Kaynak: Soner Yalçın/Odatv.com
Rusya
ile ilişkiler her geçen gün gerginleşiyor. Kimileri ateşi söndürmeye benzinle
gidiyor; Rusya ile “tarihi düşmanlığı” yazıp duruyorlar. AKP, 6 yıl önce açtığı
Gelibolu’daki Rus Anıtı’nı unutmuşa benziyor. Oysa bu anıt iki ülkenin
birbirine dostluğunun işareti. Anıtın hikayesi, filmlere konu olması gereken
binlerce Rus mültecisinin acı gerçeklerini gözler önüne seriyor…
Rus
Anıtı, 16 Temmuz 1921’de açıldı.
Onlara
“Beyaz Rus” deniliyordu.
Bugün
beyaz Rusların yaşadığı Belarus ile ilgileri yoktu.
“Beyaz”
denmelerinin nedeni Rusya’daki 1917 yılındaki “Kızıl Devrim”den
kaçmalarıydı.
İktidarın
“Kızıl Ordu”su vardı ve onunla savaşıp kaybeden bir de “Beyaz Ordu”
vardı Rusya’da…
Rusya’dan
kaçanların çoğu “Beyaz Ordu” mensubuydu.
Bu nedenle
İstanbul’a gelen mültecilere “Beyaz Rus” deniliyordu! Oysa bu
mülteciler arasında; Ukraynalılar, Kazaklar, Tatarlar, Gürcüler,
Yahudiler, Çerkezler, Türkler, Ermeniler ve Ruslar vardı.
“Beyaz
Rus” siyasi bir tanımdı…
Beyaz
Rusların Türkiye’de en yoğun bulundukları yıllar Mütareke dönemiydi.
Rusya’daki
iç savaşta İtilaf Devletleri Beyaz Ordu’ya yardım etmişti. Başta
Fransızlar olmak üzere mültecilerin Rusya’dan sağ-salim ayrılmalarını
sağlıyorlardı.
Beyaz
Ruslar 1 Nisan 1919 tarihinde İstanbul’a gelmeye başladı.
İlk gelenler
Rus zenginleriydi.
İltica
furyası başladığında sayının 20 bin olacağı tahmin ediliyordu.
Bir yıl içinde sadece İstanbul’da yaşayan mülteci sayısı 70 bin olmuştu!
“Beyaz
Ordu” Kırım’da kesin mağlubiyete uğrayınca binlerce Rus askeri
de İstanbul’a geldi. Mülteci sayısı, -Fransız Askeri Arşivi’ne
göre- 148 bin 678 idi. Bunun 104 bin 942 kişisi askerdi.
Rusların
ünlü yazarlarından Arkadiy Averçenko da İstanbul’daydı ve şöyle
yazacaktı:
“Bütün
Rusya altüst oldu ve bavulların üzerinde oturuyor.”
Bu kadar
mültecinin İstanbul’da barınması imkansızdı. İmam, muhtar ve işgalci
askerlerin subayları kapı kapı dolaşıp her eve beş-altı Beyaz Rus
bırakıp gidiyordu. Herkes birbirine soruyordu, “Sizde kaç tane?”
Evler
doldu. Sonunda…
Askerler
dağıtıldı.
Rus Birinci
Ordusu’ndan 9 bin 540’ı subay olmak üzere 29 bin 713 asker Gelibolu’da
oluşturulacak kampa gönderildi.
ÇIPLAK VADİ
Tarih:
22 Kasım 1920.
Kerson
ve Saratov adlı gemiler Gelibolu’ya geldi.
Gemiden
ilk komutan Korgeneral Alexander Kutepov indi.
Onu
binlerce yorgun-bezgin asker takip etti.
Gelibolu’nun
durumu da farklı değildi; 1912’deki ünlü Şarköy-Hoşköy (Ganos) depremiyle
günlük yaşam perişan haldeydi. Ardından Birinci Dünya Savaşı’nı
yakından yaşamıştı kasaba.
Gelibolu’ya
getirilen mülteciler arasında siviller de vardı. Bunlar kasabaya
yerleştirildi. Her odada 2 ile 4 aile kalacaktı!
Ayrıca…
Gelibolu’daki boş 13 ortak evde üç yüzden fazla kadın ve seksen çocuk
yaşayacaktı!
Kadınların
arasında askerler de vardı; 1.100 kadın askerin çoğu Gelibolu’daki
evlerde kaldı.
Rus askerler,
Gelibolu’nun 6 km. uzağında yazın kuruyan Büyükdere Nehri vadisine
yerleşti.
Gelibolu’ya
“Gallipoli” sözcüğüne sesçe benzemesinden dolayı “Göleye Pole”
(Çıplak Vadi) adını verdiler…
Ruslar
hemen çadırlar kurdu.
Hasta
yaralı askerler vardı; çabucak hastane yaptılar.
Talimlere
başladılar. Fakat…
Kısa
zamanda beslenme sorunu ortaya çıktı. Bozuk konserveleri, çürük
patatesleri yemek zordu.
İş başa
düşmüştü: Drozdovskiy Alayı’ndan 2 subay ve 45 asker toprağı işleyip
sebze yetiştirmekle görevlendirildi. Lahana, domates, patates,
salatalık, kabak, havuç, biber yetiştirmeye başladılar. Bu ürünler
genellikle hasta askerlere veriliyordu.
Ekmek
önceleri İstanbul’dan getiriliyordu. Bunlar bayattı; küflüydü.
Kampta
fırın yaptılar; günde 15 bin ekmek çıkarmaya başladılar.
Hava
soğuktu. Bölge çoraktı. Yakacak hiçbir şey yoktu. Osmanlı Harbiye
Nezareti odun yardımında bulundu.
Moraller
bozuluyordu.
Tarih:
19 Aralık 1920.
Kırım’daki
“Beyaz Ordu” Komutanı Pyotr Vrangel’in Gelibolu’ya gelişi askerlerin
moralini yükseltti.
Tekrar
Rusya’ya gidip “Kızıl Ordu”yu yenip iktidar olacaklarına dair
inançları güçlendi…
ŞARKICI PLEVİTSKAYA
Gelibolu’daki
mülteci kampında kültürel hayat da vardı.
İstanbul’dan
800 kitap getirttiler. Çadırın birini kütüphane yaptılar; okuma
çadırı saat 09.00-15.00 arası açıktı. Yine de yeterli değildi; kitap
sayısı azdı.
Okuma
ihtiyacına pratik bir yol buldular: Öğle yemeklerinden sonra bütün
çadırlarda bir kişinin yüksek sesle okuduğu kitabı diğerleri dinliyordu.
Alaylar
kendi aralarında el yazısıyla gazete çıkardılar. Örneğin…
Markov
Piyade Alayı’nın gazetesinin adı, “sakal” idi.
Tiyatro
kurdular. 15 tiyatrocu Çehov ve Gogol gibi yazarların seksen oyununu
sergiledi.
Mülteci
olan ünlü Rus şarkıcı Nadezhda Plevitskaya kampta konserler verdi.
Çeşitli
konularda kurslar açtılar: Rus edebiyatı, kilise tarihi gibi bilgiler
verilirken içinde Türkçenin de olduğu yabancı dil öğretildi.
Sporsuz
olmazdı; ilk jimnastik ve eskrim okulu açtılar.
Futbol
takımları vardı; 23 futbol takımı kurdular.
Atletizm
yarışları düzenlediler.
Çocukları
da unutmadılar; şenlikler yaptılar.
Bu arada
çocuk sayısı hep arttı. Çok sayıda dul kadın Gelibolu’da evlendi.
Yüzü aşkın yeni bebek dünyaya geldi.
Çocukların
toplam sayısı 320 oldu.
Ve kuşkusuz
ölümler de vardı. 293 kişi yaşamını kaybetti.
General
Kutepov’un çağrısı üzerine 16 Haziran 1921’de 20 bin taştan yapılmış
bir anıt yapmaya başladılar.
Rus
Anıtı 16 Temmuz 1921’de açıldı.
RUS MUHİTTİN
“Beyaz
Ruslar”ın anıtı yapmalarının sebebi ölen arkadaşlarına duydukları
saygıydı.
Anıtın
16 Temmuz 1921’de açılmasının nedeni, 15 gün sonra kampı boşaltacak
olmalarıydı.
İlk kafile,
Süvari Birliği’den 410 kişiyle Selanik’e gitti. Buradan Sırbistan’a
varacaklardı.
Rus piyadeler
Varna’ya sevk edildi. Bunların sayısı 7 bindi.
General
Kutepov, 14 Aralık 1921’de Gelibolu’dan ayrılmadan önce son kez Rus
Anıtı’nı ziyaret etti.
Komutan
Kutepov’un gitmesiyle kamp boşalmamıştı. Son kafile 1.5 yıl sonra
5 Mayıs 1923’te Gelibolu’dan ayrıldı.
Fakat…
Gelibolu’da
kalan Ruslar da oldu.
Rus Mecit
gibi…
Rus Muhittin
gibi…
Gelibolu’ya
yerleşip yeni hayat kuran Rus askerler de oldu.
Rus dili
de bir sözcük kazandı; “Gallipoli”…
SONRA NELER OLDU?
Gelibolu’dan
ayrılıp Avrupa’nın dört yanına dağılan Rus mülteciler, Paris merkezli
“Gallipoliler Derneği” kurdu.
Anıtın
bakımı için Gelibolu’dan İsmail İsan ile teması kesmediler. Hatta
kendisine özel bir Rus askeri madalyası verdiler.
Ancak…
Bu
ilişkiler yıllar içinde kayboldu gitti.
Tıpkı,
anıtı yaptıran General Alexander Kutepov gibi.
Kutepov
sürgüne gittiği Paris’te 16 Ocak 1930’da kayıplara karıştı.
Kimse
ne olduğunu anlayamadı!
Dokuz
yıl sonra..
Rus
Birleşik Askeri Birliği’nin lideri General Yevgeny Miller de Paris’te
kayıplara karışınca iş çözüldü.
Gelibolu’daki
kampa gelip şarkı söyleyen ünlü Rus sanatçısı Nadezhda Plevitskaya
ve eşi General Nikolai Skoklin Paris’te Sovyetler Birliği istihbarat
örgütü GPU (KGB) adına çalışmayı kabul etmişlerdi.
Birinin
kod adı “Fermerşa” (köylü kadın), diğerinin “Fermer” (köylü) idi.
Görevleri;
Paris’te yıllardır birlikte mülteci hayatı yaşadıkları generalleri
kaçırıp Moskova’ya götürülmelerine yardım etmekti.
Sonunda
yakayı ele verdiler.
Nikolai
Skoblin kaçtı; İspanya iç savaşında öldüğü iddia edildi.
Nadezhda
Plevitskaya yakalandı, 20 yıla mahkum edildi; Naziler Paris’e girdiğinde
öldürüldü.
Paris’te
fırtınalar eserken Gelibolu’daki Rus Anıtı da bundan etkilendi.
Artık ilgilenen kimse kalmamıştı. Yıllar süren ihmal ve bakımsızlık
sonucu anıt yıprandı.
Tarih:
23 Temmuz 1949.
Rus
Anıtı depremde yıkıldı.
Ve…
Yıllar sonra…
1990’lı
yılların sonu…
Başbakan
Bülent Ecevit anıtın ve mezarlığın yeniden yapılması için Rusya ile
el sıkıştı. Yapımı uzun sürdü.
Tarih:
17 Mayıs 2008.
Gelibolu
Gazi Süleyman Paşa Mahallesi İpek Sokak’ta Rus Anıtı açıldı.
Bu anıtın
şöyle bir özelliği vardı.
Sovyetler
Birliği dağıldıktan sonra yurt dışında açtıkları ilk anıttı.
ANKARA DİRENİŞİ BEYAZ RUSLARI BÖLDÜ
Bolşevik
Devrimi’nin lideri Lenin’in Anadolu’da kurtuluş savaşı mücadelesi
veren Mustafa Kemal’i desteklediğini biliyorsunuz.
Peki…
Bolşeviklerin
“Kızıl Ordu”sundan kaçıp Gelibolu ve Çatalca gibi yerlere yerleştirilen
“Beyaz Ordu”nun bu ilişkiye tavrı karşı pozisyonu neydi?
Kuşkusuz
Ankara Hükümeti tedirgindi.
Çünkü,
Rus askerler, başta “din kardeşleri” Yunan Ordusu olmak üzere İtilaf
Devletleri koruması altındaydı. Anadolu hareketine karşı kullanabilirlerdi.
Bu nedenle
Yunan Ordusu da boş durmadı; sürekli mülteci Rus askerler arasında
Ankara’nın “Bolşevik dostu” olduğu propagandası yaptı.
Fakat…
Ankara
da eli boş beklemedi.
Mülteciler
arasında Müslüman Çerkezler, Gürcüler, Tatarlar vardı. Bunların lider
kadrosu İstanbul’daki Müdafaa-i Milliye Grubu’yla temasa geçti.
Örneğin, Amiral Sadık İslamov.
İstanbul’da
gizli servisler arasında istihbarat ve propaganda savaşı yaşanmaya
başladı.
Birinci
Dünya Savaşı esnasında Teşkilat-ı Mahsusa Çarlık Rusya’ya karşı
faaliyet yürütmek üzere kimi Tatar gençlerini eğitmiş ve bunların
bir bölümünü İstanbul’a getirmiş, “Tatar Himaye Cemiyeti” kurdurmuştu.
Rus
mültecilerle ilişkiyi bu Müslümanlar kurdu.
Anadolu’ya
destek vermek isteyen mülteci askerlerden bazıları Anka-
ra’ya
giderken Adapazarı’nda Yunan güçlerince yakalandı.
Ankara’daki
direniş Beyaz Rusları böldü.
Örneğin…
Tarih:
15 Aralık 1920.
Gelibolu’ya
gelen bir Rus mareşali birlikleri teftiş ederken, “Anadolu’daki
isyancılara karşı savaşacaklarını” söyleyince bazı Rus askerler
ayaklanıp İngilizler ve yanlarındaki Rus subaylarını öldürdü.
Trakya’daki
Fransız Askeri Mahkemesi, Mareşal Polkoviçev ve Albay Stamozin
hakkında ölüm cezası verdi.
Mareşal’in
suçu büyüktü; üç kez Mustafa Kemal’in Bolşevik olmadığını söylemişti!
Gelibolu’da
bulunan Rus askeri Nikolay Rayevski anılarını yazdığı kitabında
General Kutepov’un, Kemal Paşa safına geçmek isteyen kimi subayları
dövüp apoletlerini söktüğünü yazdı.
2 Ocak
1921 tarihli istihbarat raporuna göre, İngilizler Beyaz Rus Ordusu’ndan
yararlanmak istemişler ama Rus generallerden “red” yanıtı almışlardı.
Enver
Paşa bile görüşmelerinde Ali Fuat Cebesoy’a Ankara’nın “Beyaz
Ordu”dan yararlanmasını söylemişti.
Herkes
Beyaz Ruslardan yararlanmak istiyordu.
Bir kişi
hariç…
Kimi
Rus generaller, 1920 yılı başında Fevzi Çakmak’a ulaşıp beraberindeki
askerlerle Milli Mücadele’ye katılmak istediklerini bildirmişler
ama olumlu yanıt alamamışlardı.
Çünkü
Ankara Hükümeti’nin kesin talimatı vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder