Zavallı Karkuşa korkup kaçmıştı
M.
Hakkı Yazıcı
Kaynak: https://medyagunlugu.com/author/m-hakki-yazici/
İrina, “Aptal kuş, ne olacak!” dedi.
Yuliya, “Hayatım, sen niye öyle suçluluk duygusuna
kapılıyorsun ki?” diyerek onu yatıştırmaya çalışıyordu.
İrina, “Aslında sakin kafayla düşününce belki de komşum
haklı diyorum. Kedim benim için ne kadar değerliyse, kargası da onun için o
kadar değerli olmalı. Zavallı Karkuşa,” diyor.
Serkan, kızları kışkırtıp, eğlenmek için ortalıkta “kar-kar”
diye mırıldanarak dolaşıyor, ben dışarıda yağan kardan bahsediyor sanıyorum.
Meğer bizim kargaların bağırmasını “gak-gak” diye taklit ettiğimiz gibi Ruslar
da “kar-kar” diyormuş.
Neden sonra ortalıktaki konuşmaların ne olduğunu anlıyorum.
Karkuşa, İrina’nın komşusu Darya’nın kargasına koyduğu
isimmiş. Popüler bir Rus çizgi filmindeki karga karakterin ismiymiş.
İrina’nın kedisi, hani bizim ofisin ara sıra misafiri olan
Barsik, yine bir skandala neden olmuştu.
Bu yüzden İrina ile komşusu Darya, biraz tartışmışlardı.
Ne olmuştu? Merak etmiştim doğrusu.
İgor’a baktım, o da ben de bilmiyorum gibilerinden kaşını
kaldırdı.
İrina’nın sevgili kedisi, şanslı bir ev hayvanıydı. Orhan
Veli’nin şiirindeki “Ciğercinin kedisi”nden daha da şanslı belki.
Barsik, bazen sorunlara neden olsa da çok seviliyordu. Biz
de ofis ahalisi olarak ona alışmıştık.
Hatırlarsanız bir keresinde, Serkan’ın bağırtısı üzerine,
zavallı kedi korkuyla sıçrayıp, önce bir sandalyenin üstüne, sonra masaya,
oradan dolabın tepesine çıkıp, en sonunda da açık “fortoçka”ya tırmanıp, dışarı
atlamış, pencereye yakın ağacın dallarından birine tutunmuş, orada bizim
avlunun sincaplarından biriyle karşılaşınca afallamış, her ikisi de kaçmaya
yeltenmiş, ancak aynı yöne koştuklarını fark edince durmuşlar, sonra biri bir
tarafa, diğeri öbür tarafa doğru koşmaya başlamışlardı. Barsik, bu sefer de
azman kargalardan biriyle burun buruna gelip, karga o bildiğiniz bet sesiyle
“gak”layıp, koca kanatlarını açıp uçunca iyice ürküp, aşağıya atlayıp, koşarak
kaybolmuştu.
Uzun bir aramadan sonra onu bahçede bir çöp tenekesinin
içinde, sinmiş halde bulmuştuk.
Her şey aynı “Tom ve Jerry” çizgi filmlerindeki gibi
olmuştu.
***
Bu defa tersi olmuştu.
Darya’nın kargası Karkuşa, bir gaflet anında, ev havalansın
diye açılıp, sonra unutulan pencerenin pervazının dışına çıkmış, gezinirken yan
komşusu İrina’nın balkonunda dolanan kedisi Barsik’in hırçın bakışlarından
ürkmüş, daha da ötesi paniğe kapılmış, havalanıp, uçmuş, evden uzaklaşmıştı.
Serkan, arka masadan “Aaaa, niye ki?” diye araya girdi.
“Niyesi olur mu? Durum açık, hayvan korkmuş işte,” diye
gülüyorum.
İgor, “Bir Rus atasözü vardır, ‘Karga bile sebepsiz uçmaz’
diye.”
Serkan, “Karga da ne de olsa kuş beyinli,” diye hükmünü
veriyor, sonra devam ediyor, “Ne malum kediden korktuğu? Belki başka bir
şeydir; yani bir dış tahrik, bir köpek, havada uçan başka bir şey, yırtıcı daha
büyük kuş da olabilir,” diyor.
İgor, kulağıma eğilip, “Eyvah, bizimki yine komplo
teorilerine başladı,” diye fısıldıyor.
Serkan, bize dönüp, “Peki, Yeni Yıl kutlamalarının
gecikmiş, yolunu şaşırmış havai fişeklerinden birinden ürkmüş olamaz mı
mesela?” dedi.
İrina, kedisini suçlamalardan kurtaracak bu ihtimaller
üzerine “acaba” diye soran gözlerle bakıyor.
***
İrina, Yuliya’ya olanı biteni anlatmaya devam ederken
pencerenin kenarında bir yandan da dışarıya bakıyordum.
Kışı yarılıyorduk neredeyse. Uzun Yeni Yıl tatili de bitmişti.
Göçmen kuşlar hüzünlü veda şarkısını söyleyip kaç ay önce yola revan olup
gitmişlerdi.
Göçmen kuşlar gidince kargalarla, güvercinlerle baş başa
kalmıştık.
***
Sonradan hatırladım, İrina, ofiste daha önce bahsetmişti
komşusundan ve kargasından.
“Tuhaf bir komşuya çattım, evde karga besleyenine de ilk
defa rastlıyorum,” diye dedikodusunu yapmıştı.
İrina, bir keresinde kapıda karşılaşınca “Sevgili
komşucuğum, bak şu dışarıya, şu ağaçların dallarına bak, karga dolu. Sen ne
akla hizmet evinde karga besliyorsun? Git şu Moskova’nın her semtindeki güzelim
parklardan birine, her taraf karga dolu, güvercin dolu; besle besleyebildiğin
kadar,” demişti.
Hazırcevap komşusu da:
“Bak kardeşim, sen de bak şu dışarıya, sokak kedileri fink
atıyor. Sen o zaman ne akla hizmet evinde kedi besliyorsun?" demişti.
Kızcağız haklıydı. Cevabını da oturtmuştu.
Niye karışıyordu ki?
O da karga besliyordu işte.
Herkesin tercihi başkaydı; kimi köpek, kimi kedi, kimi de İrina’nın
komşusu Darya gibi karga besliyordu.
Kim ne karışır?
Darya, “Canım tartışmak istemiyor. Ama anla işte, biz bu
kargaya çok alıştık, küçücük bir yavruyken bulduk, o da bizi annesi, babası
gibi benimsedi. Evde ona bir çocuk gibi ihtimam gösterdik,” demişti İrina’ya.
***
Bana tuhaf gelmiyor, bir keresinde bahsetmiştim, bizim de kendi
deyimiyle hayvanları kocasından daha çok seven bir komşumuz var. Daçasında
beslediği üç köpek, dört kedi, bir at, onlarca tavuk ve horoza ilâve olarak,
kanadı kırıldığı için uçamayan dişi bir karganın da bakımını üstlenmişti. Büyük
ihtimalle yırtıcı bir kuşun saldırısına uğrayan yaralı karga için arka
bahçesinde yuva yapan komşumuz, kargayı hazmı kolay et sulu tahıl çorbalarıyla
itinayla besliyor.
Sadece bildiğimiz evcil hayvanlara değil, her türlü hayvana
merakı var Rusların.
İgor, “Birlikte gittiğimiz hayvan mezarlığını hatırlıyor
musun?” diye sordu.
İyi hatırlıyordum, zira çok etkilenmiştim.
Meraklı olunca Moskova’da bazen Rusların bile bilmediği
ilginç mekanları keşfediyorsunuz.
Aslında gez, gez bitmiyor Moskova.
Bu mekanlardan birine İgor, oğlu Maksim ve ben gitmiştik. Himki,
Maşkinskoye Şoşe 15 numaradaki hayvan mezarlığına. Hayvansever Rusların
yitirdikleri sevgili dostlarını gömdükleri bir özel mezarlıktı burası.
Köpeklerin, kedilerin, atların ve diğer hayvanların mezarları
yan yana sıralanıyor orada.
İlginç mezarlardan biri de hayvansever bir ailenin vaktiyle
evin içinde birlikte yaşamış olan ölen köpeklerini, kedilerini ve farelerini
bir arada gömdüğü mezardı.
Kedi, köpek, fare, karga bir arada olur mu?
Olmuş işte!
Djoy, Yeta, Hvost, sağlıklı yıllarındaki dostluklarını,
birlikteliklerini, mezarda da sürdürüyorlar.
Mezarlığı gezerken insan, bu hayvanseverlere saygı duyuyor.
Vefanın böylesine şapka çıkartmak lazım…
Doğayı, çiçekleri, hayvanları sevmeyenlerin insanları
sevebilmesi mümkün mü?
Kesinlikle hayır!
Bu nedenle bu mezarlık, hem ilginç, hem de ibretlik.
***
Darya, bir keresinde evlerinin önündeki otobüs durağında
karşılaştıklarında bekledikleri süre içinde İrina’ya Karkuşa’nın hikayesini ayrıntılı
bir şekilde anlatmıştı.
Bir gün civar bahçelerden birinde komşu kedilerinden
birisini ağaçtan düşmüş karga yavrusunu avlama hazırlığında iken görmüş, yerden
aldığı taşı fırlatıp, kovalamıştı.
Kaçıp giden kedinin hevesi kursağında kalmıştı.
( Demek kedi fobisi o zamandan girmişti karganın içine.)
Yaralı yavru kargayı eve getirmişti. Yaralarını merhemle
iyileştirmiş, elleriyle beslemişti.
Karga bir süre sonra iyileşmiş, büyümüş, irileşmişti.
Darya’ya alışmıştı. Bir evcil hayvan gibi onu takip ediyordu. Darya omuzunda
onunla dolaşıyordu.
Bazen karşısına alıp konuşuyordu, aynı karga gibi “Gak”
diye bağırıyordu.
Karga da ona adeta cevap veriyordu:
“Gak!”
Adını da “Karkuşa” koymuştu.
( Serkan beni uyarıyor; “Bu, Rus kargası abi, “gak”
demiyordur, “kar” diyordur,” diye. )
***
Muhabbet böyle uzayıp gidiyordu.
Serkan, “Benim bu kargayla ilgili hikayeler pek aklıma
yatmıyor, abi” diyor, sen daha iyi bilirsin, bizde çok meşhur bir söz vardır,
‘besle kargayı oysun gözünü’ diye. Bildiğimiz bir kara karga işte. Ayrıca kargaların
söylendiği kadar akıllı olduğuna da inanmıyorum,” diyor.
Kızları
ve beni kızdırmak için çocukluğunda ninesinden öğrendiği tekerlemeyi yüksek sesle
mırıldanarak dolaşıyor:
“Karga,
karga, gak dedi, çık şu dala bak dedi, çıktım baktım o dala, şu karga ne
budala.”
Onunla aynı fikirde değiliz.
İgor, “Aldırma sen ona, bu kargalar dünyanın en akıllı
yaratıklarından,” diyor.
“Ben de öyle düşünüyorum,” diyorum. “Halbuki biz, Ezop ve
La Fontaine masallarından hep kargaların ahmaklıklarını biliriz. Hani şu
ağzındaki peyniri tilkiye kaptıran gibi... Birçok edebi eser, dini inanç, masal
ve efsanede de kargalardan aleyhte bahsedilir.
Bu
masallardaki ana karakterlerde; karga, aptal, saf, basit fikirli, beceriksiz,
kendini beğenmiş; tilki ise kurnazdır, aldatıcıdır.
Tilkinin
kurnaz, karganın aptal olarak anlatılması bana çok gerçekçi gözükmüyor.
Bence kargalar, töresel ve dini inançların tam tersine,
zeka seviyesi -insandan sonra- en gelişmiş hayvan türlerinden biri.
Yaşadıkları ortama kolaylıkla uyum sağlayabilen kargaların;
kedi miyavlaması, endüstriyel makinelerin motor gürültüleri ve insan seslerini
taklit etme yetenekleri de var. Kargalar farklı gruptaki hemcinsleriyle
iletişim kurmak için melodi ritimli sesleri tercih ederlermiş.”
Rusçada "fabl"a yani kıssadan hissesi olan
masalsı, şiirsel öykücüklere “basniya” diyorlar. Ünlü Rus basniya yazarı İvan
Andreyeviç Krılov da 1807'de yazmış "Karga ve Tilki" isimli bu
hikayeyi.
Hikayede yine karganın biri, bir
parça peynir bulur ve peyniri yemek için bir ağaç dalına tüner.
Peyniri ele geçirmek isteyen bir tilki, kargayı pohpohlar ve karganın ne
kadar güzel olduğundan, sesinin de kendisi gibi güzel olup olmadığından
bahseder. Karga ötmek için gagasını açtığında ağzındaki peynir düşer ve tilki,
düşen peyniri yer.
Hikaye, güzel ve aynı, ancak tilkinin kurnazlığına değil,
ama karganın aptal bir hayvan olarak anlatılmasına benim itirazım var.
***
Karkuşa, korkusundan evden 40 kilometre uzağa, ta
Puşkina’ya kadar kaçmıştı.
Sonrasında yolunu şaşırmış, yorulunca da bir çam ağacının
dalına konup, tünemişti.
Darya, Karkuşa’nın boy boy fotoğraflarını, onunla yaşadığı
olayları sosyal medyada o kadar çok paylaşmıştı ki karga çok ünlenmişti.
Fenomen haline gelmişti. “Maskot karga” diyorlardı ona.
Kaybolunca da internette olayı duyurup, yardım istemişti.
Tesadüf bu ya, ormanda spor yapan bir genç kız ağaç dallarından
birine konmuş şanslı kargayı fark etmişti.
Hemen tanımıştı.
Doğruydu, Karkuşa, alışkın olduğu için insanlardan
kaçmıyordu.
Ağaca tırmanıp kargayı yakalamış, hırkasının içine sarıp
eve getirmişti.
Annesi de görünce hemen, “Aaa, bu maskot karga, ben
biliyorum bunu. Sahibi yana yakıla arıyor sosyal medyada,” diye çığlığı basmış.
Genç kız hemen internetten müjdeli haberi duyurmuş.
Darya, İrina’ya telefon edip, sevinçle haberi verdi, “Hayatım,
birlikte gidebilir miyiz?” diye rica edip, olurunu alınca koşa koşa bizim ofise
geldi.
İrina’nın komşusu nefes nefeseydi.
Hoş bir kızdı. İlk kez görüyorduk lafı çok edilen Darya’yı.
Serkan, kulağıma eğilip, “Abi, şaşıracaksın belki, ama bir kargayı kıskanacağım
daha önce hiç aklıma gelmezdi,” diye fısıldıyor.
Darya, kapı aralığında, bildiğimiz hikayeyi gözleri yaşlı, heyecanla
bir daha anlatıyor:
“Bir ilkbaharda yüksek bir ağaç dalındaki bir yuvada
doğmuştu.
Düşmüştü, onu yerde bulduk. Kötü niyetli bir kedinin
elinden kurtardık. Çaresizdi. Eve götürdük, ona aynı bir çocuk gibi baktık,
büyüttük. Çok sevdik onu. O da bizi benimsedi. Alıştık birbirimize.
İsmini söylediğim vakit hemen gelir. Evde kucağımdan inmez.
Nereye gitsem arkamdan gelir. Her yere benim omzumda gider. Beraber dışarıda
gezeriz.
Hiç ayrılmazdı bizden, dışarıda da insanlardan kaçmazdı, çünkü
öyle alıştı, ama kedinin korkusundan kaçtı işte. Çok üzüldüm kaybolunca. Neyse
bulduk. Ay, ne kadar mutluyum bilemezsiniz!"
***
İrina bizim Serkan’ı da alıp, Darya ile birlikte arabayla
hemen Puşkina’ya gittiler.
Tahmin ettiğiniz gibi Darya, Karkuşa’sına kavuşunca
sevinçten deliye döndü. Biz de yeni yılın ilk iş gününü mutlu bir şekilde kapatmış
olduk.
Bu tür durumlar bana hep, Nasrettin Hoca’nın “eşeğini
kaybedip, sonra bulup mutlu olma” hikayesini hatırlatır.
Umarız yeni yılın gerisi de hep böyle olur.
Dileğim Karkuşa ile Barsik’in da birbirlerine alışmaları,
dış tahrikler bile olsa komşu komşu barış içinde yaşamaları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder