Moskova

Moskova

8 Ocak 2016 Cuma

İstanbul’da Beyaz Rus göçmenler


Ceren Çıkın
Kaynak: http://www.martidergisi.com/ 

Mütareke öncesi ve sonrasında İstanbul’a sürekli bir göçmen akını olur;  şehrin toplumsal dokusu, köklü dönüşümlere uğrar.

Düşman işgali altındaki bölgelerden gelen Türklerin yanında, İstanbul’un çehresini değiştiren göçmen grubu, o sıralarda İstanbul ve Sırbistan dışında kimsenin kendilerine vize vermediği, Rusya’daki Bolşevik Devrim’den kaçan Rus aristokrasisi ve zengin tabakasından oluşan Beyaz Ruslardır.

On binlercesi sersefil bir şekilde İstanbul’a varırlar; varlıklı olmalarına karşın yanlarına az sayıda şey alabilmiş, canlarını zor kurtarmışlardır. İstanbul’daki camiler, yetkililerin izniyle Rus göçmenler için bir süre yatakhane işlevi görür.

Onların gelişiyle birlikte, Zafer Toprak’ın deyişiyle “Sefalet ve sefahat İstanbul’da buluşur.” Paul Dumont ise Rus göçmenler için İstanbul’un ne ifade ettiğini şöyle açıklar: “Karadeniz limanlarından yararlanarak çatışma bölgelerinden uzaklaşıp batıya yönelenler için sultanların masalsı başkenti İstanbul, ilk serap, bütün düşler için ilk sıçrama noktasıydı.”

Çar’ın ordusundan ayrılma askerler, başlarda eşlerinin kürkleri ve mücevherlerini sattılar; bunlar da suyunu çekince sokaklarda, buldukları ne varsa satmaya, üstlerinde üniformaları olduğu halde seyyar satıcılık yapmaya ya da kumar oynatmaya başladılar; otomobil tamirciliği, fotoğrafçılık, marangozluk, taksi şoförlüğü gibi alanlarda iş bulabildiler. Fakat eski memurlar, yargıçlar, serbest meslek mensupları ve her çeşit “entelektüel” için eski meslekleriyle uzaktan yakından alakalı bir iş bulmak imkânsızdı. Sonunda bunlar en iyi ihtimalle restorasyonculuk, muhasebecilik, sekreterlik, daha az şanslı olanlar ise garsonluk, kunduracılık, arabacılık, tezgahtarlık, aşçılık, kaynakçılık gibi işler buldular. Rus kadınları ise geçimlerini sağlamak konusunda erkeklere göre daha başarılı idiler; “Çünkü güzeldiler, çünkü kolay elde edilebildikleri konusunda bir şöhrete sahiptiler. Çünkü azla yetiniyorlardı.”

Kısa sürede Rus Yahudilerinin ellerine geçen Beyoğlu ve çevresindeki lokanta, konser, bar, kabare, kumarhane gibi eğlence mekanlarında, genellikle, bu zabitlerin eşleri olan “kibar Moskof kadınları” garsonluk ediyorlardı; kocaları ise bu mekanlarda kapıcı, barmen, krupiye ya da piyanist olarak çalışıyorlardı. “Ancak” diyor Toprak “zevcelerin bulunduğu yerlerde çalışmak kural dışıydı. Bu tür yerlerde karı kocanın gözden ırak olması gerekiyordu. Kadınlar iş saatlerinde kocalarından uzak ve serbesttiler. Tutkunlarına ucuz gönül vermemeyi de biliyorlardı. Sessiz sedasız İstanbul hovardasını soyup soğana çevirmeden hayli marifetliydiler. Sabahın saat ikisinden sonra her koca karısını diğer barın kapısında bekler ve eve götürürdü.”

Çok kötü koşullarda İstanbul’a ulaşan ve çoğu yolda bitlenen göçmenlerden kadınların büyük çoğunluğu saçlarını kökünden keserek, buldukları çul çaput ne varsa başlarına geçirdiler. Fakat  İstanbul ahalisi, “Rusbaşı” adını da vererek kısa saçı, kısa sürede bir moda akımı hâline getirir. Dersaadet hanımefendileri, peçe takmaz olur; baş Rus kadınlarının yaptığı gibi bir tülbentle sarılır. Bu değişimin ardından artık “İstanbul’un hanımları Cumhuriyet’in kılık kıyafet ve şapka devrimine Mütareke’den itibaren hazırdılar.”

Rus kadınlarının varlığının yarattığı yeni güzellik anlayışı, eskinin esmer, tombul köylü güzellerini gözden düşürerek, sarışın, mavi gözlü, ince yapılı bir kadın olarak ortaya çıktı. 

Tiyatrolar, kabareler, varyeteler, eğlence mekanları bu tipte kadınlarla dolup taşmaya başladı. Rus genç kızlarının en kolay para kazanabilecekleri iş, çıplak model bulunmasının neredeyse imkânsız olduğu o yıllarda, modellik yapmaktı. Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Fakültesi) sık sık gider oldular. Namık İsmail, Çallı İbrahim, Feyhaman Duran gibi ressamlar, Nina adında bir Rus kızını eserlerinde resmettiler. Böylelikle geleneksel Galatasaray sergilerinde nüler izlenir oldu. Divanyolu, Aksaray, Kocamustafapaşa’daki kahvehaneler, kolları, göğüsleri açık, güler yüzlü, sarışın Rus dilberlerinin tombala oynatarak para kazandıkları mekanlar haline geldi ve dolup taşmaya başladı. Az paraya oldukça lezzetli yemeklerin yenebildiği, servisi Rus genç kızlarının yaptığı Rus lokantaları açılmaya başlandı. Ruslar, pastanecilik sektöründe de etkili oldular; İstanbul halkının çeşit çeşit pastayla tanıştırdılar; üst tabaka, eskinin muhallebicilerin yüzüne bakmaz ve Rus pastanelerinden çıkmaz oldu; buralarda da servisi yapan Rus genç kızları oldu. Bu dönemde İstanbul’da fuhuş da arttı. Resmi zabıta kayıtlarına göre şehirde 2.125’i vesikalı ve beklenilenin tersine Müslüman olmak üzere 4.500-5.000 civarında kadın fahişelik yaparak geçimini sağlıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder