Emre Furkan Özdemir
Kaynak: https://gaiadergi.com/
Rus edebiyatı 19. yüzyılın ortasına kadar Krilovları,
Jukovskileri, Puşkinleri, Turgenyevleri, Lermontovları ve daha nice büyük ismi
görmüştür. Fakat onların arasında biri vardır ki bu yazarların hepsinden
farklıdır. Nikolay Gogol, toplumun eksik yanlarını mizahi boyuta
taşıyarak hem insanları güldürmüş hem de onlara ders verecek nitelikte eserler
ortaya koymuştur. O, Çernişevski’nin de dediği gibi “kendimizde bilinç
uyandıran” bir yazardır.
Bizler
özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere…
Puşkin, Tutsak
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere…
Puşkin, Tutsak
Yoksul fakat soylu bir aileden doğan Gogol iyi bir eğitim
göremez. Öyle ki ona ilk derslerini veren ismin yalnızca bir medrese öğrencisi
olduğu söylenir. Daha küçük yaşta hayatın zorluklarıyla tanışan kısa boylu,
yuvarlak yüzlü bu sarışın çocuk köydeki günlerini çiftlik sahiplerinin
köylülere verdiği emirleri izlemekle geçirir. Kim bilir belki de o zaman
anlamıştır hayattaki yalanları, zorbalıkları, usulsüzlükleri…
Fen ve matematik derslerinden hoşlanmayan genç Nikolay,
edebiyat aşkıyla sarhoş olmaya henüz lise yıllarında başlar. Biriktirdiği
harçlıklarıyla o dönemin Rusya’sında çıkan hemen her kitabı alıp okumaya
başlar. Kendisini okul gazetelerindeki öyküleriyle gösterir.
Tiyatrodaki
yeteneği oyun bittikten sonra izleyenlerin ayakta alkışlamalarıyla anlaşılır.
Hayatı boyunca doğal ve samimi olan bu delikanlı, okul tiyatrolarındaki komik
rolleri kimseye kaptırmaz. Fakat artık okul bitmiştir, iş bulmak, çalışmak
zorundadır.
Hayallerindeki şehir olan Petersburg’a gider. Parlak
umutları vardır. İş bulup bu fakirlikten kurtulacaktır. Fakat büyük şehrin
acımasız gerçeğiyle karşılaşınca bütün düşlerinin yıkıldığını anlar. O sırada
aklına lise yıllarında yazdığı uzun şiiri bastırmak gelir. Bir umuttur ya hani!
Ya insanlar bu genç delikanlının şiirini beğenirse? Ya o da diğer şair abileri
gibi ünlü olursa? Fakat bu da gerçekleşmez çünkü eleştirmenlerin zehirli okları
genç Nikolay’ın kalbine saplanmıştır. Nikolay, o her genç yazarın zihnine
bir kara leke gibi düşen “başaramayacağım” korkusuna kapılarak bütün
kitaplarını yakmıştır. O gece korkunç ateşte yanan sadece kâğıt parçaları
değildi. Kavurucu ateş Nikolay’ın o hassas, o asil yüreğini yakıp bitirmişti…
Bir süre aktörlükle uğraşır fakat bu sefer de tiyatro
müdürlerinin tepkisiyle karşılaşır.
Gogol’un doğal ve samimi mizacı onlara
uygun düşmez. Tiyatro müdürleri kendilerine para kazandıracak yapmacık
hareketler peşindedir. Bir süre memurluk yapar fakat kötü talih peşini
bırakmaz, buradan da ayrılmak zorunda kalır. Sanki yıllar sonra yazacağı Palto
hikâyesindeki talihsiz Akaki Akakakiyeviç’i kendinden ilham almıştır.
Memurluğu sırasında annesine yazdığı mektubunda şöyle der: “Şube müdürlerinin
budalaca yazılarını temize çekmekle uğraşıyorum. Oysa bu saçma işten oldum
olası nefret etmişimdir.”
Müdürlerin yazdığı cümleler elbette ki yıllar sonra
kitapları elden ele dolaşacak ünlü bir yazar için saçma gelmektedir. Gogol
çaresizlikler içinde hakikatin peşinde giden bir adamdı.
Fakat dün de bugün de
onu kimse anlayamamıştı.
Bütün bu talihsizlikler, çırpınmalar arasında Gogol, edebiyat
merakından hiç vazgeçmez. Annesiyle sürekli mektuplaşmakta ve ona sürekli
Ukrayna’daki olan bitenleri sormaktadır.
Sevgili Ukrayna’sı hiç aklından
çıkmıyordur, işte bu sıralarda, Ukrayna’yı canlandıran “Dikanka Akşamları”
adındaki eseri ortaya çıkaracak öykülerini yazmaya başlar. Eser
yayınlandıktan sonra görülmemiş bir başarı yakalar. En sonunda bu temiz yüzlü
çocuğun ilk defa gözyaşlarının dindiği görülür. Kim bilir belki de artık hep
mutlu olacaktır, kötü günler geride kalmıştır! İlerleyen zamanlarda sıkı bir
dostluk kuracağı Puşkin kendisi hakkında şunları söyler: “Şimdi
Dikanka Akşamları’nı bitirdim. Bu öyküler beni şaşırttı. İşte gerçek, içten bir
neşe! Kimi yerleri de ne kadar şiirli, duygulu. Bu çeşit yapıtlar bizim
edebiyatımızda o kadar yeni ki, üzerimde bıraktığı şaşkınlık etkisi hâlâ
geçmedi. Söylediklerine göre, dizgiciler, kitabı dizerken gülmekten
katılıyorlarmış.”
Hayatı boyunca Gogol’un büyük destekçisi olacak olan Belinski ise
Gogol’un gelecekte yakalayacağı başarıyı daha o günden görmüştür: “Gogol güçlü,
olağanüstü bir yeteneğe sahip… O, edebiyatın, yazarların başıdır.” Üstelik
herkesi koyu bir dille eleştirdiği söylenen Belinski, bunları söylediğinde
Gogol büyük eserlerini yayınlamamıştı.
Devam eden yıllarda Gogol, yayınladığı her öyküsünde daha
fazla tanınmakta ve aynı oranda çevresini düşmanlar sarmaktadır. Puşkinle
beraber aynı dergide yazılar yazması insanların ona saygı duymasını ve
düşmanlarının ondan korkmasını sağlıyordu. Büyük eserlerinden olan Müfettiş’in
sahnelendiği sırada görülmemiş bir tepkiyle karşılaştı. Bu oyun, o sıralar
ortaya çıkan sahte müfettişlerin alaya alındığı bir komedyaydı. İnsanlar doğru
olarak yaptıkları eylemleri o gün sahnede görünce şaşırmışlardı. Belki de o gün
Gogol insanlara yaptıkları hataları, düştükleri durumları bir komediyle
anlatmak istemişti. Fakat izleyenlerden bazıları konuyu başka tarafa çekmiş,
oyunun Rus insanına hakaret olduğunu algılamışlardı. Bunlardan bir tanesi de
Gogol’a sürekli ağır eleştirilerini yöneltecek olan Rusya’nın Victor
Hugo’su kabul edilen Polevoy’du.
Gogol oyunun sahnelendiği sıralar kaymakam rolünü oynayan
oyuncu Sçepkin’e şunları yazar: “Seyirciler genellikle oyundan memnun kaldılar…
Yarısı çok iyi karşıladı. Yarısı da bastı küfürü. Ama bu küfürün nedeni sanatla
ilgili değildir.” Kaymakam rolünü oynayan Sçepkin, oyuna karşı yapılan bu saldırıları
şöyle açıklar: “Bu oyunu seyretmeye gelenlerin yarısı rüşvet vermeye, yarısı da
rüşvet almaya alışmıştır. Eh, onlardan daha iyi bir karşılık beklemek de
anlamsız olur.” Aslında her şey Sçepkin’in sözünde açıkça anlaşılmaktadır.
Yarası olan gocunur misali insanlar daha fazla kazanmak uğruna
hatalarının, ihanetlerinin yankı uyandırmamasını istemektedir.
Müfettiş’ten birkaç yıl sonra basılacak olan Ölü
Canlar, Gogol’un dünyaca tanınan en büyük eseri olacaktır. Rus insanının
ezberleyeceği, ünlü yazarların kitaplarında Ölü Canlar’ın kahramanlarını örnek
göstereceği büyük bir kitap olacaktır. Fakat en büyük düşmanı olan romantikler
tarafından bu kitabın dine ve çarlığa karşı hakaret niteliğinde olduğu durmadan
tekrar edilecektir.
Polevoy Gogol’un eserlerini beğenmeyişini şu sözlerle dile
getirir :
“… Sanatın geçmişteki kahramanları size sıkıcı geliyor, o
halde bize insan ve insanlar gösterin, düzenbazlar ve alçaklar kalabalığı
değil.
…siz biraz pusulayı şaşırmış gibisiniz heyecan fırtınanızı
kendi haline bırakın, Rus dilini öğrenin. Ölü Canlar gibi ipe sapa gelmez
şeyleri hiç yazmayın!“
Daha önce de dediğimiz gibi Gogol’a gelen eleştiriler onun
anlaşılamamasından kaynaklanmıştır. Romantikler onun realist çizgili öykülerini
beğenmezler. Ancak Gogol’un yarı fantastik öykülerini devam ettirirse başarıya
ulaşacağına inanırlar. Çernişevski’nin ifadesiyle Rus Edebiyatını bağımsızlığa
ulaştıran Gogol’u anlatmaya kelimeler yetmez. Çernişevski, Gogol’a birçok yazar
tarafından ağır eleştiriler gelmesini o dönemin Rus insanının
ihtiyaçlarına cevap verebilen tek yazarın Gogol olmasına bağlar. Romantik
yazarlar haliyle ünlenen ve para kazanmalarını engelleyen Gogol’dan nefret
etmektedirler. Üstelik eleştirilerinde ne kadar ileri gitseler de karşılarında
Puşkin gibi bir dehayı görünce geriye çekilmektedirler. Ve bu durum onları daha
da kızdırmaktadır.
Gogol’a hayatta en çok sevindiğiniz ve en çok
üzüldüğünüz an hangisidir, diye sorsanız emin olun, Gogol’un bu sorulara
vereceği her iki cevapta da Puşkin’in adını duyardınız. Nikolay, hayatı boyunca
ilham aldığı, her yazdığı öyküde onayını alacak kadar saygı duyduğu Puşkin’e
büyük sadakat içerisindeydi. Sanki Puşkin’e danışmadan hiçbir eser ortaya
koymuyordu. Kendisine yapılan ağır eleştirilere karşı sanki demirden bir zırh
kadar sağlamdı. Yanında üstadı olunca hiçbir şeyden korkmuyor, çekinmiyordu.
İşte Gogol’un hayatta en mutlu olduğu an, üstadı Puşkin’in kendi tarafında
yer aldığını öğrendiği zamandır.
Onu en kahreden belki de erkenden ölümüne
sebep olan olay ise kendisine Ölü Canlar’ı yazmasını tavsiye eden Puşkin’in
ölümü olmuştur.
Bu, aslında onun hayattaki her şeyinin sonu olmuştur.
Mükemmel eserler ortaya koyan cesur Nikolay, artık o eski gözü yaşlı
zamanlarına dönmüştür… İlerleyen zamanlarda üstadına söz verdiği gibi Ölü
Canlar’ın diğer ciltlerini yazmaya devam edecektir. Fakat o eski günlerine hiç
zaman dönemeyecek, o mizah ustası Gogol’un yerini şimdi dini duyguların
yüceliğini savunan, insanlar tarafından beğenilmeyen, içine hapsolmuş Gogol
alacaktır. Ölü Canlar’ın ikinci cildini defalarca yazan Gogol üstadının
ölümünden sonra yazdıklarının hiçbirini beğenmez, Ölü Canlar’ın ikinci cildi
yazılmamışçasına bir ateşte yanmaya mahkum olur. Çernişevski’nin söylediğine
göre bu ikinci ciltte Gogol’dan hiçbir iz yoktur. Sanki bütünüyle değişmiş, yok
olmuş gibidir.
“Müfettiş’den ve özellikle Ölü Canlar’ın ikinci cildinin
ateşe atılmasından sonra Gogol’ün geçirdiği psikolojik bunalımın şu nedenden
ileri geldiği söylenebilir: Her iki yapıt da, kendisinin savunmak istediğini
söylediği, o zamanki devlet düzenine karşı, yenilik yanlılarınca bir silah
olarak kullanılmıştır.”
Gogol kısa zamandaki başarısını şöyle açıklayabiliriz. O
deha ki birçok yer gezmiş, hayatın her kesiminden insanlarla hasbihâl etmiş
kısacası hayatın sillesinden geçmiş biridir. Eğer bu böyle olmasa “Eski Zaman
Beyleri“, ”Bir Delinin Hatıra Defteri” gibi onu yukarıya taşıyan eserler asla
onun kaleminden çıkmazdı. Gogol, yıllar boyu dile getirilen ahlaksızlıklara, yanlışlıklara
karşı yepyeni bir boyut getiren insandır. O diğer yazarlar gibi bu tutumları
kuru bir dille eleştirmemiş, her olaya mizah katarak eserlerini okuyan
insanların çevrelerine çatık kaşlarla bakmalarını engellemiştir. Üstelik bir
çok hikâyesinde yer alan fantastik ögeleri bir araç kullanmış, bu ögelerle
anlatma istediklerini muhteşem bir anlatımla pekiştirmiştir.
Nikolay, edebiyatı para getirdiği için değil, yüreğindeki
aşkla, üstadı Puşkin’e olan hayranlığıyla gönüllere kazımıştır. Kendisinin ve
eserlerinin üzerinden siyaset yapılacağı hiçbir zaman aklına gelmemiştir. Gogol
her zaman için “öyle bir konu olmalı ki, mahalle polisini bile kuşkulandırmasın”
sözündeki gibi yazılar ortaya koymaktan başka hiçbir düşüncesi olmamıştır.
Tamamen temiz duygularla oluşturduğu eserlerinin çoğu, çarlığa karşı oynanan
alçakça oyunlarda birer araç haline getirilmiştir. Hiç şüphesiz hükûmetinin
arkasında olduğu, devlete karşı asla isyan edilmemesi gerektiğini bildiğinden,
eserleri kullanılarak çarlığa karşı yapılan saldırılar onu psikolojik bir
bunalıma götürmüştür. Hayatı boyunca sadece yozlaşmış düzeni anlatmaya çalışan
Gogol, kendisine atılan kızgın bakışlara daha fazla dayanamayarak 43 yaşında
hayata gözlerini yummuştur. Üstelik öldüğünde bile düşmanları onu karalamaktan
vazgeçmemiştir.
Biraz da Gogol’un edebiyat alanındaki yerine ve insanların
edebi ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiğine bakalım.
Nikolay Gogol’un Rus edebiyatındaki yerini Çernişevski
ortaya koyar:
“Bizim edebiyatımız… retorik olmaktan çok sahici, doğal
olmaya çalışmıştır her zaman. Gözle görülür ve devamlı başarılarla kendini
gösteren bu arzu, edebiyat tarihimizin anlamını ve ruhunu da yaratmaktadır. Ve
biz hiç tereddüt etmeden, bu arzunun hiçbir Rus yazarında Gogol’da ulaştığı
ölçüde başarıya ulaşmadığını söylüyoruz.”
O dönemlerde romanlar, krallar tarafından ezilen mutsuz
insanlara parlak hayatları göstererek onları bir nebze olsun mutlu etmeyi
amaçlıyordu. Dereye atılan bir taşın suyun içinde kaybolduğu gibi hayatın
içinde kaybolan bu insanlar fantastik eserlerle hayat buluyordu. Sanki süslü
kıyafetler içindeki kahramanlar onlara üzüntülerini unutturuyor, kalplerindeki
yaraları sarıyordu. Sonra bir zaman geldi, insanlar bu eserlerden uzak durmaya
başladı. Buna birçok sebep sayabilirsiniz. (Gelişen hayat şartları, akımlar
vs.)
Fakat asıl sebep insanların kitaplarda kendi hayatlarını görmek
istemesiydi.
Okuyucular retorik eserlerin gerçek dışı dünyasında yer
almak istemiyordu. İnsan gün geçtikçe öğreniyor, bir şeylerin farkına
varıyordu. Hâlbuki onlara sunulan bu hayalperest eserlerin hepsi saçmaydı,
gereksizdi… Onlar geçmişte yaşayamadıkları bu, su gibi geçip giden anı ağaran
saçlarında değil, kitaplarda bulmak istiyordu. Bu insanlar Kaf dağına varmayı
değil, gerçeğin doruklarına ulaşmayı hedefliyordu… Bir tokat gibi yüzlerine
çarpan haksızlıkların ve yanlışların gün yüzüne çıkmasını istiyorlardı.
Dillerine tercüman olacak, kendilerine kim olduklarını hatırlatacak bir yazar
arıyorlardı. İnsanların cinle periyle avunacak hali yoktu, ne yaşarsak
yaşayalım elimizde var olan sadece bir kesik hayat parçasıydı… İşte tam da bu
noktada Gogol ortaya çıkacaktı.
“Oysaki Gogol’ün tek amacı yozlaşmış düzeni gözler önüne
sermek ve insanların bununla yüzleşmesini sağlayabilmekti”
O insanların tercümanıydı, Rus edebiyatındaki Puşkin’in
romantiklere karşı başlattığı savaşın gerçek kahramanıydı. Yıllar sonra bu
savaşın bayraktarlığını Çehov, Tolstoy ve daha nice isim yapacaktı.
Bugün, dünyada Rus edebiyatı adına en çok okunan yazarlar
Tolstoy ve Dostoyevski olarak bilinir. Fakat umarım Rus insanının neden Puşkin
ve Gogol sevdalısı olduğunu bu yazımızda şimdi daha net gözler önüne
serebilmişizdir. Puşkin, Rus şiirinin babası sayılırken düzyazının efendisi
Gogol’dur. Bu iki devin birleşmesiyle Rusya’nın edebiyat alanında ne denli
gelişim gösterdiği izaha gerek kalmayacak şekilde zaten açıktır. Tolstoy,
Çehov, Dostoyevski gibi isimlerin doğuşu Puşkin ve Gogol gibi gerçek edebiyatçıların
geceler boyu kızaran gözleri sayesinde gerçekleşmiştir.
Sözlerimizi Çernişevski’nin Gogol’un ölümünden yıllar sonra
bile hâlâ eleştirilmesiyle ilgili söylediği sözlerle bitirelim:
“Sürekli herkese yaltaklanan kişi, kendinden başka hiç
kimseyi ve hiçbir şeyi sevmez; herkesin hoşnut olduğu kişi hiç iyi bir şey
yapamayan kişidir, çünkü kötülüğü aşağılamadan iyilik olanaksızdır. Hiç
kimsenin nefret etmediği kişi, hiç kimsenin hiçbir şeye zorlamadığı kişidir.
Savunulmaya gereksinim duyan pek çok kimse Gogol’a
minnettardır; o, kötülüğü ve bayağılığı reddedenlerin başında oldu.”
Kaynakça:
Bahçeşehir Üniversitesi, BURCU SEÇMELER,Yüksek Lisans Tezi,
2009
Nikolay Vasilyeviç, Gogol’ün Hayatı ve Eserleri
Gogol Dönemi Rus Edebiyatı, Çernişevski, Yapı Kredi Yayınları
Alev Alatlı, Gogol’un İzinde
Nikolay Vasilyeviç, Gogol’ün Hayatı ve Eserleri
Gogol Dönemi Rus Edebiyatı, Çernişevski, Yapı Kredi Yayınları
Alev Alatlı, Gogol’un İzinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder