Keçiyi
Beklerken
Metin Uçar
“Keçiyi Beklerken” Evrensel Basım Yayınevi’nin Türk okuruna
sunduğu, okumaya değer bir roman.
Romanın yazarı Yevgeniy Panteleyeviç Dubrovin, Rusça’dan
çevirisi Ali Rıza Dirik tarafından yapılmış.
"Keçiyi Beklerken", Dubrovin'in en önemli eserlerinden
biri olarak kabul edilir.
Roman İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan binlerce insanlık
dramından birini anlatıyor. Faşizmin tüm dünyaya dayattığı savaşın, Sovyetler
Birliği coğrafyasında yarattığı dramatik bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Romanın ustaca kullanılmış bir dil ile sunduğu anlatımda savaşın
yarattığı toplumsal acılara; kasabalardaki, köylerdeki diz boyu yoksulluğa;
annelerini babalarını kaybetmiş, evlerini terk edip ormanda yaşamaya alışmış, delikanlılıklarının
eşiğindeki yeni yetme çocuklara; erkeklerin savaşa gittiği yerlerdeki
çocukların başıboş yetişmelerine, çeteleşmelerine; kolhozlarda çalışan,
erkeksiz kalan, yalnızlaşan kadınlara; savaştan yaralı dönmüş erkeklerin
çalışmasına; insanların henüz arınamadığı sınıfsal farklılıklara tanıklık
ediyoruz.
Bütün savaşlar kötüdür. Bu değiştirilemez gerçekliğinin
farkındayız... tabii ki ancak insan bu romanı okurken içinde bu gerçekliği ve
savaşın getirdiği acıyı çok daha derinden hissediyor.
Yevgeniy Panteleyeviç Dubrovin, savaşta öldüğü bildirilmiş
bir askerin evini ve çocuklarının serüvenini anlatıyor. Yazarın romanın
başkahramanının ağzından bir çocuk saflığı ve kıvrak zekâsıyla anlattığı
olaylar dizisi acı bir sonla bitiyor.
Kitabı okurken şiddetle karşı karşıya kalan yetim çocukların
ve yeni yetmelerin yazgısıyla sarsılıyor, bir yandan da çocukların
sevimliliğinden, olayların mizahi yanından da etkileniyor; iyiliğin yaşama
yeniden dönmesi ve kalıcılaşması davasında güç katmanın gerekliliğini tüm
benliğinizde hissediyorsunuz.
***
Türk okurunun Rus edebiyatına ilgisi ve hayranlığı hep
büyük olmuştur. Bu ilgi ve hayranlığın halklar arasındaki sevginin ve saygının da
en önemli belirteçlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Rus edebiyatından Türkçe’ye çevrilen ilk yapıt olduğu kabul
edilen Griboyedov’un Akıldan Belâ (Gore ot uma) (1824) oyunundan başlayarak
Rusça’dan Türkçe’ye edebi çevirinin uzun soluklu serüveni olmuştur.
Olmuştur da nasıl olmuştur? İşte konumuz ve asıl derdimiz
bu.
Birçok okurun bilmediği bir de acı yanı var bu çeviri
serüveninin. O da Rus klasiklerinin yıllar boyunca Rusça dışındaki başka
dillerden çevrilmiş olmasıdır. Okurlar bu klasiklerin orijinalinden yapılan
çevirilerini okumak ve bunun getireceği orijinaliteye yakınlık şansından
mahrum kalmışlardır. Rusça’yı bilmenin verdiği karşılaştırma yapma imkanı bu
konuda iddialı olmamın nedenidir.
Rusça’dan yapılan çeviriler Rusya’da yaşayan biri olarak
beni özellikle ilgilendiriyor. Rus edebiyatının klasiklerini Türkçeden okuyan
edebiyatseverlere senelerce haksızlık edildiğini düşünüyorum. Okurlar senelerce
bu eserlerin İngilizce, Fransızca veya başka bir dilde basılan kitaplardan
yapılan çevirilerini okudular. Yani tam anlamıyla “tavşanın suyunun suyu”.
Bana bazen Türkiye'den arkadaşlarım soruyorlar Rus klasiklerini
hangi yayınevinden çıkanını tercih edelim diye.
Öncelikle kitabın girişinde çevirinin hangi dilden
yapıldığına bakın derim. Eğer böyle bir bilgi yok ise yazarın adının nasıl
yazıldığı da sizin için belirleyici olabilir. Mesela aslında Dostoyevskiy (Достое́вский)'i
olarak yazılması gereken usta yazarın adını İngilizce şekli ile Dostoevsky yazan
çevirileri tercih etmeyin. Orijinal eserden yapılan bir çeviriye göre çok şey
kaybedeceğinizi söyleyebilirim. Tabii ki son karar sizin.
Bir arkadaşım, başından geçen şöyle bir olayı
anlatmıştı:
Türkiye'de kitapçıda bir Rus yazarının kitabının kapağını
çevirmeni kimmiş diye merak edip açıp, bakıyor: "İngilizce aslından
çeviren (ismi lazım değil)" diye yazıyormuş. İngilizce aslından? Yani
Rusça’dan başka bir dilde hiç yazmamış yazarın kitabını "İngilizce
aslı"ndan çevirmişler. İlginç değil mi!
Rus klasiklerinin Türkçe’ye kazandırılması alanında oldukça
yetersiz kaldığımızı düşünüyorum. Çünkü Rusça’dan yapılan çevirilerde de tatmin
edici bir çalışma ile karşılaşma şansınız çok azdır. Çok kez elinde bulunanın
bir klasik olduğu gerçeğinin gözardı edildiği hissedilen, Türkçe’si dahi bariz
hatalar içeren çevirmenlerin çalışmaları ile yetinmek zorunda kalıyor okurlar.
Bu nedenle Rusça’dan çevrilmiş bir kitabı dahi almadan önce
kim çevirmiş diye merak edip bakıyorum.
Diğer yandan durumun umutsuz olmadığını da görüyorum. Son
yıllarda Rusça’nın bir dilbilimci olarak mürekkebbinin tadına bakmış ve
ustalığını uzun yıllar Rusya’da yaşayarak pekiştirmiş insanların olması ve
çeviri işine el atmış olmaları sevindirici.
Ali Rıza Dirik’in bu çevirmenlerden biridir.
“Keçiyi beklerken” romanının çevirmeni Ali Rıza Dirik, 1987
DTCF Rus Dili ve Edebiyatı mezunu, yani okullu. 1992 yılından bu yana da
Rusya’da yaşıyor, turizm sektöründe çalışıyor. Evrensel Basım Yayın tarafından
çevirisi yayınlanan eserler arasında “Ateşi Çalmak -4”, “Ateşi Çalmak 5-“,
“Diplomasi Tarihi”, “Hipnozcunun Yeğeni”, “Keçiyi Beklerken” bulunuyor.
Kendisi edebiyat algı ve duygusu olan ve daha da önemlisi
Rusça orijinalini dilimize kazandırma konusunda başarılı olduğunu düşündüğüm bir
çevirmen.
Bu romanı çevirmeden önce okuyup, çok sevdiği hemen belli
oluyor. Kitabı aslının ruhunu yitirmeden başarıyla aktarmış.
Henüz okumayanlara özellikle tavsiye ediyor ve keyifli
okumalar diliyorum. Pişman olmayacaklarına eminim.
15 Ağustos 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder