Kaynak: http://onamola.com/
İşte
biz de listemizde Rus edebiyatının evrenselleşmeyi başarmış, mutlaka okunması
gereken romanlarından 20 tanesini sizler için derledik. Kitabınız ve
çayınız/kahveniz bol olsun. İyi okumalar diliyorum!
Not: Sıralama kronolojik olarak gerçekleştirilmiştir. Yapıtların değeri ile herhangi bir ilinti yoktur.
Not: Sıralama kronolojik olarak gerçekleştirilmiştir. Yapıtların değeri ile herhangi bir ilinti yoktur.
1
"Zamanımızın Bir Kahramanı",
(1840), Mihail Yuryeviç Lermontov
"Zamanımızın
Bir Kahramanı" genç ve yakışıklı subay Grigoriy Aleksandroviç Peçorin’in
hikâyesini anlatıyor. Servetinin kibriyle kalp kırmaktan çekinmeyen, hayata
alaycı bir vurdumduymazlıkla yaklaşan, samimiyetten uzak bu kahraman, kötücül
duygularının farkında olsa da, herhangi bir rahatsızlık veya vicdan azabı
duymaz. Adeta zevk için kötülük eder, başkalarının mutsuzluğu için çabalar.
Lermontov’un tek romanı olan Zamanımızın Bir Kahramanı unutulmaz Peçorin karakteriyle, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında sayılıyor. Psikolojik çözümlemeleriyle 19. yüzyıl Rus romancılar kuşağına ilham veren roman, iyilikle kötülüğün, masumiyetle kirlenmişliğin çatışmasını derinlemesine bir şekilde ele alıyor.
Lermontov’un tek romanı olan Zamanımızın Bir Kahramanı unutulmaz Peçorin karakteriyle, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında sayılıyor. Psikolojik çözümlemeleriyle 19. yüzyıl Rus romancılar kuşağına ilham veren roman, iyilikle kötülüğün, masumiyetle kirlenmişliğin çatışmasını derinlemesine bir şekilde ele alıyor.
2
"Ölü Canlar", (1842) Nikolay
Gogol
Gogol,
hayranı olduğu Puşkin’in önerisiyle yazdığı Ölü Canlar’da dönemin Rusya’sını
kitabın kahramanı Çiçikov üzerinden anlatır. Zengin olma hayaliyle yanıp
tutuşan Çiçikov kendisine kurnazca bir yol bulmuştur: Kasaba kasaba dolaşıp
toprak sahiplerinin ölü kölelerini kâğıt üzerinde satın alarak “itibar sahibi
bir beyefendi” olmak...
Gogol’ün İlahi Komedya’dan esinlenerek üç cilt olarak tasarladığı eseri, ilk cildinin ardından sansür komitesinden büyük eleştiriler alır. 10 yıl sonra ikinci cildi tamamladığında Gogol, geçirdiği bir buhranla eserin elyazmalarını yakar.
İlk tasarlanan haline uygun şekilde tamamlanamamasına rağmen bütünlüklü bir kitap olan Ölü Canlar, metnin alt başlığı gibi adeta “bir epik şiir”dir ve 19. yüzyıl Rus edebiyatının en başarılı örneklerindendir.
Gogol’ün İlahi Komedya’dan esinlenerek üç cilt olarak tasarladığı eseri, ilk cildinin ardından sansür komitesinden büyük eleştiriler alır. 10 yıl sonra ikinci cildi tamamladığında Gogol, geçirdiği bir buhranla eserin elyazmalarını yakar.
İlk tasarlanan haline uygun şekilde tamamlanamamasına rağmen bütünlüklü bir kitap olan Ölü Canlar, metnin alt başlığı gibi adeta “bir epik şiir”dir ve 19. yüzyıl Rus edebiyatının en başarılı örneklerindendir.
3
"Oblomov", (1859) İvan Gonçarov
Orta
yaşlı toprak sahibi Oblomov işinden ayrılmış, tüm arkadaşlarını etrafından
uzaklaştırmış, borca batmış ve tüm dünyevi işlerini yatağından görmeye
başlamıştır. Her bir köşesi dökülmekte olan dairesinde kendisi kadar tembel
uşağıyla birlikte kayıtsızlık içinde yaşayan bu miskin asilzade, değişime ayak
direyerek işlevsizleşmiş bir sınıfın timsalidir.
Rus toplumuna özgü bu tipleme Gonçarov’un kaleminden çıktığı günden beri toplumun içine karışmış, “Oblomovluk” sözcüğünü günlük dile kazandırmıştır. Oblomov, 19. yüzyıl sonunda bu açmaza giren toprak sahiplerinin güldürüsü olmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut sosyal düzenin acayipliklerini ve adaletsizliğini de ciddiyetle –ama tatlı bir dille– eleştiriyor.
Rus toplumuna özgü bu tipleme Gonçarov’un kaleminden çıktığı günden beri toplumun içine karışmış, “Oblomovluk” sözcüğünü günlük dile kazandırmıştır. Oblomov, 19. yüzyıl sonunda bu açmaza giren toprak sahiplerinin güldürüsü olmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut sosyal düzenin acayipliklerini ve adaletsizliğini de ciddiyetle –ama tatlı bir dille– eleştiriyor.
4
"Babalar
ve Oğullar", (1862) İvan Turgenyev
Eski
nesille, nihilist gençlik arasındaki kuşak çatışmasını anlatan Babalar ve
Oğullar, Rusya’nın çalkantılı bir dönemine Bazarov karakteriyle mercek tutuyor.
Genç Arkadiy Petroviç’in babası, okulunu bitirip dönen naif oğlunu tanıyamaz:
Beraberinde getirdiği arkadaşı, yerleşik prensipleri, otoriteyi ve inançları
tamamen reddeden genç Bazarov, oğlunun aklını kendi sapkın fikirleriyle
zehirlemiştir.
Toprak beyliğini ve Rus toplumunun tüm geleneksel değerlerini söküp atmak isteyen ve kendini nihilist olarak tanımlayan bu genç adam, Arkadiy’nin Batıcı babasını ve amcasını dehşete düşürür. 1862 yılında yayımlandığında Rus okurları ve eleştirmenleri derinden sarsan Babalar ve Oğullar’da Turgenyev, edebiyatta sık sık karşımıza çıkan “öfkeli genç adam”ların olağanüstü bir erken örneğini Bazarov ile yaratıyor.
Toprak beyliğini ve Rus toplumunun tüm geleneksel değerlerini söküp atmak isteyen ve kendini nihilist olarak tanımlayan bu genç adam, Arkadiy’nin Batıcı babasını ve amcasını dehşete düşürür. 1862 yılında yayımlandığında Rus okurları ve eleştirmenleri derinden sarsan Babalar ve Oğullar’da Turgenyev, edebiyatta sık sık karşımıza çıkan “öfkeli genç adam”ların olağanüstü bir erken örneğini Bazarov ile yaratıyor.
5
"Nasıl Yapmalı?" (1863) Nikolay
Çernişevski
Çernişevski
Nasıl Yapmalı?’yı 4 Aralık 1862 ile 4 Nisan 1863 arasını kapsayan dört aylık
sürede, Petropavlovsk zindanında yazdı. Ama dört ayda yazılan bu romanın Rus
toplum hayatı üzerinde yarattığı sarsıntı öyle büyük oldu ki, Dostoyevski ve
Tolstoy’dan Kropotkin ve Lenin’e kadar pek çok yazın ve eylem adamı, kimi yerin
dibine batırarak, kimi yücelterek Nasıl Yapmalı?’yı konuştu, tartıştı.
Kropotkin’in belirttiğine göre Nasıl Yapmalı?, dönemin Rus gençliği için bir tür siyasal program niteliğine büründü. "Nasıl Yapmalı?"nın içeriği son derece kapsamlıdır. Yine de, bu roman neyi anlatıyor sorusuna yeni insanları anlatıyor denilse bu hem kısa, hem de doğru bir yanıt olacaktır.
Kropotkin’in belirttiğine göre Nasıl Yapmalı?, dönemin Rus gençliği için bir tür siyasal program niteliğine büründü. "Nasıl Yapmalı?"nın içeriği son derece kapsamlıdır. Yine de, bu roman neyi anlatıyor sorusuna yeni insanları anlatıyor denilse bu hem kısa, hem de doğru bir yanıt olacaktır.
6
"Yeraltından Notlar" (1864)
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Edebiyat
tarihinin en ünlü isimsizlerinden Yeraltı Adamı, insanların oradan oraya üşüşen
karıncalara dönüştüğü St. Petersburg’un gri kaldırımlarında itilip kakılırken,
yaşama isteğini yavaş ama emin adımlarla mutlak bir öç isteğiyle değiş tokuş
eder.
Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler, yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler yavaşça çözülmeye başlayana kadar.
Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864 yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri olmuştur.
Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler, yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler yavaşça çözülmeye başlayana kadar.
Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864 yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri olmuştur.
7
"Suç ve Ceza" (1867) Fyodor
Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski’nin
yazın hayatının olgunluk döneminde kaleme aldığı Suç ve Ceza, Raskolnikov adlı
gencin ahlâki hesaplaşması üzerinde yükselir: Raskolnikov öldürmeyi planladığı
tefeciden aldığı parayı hayırlı bir amaç için kullanırsa, işlediği suçun
doğasını kalıcı biçimde değiştirebilir mi?
Hırsızlık ve cinayet gibi suçlar, “yüce amaç”larla işlenmesi durumunda cezasız kalabilir ve vicdanın yükünden kurtulabilir mi?
Dostoyevski’nin en çok okunan romanı olan Suç ve Ceza, yayımlandığı günden bu yana insan ideallerini ahlâki ve felsefi sorularla sınamaya devam ediyor.
Hırsızlık ve cinayet gibi suçlar, “yüce amaç”larla işlenmesi durumunda cezasız kalabilir ve vicdanın yükünden kurtulabilir mi?
Dostoyevski’nin en çok okunan romanı olan Suç ve Ceza, yayımlandığı günden bu yana insan ideallerini ahlâki ve felsefi sorularla sınamaya devam ediyor.
8
"Savaş ve Barış", (1869) Lev
Nikolayeviç Tolstoy
Napolyon’un
1812’de Rusya’yı işgalini ve bu savaşın, özellikle aristokrat çevrelerde
yarattığı altüst oluşu, son derece gerçekçi sahnelerle, ayrıntılı ve derinlikli
analizlerle yansıtan bir başyapıt. Avrupa’daki monarşileri birbiri ardına
bozguna uğratarak ilerleyen Napolyon orduları Moskova’ya doğru ilerlemektedir.
Rus aristokratları, bu ürkütücü savaş makinesi karşısında bir yandan muharebeye hazırlanmakta, bir yandan da kişisel dertleriyle boğuşmaktadır. Rusya’nın 19. yüzyılın ilk yarısında panoramik bir fotoğrafını çeken Savaş ve Barış, soylu sınıfına dair yakın gözlemlerin yanı sıra köy ve kasabalarda yaşanan çiftlik hayatını da ustalıkla yansıtıyor.
Dünya edebiyatının en başarılı eserlerinden sayılan bu muazzam nehir roman, savaşların getirdiği kaosu, mantıksızlığı, insan vicdanı ile etiğe aykırılığı; muktedirlerin, büyük zaferler vaat edenlerin sözlerindeki ve çabalarındaki beyhudeliği gözler önüne seriyor.
Rus aristokratları, bu ürkütücü savaş makinesi karşısında bir yandan muharebeye hazırlanmakta, bir yandan da kişisel dertleriyle boğuşmaktadır. Rusya’nın 19. yüzyılın ilk yarısında panoramik bir fotoğrafını çeken Savaş ve Barış, soylu sınıfına dair yakın gözlemlerin yanı sıra köy ve kasabalarda yaşanan çiftlik hayatını da ustalıkla yansıtıyor.
Dünya edebiyatının en başarılı eserlerinden sayılan bu muazzam nehir roman, savaşların getirdiği kaosu, mantıksızlığı, insan vicdanı ile etiğe aykırılığı; muktedirlerin, büyük zaferler vaat edenlerin sözlerindeki ve çabalarındaki beyhudeliği gözler önüne seriyor.
9
"Budala", (1869) Fyodor
Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski,
Budala’yı ithaf ettiği yeğeni Sonya’ya yazdığı bir mektupta romanın temel
düşüncesini şöyle açıklar: “Niyetim bütünüyle iyi bir insanı anlatmak.” Yazarın
bu fikirle yarattığı kahramanı “budala” Prens Mışkin, mirasını almak için
İsviçre’deki bir akıl hastanesinden St. Petersburg’a döndüğünde kendisini bir
ihanet, entrika ve cinayet üçgeninde bulur.
Mışkin’in masumiyeti, dürüstlüğü ve alçak gönüllülüğü, dahil olmak istediği toplumun değerleriyle açık bir tezat oluşturur. O, dünya nimetlerinden ve hırslarından arınmış, peygamberimsi vasıflarıyla kusursuz bir iyilik timsali gibidir...
Mışkin’in masumiyeti, dürüstlüğü ve alçak gönüllülüğü, dahil olmak istediği toplumun değerleriyle açık bir tezat oluşturur. O, dünya nimetlerinden ve hırslarından arınmış, peygamberimsi vasıflarıyla kusursuz bir iyilik timsali gibidir...
10
"Anna Karenina", (1877) Lev
Nikolayeviç Tolstoy
Anna
Karenina, 19. yüzyıl Rus toplumunun ruhsal dalgalanmalarına çarpıcı bir aşk ve
ihanet anlatısıyla ışık tutan bir başyapıt.
Güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran Anna Karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. Üst düzey bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. Ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği Moskova’da yakışıklı ve genç kont Vronski ile tanışması, Anna’nın hayatında dönüm noktası olur.
Tolstoy, Anna Karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. Modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen Anna Karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
Güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran Anna Karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. Üst düzey bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. Ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği Moskova’da yakışıklı ve genç kont Vronski ile tanışması, Anna’nın hayatında dönüm noktası olur.
Tolstoy, Anna Karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. Modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen Anna Karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
11
"Karamazov Kardeşler", (1880)
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Tüm
zamanların en başarılı romanları arasında sayılan "Karamazov
Kardeşler" Dostoyevski’nin kaleme aldığı son büyük eseri ve başyapıtıdır.
Bencil, paraya ve zevke düşkün Fyodor Pavloviç Karamazov’un esrarengiz ölümü, birbirinden çok farklı karakterlere sahip oğullarının hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştirmekle kalmayıp tüm Rusya’nın yakından takip ettiği bir davaya dönüşecektir.
Dostoyevski, "Karamazov Kardeşler"de yazarlık yaşamı boyunca kafa yorduğu hemen bütün temaları işleyerek dev bir esere imza atmış, bu son eseriyle de çok büyük övgüler almış ve kitabın yayımından kısa bir süre sonra ününün doruğundayken hayata veda etmiştir.
Bencil, paraya ve zevke düşkün Fyodor Pavloviç Karamazov’un esrarengiz ölümü, birbirinden çok farklı karakterlere sahip oğullarının hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştirmekle kalmayıp tüm Rusya’nın yakından takip ettiği bir davaya dönüşecektir.
Dostoyevski, "Karamazov Kardeşler"de yazarlık yaşamı boyunca kafa yorduğu hemen bütün temaları işleyerek dev bir esere imza atmış, bu son eseriyle de çok büyük övgüler almış ve kitabın yayımından kısa bir süre sonra ününün doruğundayken hayata veda etmiştir.
12
"İvan İlyiç'in Ölümü", (1886)
Lev Nikolayeviç Tolstoy
İvan
İlyiç’in Ölümü, bireyin hayatla ve ölümle hesaplaşmasının etkileyici bir
anlatısı.
İvan İlyiç’in Ölümü, son günlerinde, ölümle önce mücadele eden, daha sonra çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığını düşünür; ancak hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş aslında ne kadar boş bir ömür sürmüş olduğunu fark eder.
O güne kadar büyük anlam yüklediği ve uğruna büyük çaba verdiği serveti, şöhreti ve saygınlığı, ölüm döşeğinde bir anda gözüne boş ve saçma görünür. Tolstoy’un büyük bir samimiyetle anlattığı bu kısa ama etkileyici roman, insan doğası, hayatın anlamı ve ölümün gerçekliği gibi temel sorulara cevap arıyor.
İvan İlyiç’in Ölümü, son günlerinde, ölümle önce mücadele eden, daha sonra çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığını düşünür; ancak hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş aslında ne kadar boş bir ömür sürmüş olduğunu fark eder.
O güne kadar büyük anlam yüklediği ve uğruna büyük çaba verdiği serveti, şöhreti ve saygınlığı, ölüm döşeğinde bir anda gözüne boş ve saçma görünür. Tolstoy’un büyük bir samimiyetle anlattığı bu kısa ama etkileyici roman, insan doğası, hayatın anlamı ve ölümün gerçekliği gibi temel sorulara cevap arıyor.
13
"Ana", (1906) Maksim Gorki
Bir
başkaldırı ve umut romanıdır Ana... Dayak ve yoksulluktan insanlığını unutmuş
bir kadının, sosyalist dünya görüşünü benimsemiş genç bir işçi olan oğlunun
tutuklanmasından sonra, dünyanın değiştirilebilir olduğunu keşfetmesinin
hikâyesidir.
Toplumcu gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılan Ana, Gorkiy tarafından 1906 yılında Amerika'da kaleme alınmış, aynı yıl New York'ta yayımlanmıştır. Bütün dünyada büyük yankı uyandıran roman, iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde pek çok dile, hatta bu arada Türkçeye çevrilmiş.
Toplumcu gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılan Ana, Gorkiy tarafından 1906 yılında Amerika'da kaleme alınmış, aynı yıl New York'ta yayımlanmıştır. Bütün dünyada büyük yankı uyandıran roman, iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde pek çok dile, hatta bu arada Türkçeye çevrilmiş.
14
"Petersburg" (1922) Andrey Beliy
1905
yılında devrim öncesi Rusya'da geçen bu benzersiz romanda, Andrey Beliy, yüksek
düzeyde bir imparatorluk görevlisi olan Apollon Apollonoviç ile teröristlere
katılmaya heves eden ve ilk görevi babasını öldürmek olan Nikolay
Apollonoviç'in, bir bombanın tiktakları eşliğinde yaşanan bir gününü anlatıyor.
Dönemin başkenti Petersburg'da soytarıların, provokatörlerin, gizli polislerin, Japonların, İranlıların, devrimcilerin, subayların katıldığı dev bir maskeli balo yaşanmaktadır.
Dönemin başkenti Petersburg'da soytarıların, provokatörlerin, gizli polislerin, Japonların, İranlıların, devrimcilerin, subayların katıldığı dev bir maskeli balo yaşanmaktadır.
15
"Biz" (1924) Yevgeni İvanoviç
Zamyatin
Yazarın
en bilinen eseri ve tek roman çalışmasıdır. 1920 yılında kaleme alınan eser
yazarın ülkesinde ancak 1988 yılında yayımlanmıştır.
Romanın kurgusu, sosyalist bir devrimin ardından 26. yüzyılda geçmektedir ve kendisini örnek alan diğer romanlar gibi eserde de distopik bir atmosfer mevcuttur. Romanda insan doğadan ve kendi benliğinden koparılmış, "biz" haline getirilerek toplumun sıradan bir parçası halini almıştır.
Romanın kurgusu, sosyalist bir devrimin ardından 26. yüzyılda geçmektedir ve kendisini örnek alan diğer romanlar gibi eserde de distopik bir atmosfer mevcuttur. Romanda insan doğadan ve kendi benliğinden koparılmış, "biz" haline getirilerek toplumun sıradan bir parçası halini almıştır.
16
"Ve Durgun Akardı Don" (1940)
Mihail Şolohov
Mihail
Şolohov'un ilk büyük eseri, geniş bir tarih sürecini kapsayan dört ciltlik bir
romandır. Yazar bu romanla 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alır.
Eserin kahramanı bir Kazak köyü olan (aynı zamanda yazar Mihail Şolohov'un da doğum yeri olan) Vyeşenskaya'lı Gregor Melehov'dur. Gregor'un gençlik dönemindeki köy yaşantısından başlayarak I. Dünya Savaşı'na katılması, cephede yaşananlar ve aynı süreçte Çarlığınyıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin kuruluması sürecinde Kazaklar'ın neler yaşadıklarını ve bu sürecin neresinde olduklarını benzersiz betimlemelerle anlatan dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir.
Eser I. Dünya Savaşı'ndaki Rus Devrimi'ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okuyucuya yansıtmaktadır.
Eserin kahramanı bir Kazak köyü olan (aynı zamanda yazar Mihail Şolohov'un da doğum yeri olan) Vyeşenskaya'lı Gregor Melehov'dur. Gregor'un gençlik dönemindeki köy yaşantısından başlayarak I. Dünya Savaşı'na katılması, cephede yaşananlar ve aynı süreçte Çarlığınyıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin kuruluması sürecinde Kazaklar'ın neler yaşadıklarını ve bu sürecin neresinde olduklarını benzersiz betimlemelerle anlatan dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir.
Eser I. Dünya Savaşı'ndaki Rus Devrimi'ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okuyucuya yansıtmaktadır.
17
"Lolita" (1955) Vladimir Nabokov
Humbert
Humbert, Amerika'ya yerleşmiş, orta yaşlı, Fransız bir dil profesörüdür.
Çocukluğunda bir tatil sırasında aile dostlarının kızı ile aralarında geçen
kısa süreli bir ilişkinin ardından birkaç ay sonra sevgilisinin ölüm haberini
alır. Bu talihsiz ve yaşanamamış ilişkinin ardından, genç hatta çocuk yaştaki
kızlara karşı ilgisini yıllar sonra da üzerinden atamaz. Başından geçen bir
evlilikten sonra, Amerika'ya yerleşir.
Tesadüfen pansiyoner olarak yerleştiği evde Bayan Haze'nin on iki yaşındaki kızı Dolores Haze'i görür ve yıllar boyunca güçlü belleğinden hiç silmediği çocukluk aşkını Dolores Haze ile özdeşleştirir. Romanda L, Lo, Lola, Lolita, Dolly takma adları ile çağrılan Dolores ile Humbert Humbert arasında böylece bir aşk başlar.
Tesadüfen pansiyoner olarak yerleştiği evde Bayan Haze'nin on iki yaşındaki kızı Dolores Haze'i görür ve yıllar boyunca güçlü belleğinden hiç silmediği çocukluk aşkını Dolores Haze ile özdeşleştirir. Romanda L, Lo, Lola, Lolita, Dolly takma adları ile çağrılan Dolores ile Humbert Humbert arasında böylece bir aşk başlar.
18
"Dr. Jivago" (1957) Boris
Pasternak
Ülkemizde
romancı olarak tanınan ama Rus edebiyatının büyük şairi Boris Pasternak'ın tek
romanı: Doktor Jivago. 1917 ihtilalinin gölgesi altında üç hayat: Jivago, Lara
ve Tonya...
19
"İvan Denisoviç'in Bir Günü (1962)
Aleksandr Soljenitsin
Aleksandr
İsayeviç Soljenitsin "İvan Denisoviç’in Bir Günü"nde, toplama
kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve
haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir
ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini
resmediyor.
Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir.
Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir. Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir.
Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir. Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
20
"Usta ve Margarita" (1966)
Mihail Bulgakov
Her
kitap listesi gibi, bu da "eksik" bir liste. Özellikle de 20 kitap
ile sınırlı olduğu düşünülünce.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder