Kaynak:
TurkRus.com
Bu arada notosoloji.com sitesinde de daha önce aynı sorunun
yabancı yazarlara sorulmasıyla yapılan bir haber Türkçeye çevrilmişti.
Yazının orijinali themillons.com sitesinde Kevin Hartnett
tarafından 2012 yılında kaleme alınmıştı:
"Tolstoy mu,
Dostoyevski mi? Neredeyse iki yüz yıllık soru.
Ama edebiyat insanlarını hâlâ ilgilendiriyor. Sonuçları da
anlamlı.
Sanat söz konusu olduğunda anket yapmak biraz saçma,
biliyoruz. Sanatın ampirik birtakım standartlara, düzenlemelere göre kesin bir şekilde
değerlendirebileceğini varsayar anketler. Ama biz biliyoruz ki, kimse neden bir
kitabı öbürüne yeğlediğini ya da bir ressamı öbüründen daha çok sevdiğini kesin
bir biçimde formüle edemez. Aşk bir bilim değildir.
Ama yine de, onları fazla ciddiye almamamız gerektiğini
unutmazsak, anketler eğlenceli olabilir. The Millions’ın köşe yazarı Kevin
Hartnett da çok da yeni olmayan “Tolstoy mu, Dostoyevski mi?” sorusunu böyle
bir anket aracılığıyla cevaplıyor.
George Stenier’ın tam da bu konuyla ilgili yazmış olduğu
Tolstoy or Dostoyevski adlı çalışmasından yola çıkan Hartnett, 19. yy Rus
Edebiyatı üzerine uzmanlaşmış sekiz kişiye ulaşarak fikirlerini sordu.
Tolstoy için, “Destan geleneğinin en büyük mirasçısı”;
Dostoyevski içinse, “Drama söz konusu olunca Shakespeare’den sonraki en büyük
isim” diyen Steiner’ın dışındaki uzmanlardan birkaçının konu hakkındaki
görüşleri şöyle:
Ellen
Chances, Rus Edebiyatı Profesörü, Princeton Üniversitesi
Asıl sorulması gereken sorunun “kim daha iyi değil, Tolstoy
ya da Dostoyevski okumak ile ne öğrenirim” olması gerektiğini söyleyen Ellen
Chances, iki yazarı da çok sevdiğini ve ikisinden de farklı şeyler öğrendiğini
dile getiriyor. Karamazov Kardeşler ve Anna Karenina romanları üzerinden
karşılaştırma yapan Profesör Chances, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’de
Tanrı’nın olduğu bir dünyada masum çocukların nasıl acı çekebildiğini,
Tolstoy’un ise Levin karakteri üzerinden hayatın anlamını sorguladığını
belirtiyor.
“Sonuç olarak iki yazarın da vardığı sonuç hayatın
anlamının saf bir entelektüel çaba, zihin
gücü ile anlaşılamayacağı, hayatın
düz bir çizgide ilerlemeyen ritmine ayak uydurmak gerektiği oluyor.” İki
yazarın farklılaştıkları noktalar ise karakterlerini oturttukları psikolojik
zemin. “Tolstoy karakterlerini sosyal bir grup içinde resmeder; o grup
içerisinde öbürleriyle kurduğu ilişki üzerinden kurgular. Dostoyevski ise
bireyin iç dünyasını sorgular. Tolstoy’un romanlarında sıradan insanların
başına ekstrem şeyler gelir. Dostoyevski ise sıradan insanın içinde barındırdığı
aşırılıkları sergiler.”
Profesör Chances değerlendirmesini şöyle bitiriyor: “İki
yazar da beni hayatla ilgili bir şeyleri sorgulamaya teşvik ediyor. Ama sonuç
olarak ikisi de hayatın kendisinin, sorgulamasını yapmaktan daha değerli
olduğunu gösteriyor.”
Chris
Huntington, Mike Tyson Slept Here romanının yazarı
Kim daha iyi bilmiyorum ama ben Dostoyevski’yi daha çok
seviyorum diyen Huntington şunları söylüyor: “Tolstoy okumak beni başka bir
dünyaya ışınlıyor. Dostoyevski okumaksa bu dünyadayken bana kendimi canlı
hissettiriyor. Birine sinirlendiğimde Karamazov Kardeşler’den cümleler üşüşür
aklıma. Tolstoy’un kitabını bitirince ise rütbeler, serfler ve Anna Karenina
gibi etkileyici kadınların olduğu o büyülü dünyadan çıkıp kendi evime, çamaşır
ve bulaşık makinesi gerçeklerinin olduğu dünyama geri dönerim. Belki de
Dostoyevski’yi sevebilmek için büyümek gerekiyordur. Biraz olgun bir sevgiyi
hak ediyor Dostoyevski. On sekiz yaşındaki ben Suç ve Ceza’yı okusam anlamazdım
eminim.
Anlayabilmek için pişmanlıklar gerekli belki de.”
Andrew
Kaufman, Understanding Tolstoy kitabının yazarı ve Slav Dilleri ve Edebiyatı
Profesörü, Virginia Üniversitesi
Benim tercihim Tolstoy’dan yana diyor Kaufman. Bunun nedeni
Tolstoy’un sanat üzerine söylemiş olduğu sözlere Kaufman’ın da katılması.
“Hayatı her türlü tezahürü içinde sevdirebilmeli sanat; hatta insanları buna
mecbur etmeli,” diyen Tolstoy’un romanlarının bunu başarabildiğini, fakat
Dostoyevski’yi bu konuda başarısız bulduğunu belirtiyor.
“Dostoyevski bireyin içindeki psikolojik parçalanmayı
resmetmiştir. Modern hayat deneyiminin kişiyi ne kadar yalnızlaştırabileceğini,
ideallerin ya da fikirlerin insanı nasıl ele geçirip parçalayabileceğini
anlatmıştır. Fakat hayatın her haliyle sevilebilir olduğunu göstermeye
çalıştığında, başarısız olmuş, fazla romantik ve hayalperest bir sonuca
ulaşmıştır. Dostoyevski mutluluk için adeta yıldızlara ulaşmamız gerektiğini
bize söylerken, Tolstoy gerçek hayatın mükemmellikten uzak yapılarında bile
mutluluğu bulabileceğimizi söyler. Anna Karenina’da mükemmellikten oldukça uzak
olan Kitty ve Levin’in evliliği, bunun bir örneğidir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder