M. Hakkı Yazıcı
Kaynak: http://www.turkrus.com/
Hayatımızdan eksik olmayan kriz kafamızı fena kızdırmaya başladı.
Bugün, yarın, seneye bitecek; her şey eskisi gibi güllük
gülistanlık olacak derken uzadıkça uzuyor.
Yolda giderken cadde boyunca sıralanan bankaların ışıklı
döviz tabelalarına bakmaktan önümüze dikkat edemiyoruz. Şaşı olacağız. Maazallah
kaza yapacağız. Yok, dolar şu kadar olmuş, evro bu kadar; dün şöyleydi, bugün
böyle falan; hep düşünüp, konuştuğumuz bu.
Hepimiz ekonomist, siyaset uzmanı ve
analist olduk.
Ekonomik kriz üstüne bir de politik sorunlar; Ukrayna
sorunu derken ilaveten bir de Suriye sorunu.
Burası bir türlü, bizim memleket başka türlü… Of ki, ne of!
Aramızda şanslı olanlar, sabırlı bir çabayla, zamanında iyi bir müşteri portföyü
oluşturanlar. Onlarla şöyle veya böyle idare ediyorlar.
Benim de çok sevdiğim, yine böyle eski, hatırlı bir
müşterim var: Yevgeniy Viktoroviç.
İyi bir dost, iyi bir müşteri… Çok çalışkan, çok düzenli,
ödemelerini hiç aksatmaz, sözünün eri. Başarılı; iyi para kazanıyor, hali vakti
yerinde. Ancak kusur denebilirse bir kusuru var; çok kararsız.
Sana ne adamın kararsızlığından; iyi para kazanıyor,
başarılı demedin mi diye itiraz edebilirsiniz, ama bu benim biraz garipsediğim
bir durum.
Uzun uzun düşünür her seferinde; bu renk mi olsun, şu renk
mi olsun; şu kadar mı olsun, bu kadar mı olsun?
Tamam, planlı olmak, enine boyuna düşünmek iyi bir şey; iş
hayatının fıtratında bu var, ama ifratında olmamalı.
Bazen, “Yahu Jenya, iyi ki bizim çoktan seçmeli soruların
olduğu üniversite sınavlarına girmemişsin. Sen daha soruların yarısına gelemeden
sınav süresi biter,” diyorum.
“Sen bu örneği vererek benimle dalga geçme, o sistemde üç
yanlışın bir doğruyu götürdüğünü biliyorum,” diyor. Susuyorum.
Arada, “Bak, Jenya, en büyük zaman hırsızı kararsızlıktır.
En kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir. Eşek yüz türlü yüzme bilirmiş;
ama suya düşünce acaba ne türlü yüzsem diye düşünürken boğulur, nalları
dikermiş,” falan deyip, onu hem kızdırıp, hem de gaza getirmeye çalışıyorum.
Ama nafile.
***
Hep gamlı baykuşlar gibi yaşanmıyor ya, arada ufacık bir
vesileyle de olsa fırsatı kaçırmıyor, gülüyoruz.
Geçenlerde Yevgeniy’nin ofisinde oturuyoruz. İş güç
muhabbetinden sonra, MKAD’ın biraz dışında çok güzel bir daça arsası bulduğunu,
kaçırmayıp aldığını söyledi.
Ballandıra ballandıra anlattı. Arsa yola çok yakın, ormanın
kenarındaydı; içinde küçük, sevimli bir gölet vardı. Buraya büyük, güzelce bir
villa yaptırmak istiyordu. Bu yapılacak eve daça dememek lazımdı; zira niyeti
yaz, kış orada yaşamaktı.
Gözlerini tavana dikip, hayallerini anlatıyor: Göleti ıslah
ettiğinde içinde balıkların, kurbağaların yüzeceğinden, bahçede kaplumbağaların
dolaşacağından, ağaçlara sincapların tırmanacağından, yarenlik edeceği
kuşlardan, tavuklardan, kedilerden, köpeklerden bahsediyor.
“Hayret, nasıl oldu da çabucak karar verip, aldın?” diye
sordum.
“Yahu, çok güzel bir arsa, hem de kelepir fiyatına; hiç
düşünmeden aldım,” dedi, sonra birden, “Senin tanıdığın bana tavsiye
edebileceğin; hem güzel bir proje, hem de uygun tarafından kaliteli bir inşaat
yapacak Türk arkadaşın var mı?” diye sordu.
Aklıma hemen inşaat mühendisi arkadaşım Bülent’in firması
geldi.
Şu sıralarda malum sorunlardan piyasa sıkıntıya girince
Rusya’da hayatını devam ettiren pek çok firma eskiden burun büktükleri işleri
bile yapmaya başladılar. Prestijli projelere imza atmış bazı firmalar, küçük
villa projelerine, apartman dairesi “remont”larına, tadilatlarına,
tamiratlarına bile hemen olumsuz cevap vermiyorlar.
Bülent’in firmasının da Yevgeniy’nin villa projesine
ilgisiz kalmayacağını tahmin ediyordum.
***
Konuyu Bülent’e açtım; memnuniyetle karşıladı. Bir gün bizim
mimar Halit’i de yanımıza alıp, Yevgeniy’nin ofisine gittik.
Prensipte anlaştılar.
Halit, bütün mimari maharetini gösterip güzel bir proje
çizdi. Bir kez daha Yevgeni’nin ofisinin yolunu tuttuk.
Yevgeniy, projeyi beğendi, ancak şurası şöyle olsa daha iyi
olmaz mı falan cinsinden bazı çekincelerini bildirdi.
Halit, yeni bir proje çizdi; yine gittik.
Yevgeniy, yine kararsız kaldı.
Bu iş en az dört kere daha devam etti. Ben de onları yalnız
bırakmamak için Bülent ve Halit’le birlikte, her seferinde gittim, geldim.
En son toplantımızda Yevgeniy’nin karısı Tatyana da vardı.
En sonunda onun bu kararsızlığına dayanamayıp;
“Ya Yevgeniy, sen nasıl oldu da karar verip, Tatyana
yengemizle evlendin?” diye sordum.
Tatyana hemen atıldı:
“O karar vermedi ki, ben onu seçtim ve evlendik,” dedi.
Yevgeniy Viktoroviç, seçilmiş olmanın keyfiyle gevşedi,
sırıttı.
Bu sırada bu kararın meyvesi, oğulları küçük Anton da
babasının paçasından çekiştiriyordu.
Tatyana’ya bu konu cazip gelmiş, ders verir gibi
tecrübelerini kesintisiz aktarıyordu:
“Kararsız bir erkeği ancak ondan daha kararlı bir kadın
yola getirebilir. Ne de olsa erkek, kararı kendisinin verip vermediğiyle
uğraşmayı bırakıp, elinden kaçacağından korktuğu kadının peşinden koşar. Kaçan
kovalanır; naz yapan değerlidir. Sizde de böyle bir atasözü var malum: ‘Gönül
kaçanı kovalar.’”
Tatyana, ilk buluşmalarını da anlattı:
“Ayrılırken bizimki hangi yanağımdan öpeceğine karar verip,
düşünürken, kazara dudaklarımdan öpünce orada iş bitti,” dedi ve o gevrek
kahkahasını bıraktı.
***
Yevgeniy, biraz da mahçup bir ifadeyle, “Yahu sizi de çok
yoruyorum,” diye özür diledi.
“Benim Sibirya’da birkaç şehirde, şöyle on beş
gün sürecek komandirofkam, bir sürü iş seyahatim olacak. Karım Tatyana ile
nasıl olsa tanışıyorsunuz. Evle ilgili asıl kararı vermesi gereken de o zaten.
Siz kendi aranızda konuşun, proje konusunda karar verin. Benim kabulüm. Ben de
döndüğümde kontratı yaparız. Parayı da düşünmeyin,” dedi.
Rahat bir nefes aldım. Tatyana’nın hızlı ve pratik kararlar
alacağına emindim.
***
Nitekim Tatyana ile Halit kafa kafaya verip, bir iki
görüşme sonrasında kusursuz bir projede karar kıldılar.
On beş gün kadar sonra Yevgeniy, iş seyahatlerinden döndü.
Yorgunluğunu atar atmaz da projeyi sormuş; yine cümbür cemaat gittik.
Yevgeniy’nin ofisinde, mimar Halit proje paftasını toplantı
masasının üzerine açtı.
Yevgeniy, karısı Tatyana, ben, Bülent ve Halit, gözlerimiz
projede, çaylarımızı yudumlarken konuşmaya başladık.
Bir gözümüz projede, ancak yan gözümüzle de Yevgeniy'e bakıyoruz. Acaba ne tepki verecek diye merak ediyoruz.
En sonunda Tatyana, “Nasıl, projeyi beğendin mi?” diye
sordu.
Yevgeniy, biraz düşünüp, “Çok güzel olmuş, ama…” dedi,
devamını getirmedi.
Tatyana:
“Aması ne Jenya?” diye üsteledi.
Yevgeni:
“Yav, biz, kocaman iki katlı bir ev projesi yapıyoruz.
İçinde bir sürü oda var, ancak anlamadığım şey niye sadece bir tuvalet var bu
projede?” diye sordu.
Tatyana, yine gevrek kahkahalarından birini salıverdi:
“Seni düşündüğümüzden Jenya’cığım,” dedi, “Sen kendi kusurunu bilmiyor musun? Evde birkaç tuvalet olsa, acaba hangisine gitsem diye düşünürken her defasında altına kaçırırsın."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder