Moskova

Moskova

8 Nisan 2016 Cuma

RVP



M. Hakkı Yazıcı

Kaynak: TurkRus.com  

Serkan, telefonda durmadan arkadaşlarıyla “RVP” diye muhabbet edip duruyor, benim aklım da RVP (Geçici ikamet izni) müracaatımda ya; uzaktan anlamıyor, merak ediyordum.

Her RVP lafı geçtiğinde kulaklarım açılıyor, ne konuşuluyor diye anlamaya çalışıyorum.

Kaç zamandır aklım fikrim RVP’de.

RVP, Rusya’da yabancı ülke vatandaşlarına  sürekli ikamet alana kadar verilen geçici oturum hakkının kısaltılmış adı, yani Razreşeniye na Vremennoye Projivaniye (Разрешение на временное проживание ).

***
Bu RVP, Rusya’da bazılarımızın sadece kısaltılmış söylenişlerini bildiği, ama çoğunlukla içeriklerini ve işleyişlerini bilmediğimiz hak ve sorumluluklardan.

RVP ( Разрешение на временное проживание- Geçici ikamet izni), VNJ ( вид на жительство - Sürekli ikamet tezkeresi), VKS ( высоко квалифицированных специалистa -Yüksek nitelikli uzman çalışma izni)…

Daha bir sürü karışık, anlaması zor mevzuat.

Geceleri rüyalarıma bile giriyor bunlar.

***
Bıktım artık her giriş çıkışta heyecan yaşamaktan.

Geçen hafta Türkiye seyahatlerimin sonuncusundan dönerken bir öncekinde olduğu gibi uçakla geldiğim halde pasaport kontrolundan da uçarak geçemedim.

Yine pasaportumu aldıktan sonra, karşı tarafta bekleyin dediler.

Salonda gişelerin karşısındaki banklardan birine oturup, benim gibi hemen pasaport kontrolundan geçirilmeyen Türklerle birlikte beklemeye başladım.

Geçen defa oturduğum aynı bank. Eskiden, öğrenciyken de sınıfta ilk gün hangi sırada oturursam sene sonuna kadar aynı yerde otururdum. Alışkanlık oluşuyor herhalde.

Pek öyle telaşlı falan değildim; bütün belgelerim tam ve doğruydu. Tamam, ama yine de bekletiyorlar.

Pasaportumla yanıma gelen pasaport polisi genç kızın sorgu sualine gülerek cevap veriyorum.

“Rusça konuşabiliyorsunuz,” diyor.

Her zamanki şaklabanlığımla, şirinlik yapmak için “Kak sabaka, (köpek gibi),” diye cevap veriyorum.

Çok iyi bilmediğimi anlatmak için Rusların çok sevdiği bu deyimi, onların İngilizce veya başka bir lisanı biliyor musun sorularına genellikle verdikleri cevabı kullanıyorum; yani eğitilmiş köpekler gibi söylenenleri anlıyorum, ama iyi konuşamıyorum, diyorum.

RVP müracaatımda sunduğum belgelerin fotokopilerini gösteriyorum: Üç hastaneden geçtiğim kontroldan sonra aldığım sağlık belgesi, apostilli sabıkasızlık kaydı, Rusça dil sınavı sertifikası falan.

Nihayetinde bekleyenlerin hepsi pasaport kontrolundan ardından geçiriliyorlar. Sorun yok, ama yine de eskisi gibi daha kolay olmasını istiyorum her şeyin.

Bu arada, üç dört ayda neler olmuştu, neler?

Ali Galip Savaşır, Türkiye Ekonomi Bakanlığı ve DEİK ev sahipliğinde İstanbul'da gerçekleştirilen kurultayda şöyle konuşmuş:

"Her seferinde bu kurultaya Rusya coğrafyasından yeni başarı öyküleri getirdik. 100 milyar dolarlık ortak ticaret hedefine adım adım yaklaşmanın mutluluğunu, gururunu getirdik. Ama bu yıl Rusya'dan maalesef olumsuz haberler, zorluklar, sıkıntılar ve belirsizlikler getiriyoruz. Türkiye ile Rusya arasında uçak krizi ile başlayan sıkıntılar, on yılların kazanımını yok etmeye başladı. Bahar havası yaşadığımız günlerden kara kışa döndük. Ticaret de yaşamak da zorlaştı, zorlaşıyor," demiş.

İlişkilerin düzeleceğine inandığını vurgulamış Ali Galip Bey ve şöyle devam etmiş:

"Ancak biz yine de umudumuzu korumak istiyoruz. Bunca yıldır emek verilen ilişkilerin ilk dalgada yıkılmak istenmesi kimsenin çıkarına değil. Artık Rusya'da Türklerin, Türkiye'de Rusların güçlü diasporaları var. Ortak neslin çocukları büyüdü, yakında ülke yönetimlerinde söz sahibi olacak yaşa ve konuma gelecekler. Rusların ünlü bir atasözü var: 'Eğer hiç sorun kalmadıysa ölmüşsünüz demektir' diyorlar. Yani hayat var oldukça sorunlar da olacak. Siyaset zaten sorun çözme sanatı değil midir? Ülkelerimiz arasında derinleşen bağlar sadece ticaretle değil evlilikler ve kültürel ilişkilerle de kök saldı. Suyun akışını tersine çeviremeyiz. Eninde sonunda Türkiye-Rusya ilişkileri eski coşkulu yıllarına geri dönecektir."

Evet, ben de öyle düşünüyor ve umuyorum. En azından umudumu kaybetmek istemiyorum. 
Ama yine de üzülüyorum.

***
Halbuki ne lüzumu vardı bu tatsızlıkların.

Biz, Rusya’da yaşayanlar, eski günlere dönebilmenin ümidiyle yaşıyoruz hepimiz.

Bugün, yarın normale dönülür diye beklerken kaç ay geçti. Çok zarar görenler oldu.

Ya aileler? Ruslarla Türklerin evlilikleri, bu evliliklerden olan çocuklar, torunlar?!

Vladimir İvanoviç’e durumu anlatıyorum. O da her şeyin eskisi gibi olmasını istiyor kuşkusuz.

Ona çocukluğumdan bir anımı anlatıyorum.

Çocukken aile berberimiz Kemal Amca’nın çarşıdaki dükkanına saç tıraş olmaya giderdim. Dükkan her zaman tıklım tıklım olurdu. Sıra beklemeden tıraş olmak pek mümkün olmazdı. Zaten ben buna dünden razıydım, zira dükkanda sıra bekleyen müşterilerin oyalanması için günlük gazeteler, mecmualar dolu olurdu. Akbaba, Karikatür,.. Bir de o zamanlar okurken dünyadan ayaklarımın kesildiği, beni başka diyarlara götüren resimli romanlar; Tom Miks, Teksas, Pekos Bill, Kinova, Teks, Karaoğlan,…Sıram gelir, ben, her seferinde nezaketle sıramı bekleyen bir amcaya verirdim. Bu, Kemal Amca dayanamayıp, “Hadi oğlum gel artık, seni de tıraş edeyim git, annen evde merak edecek,” deyinceye kadar devam ederdi.

Kemal Amcamın dükkanında otururken ilginç bulduğum konuya uygun bir gözlemim olmuştu.

Dükkan komşuları kasapla manav birbirlerinin en iyi müşterileriydi. Kasap manavdan sebze meyve, manav kasaptan et alırdı. Bir gün nedendir bilmiyorum, ama hatırladığım kadarıyla sudan bir sebepten araları bozulmuştu; haliyle alışveriş de sona ermişti. İhtiyaçlarını uzaktaki başka dükkanlardan almaya başlamışlardı. Neyse araya girenler oldu, barıştılar; yine birbirlerinden alışveriş yapmaya başladılar.

Bitirdikten sonra Vladimir İvanoviç, “Bunu niye anlattın şimdi?” diye sordu.

“Aklıma geldi,” dedim, “Ben Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri biraz buna benzetiyorum da ondan…” diye cevap verdim.

Öyle ya Türkiye’nin Rusya’nın gazına, petrolüne, diğer hammaddelerine şiddetle ihtiyacı vardı; Rusya’nın da Türkiye’nin inşaatçısına, bankacısına, denizine, güneşine, sebze ve meyvelerine, tekstiline, daha bir çok ürününe… Birbirlerinin rakibi olmak şöyle dursun, en iyi müşterileri konumundaydılar.

“Peki,” diye sordu Vladimir İvanoviç, “Sizin mahalledeki kasapla manavın ilişkileri o olaydan sonra tümüyle eskisi gibi oldu mu?”

“Bilmiyorum,” dedim. “Ama belki yine aynı şeyleri yaşarlar, araları yine bozulur diye çekinmiş olabilirler,” dedim.

Benim de korkum, bu kötü günler geçse bile her iki ülke arasında hep böyle kuşkuların yaşanması ve kalıcı olması.

***
Serkan, “Spor yazarları RVP'nin Türkiye'ye geldiğinden beri en iyi oyununu oynadığını yazıyorlar,” falan diye ofiste konuşmaya devam ediyordu.

En sonunda dayanamadım “Ne RVP’sini konuşuyorsunuz?” diye sordum.

Nihayet Serkan’ın “RVP”sinin benimkiyle hiç ilgisi olmadığını anladım.

Bizim Serkan koyu Fenerbahçeli ya, meğer RVP, RVP diye konuştukları Fener’in golcüsü Hollandalı futbolcu Robin Van Persie’nin isminin kısaltılmış hali imiş.

Serkan, iflah olmaz bir RVP hayranı. "Robin Van Persie gibi böyle inanılmaz bir futbolcuyu daha önce görmedim,” diyor.

Teknik Direktör Vitor Pereira, RVP yerine takımın diğer golcüsü Brezilyalı Fernandao’yu oynattığındaysa neredeyse kafasını oynatacak kadar sinirleniyor.

“Hay, Allah müstahakını versin,” diyorum.

Kasap et derdinde, koyun can derdinde…


08 Nisan 2016, Moskova

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder