesi öğrencisiyken benimle
aynı büyülenmeye uğramış bir arkadaşla sıra altlarından elden ele kaçırtarak
okumuşluğumuzun heyecanını hâlâ daha yaşamakta olduğum halde, fizyolojik
engellerim nedeniyle, bence ‘efsaniyelik’ bu açılışa katılamamışımdır. Kitabı
hazırlayanlar bana bu müzelik kitabımızı armağan ettiler, ohh çok şükür. Müzenin
koridorları, yani kitabın sayfaları arasında ‘ibret’ duyargalarımla
dolanmaktayım.
Ben edebiyat dergilerinde, gazete kitap dergilerinde,
gerekli olan yerlerde kitap tanıtım yazıları yazan biri olmadım. Başlarda
kendisi de edebiyatın türlerinden her birinden kitaplar yazmakta olan değerli
yazarlarımızın meslektaşlarının kitapları hakkında tanıtıma özgü yazılar
yazılmasını hemen hiç benimseyemedim. Ancaaak! Rastlantılarla çağrışımlar üst
üste düştüğü ân, benim yazarlığımın havaya uçtuğu zamanlar olmuştur. Bu Nâzım
Hikmet Müzesi üstüne bir tanıtıma kalkışmam tam da böyle bir ân’ın eseri
olmuştur.
Özür Diliyorum: Yukarda tanıtım eksikliğine uğramış
eserlere örnek olarak Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrasında’yı seçme
tahminimde bütünüyle yanılmışım. Meğer ben ‘inadına’ bu yazıyı yazıp bitirmeyi
sürdürürken medyamızın çeşitli kanallarında kitap üstüne tümen tümen tanıtım
yazıları çıkmış… Affola. Şu ân içimden şöyle geçmekte: (Demek sen çok sevip
beğendiğin kitabı –ilk tanıtım yazım- diye takdim ederken başlıbaşına kendini
takdim eylemişsin!) Kendime gülüyorum da, geçip gidemiyorum.
NÂZIM’IN EVİNDE VERA’NIN SOFRASINDAHazırlayan: Arif Keskiner, M. Melih Güneş
Mitos Boyut Yayıncılık, 2016
248 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder