Kaynak : Sputnik
Türkiye
Klasik Rus edebiyatının dönemdaş iki dev ismi Tolstoy ve
Dostoyevski, 19. yüzyıldan beri birbirleriyle kıyaslanmaktan kurtulamadı. Biz
de ‘Tolstoy mu Dostoyevski mi?' sorusunu, edebiyatın usta kalemleri Ahmet
Altan, Ataol Behramoğlu, Gündüz Vassaf, Mario Levi ve Selim İleri'ye yönelttik.
Rus ve dünya edebiyatını derinden etkileyen 19. yüzyılın
iki büyük yazarı Lev Tolstoy ile Fyodor Dostoyevski, yüzyıllardır birbirleriyle
kıyaslanageldi. İlginçtir ki iki yazar, çağdaş olmaları ve aynı sosyal çevreyi
paylaşmalarına rağmen ne bir kez olsun yüz yüze görüştü ne de birbirlerine tek
satır mektup yazdı. Ancak hayatlarında hiç temas noktası oluşturmasalar da
birbirlerinin eserlerini her zaman yakından takip ettiler.
Dostoyevski ‘Bir Yazarın Günlüğü' kitabında Tolstoy'un
‘deha' olduğunu ve ‘olağanüstü yüksek sanat' yaptığını vurgulayarak şu
ifadelere yer verir: "Anna Karenina'nın yazarı gibi insanlar, toplumun
öğretmenleridir, biz ise sadece onların öğrencileriyiz."
Tolstoy ise ‘Ölüler Evinden Anılar' kitabını okuduktan
sonra Dostoyevski'yi Puşkin'den bile üstün tutarak, modern Rus edebiyatında
Puşkin'in eserleri dahil, böylesine iyi bir kitap hiç okumadığını söyler.
Dostoyevski'nin ölüm haberini aldıktan sonra, Rus düşünür
ve edebiyat eleştirmeni Nikolay Strahov'a yolladığı mektupta da şöyle yazar:
"Onu bir kez olsun görmedim ve onunla hiç konuşmadım ama şimdi ölünce,
birden anladım ki, Dostoyevski bana en yakın, en kıymetli, en gerekli
insanmış…"
Her ne kadar aynı çağın yazarı iki isim, birbirlerinin
sanatına böyle hakkaniyetli yaklaşmış olsalar da ‘Tolstoy mu Dostoyevski mi?'
kıyaslaması, 19. yüzyıldan beri edebiyat çevreleri ve okurların en çok
tartıştığı konular arasında yer alıyor.
Biz de sanatta kıyas ve anketin yetersiz, hatta belki de
gereksiz olduğu gerçeğini kabul etsek de, yıllardır tartışılagelen bu soruyu
edebiyatın usta kalemlerine yönelttik.
Ahmet Altan, Ataol Behramoğlu, Gündüz Vassaf, Mario Levi ve
Selim İleri'nin ‘Tolstoy mu Dostoyevski mi?' sorusuna yanıtı şöyle oldu:
AHMET
ALTAN:
Aslında edebiyat, içinde birçok farklı yazara yer veren,
çok renkli bir nehir gibi akar. Edebiyatta ‘biri diğerinden daha iyi' gibi
bakılmaz. Ama Dostoyevski ve Tolstoy çağdaş olduklarından ve iki ayrı anlayışı
temsil ettiklerinden dolayı bu soru hep kaldı.
Ben Tolstoy'u tercih edenlerdenim. Tolstoy'un anlatımı
bana, daha ‘hayatı kucaklayıcı' gelir. Tolstoy'un elleri o kadar iridir ki,
hayat onun içinden akıyor gibi gözükür bana. Ayrıca Tolstoy'un yazı kuvvetinin
de Dostoyevski'den daha fazla olduğunu düşünüyorum. Dostoyevski'nin yazı gücü
çok fazla değil, ama ‘deliliğin sınırını geçip deliler dünyasına, aklın kara
yanlarına gidip onları anlatan bir haberci' gibi gelir bana. Yani yazardan
ziyade, insanlık tarihinde çok az insanın yapabildiği belki de Dostoyevski'den
başkasının yapamadığı bir işi yapabilmiş biri olarak gözükür.
Benim için Tolstoy, yazar ve edebiyat olarak daha büyüktür,
daha hayatı kapsayıcıdır. Dostoyevski hayatın daha dar bir kesimiyle ilişki
kurmuşken, Tolstoy bütün toplumu olaylarıyla birlikte anlatabilen bir bakışa ve
güce sahiptir.
Ayrıca edebiyatta bütün bunlar biraz da laftır, birini
seversiniz birini sevmezsiniz, ben Tolstoy'u severim.
ATAOL
BEHRAMOĞLU:
Lev Tolstoy her zaman tercihimdir. Romanlarında gereksiz
uzatmalar olmadığı için. Daha az didaktik olduğu için. Hem mülk sahibi
çevreleri hem de köylüyü aynı başarıyla betimleyebildiği için. Dostoyevski'de
hiç bulunmayan olağanüstü doğa betimleri için. Yer yer bilinç akımına yaklaşan
anlatım özellikleri için.
Suç ve Ceza'yı, Karamazof Kardeşleri, Budala'yı bir daha
okur muyum, bilmem. Fakat İvan İliç'in Ölümü'nü, Anna Karenina'yı, Savaş ve
Barış'ı yine okuyabilirim. Tolstoy'un yapıtlarında genişleyen, derinleşen bir
şey var. Dostoyevski ise hep kendi çevresinde dönüyor gibi.
Sonuç olarak ikisi de çok büyük yazarlar. Fakat Tolstoy'un
açık, aydınlık, araştırıcı, canlı yaşamla dolu ruhu, bana Dostoyevski'nin
huzursuz, asabi, patetik kimliğinden çok daha yakın.
GÜNDÜZ
VASSAF:
Bu, ilk düşündüğümde, ‘Aşklarından hangisini seçersin?'
sorusu gibi veyahut da bir gözümü, öbür gözüme tercih etmem gibi. İkisi de
hayata farklı dokunuş noktaları, onun için birini öbürüne tercih etmem mümkün
değil. Tolstoy'a da aynı soruyu sormuşlar, ‘Ben böyle bir mukayese yapamam'
demiş. Ama bu soru, kaç ülkede tartışıldı, hala da tartışılıyor yazarlar
arasında. Bu soru hakkında kitaplar var. Ne mutlu ki Rusya'ya, böyle iki yazar
anadillerinden onlara seslenmiş. Başka hangi ülke var ki dünyada, iki yazarını
böyle tartışabiliyoruz.
Dostoyevski, psikolojik romancılığın başlangıcı, Tolstoy da
efsanenin, Homeros'un devamı sayılır. Fakat bunlar bence yapay kategoriler. Ben
ikisinde de insanı dolu dolu yaşıyorum.
Tolstoy'da, Dostoyevsky'e göre daha çok tarihi panaroma,
Dostoyevsky'de içimdeki çelişkili duygular var. Tolstoy'da tarihin beni, benim
de tarihi yarattığımı, Dostoyevsky'de, ben diye bildiğim benin, beni her zaman
şaşırtabileceğini yaşıyorum.
İki kitabım var; ‘Cehenneme Övgü' ve ‘Cennetin Dibi'. Bu
kitapların adlarından yola çıkarsam, Dostoyevski ile ‘Cehenneme Övgü'yü
yaşıyorum. Tolstoy'la da ‘Cennetin Dibi'ni. Tolstoy benim için sonsuz, derin
bir okyanus, Dostoyevski gürül gürül akan bir şelale… Tolstoy'la aşkın
bütünlüğünü sorguluyorsunuz, Dostoyevski hayatınızın ilk sevişmesi…
Klasik bir soru vardır ya, "Issız adaya gitsen, hangi
kitabı götürürsün?" diye. Issız adaya gitsem yanımda mutlaka Tolstoy'u
götürürüm. Ama evde tek başımayken gece yarısı kitabım da Dostoyevski olur.
Benim için şaşırtıcı olan bu denli özgür iki insanın, dinle
git gelli cebelleşmelerinde özgürleşememeleri. Ama belki Rus olmak biraz da
bununla ilgili.
MARİO
LEVİ:
Benim kesin tercihim Dostoyevski'dir. Çünkü Dostoyevski'de
insan karakterlerinin çok daha derinlemesine işlendiğine inanıyorum. Ayrıca
şöyle bir ayırım yapıyorum, Nietzsche, ‘Tragedyanın Doğuşu' adlı kitabında iki
zihin şekli olduğunu söylemişti; biri ‘Apollonian', öteki de ‘Dionysian' zihin.
Apollonian olan bilgeliği, mantığı, aklı öne çıkarır; Dionysian olan ise
duyguyu. Tolstoy ile Dostoyevski arasındaki fark bence burada anlam kazanıyor.
Ben Tolstoy'u daha çok Apollonian, Dostoyevski'yi de Dionysian olarak görüyorum
ve her zaman için tercihim duygular yönünde olmuştur.
Şöyle ilginç bir gözlemim de var: Dostoyevski ve Tolstoy'u
Rusçadan okuma talihine sahip olan gerek Ruslar gerekse de Rus edebiyatı
uzmanlarıyla görüştüğüm zaman, ilginç olarak onlar Tolstoy'un daha önemli bir
yazar olduğunu söylediler. Yani Rusça bilenler açısından durum bu. Haliyle
"Acaba Tolstoy Rus edebiyatı üzerinde daha önemli bir etki mi
bıraktı?" sorusunu kendime de sormuyor değilim. Tolstoy, Rus edebiyatı
içinde Dostoyevski'den daha önemli bir yazar olabilir ama benim tercihim her
zaman Dostoyevski'dir.
Dostoyevski'yi sevmek daha zordur ama bir sevdiniz mi
seversiniz. Ayrıca çekinerek bu ifadeyi kullanacağım ama ben Tolstoy'u
Dostoyevski'den daha sıkıcı buluyorum. Dostoyevski beni alıp götürüyor,
Tolstoy'u okurken ise zaman zaman çok sıkıldığımı hatırlatırım.
SELİM
İLERİ:
Benim yazarım muhakkak ki Dostoyevski'dir, ama Tolstoy da
elbette Rus edebiyatının en büyük yazarlarından birisi. Başta Anna Karanina
olmak üzere çok büyük bir zevkle okuduğum bazı kitapları var. Dostoyevski ise
yaradılışıma daha yakın. Ondaki büyük merhamet duygusu, yazarlık yaşamımda bana
daima kılavuz oldu. İç dünyaları Tolstoy'dan daha derinlemesine incelediği için
20. yüzyıl edebiyatına yol açan bir öncü yazar olduğunu düşünüyorum. Tabii,
Tolstoy'un Anna Karanina'sı da başlı başına bir iç dünya çözümlemesi, İvan
İliç'in Ölümü de aynı şekilde, ama Dostoyevski benim yaradılışıma her zaman
daha yakın geldi. Kendi iç fırtınaları da bana çok etkileyici gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder