Moskova

Moskova

24 Ocak 2016 Pazar

Keçiyi Beklerken


Keçiyi Beklerken


Metin Uçar

“Keçiyi Beklerken” Evrensel Basım Yayınevi’nin Türk okuruna sunduğu, okumaya değer bir roman.

Romanın yazarı Yevgeniy Panteleyeviç Dubrovin, Rusça’dan çevirisi Ali Rıza Dirik tarafından yapılmış.

"Keçiyi Beklerken", Dubrovin'in en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Roman İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan binlerce insanlık dramından birini anlatıyor. Faşizmin tüm dünyaya dayattığı savaşın, Sovyetler Birliği coğrafyasında yarattığı dramatik bir manzara ile karşılaşıyoruz.

Romanın ustaca kullanılmış bir dil ile sunduğu anlatımda savaşın yarattığı toplumsal acılara; kasabalardaki, köylerdeki diz boyu yoksulluğa; annelerini babalarını kaybetmiş, evlerini terk edip ormanda yaşamaya alışmış, delikanlılıklarının eşiğindeki yeni yetme çocuklara; erkeklerin savaşa gittiği yerlerdeki çocukların başıboş yetişmelerine, çeteleşmelerine; kolhozlarda çalışan, erkeksiz kalan, yalnızlaşan kadınlara; savaştan yaralı dönmüş erkeklerin çalışmasına; insanların henüz arınamadığı sınıfsal farklılıklara tanıklık ediyoruz.

Bütün savaşlar kötüdür. Bu değiştirilemez gerçekliğinin farkındayız... tabii ki ancak insan bu romanı okurken içinde bu gerçekliği ve savaşın getirdiği acıyı çok daha derinden hissediyor.

Yevgeniy Panteleyeviç Dubrovin, savaşta öldüğü bildirilmiş bir askerin evini ve çocuklarının serüvenini anlatıyor. Yazarın romanın başkahramanının ağzından bir çocuk saflığı ve kıvrak zekâsıyla anlattığı olaylar dizisi acı bir sonla bitiyor.

Kitabı okurken şiddetle karşı karşıya kalan yetim çocukların ve yeni yetmelerin yazgısıyla sarsılıyor, bir yandan da çocukların sevimliliğinden, olayların mizahi yanından da etkileniyor; iyiliğin yaşama yeniden dönmesi ve kalıcılaşması davasında güç katmanın gerekliliğini tüm benliğinizde hissediyorsunuz. 

***

Türk okurunun Rus edebiyatına ilgisi ve hayranlığı hep büyük olmuştur. Bu ilgi ve hayranlığın halklar arasındaki sevginin ve saygının da en önemli belirteçlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

Rus edebiyatından Türkçe’ye çevrilen ilk yapıt olduğu kabul edilen Griboyedov’un Akıldan Belâ (Gore ot uma) (1824) oyunundan başlayarak Rusça’dan Türkçe’ye edebi çevirinin uzun soluklu serüveni olmuştur.

Olmuştur da nasıl olmuştur? İşte konumuz ve asıl derdimiz bu.

Birçok okurun bilmediği bir de acı yanı var bu çeviri serüveninin. O da Rus klasiklerinin yıllar boyunca Rusça dışındaki başka dillerden çevrilmiş olmasıdır. Okurlar bu klasiklerin orijinalinden yapılan çevirilerini okumak ve bunun getireceği orijinaliteye yakınlık şansından mahrum kalmışlardır. Rusça’yı bilmenin verdiği karşılaştırma yapma imkanı bu konuda iddialı olmamın nedenidir.

Rusça’dan yapılan çeviriler Rusya’da yaşayan biri olarak beni özellikle ilgilendiriyor. Rus edebiyatının klasiklerini Türkçeden okuyan edebiyatseverlere senelerce haksızlık edildiğini düşünüyorum. Okurlar senelerce bu eserlerin İngilizce, Fransızca veya başka bir dilde basılan kitaplardan yapılan çevirilerini okudular. Yani tam anlamıyla “tavşanın suyunun suyu”.

Bana bazen Türkiye'den arkadaşlarım soruyorlar Rus klasiklerini hangi yayınevinden çıkanını tercih edelim diye.

Öncelikle kitabın girişinde çevirinin hangi dilden yapıldığına bakın derim. Eğer böyle bir bilgi yok ise yazarın adının nasıl yazıldığı da sizin için belirleyici olabilir. Mesela aslında Dostoyevskiy (Достое́вский)'i olarak yazılması gereken usta yazarın adını İngilizce şekli ile Dostoevsky yazan çevirileri tercih etmeyin. Orijinal eserden yapılan bir çeviriye göre çok şey kaybedeceğinizi söyleyebilirim. Tabii ki son karar sizin.

Bir arkadaşım, başından geçen şöyle bir olayı anlatmıştı:

Türkiye'de kitapçıda bir Rus yazarının kitabının kapağını çevirmeni kimmiş diye merak edip açıp, bakıyor: "İngilizce aslından çeviren (ismi lazım değil)" diye yazıyormuş. İngilizce aslından? Yani Rusça’dan başka bir dilde hiç yazmamış yazarın kitabını "İngilizce aslı"ndan çevirmişler. İlginç değil mi!

Rus klasiklerinin Türkçe’ye kazandırılması alanında oldukça yetersiz kaldığımızı düşünüyorum. Çünkü Rusça’dan yapılan çevirilerde de tatmin edici bir çalışma ile karşılaşma şansınız çok azdır. Çok kez elinde bulunanın bir klasik olduğu gerçeğinin gözardı edildiği hissedilen, Türkçe’si dahi bariz hatalar içeren çevirmenlerin çalışmaları ile yetinmek zorunda kalıyor okurlar.

Bu nedenle Rusça’dan çevrilmiş bir kitabı dahi almadan önce kim çevirmiş diye merak edip bakıyorum.

Diğer yandan durumun umutsuz olmadığını da görüyorum. Son yıllarda Rusça’nın bir dilbilimci olarak mürekkebbinin tadına bakmış ve ustalığını uzun yıllar Rusya’da yaşayarak pekiştirmiş insanların olması ve çeviri işine el atmış olmaları sevindirici.

Ali Rıza Dirik’in bu çevirmenlerden biridir.

“Keçiyi beklerken” romanının çevirmeni Ali Rıza Dirik, 1987 DTCF Rus Dili ve Edebiyatı mezunu, yani okullu. 1992 yılından bu yana da Rusya’da yaşıyor, turizm sektöründe çalışıyor. Evrensel Basım Yayın tarafından çevirisi yayınlanan eserler arasında “Ateşi Çalmak -4”, “Ateşi Çalmak 5-“, “Diplomasi Tarihi”, “Hipnozcunun Yeğeni”, “Keçiyi Beklerken” bulunuyor.

Kendisi edebiyat algı ve duygusu olan ve daha da önemlisi Rusça orijinalini dilimize kazandırma konusunda başarılı olduğunu düşündüğüm bir çevirmen.

Bu romanı çevirmeden önce okuyup, çok sevdiği hemen belli oluyor. Kitabı aslının ruhunu yitirmeden başarıyla aktarmış.


Henüz okumayanlara özellikle tavsiye ediyor ve keyifli okumalar diliyorum. Pişman olmayacaklarına eminim.

15 Ağustos 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder