Moskova

Moskova

11 Nisan 2016 Pazartesi

Nikolay Gogol: Hakikatin peşinde kendi ölüm yolculuğuna çıkan adam


Emre Furkan Özdemir 


Rus edebiyatı 19. yüzyılın ortasına kadar Krilovları, Jukovskileri, Puşkinleri, Turgenyevleri, Lermontovları ve daha nice büyük ismi görmüştür. Fakat onların arasında biri vardır ki bu yazarların hepsinden farklıdır. Nikolay Gogol, toplumun eksik yanlarını mizahi boyuta taşıyarak hem insanları güldürmüş hem de onlara ders verecek nitelikte eserler ortaya koymuştur. O, Çernişevski’nin de dediği gibi “kendimizde bilinç uyandıran” bir yazardır.

Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere…

Puşkin, Tutsak

Yoksul fakat soylu bir aileden doğan Gogol iyi bir eğitim göremez. Öyle ki ona ilk derslerini veren ismin yalnızca bir medrese öğrencisi olduğu söylenir. Daha küçük yaşta hayatın zorluklarıyla tanışan kısa boylu, yuvarlak yüzlü bu sarışın çocuk köydeki günlerini çiftlik sahiplerinin köylülere verdiği emirleri izlemekle geçirir. Kim bilir belki de o zaman anlamıştır hayattaki yalanları, zorbalıkları, usulsüzlükleri…

Fen ve matematik derslerinden hoşlanmayan genç Nikolay, edebiyat aşkıyla sarhoş olmaya henüz lise yıllarında başlar. Biriktirdiği harçlıklarıyla o dönemin Rusya’sında çıkan hemen her kitabı alıp okumaya başlar. Kendisini okul gazetelerindeki öyküleriyle gösterir. 

Tiyatrodaki yeteneği oyun bittikten sonra izleyenlerin ayakta alkışlamalarıyla anlaşılır. Hayatı boyunca doğal ve samimi olan bu delikanlı, okul tiyatrolarındaki komik rolleri kimseye kaptırmaz. Fakat artık okul bitmiştir, iş bulmak, çalışmak zorundadır.

Hayallerindeki şehir olan Petersburg’a gider. Parlak umutları vardır. İş bulup bu fakirlikten kurtulacaktır. Fakat büyük şehrin acımasız gerçeğiyle karşılaşınca bütün düşlerinin yıkıldığını anlar. O sırada aklına lise yıllarında yazdığı uzun şiiri bastırmak gelir. Bir umuttur ya hani! Ya insanlar bu genç delikanlının şiirini beğenirse? Ya o da diğer şair abileri gibi ünlü olursa? Fakat bu da gerçekleşmez çünkü eleştirmenlerin zehirli okları genç Nikolay’ın kalbine saplanmıştır. Nikolay, o her genç yazarın zihnine bir kara leke gibi düşen “başaramayacağım” korkusuna kapılarak bütün kitaplarını yakmıştır. O gece korkunç ateşte yanan sadece kâğıt parçaları değildi. Kavurucu ateş Nikolay’ın o hassas, o asil yüreğini yakıp bitirmişti…

Bir süre aktörlükle uğraşır fakat bu sefer de tiyatro müdürlerinin tepkisiyle karşılaşır. 

Gogol’un doğal ve samimi mizacı onlara uygun düşmez. Tiyatro müdürleri kendilerine para kazandıracak yapmacık hareketler peşindedir. Bir süre memurluk yapar fakat kötü talih peşini bırakmaz, buradan da ayrılmak zorunda kalır. Sanki yıllar sonra yazacağı Palto hikâyesindeki talihsiz Akaki Akakakiyeviç’i kendinden ilham almıştır. Memurluğu sırasında annesine yazdığı mektubunda şöyle der: “Şube müdürlerinin budalaca yazılarını temize çekmekle uğraşıyorum. Oysa bu saçma işten oldum olası nefret etmişimdir.”

Müdürlerin yazdığı cümleler elbette ki yıllar sonra kitapları elden ele dolaşacak ünlü bir yazar için saçma gelmektedir. Gogol çaresizlikler içinde hakikatin peşinde giden bir adamdı. 

Fakat dün de bugün de onu kimse anlayamamıştı.

Bütün bu talihsizlikler, çırpınmalar arasında Gogol, edebiyat merakından hiç vazgeçmez. Annesiyle sürekli mektuplaşmakta ve ona sürekli Ukrayna’daki olan bitenleri sormaktadır. 

Sevgili Ukrayna’sı hiç aklından çıkmıyordur, işte bu sıralarda, Ukrayna’yı canlandıran “Dikanka Akşamları” adındaki eseri ortaya çıkaracak öykülerini yazmaya başlar. Eser yayınlandıktan sonra görülmemiş bir başarı yakalar. En sonunda bu temiz yüzlü çocuğun ilk defa gözyaşlarının dindiği görülür. Kim bilir belki de artık hep mutlu olacaktır, kötü günler geride kalmıştır! İlerleyen zamanlarda sıkı bir dostluk kuracağı Puşkin kendisi hakkında şunları söyler: “Şimdi Dikanka Akşamları’nı bitirdim. Bu öyküler beni şaşırttı. İşte gerçek, içten bir neşe! Kimi yerleri de ne kadar şiirli, duygulu. Bu çeşit yapıtlar bizim edebiyatımızda o kadar yeni ki, üzerimde bıraktığı şaşkınlık etkisi hâlâ geçmedi. Söylediklerine göre, dizgiciler, kitabı dizerken gülmekten katılıyorlarmış.”

Hayatı boyunca Gogol’un büyük destekçisi olacak olan Belinski ise Gogol’un gelecekte yakalayacağı başarıyı daha o günden görmüştür: “Gogol güçlü, olağanüstü bir yeteneğe sahip… O, edebiyatın, yazarların başıdır.” Üstelik herkesi koyu bir dille eleştirdiği söylenen Belinski, bunları söylediğinde Gogol büyük eserlerini yayınlamamıştı.

Devam eden yıllarda Gogol, yayınladığı her öyküsünde daha fazla tanınmakta ve aynı oranda çevresini düşmanlar sarmaktadır. Puşkinle beraber aynı dergide yazılar yazması insanların ona saygı duymasını ve düşmanlarının ondan korkmasını sağlıyordu. Büyük eserlerinden olan Müfettiş’in sahnelendiği sırada görülmemiş bir tepkiyle karşılaştı. Bu oyun, o sıralar ortaya çıkan sahte müfettişlerin alaya alındığı bir komedyaydı. İnsanlar doğru olarak yaptıkları eylemleri o gün sahnede görünce şaşırmışlardı. Belki de o gün Gogol insanlara yaptıkları hataları, düştükleri durumları bir komediyle anlatmak istemişti. Fakat izleyenlerden bazıları konuyu başka tarafa çekmiş, oyunun Rus insanına hakaret olduğunu algılamışlardı. Bunlardan bir tanesi de Gogol’a sürekli ağır eleştirilerini yöneltecek olan Rusya’nın Victor Hugo’su kabul edilen Polevoy’du.

Gogol oyunun sahnelendiği sıralar kaymakam rolünü oynayan oyuncu Sçepkin’e şunları yazar: “Seyirciler genellikle oyundan memnun kaldılar… Yarısı çok iyi karşıladı. Yarısı da bastı küfürü. Ama bu küfürün nedeni sanatla ilgili değildir.” Kaymakam rolünü oynayan Sçepkin, oyuna karşı yapılan bu saldırıları şöyle açıklar: “Bu oyunu seyretmeye gelenlerin yarısı rüşvet vermeye, yarısı da rüşvet almaya alışmıştır. Eh, onlardan daha iyi bir karşılık beklemek de anlamsız olur.” Aslında her şey Sçepkin’in sözünde açıkça anlaşılmaktadır. Yarası olan gocunur misali insanlar daha fazla kazanmak uğruna hatalarının, ihanetlerinin yankı uyandırmamasını istemektedir.

Müfettiş’ten birkaç yıl sonra basılacak olan Ölü Canlar, Gogol’un dünyaca tanınan en büyük eseri olacaktır. Rus insanının ezberleyeceği, ünlü yazarların kitaplarında Ölü Canlar’ın kahramanlarını örnek göstereceği büyük bir kitap olacaktır. Fakat en büyük düşmanı olan romantikler tarafından bu kitabın dine ve çarlığa karşı hakaret niteliğinde olduğu durmadan tekrar edilecektir.

Polevoy Gogol’un eserlerini beğenmeyişini şu sözlerle dile getirir :

“… Sanatın geçmişteki kahramanları size sıkıcı geliyor, o halde bize insan ve insanlar gösterin, düzenbazlar ve alçaklar kalabalığı değil.

…siz biraz pusulayı şaşırmış gibisiniz heyecan fırtınanızı kendi haline bırakın, Rus dilini öğrenin. Ölü Canlar gibi ipe sapa gelmez şeyleri hiç yazmayın!“

Daha önce de dediğimiz gibi Gogol’a gelen eleştiriler onun anlaşılamamasından kaynaklanmıştır. Romantikler onun realist çizgili öykülerini beğenmezler. Ancak Gogol’un yarı fantastik öykülerini devam ettirirse başarıya ulaşacağına inanırlar. Çernişevski’nin ifadesiyle Rus Edebiyatını bağımsızlığa ulaştıran Gogol’u anlatmaya kelimeler yetmez. Çernişevski, Gogol’a birçok yazar tarafından ağır eleştiriler gelmesini o dönemin Rus insanının ihtiyaçlarına cevap verebilen tek yazarın Gogol olmasına bağlar. Romantik yazarlar haliyle ünlenen ve para kazanmalarını engelleyen Gogol’dan nefret etmektedirler. Üstelik eleştirilerinde ne kadar ileri gitseler de karşılarında Puşkin gibi bir dehayı görünce geriye çekilmektedirler. Ve bu durum onları daha da kızdırmaktadır.

Gogol’a hayatta en çok sevindiğiniz ve en çok üzüldüğünüz an hangisidir, diye sorsanız emin olun, Gogol’un bu sorulara vereceği her iki cevapta da Puşkin’in adını duyardınız. Nikolay, hayatı boyunca ilham aldığı, her yazdığı öyküde onayını alacak kadar saygı duyduğu Puşkin’e büyük sadakat içerisindeydi. Sanki Puşkin’e danışmadan hiçbir eser ortaya koymuyordu. Kendisine yapılan ağır eleştirilere karşı sanki demirden bir zırh kadar sağlamdı. Yanında üstadı olunca hiçbir şeyden korkmuyor, çekinmiyordu. İşte Gogol’un hayatta en mutlu olduğu an, üstadı Puşkin’in kendi tarafında yer aldığını öğrendiği zamandır. 

Onu en kahreden belki de erkenden ölümüne sebep olan olay ise kendisine Ölü Canlar’ı yazmasını tavsiye eden Puşkin’in ölümü olmuştur.

Bu, aslında onun hayattaki her şeyinin sonu olmuştur. Mükemmel eserler ortaya koyan cesur Nikolay, artık o eski gözü yaşlı zamanlarına dönmüştür… İlerleyen zamanlarda üstadına söz verdiği gibi Ölü Canlar’ın diğer ciltlerini yazmaya devam edecektir. Fakat o eski günlerine hiç zaman dönemeyecek, o mizah ustası Gogol’un yerini şimdi dini duyguların yüceliğini savunan, insanlar tarafından beğenilmeyen, içine hapsolmuş Gogol alacaktır. Ölü Canlar’ın ikinci cildini defalarca yazan Gogol üstadının ölümünden sonra yazdıklarının hiçbirini beğenmez, Ölü Canlar’ın ikinci cildi yazılmamışçasına bir ateşte yanmaya mahkum olur. Çernişevski’nin söylediğine göre bu ikinci ciltte Gogol’dan hiçbir iz yoktur. Sanki bütünüyle değişmiş, yok olmuş gibidir.

“Müfettiş’den ve özellikle Ölü Canlar’ın ikinci cildinin ateşe atılmasından sonra Gogol’ün geçirdiği psikolojik bunalımın şu nedenden ileri geldiği söylenebilir: Her iki yapıt da, kendisinin savunmak istediğini söylediği, o zamanki devlet düzenine karşı, yenilik yanlılarınca bir silah olarak kullanılmıştır.”

Gogol kısa zamandaki başarısını şöyle açıklayabiliriz. O deha ki birçok yer gezmiş, hayatın her kesiminden insanlarla hasbihâl etmiş kısacası hayatın sillesinden geçmiş biridir. Eğer bu böyle olmasa “Eski Zaman Beyleri“, ”Bir Delinin Hatıra Defteri” gibi onu yukarıya taşıyan eserler asla onun kaleminden çıkmazdı. Gogol, yıllar boyu dile getirilen ahlaksızlıklara, yanlışlıklara karşı yepyeni bir boyut getiren insandır. O diğer yazarlar gibi bu tutumları kuru bir dille eleştirmemiş, her olaya mizah katarak eserlerini okuyan insanların çevrelerine çatık kaşlarla bakmalarını engellemiştir. Üstelik bir çok hikâyesinde yer alan fantastik ögeleri bir araç kullanmış, bu ögelerle anlatma istediklerini muhteşem bir anlatımla pekiştirmiştir.

Nikolay, edebiyatı para getirdiği için değil, yüreğindeki aşkla, üstadı Puşkin’e olan hayranlığıyla gönüllere kazımıştır. Kendisinin ve eserlerinin üzerinden siyaset yapılacağı hiçbir zaman aklına gelmemiştir. Gogol her zaman için “öyle bir konu olmalı ki, mahalle polisini bile kuşkulandırmasın” sözündeki gibi yazılar ortaya koymaktan başka hiçbir düşüncesi olmamıştır. Tamamen temiz duygularla oluşturduğu eserlerinin çoğu, çarlığa karşı oynanan alçakça oyunlarda birer araç haline getirilmiştir. Hiç şüphesiz hükûmetinin arkasında olduğu, devlete karşı asla isyan edilmemesi gerektiğini bildiğinden, eserleri kullanılarak çarlığa karşı yapılan saldırılar onu psikolojik bir bunalıma götürmüştür. Hayatı boyunca sadece yozlaşmış düzeni anlatmaya çalışan Gogol, kendisine atılan kızgın bakışlara daha fazla dayanamayarak 43 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Üstelik öldüğünde bile düşmanları onu karalamaktan vazgeçmemiştir.

Biraz da Gogol’un edebiyat alanındaki yerine ve insanların edebi ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiğine bakalım.

Nikolay Gogol’un Rus edebiyatındaki yerini Çernişevski ortaya koyar:

“Bizim edebiyatımız… retorik olmaktan çok sahici, doğal olmaya çalışmıştır her zaman. Gözle görülür ve devamlı başarılarla kendini gösteren bu arzu, edebiyat tarihimizin anlamını ve ruhunu da yaratmaktadır. Ve biz hiç tereddüt etmeden, bu arzunun hiçbir Rus yazarında Gogol’da ulaştığı ölçüde başarıya ulaşmadığını söylüyoruz.”

O dönemlerde romanlar, krallar tarafından ezilen mutsuz insanlara parlak hayatları göstererek onları bir nebze olsun mutlu etmeyi amaçlıyordu. Dereye atılan bir taşın suyun içinde kaybolduğu gibi hayatın içinde kaybolan bu insanlar fantastik eserlerle hayat buluyordu. Sanki süslü kıyafetler içindeki kahramanlar onlara üzüntülerini unutturuyor, kalplerindeki yaraları sarıyordu. Sonra bir zaman geldi, insanlar bu eserlerden uzak durmaya başladı. Buna birçok sebep sayabilirsiniz. (Gelişen hayat şartları, akımlar vs.) 

Fakat asıl sebep insanların kitaplarda kendi hayatlarını görmek istemesiydi.

Okuyucular retorik eserlerin gerçek dışı dünyasında yer almak istemiyordu. İnsan gün geçtikçe öğreniyor, bir şeylerin farkına varıyordu. Hâlbuki onlara sunulan bu hayalperest eserlerin hepsi saçmaydı, gereksizdi… Onlar geçmişte yaşayamadıkları bu, su gibi geçip giden anı ağaran saçlarında değil, kitaplarda bulmak istiyordu. Bu insanlar Kaf dağına varmayı değil, gerçeğin doruklarına ulaşmayı hedefliyordu… Bir tokat gibi yüzlerine çarpan haksızlıkların ve yanlışların gün yüzüne çıkmasını istiyorlardı. Dillerine tercüman olacak, kendilerine kim olduklarını hatırlatacak bir yazar arıyorlardı. İnsanların cinle periyle avunacak hali yoktu, ne yaşarsak yaşayalım elimizde var olan sadece bir kesik hayat parçasıydı… İşte tam da bu noktada Gogol ortaya çıkacaktı.

“Oysaki Gogol’ün tek amacı yozlaşmış düzeni gözler önüne sermek ve insanların bununla yüzleşmesini sağlayabilmekti”

O insanların tercümanıydı, Rus edebiyatındaki Puşkin’in romantiklere karşı başlattığı savaşın gerçek kahramanıydı. Yıllar sonra bu savaşın bayraktarlığını Çehov, Tolstoy ve daha nice isim yapacaktı.

Bugün, dünyada Rus edebiyatı adına en çok okunan yazarlar Tolstoy ve Dostoyevski olarak bilinir. Fakat umarım Rus insanının neden Puşkin ve Gogol sevdalısı olduğunu bu yazımızda şimdi daha net gözler önüne serebilmişizdir. Puşkin, Rus şiirinin babası sayılırken düzyazının efendisi Gogol’dur. Bu iki devin birleşmesiyle Rusya’nın edebiyat alanında ne denli gelişim gösterdiği izaha gerek kalmayacak şekilde zaten açıktır. Tolstoy, Çehov, Dostoyevski gibi isimlerin doğuşu Puşkin ve Gogol gibi gerçek edebiyatçıların geceler boyu kızaran gözleri sayesinde gerçekleşmiştir.

Sözlerimizi Çernişevski’nin Gogol’un ölümünden yıllar sonra bile hâlâ eleştirilmesiyle ilgili söylediği sözlerle bitirelim:

“Sürekli herkese yaltaklanan kişi, kendinden başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi sevmez; herkesin hoşnut olduğu kişi hiç iyi bir şey yapamayan kişidir, çünkü kötülüğü aşağılamadan iyilik olanaksızdır. Hiç kimsenin nefret etmediği kişi, hiç kimsenin hiçbir şeye zorlamadığı kişidir.
Savunulmaya gereksinim duyan pek çok kimse Gogol’a minnettardır; o, kötülüğü ve bayağılığı reddedenlerin başında oldu.”

Kaynakça:


Bahçeşehir Üniversitesi, BURCU SEÇMELER,Yüksek Lisans Tezi, 2009
Nikolay Vasilyeviç, Gogol’ün Hayatı ve Eserleri
Gogol Dönemi Rus Edebiyatı, Çernişevski, Yapı Kredi Yayınları
Alev Alatlı, Gogol’un İzinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder