Ceren
Çıkın
Kaynak: http://www.martidergisi.com/
Mütareke öncesi ve sonrasında İstanbul’a sürekli bir göçmen
akını olur; şehrin toplumsal dokusu, köklü dönüşümlere uğrar.
Düşman işgali altındaki bölgelerden gelen Türklerin
yanında, İstanbul’un çehresini değiştiren göçmen grubu, o sıralarda İstanbul ve
Sırbistan dışında kimsenin kendilerine vize vermediği, Rusya’daki Bolşevik
Devrim’den kaçan Rus aristokrasisi ve zengin tabakasından oluşan Beyaz
Ruslardır.
On binlercesi sersefil bir şekilde İstanbul’a varırlar;
varlıklı olmalarına karşın yanlarına az sayıda şey alabilmiş, canlarını zor
kurtarmışlardır. İstanbul’daki camiler, yetkililerin izniyle Rus göçmenler için
bir süre yatakhane işlevi görür.
Onların gelişiyle birlikte, Zafer Toprak’ın deyişiyle
“Sefalet ve sefahat İstanbul’da buluşur.” Paul Dumont ise Rus göçmenler için
İstanbul’un ne ifade ettiğini şöyle açıklar: “Karadeniz limanlarından
yararlanarak çatışma bölgelerinden uzaklaşıp batıya yönelenler için sultanların
masalsı başkenti İstanbul, ilk serap, bütün düşler için ilk sıçrama
noktasıydı.”
Çar’ın ordusundan ayrılma askerler, başlarda eşlerinin
kürkleri ve mücevherlerini sattılar; bunlar da suyunu çekince sokaklarda,
buldukları ne varsa satmaya, üstlerinde üniformaları olduğu halde seyyar satıcılık
yapmaya ya da kumar oynatmaya başladılar; otomobil tamirciliği, fotoğrafçılık,
marangozluk, taksi şoförlüğü gibi alanlarda iş bulabildiler. Fakat eski
memurlar, yargıçlar, serbest meslek mensupları ve her çeşit “entelektüel” için
eski meslekleriyle uzaktan yakından alakalı bir iş bulmak imkânsızdı. Sonunda
bunlar en iyi ihtimalle restorasyonculuk, muhasebecilik, sekreterlik, daha az
şanslı olanlar ise garsonluk, kunduracılık, arabacılık, tezgahtarlık, aşçılık,
kaynakçılık gibi işler buldular. Rus kadınları ise geçimlerini sağlamak
konusunda erkeklere göre daha başarılı idiler; “Çünkü güzeldiler, çünkü kolay
elde edilebildikleri konusunda bir şöhrete sahiptiler. Çünkü azla
yetiniyorlardı.”
Kısa sürede Rus Yahudilerinin ellerine geçen Beyoğlu ve
çevresindeki lokanta, konser, bar, kabare, kumarhane gibi eğlence mekanlarında,
genellikle, bu zabitlerin eşleri olan “kibar Moskof kadınları” garsonluk
ediyorlardı; kocaları ise bu mekanlarda kapıcı, barmen, krupiye ya da piyanist
olarak çalışıyorlardı. “Ancak” diyor Toprak “zevcelerin bulunduğu yerlerde
çalışmak kural dışıydı. Bu tür yerlerde karı kocanın gözden ırak olması
gerekiyordu. Kadınlar iş saatlerinde kocalarından uzak ve serbesttiler.
Tutkunlarına ucuz gönül vermemeyi de biliyorlardı. Sessiz sedasız İstanbul
hovardasını soyup soğana çevirmeden hayli marifetliydiler. Sabahın saat
ikisinden sonra her koca karısını diğer barın kapısında bekler ve eve
götürürdü.”
Çok kötü koşullarda İstanbul’a ulaşan ve çoğu yolda
bitlenen göçmenlerden kadınların büyük çoğunluğu saçlarını kökünden keserek,
buldukları çul çaput ne varsa başlarına geçirdiler. Fakat İstanbul
ahalisi, “Rusbaşı” adını da vererek kısa saçı, kısa sürede bir moda akımı
hâline getirir. Dersaadet hanımefendileri, peçe takmaz olur; baş Rus
kadınlarının yaptığı gibi bir tülbentle sarılır. Bu değişimin ardından artık
“İstanbul’un hanımları Cumhuriyet’in kılık kıyafet ve şapka devrimine
Mütareke’den itibaren hazırdılar.”
Rus kadınlarının varlığının yarattığı yeni güzellik
anlayışı, eskinin esmer, tombul köylü güzellerini gözden düşürerek, sarışın,
mavi gözlü, ince yapılı bir kadın olarak ortaya çıktı.
Tiyatrolar, kabareler,
varyeteler, eğlence mekanları bu tipte kadınlarla dolup taşmaya başladı. Rus
genç kızlarının en kolay para kazanabilecekleri iş, çıplak model bulunmasının
neredeyse imkânsız olduğu o yıllarda, modellik yapmaktı. Sanayi-i Nefise
Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Fakültesi) sık sık gider oldular. Namık İsmail,
Çallı İbrahim, Feyhaman Duran gibi ressamlar, Nina adında bir Rus kızını
eserlerinde resmettiler. Böylelikle geleneksel Galatasaray sergilerinde nüler
izlenir oldu. Divanyolu, Aksaray, Kocamustafapaşa’daki kahvehaneler, kolları,
göğüsleri açık, güler yüzlü, sarışın Rus dilberlerinin tombala oynatarak para
kazandıkları mekanlar haline geldi ve dolup taşmaya başladı. Az paraya oldukça
lezzetli yemeklerin yenebildiği, servisi Rus genç kızlarının yaptığı Rus
lokantaları açılmaya başlandı. Ruslar, pastanecilik sektöründe de etkili
oldular; İstanbul halkının çeşit çeşit pastayla tanıştırdılar; üst tabaka,
eskinin muhallebicilerin yüzüne bakmaz ve Rus pastanelerinden çıkmaz oldu;
buralarda da servisi yapan Rus genç kızları oldu. Bu dönemde İstanbul’da fuhuş
da arttı. Resmi zabıta kayıtlarına göre şehirde 2.125’i vesikalı ve
beklenilenin tersine Müslüman olmak üzere 4.500-5.000 civarında kadın fahişelik
yaparak geçimini sağlıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder