Kaynak:
haberrus.com/
Nazım Hikmet'in daha önce Türkçe'de yayımlanmayan
"Ekim Devrimi'ne" başlıklı şiirini soL Kültür ekibi ilk kez Türkçe
olarak okurlarına sundu.
soL Kültür’ün Notu:
Nazım Hikmet'in, Ekim Devrimi’nin 100. Yılında, Rusçadan
çevirisine yer verdiğimiz Ekim Devrimi'ne başlıklı şiirine, ne Türkiye'deki ne
de Bulgaristan'daki Türkçe basımlarda rastlanmaktadır. Şiirin sonundaki 1952
tarihi, Nâzım’ın şiiri Ekim Devrimi’nin 35. yıldönümü için yazmış olduğunu
düşündürmektedir.
Şiir, Sovyetler Birliği’nde 1955 yılında Pravda
Yayınevi’nden çıkan ve 150 bin adet basılmış olan “Şiirler” adlı bir seçkide
yer almakta; seçkide çevirinin N. Razgovorov'a ait olduğu belirtilmektedir.
Özgün Türkçe kopyanın nerede olduğu ise ne yazık ki bilinmemektedir. Bu durum,
büyük şairin ölümünün üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına karşın, "Nâzım
Hikmet Arşivi"nin içinde bulunduğu durumu ortaya koyması açısından önem
taşımaktadır.
İşte o şiir:
EKİM
DEVRİMİ’NE
Mutluluk dediğin türlü türlüdür.
Diyelim ki, parti bir karar almış
ve yaz geceleri sen bir dağın eteklerinde
üç arkadaşınla birlikte
ilk gizli matbaayı kazıyorsun.
*
Ya da diyelim ki, şair oldun,
şiirler yazmaya koyuldun,
ve bir bakmışsın ezbere okumaya başlamışlar
işçiler şiirlerini.
*
Ya da diyelim ki, hastalığa tutuldun,
ağır, ümitsiz hastasın,
köşe başından evini gözetliyor biri,
rapor ediyor: “Yarına çıkmaz”,
ama sen yaşıyorsun!
Ya da diyelim ki, bir bahar günü rastlayıveriyorsun
on beş yıldır hasretini çektiğin kadına.
*
Ya da diyelim ki, Moskova’ya geldin,
ve sen Moskova’dasın,
Moskova’da…
*
Türlü mutluluklarım oldu şu hayatta,
fakat aslında tek bir şey hep aynı kaldı:
on dokuzumda Sana geldim,
Seninle yetiştim komünist oldum
ve Sana bağlılığım bâki.
*
Sen bu olağanüstü güzel yolculuktaki ilk sabahsın.
Seninle başladı kutlu yürüyüş.
Sen bütün tohumların tohumusun,
ve dünya, dünya olalı beri,
daha bereketli bir yağmur görmedi,
Senden başka.
*
Ve Sende öğrendi insanların dudakları
en yiğit,
en namuslu,
en dehşetli,
en zarif sözcükleri.
*
Işığın parıltısı türlü türlü.
Diyelim ki, denizin kenarında bir şehir,
yedi tepeli bir şehir,
sevgili şehir,
kederli şehir.
Ve diyelim ki, bir bahar gecesi geç vakit
tepelerden birinde,
en ıssız olanında,
yoldaşlarını bekliyorsun gizli bir toplantı için,
ve suda yanıyor yıldızlarla beraber şehrin ışıkları.
*
Ya da diyelim ki, bir Ocak günü
Erzurum’dan yürüye yürüye çıkıp geldin…
Ovalara beyaz beyaz,
kara kara bir gece çöküyor.
Etrafta kurtlar uluyor.
Yoruldun, öyle yoruldun ki adım atmaya mecalin yok,
birden karların arasında ışık, köyün aydınlığı.
Ya da diyelim ki, bir çift gözle karşılaştın
altın yeşil renkte:
iki çiy damlası parıldıyor orada,
ve sen ışığın tüm parıltısını görüyorsun onlarda.
*
Ya da diyelim ki, bir kitabını okudun
dört Öğretmenden birinin,
ve kafan, yüzün ve kalbin
bitmez tükenmez akınında
güneş ışıklarının.
*
Şu ışığın parıltısı türlü türlü.
Ve ben de gördüm ışığın tüm parıltılarını.
En kudretli ve en fevkâladesi
halklar okyanusunun üzerindeki
deniz fenerinin ışığının parıltısıdır.
1952
Çeviri:
Emel Güneş / Yasin Çalış
Değerli katkısı için Prof. Dr. E. Zeynep Günal'a ve değerli
desteği için, Nesin Vakfı Kütüphanesi’nden Cengiz Kotan'a teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder