M.
Hakkı Yazıcı
Kaynak: TurkRus.com
Serkan, telefonda durmadan arkadaşlarıyla “RVP” diye
muhabbet edip duruyor, benim aklım da RVP (Geçici ikamet izni) müracaatımda ya;
uzaktan anlamıyor, merak ediyordum.
Her RVP lafı geçtiğinde kulaklarım açılıyor, ne konuşuluyor
diye anlamaya çalışıyorum.
Kaç zamandır aklım fikrim RVP’de.
RVP, Rusya’da yabancı ülke vatandaşlarına sürekli
ikamet alana kadar verilen geçici oturum hakkının kısaltılmış adı, yani
Razreşeniye na Vremennoye Projivaniye (Разрешение на временное проживание ).
***
Bu RVP, Rusya’da bazılarımızın sadece kısaltılmış
söylenişlerini bildiği, ama çoğunlukla içeriklerini ve işleyişlerini bilmediğimiz
hak ve sorumluluklardan.
RVP ( Разрешение на временное проживание- Geçici
ikamet izni), VNJ ( вид на жительство - Sürekli ikamet tezkeresi), VKS ( высоко
квалифицированных специалистa -Yüksek nitelikli uzman çalışma izni)…
Daha bir sürü karışık, anlaması zor mevzuat.
Geceleri rüyalarıma bile giriyor bunlar.
***
Bıktım artık her giriş çıkışta heyecan yaşamaktan.
Geçen hafta Türkiye seyahatlerimin sonuncusundan dönerken bir
öncekinde olduğu gibi uçakla geldiğim halde pasaport kontrolundan da uçarak
geçemedim.
Yine pasaportumu aldıktan sonra, karşı tarafta bekleyin
dediler.
Salonda gişelerin karşısındaki banklardan birine oturup, benim
gibi hemen pasaport kontrolundan geçirilmeyen Türklerle birlikte beklemeye
başladım.
Geçen defa oturduğum aynı bank. Eskiden, öğrenciyken de sınıfta
ilk gün hangi sırada oturursam sene sonuna kadar aynı yerde otururdum.
Alışkanlık oluşuyor herhalde.
Pek öyle telaşlı falan değildim; bütün belgelerim tam ve
doğruydu. Tamam, ama yine de bekletiyorlar.
Pasaportumla yanıma gelen pasaport polisi genç kızın sorgu
sualine gülerek cevap veriyorum.
“Rusça konuşabiliyorsunuz,” diyor.
Her zamanki şaklabanlığımla, şirinlik yapmak için “Kak
sabaka, (köpek gibi),” diye cevap veriyorum.
Çok iyi bilmediğimi anlatmak için Rusların çok sevdiği bu
deyimi, onların İngilizce veya başka bir lisanı biliyor musun sorularına
genellikle verdikleri cevabı kullanıyorum; yani eğitilmiş köpekler gibi
söylenenleri anlıyorum, ama iyi konuşamıyorum, diyorum.
RVP müracaatımda sunduğum belgelerin fotokopilerini
gösteriyorum: Üç hastaneden geçtiğim kontroldan sonra aldığım sağlık belgesi,
apostilli sabıkasızlık kaydı, Rusça dil sınavı sertifikası falan.
Nihayetinde bekleyenlerin hepsi pasaport kontrolundan
ardından geçiriliyorlar. Sorun yok, ama yine de eskisi gibi daha kolay olmasını
istiyorum her şeyin.
Bu arada, üç dört ayda neler olmuştu, neler?
Ali Galip Savaşır, Türkiye Ekonomi Bakanlığı ve DEİK ev
sahipliğinde İstanbul'da gerçekleştirilen kurultayda şöyle konuşmuş:
"Her seferinde bu kurultaya Rusya coğrafyasından yeni
başarı öyküleri getirdik. 100 milyar dolarlık ortak ticaret hedefine adım adım
yaklaşmanın mutluluğunu, gururunu getirdik. Ama bu yıl Rusya'dan maalesef
olumsuz haberler, zorluklar, sıkıntılar ve belirsizlikler getiriyoruz. Türkiye
ile Rusya arasında uçak krizi ile başlayan sıkıntılar, on yılların
kazanımını yok etmeye başladı. Bahar havası yaşadığımız günlerden kara kışa
döndük. Ticaret de yaşamak da zorlaştı, zorlaşıyor," demiş.
İlişkilerin düzeleceğine inandığını vurgulamış Ali Galip
Bey ve şöyle devam etmiş:
"Ancak biz yine de umudumuzu korumak istiyoruz. Bunca
yıldır emek verilen ilişkilerin ilk dalgada yıkılmak istenmesi kimsenin
çıkarına değil. Artık Rusya'da Türklerin, Türkiye'de Rusların güçlü
diasporaları var. Ortak neslin çocukları büyüdü, yakında ülke yönetimlerinde
söz sahibi olacak yaşa ve konuma gelecekler. Rusların ünlü bir atasözü var:
'Eğer hiç sorun kalmadıysa ölmüşsünüz demektir' diyorlar. Yani hayat var
oldukça sorunlar da olacak. Siyaset zaten sorun çözme sanatı değil midir?
Ülkelerimiz arasında derinleşen bağlar sadece ticaretle değil evlilikler ve
kültürel ilişkilerle de kök saldı. Suyun akışını tersine çeviremeyiz. Eninde
sonunda Türkiye-Rusya ilişkileri eski coşkulu yıllarına geri dönecektir."
Evet, ben de öyle düşünüyor ve umuyorum. En azından umudumu
kaybetmek istemiyorum.
Ama yine de üzülüyorum.
***
Halbuki ne lüzumu vardı bu tatsızlıkların.
Biz, Rusya’da yaşayanlar, eski günlere dönebilmenin
ümidiyle yaşıyoruz hepimiz.
Bugün, yarın normale dönülür diye beklerken kaç ay geçti.
Çok zarar görenler oldu.
Ya aileler? Ruslarla Türklerin evlilikleri, bu
evliliklerden olan çocuklar, torunlar?!
Vladimir İvanoviç’e durumu anlatıyorum. O da her şeyin
eskisi gibi olmasını istiyor kuşkusuz.
Ona çocukluğumdan bir anımı anlatıyorum.
Çocukken aile berberimiz Kemal Amca’nın çarşıdaki dükkanına
saç tıraş olmaya giderdim. Dükkan her zaman tıklım tıklım olurdu. Sıra
beklemeden tıraş olmak pek mümkün olmazdı. Zaten ben buna dünden razıydım, zira
dükkanda sıra bekleyen müşterilerin oyalanması için günlük gazeteler, mecmualar
dolu olurdu. Akbaba, Karikatür,.. Bir de o zamanlar okurken dünyadan
ayaklarımın kesildiği, beni başka diyarlara götüren resimli romanlar; Tom Miks,
Teksas, Pekos Bill, Kinova, Teks, Karaoğlan,…Sıram gelir, ben, her seferinde nezaketle
sıramı bekleyen bir amcaya verirdim. Bu, Kemal Amca dayanamayıp, “Hadi oğlum
gel artık, seni de tıraş edeyim git, annen evde merak edecek,” deyinceye kadar
devam ederdi.
Kemal Amcamın dükkanında otururken ilginç bulduğum konuya
uygun bir gözlemim olmuştu.
Dükkan komşuları kasapla manav birbirlerinin en iyi
müşterileriydi. Kasap manavdan sebze meyve, manav kasaptan et alırdı. Bir gün
nedendir bilmiyorum, ama hatırladığım kadarıyla sudan bir sebepten araları bozulmuştu;
haliyle alışveriş de sona ermişti. İhtiyaçlarını uzaktaki başka dükkanlardan
almaya başlamışlardı. Neyse araya girenler oldu, barıştılar; yine
birbirlerinden alışveriş yapmaya başladılar.
Bitirdikten sonra Vladimir İvanoviç, “Bunu niye anlattın
şimdi?” diye sordu.
“Aklıma geldi,” dedim, “Ben Türkiye ile Rusya arasındaki
ilişkileri biraz buna benzetiyorum da ondan…” diye cevap verdim.
Öyle ya Türkiye’nin Rusya’nın gazına, petrolüne, diğer
hammaddelerine şiddetle ihtiyacı vardı; Rusya’nın da Türkiye’nin inşaatçısına,
bankacısına, denizine, güneşine, sebze ve meyvelerine, tekstiline, daha bir çok
ürününe… Birbirlerinin rakibi olmak şöyle dursun, en iyi müşterileri
konumundaydılar.
“Peki,” diye sordu
Vladimir İvanoviç, “Sizin mahalledeki kasapla manavın ilişkileri o olaydan
sonra tümüyle eskisi gibi oldu mu?”
“Bilmiyorum,” dedim. “Ama belki yine aynı şeyleri yaşarlar,
araları yine bozulur diye çekinmiş olabilirler,” dedim.
Benim de korkum, bu kötü günler geçse bile her iki ülke
arasında hep böyle kuşkuların yaşanması ve kalıcı olması.
***
Serkan, “Spor yazarları RVP'nin Türkiye'ye geldiğinden beri
en iyi oyununu oynadığını yazıyorlar,” falan diye ofiste konuşmaya devam
ediyordu.
En sonunda dayanamadım “Ne RVP’sini konuşuyorsunuz?” diye
sordum.
Nihayet Serkan’ın “RVP”sinin benimkiyle hiç ilgisi
olmadığını anladım.
Bizim Serkan koyu Fenerbahçeli ya, meğer RVP, RVP diye
konuştukları Fener’in golcüsü Hollandalı futbolcu Robin Van Persie’nin isminin kısaltılmış
hali imiş.
Serkan, iflah olmaz bir RVP hayranı. "Robin Van Persie
gibi böyle inanılmaz bir futbolcuyu daha önce görmedim,” diyor.
Teknik Direktör Vitor Pereira, RVP yerine takımın diğer
golcüsü Brezilyalı Fernandao’yu oynattığındaysa neredeyse kafasını oynatacak
kadar sinirleniyor.
“Hay, Allah müstahakını versin,” diyorum.
Kasap et derdinde, koyun can derdinde…
08 Nisan 2016,
Moskova
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder