Moskova

Moskova

26 Temmuz 2015 Pazar

Her yerde Gogol



Selim İleri / Zaman

Kitaplar tutkunu bir tanışım Ölü Canlar'ı okumuş, “İnanılmaz güzellikte bir roman” dedi. Ölü Canlar'ı ben de çok severim. İlk kez yirmilerimde okumuştum.

Çeşit çeşit baskının, bunalımın sonucu, Gogol'ün Ölü Canlar'ın ikinci cildini yok etmesi, herhalde birçok okur gibi, beni de çok üzer. Yaşadıkları ortamlar, kimileyin bir yazarın önünü nasıl kesebiliyor! Yalnızca ‘kişisel' bir bunalım diyebilir miyiz Gogol'ünkine, toplumsal karmaşanın adım adım kıstırışını, tüketişini yadsıyabilir miyiz; sanmıyorum, diyemeyiz, yadsıyamayız.

Gogol maceramı 1990'ların başında Argos dergisinde yazmıştım. Kitaplarımda yok o yazı; şöyle başlıyordu:

“Şimdi bir rüya gibi geliyor.” Bu, Gogol'ün yapıtlarıyla örülü bir rüyadır. O zaman da, bugün de, bu yapıtlarda beni altüst eden bir giz söz konusu.

Melih Cevdet Anday çevirisi Ölü Canlar, kitaplığımın, o dağınık kitaplığımın iyice görünür bir yerinde. Yıllar önce çatı katında otururken de öyleydi. Çatı katında yağmur yedi, bu yüzden biraz şişkin. Yeni basımını Everest'ten aldım ama, eski basımı da saklıyorum. Anılar eski basımda.

Sonra bir başka başyapıt: Portre.

Portre'nin filizî kapağı, Yeditepe Yayınları'nın birkaç kuşağa edebiyat, dahası resim zevki aşılayan, cep boyu kitaplarından. Hasan Ali Ediz çevirmiş, bilgilendirici bir önsöz yazmış.

Gogol bugün bambaşka açılardan irdeleniyor, yorumlanıyor ama, Hasan Ali Ediz'in önsözü de hâlâ ‘taze'…

Ya “Palto”?

Turgenyev'in ve Dostoyevski'nin, hepimiz “Palto”dan çıktık diyerek, ne düzeyde bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmaları, hiç unutulabilir mi? Gerçi bugünün ‘edebî eser'den âdeta habersiz okurları, geçtim Turgenyev'i, Dostoyevski okuyorlar mı? Bizim gibi öyle delice Beyaz Geceler, Öteki, hep delice Budala, Delikanlı, Cinler…

Bana öyle geliyor ki, Gogol, edebiyatı gerçekliğin görünmeyen yüzüne açıyordu:

“Şimdiyse bilmediğim köylere, artık kayıtsız kayıtsız yaklaşıyor ve onun bayağı manzarasına ilgisizce bakıyorum. Soğumuş bakışlarıma artık hiçbir şey hoş ve güldürücü gelmiyor. Eskiden, yüzümde bir canlılık yaratacak, gülümseme, bitmez tükenmez konuşmalara dalmama yetebilecek şeyler, şimdi yanımdan geçip gidiyor da, kımıltısız dudaklarım tam bir sessizlik içinde kalıyor.”

Usul usul sevinçlerin, yazma, yazabilme sevinçlerinin sönüşü. Gogol'ün yaşadığı dönemde Çarlık Rusyası büyük sarsıntılardan, çalkantılardan geçmektedir. Sezgisi, duyarlılığı yüksek Gogol bütün bu kargaşayı birçok kişiden daha yoğun alımlar.

Alabildiğine yalın yazılmış, ama bir o kadar da çetinceviz öyküsü, “Bir Delinin Hatıra Defteri”, kendi sonunu, Gogol'ün acı sonunu da neredeyse imlemekte. Bilinci bulanması, puslanması, derken apaçık bilinç yitimi!

Aslında her yerde Gogol! Dönemlerin kavrayışsız okurları, bilgiç eleştirmenleri, satıştan ötesini değer ölçütü saymayan ortamı edebiyatımızda da az kötülüğe yol açmamıştır… Art arda örnekler verebiliriz:


Nahid Sırrı, Asaf Hâlet Çelebi, Sevim Burak, Feyyaz Kayacan… Her biri kendi edebî anlayışlarında, çabalarında yetkin birer yazarken ilgi odağı olamamışlar. Sevim Burak'ın derin kırgınlıklarla boğuşmasını hatırlıyorum. Selçuk Baran'ın yine aynı derin kırgınlıklarla edebiyattan çıkıp gitmesini…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder