Moskova

Moskova

6 Haziran 2020 Cumartesi

‘Rusya’da şair, şair’den fazlası demektir’



Metin Uçar

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı bölümünde okuduğum yıllardı. Fonetik hocamız heyecanla deshaneye girdi. ‘Arkadaşlar birazdan ünlü Sovyet Şairi Yevgeniy Yevtuşenko dersimize misafir olacak. Belki soracağı sorular olacak, tabii ki Rusça cevap vermemiz güzel olacak!’ diyor. Açık söyleyeyim şiir hala ısınamadığım, ancak bir şiirin layıkı ile okunduğunda anlayabildiğim bir sanat dalı. Yevtuşenko’nun adını duymuşum, ama kimdir, neden böyle önemli biridir bilmiyorum. Üstüne üstlük bir de soru sorabilirmiş, Rusça cevap vermemiz iyi olurmuş... Velhasıl bir heyecandır aldı beni. Bekle, bekle. Zaman durdu sanki. 
Sonra aniden dershanenin kapısı açıldı. Uzun boylu, yüzünden gülümseme eksik olmayan bir adam kürsü başkanımız ile içeri girdi. Bendeniz Rusça eğitime önem verdiğim için hep ön sırada oturuyorum. Ama bu sefer biraz pişmanlık duyuyorum. Çünkü o uzun boylu, güleryüzlü adam tam karşımda durdu ve bizi selamlıyor. Bir soru sorsa nasıl Rusça cevap veririm sorusunun altında eziliyorum. O Ruh haliyle neler konuşulduğunun farkında bile değilim. Kafamı normalden daha fazla bir açıyla kaldırmış o dev adama bakıyorum. Bir kaç diyalogdan sonra bize şiirlerinden birini okuyacağını söylüyor. Ne yazık ki hangisi olduğunu hatırlamıyorum. Ama hatırladığım başka anlar var. Şiiri öyle bir okuyuşu var ki beni şaşkına çeviriyor. Sanki o satırlarda yazanları yeninden yaşıyor. İşin ilginç tarafı okuduklarını anlıyorum ve bu hoşuma gidiyor. ‘Demek ki şiir buymuş’ diyorum. Şair ise satırlarındaki dalgaların tepesinde bir iniyor bir çıkıyor. Sesi gittikçe gürleşiyor. Ellerini uzaklara uzatarak bir şeylere dokunmaya çalışıyor. Tam o anda sağ gözümün hemen altına, yanağıma bir damlacık konuveriyor. Şair’in ağzından çıkan kelimelerle birlikte dışarı fırlayan bir damlacık bu. Donup kalıyorum. Aklıma ilk gelen düşünce: ‘Elimi kaldırıp silmeye kalksam o muhteşem anı mahvedebilirim.’ Öylece oturmaya devam ediyorum. Şiir bitiyor, Şair bizimle vedalaşıyor ve dershaneden çıkıyor. Ancak o zaman kimseya farkettirmeden elimi yanağıma atıyorum. Ancak damlacık kurumuş, yerinde yeller esiyor. Bunu bir işaret olarak değerlendiriyorum. Şiirin ne demek olduğunu anladığım gündü diyebilirim. Ondan sonra şiir okumaya başladığımı söyleyemem, ancak şiiri layıkıyla okuyan birini gördüğümde mutlaka durup dinlerim.
Yazımın girişindeki başlık Yevgeniy Yevtuşenko’nun bir şiirinden. Şiir çevirisi yapmaktan hep kaçınmışımdır ve bu işi şair çevirmenlerin yapması gerektiğini düşünürüm. Bu yüzden sadece anlamını yazacağım. Yevtuşenko bu şiirinde Rusya’da şair, şairden fazlası demektir diyor. İçinde sadece gururlu vatandaşlık duygusu olan, huzura ve rahata yer olmayanların bu ülkede şair olarak doğabileceklerini sözlerine ekliyor ve şairin yaşadığı çağın bir şekli şemali, geleceğin ise hayali bir görüntüsü olduğunu söylüyor.
Поэт в России-больше, чем поэт.
В ней суждено поэтами рождаться
лишь тем, в ком бродит
гордый дух гражданства,
кому уюта нет, покоя нет.
Поэт в ней – образ века своего
и будущего призрачный прообраз.
Е. А. Евтушенко.

Tarihe baktığımızda gerçekten de şairin Rusya’da şairden fazla olduğunu görüyoruz. Özgürlük, ülke sevgisi, kahramanlık, aşk, adalet duygularının işlendiği sayısız klasik şiirin yazıldığı bir yer Rusya. Bu satırlara hayat veren şairlerin de oldukça maceralı hayatlar yaşadıklarını görürüz. Puşkin, Lermontov, Turgenyev, Nekrasov, Balmont, Pasternak, Blok, Bunin, Ahmatova, Yesenin, Mayakovskiy ve daha niceleri.
Rusya şiiri bilen, şiirin yeşermesine, ormanlaşmasına elverişli topraklara, sulara ve havaya sahip bir bir ülke. Sadece kendi şairlerini yetiştirmeyen dünyaya sesi yayılmış diğer şairlere de kapısı açık olan bir ülke. Bunların arasında ataları başka ülkelerden olan şairler de var. Puşkin, anasının dedelerinin Afrika’lı olduğunu bizzat kendisi söyler. Anasının dedesi İstanbul’da köle iken Büyük Petro’ya gönderilen bir zencidir. Gavrila Derjavin’in kökleri Tatarlara dayanır. Şair Vasiliy Jukovskiy’in anası Salha bir Türktü. Lermontov’un kökleri ise İskoçya’ya dayanır. Ahmatova yine köklerini bir iddiaya göre Cengizhan’a bir diğerine göre ise Tatarlara bağlar. Konstantin Paustovkiy’in anası Fatma bir Türktü, babası ise Polonyalı.
Paustovkiy, 1962’de Nazım Hikmet’e şöyle yazıyordu: ‘Belki de yüzde bilmem kaç oranında, aramızdaki sempati yarı Türk olmamdan kaynaklanıyordur. Ninem, Trakya, Kazanlık doğumlu safkan bir Türk soyundan idi. Tabii ki şaka yapıyorum. Ancak yine de bazen içimde Türk kanının payı olmasından gurur duyuyorum. Sıradan köylüleri ve işçi Türkleri çok seviyorum.’
Rusya’da sevilen başka ülkelerden şairlere bir bakacak olursak, karşımıza ilk çıkan isim Ömer Hayyam oluyor. Karantina günlerinde ailecek bir Rus dizisini izliyoruz. Orada gösterilen bir yaşgünü toplantısında yaş günü kutlanan hanımın eşi güzel bir şiir okuyor. ‘Bunu kim yazdı?’ diye soran birisi ise alaya alınıyor. ‘Ya sen Ömer Hayyam’ı nasıl bilmezsin?’. Ömer Hayyam’ın Rusya’da en fazla bilinen yabancı şair yapan Rusya İmparatorluğu’nun ve sonrasında da Rusya Federasyonu coğrafyasıdır. Bu coğrafyada yaşayan çok sayıda doğu kültürü değerlerinin Rus kültürüne de katılması kaçınılmaz idi. Daha Rus İmparatorluğu zamanından itibaren Rubai’leri Rusça’ya çevrilen Ömer Hayyam’ın şiir kitaplarını bugün hangi kitapevine girerseniz girin raflarda bulabilirsiniz. Bu bir yana, onun şiirlerini ezbere bilen insanlara da rastlayabilirsiniz.

Bugünlerde andığımız Şairimiz Nazım’ın SSCB’de nefes alacak, yeşerecek bir ortam bulabilmiş olması şaşırtıcı değil bu bakımdan. Nazım’ın ‘komünist, romantik devrimci’ gibi yanlarının da bunda rol oynadığı düşünülebilir. Ancak Şairliğinin buradaki hayatında belirleyici olduğunu söylememiz gerekir.
Velhasıl Yevgeniy Yevtuşenko haklı! ‘Rusya’da şair, şairden fazlası demektir.’ Yevtuşenko, 1 nisan 2017’de bu dünyadan göçtü. Arkasından çok sayıda şiir bıraktı. Bana da yanağımda kuruyan damlacık hatırasını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder