Andrey Platonov
Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği
Günay Çetao
Kızılırmak / Kitap Zamanı
Platonov’un özel bir anti-Stalinistliği yoktu ama Stalin
kesinlikle anti-Platonovcuydu. Yazarın şüphe ve eleştirilerini büyük bir tehdit
olarak algılayarak edebiyat camiasından kovulmasına vesile oluşu bunu
gösteriyor.
Andrey Platonov’u yanında rahat olabileceğim az sayıda
insandan biri olarak görürüm. Elbet, bir eser üzerinde çalışması için
çevirmenin böyle hissetmesi şart değil, hatta biraz mesafe daha objektif olmayı
sağlayabilir. Örneğin Tolstoy’u çevirirken büyük bir filozofu çevirdiğimi
bilirim. Platonov ise arkadaştır, talihi hiç yaver gitmeyen, oradan oraya
sürüklenip sonunda yeni bir keşif ve hikâyeyle çıkıp gelen bir derviş. Onu
okurken, çevirirken büyük bir yazar karşısında olmanın mahcubiyetini
duymazsınız. En hayati meselelerden söz açtığında bile sıradanlığın inceliğini
daima koruduğunu düşünürüm. İnsana ilişkin keşifleri onu ulaşılmaz yükseklere
çıkarmamış, daha da içimizden biri kılmıştır.
Andrey Platonov, Sovyet edebiyatına bir işçi-yazar olarak
ve ilkin şiirle girmişti. Şiiri sonraları bıraktıysa da bana kalırsa imgeler
dolayımında düşünmeyi ve yazmayı hep sürdürmüştür. Devrim ve iç savaştan sonra Voronej
Demiryolları Teknik Okulu’nu bitiren yazarın hayatını daima trenler ve tren
yolları keser. Bunun yanı sıra toprak ıslah işleri ve tarımsal elektrifikasyon
alanlarında çalışır. Devrim ile teknolojik gelişimin kesiştiği noktada insanın
hak ettiği yazgıya kavuşabileceğine duyduğu inançla Platonov ilk yıllarında
mutlu bir geleceğin hemen kıyısında durur. Moskova Çestnova’nın basit bir
görevi yerine getirerek bile olsa bu ortak mutluluğa hizmet etmeyi neredeyse
fiziksel bir arzu şeklinde duyması gibi o da fayda sağlayabileceği tüm
alanlarda canla başla çalışır.
Platonov
ve Stalin
Platonov, Gorki’ye yazdığı bir mektupta belirttiği üzere
her şeyden ziyade “Sovyet edebiyatı denilen kolektif işin bir parçası olmayı”
istiyordu. Şimdilerde Platonov’u anti-Stalinist, komünizm karşıtı bir yazar
olarak göstermek, 30’lu-40’lı yıllarda onu karşıdevrimci ilan edenlerinkine
benzer bir muamele gibi geliyor bana. Platonov’un özel bir anti-Stalinistliği
yoktu ama Stalin kesinlikle anti-Platonovcuydu. Yazarın sistemin işleyişine
yönelik şüphe ve eleştirilerini büyük bir tehdit olarak algılayarak edebiyat
camiasından kovulmasına vesile oluşu bunu gösteriyor.
Başlarda Platonov yazdıklarını yayımlatma şansı bulmuştur.
İşçi kökenli yetenekli genç yazar için edebiyat dünyasının kapıları ardına
kadar açık gibidir. Gelgelelim yayıncılık faaliyetlerinin devletin tekeli ve
sıkı kontrolü altında olduğu bir ortamda ihlal edilmemesi gereken kalın
çizgiler vardır. Kabaca söylemek gerekirse, SSCB’nin varlığını, gelişim
tarzını, endüstrileşme ve kolektivizasyon süreçlerini sorgulamayan, devrimin
kazanımlarını, proletarya iktidarını yücelten, kitlelere kafa karışıklığı
değil, ortak ideallere inanç aşılayacak türde eserler verilmelidir. Küçük bir
örnek verecek olursak: Platonov’un “Dönüş” hikâyesi, ne denli masum görünse de,
onu sahici kılan bir yönüyle bu çizgilerin dışına çıkmıştı.
Eleştirmenler, bir
cepheden dönüş hikâyesi olan bu öyküde, evli barklı kahramanın trende tanıştığı
genç bir kızla yaşadığı aşk serüvenini ve sonrasında gelişen olayları Sovyet
aile ahlâkına bir tokat olarak değerlendirmişlerdi.
Andrey Platonov’un mühendislik yaptığı yıllarda da bunu
andıran bir duruma düştüğünü okumuştum. İşlerin nasıl yürütülmesi gerektiğine
dair net fikirleri olan, hataları ve kayıpları öngörebilen mühendis Platonov’un
durumu biraz “Yepifan Savakları”nda Petro’nun baraj projesini hayata geçirmeye
çalışan İngiliz mühendis Perry’nin durumunu hatırlatıyor. Hesaplar baştan
yanlış, bireysel çabalarla işleri yoluna koymak yahut zarardan erken dönmeyi denemekse
imkânsızdır. Hiç de yumuşak başlı biri olmayan Platonov doğrucu tavrı yüzünden
çevresince pek sevilmez. Yazar işte bu mühendis dürüstlüğünü edebiyata da
taşımıştır. Yaşamın, düşüncenin ve edebiyatın durmaksızın devindiğini bilir,
devinen ve devamlı geliştirilmeye ihtiyaç duyan kusurlu dünyayı yazar.
Kahramanlarından biri Aleksandr Dvanov ülkeyi karış karış
gezerek komünizmi ararken Çevengur adında kapalı bir komünizm odağına rastlar
ve orada yaşamaya karar verir. Burada mülksüzler iktidara gelmiş, ortalıktaki
burjuva izlerini temizlemekle işe başlamış ve esasen tüm davayı buna
indirgemiştir. Burjuvaların bir sala konulup nehir aşağı ölüme gönderilmesi ve
benzeri uygulamaların gerçekte de vuku bulduğunu okumuştum. Köle gibi çalışıp
aç kalmanın tarihinden gelen Çevengurluların komünizm ütopyası çalışmamak
üzerine kuruludur. Oysa ne açlık, ne açgözlülük ve diğer insani hırslar, ne
zulüm, ne de ölüm komünizmle birlikte bitmiştir.
Platonov’un Çevengur’da SSCB’yi ve komünizmi mahkûm ettiği
düşüncesi elbette ağır basar. Bu roman gibi birçok başka eser de benzeri
gerekçelerle yayımlanmaz. İşin kötüsü, Platonov’un telif bedelleri dışında bir
geliri yoktur. Çoğunlukla elinden alınmak üzere olan evlerde, kıt kanaat aile
geçindirir. Mektuplarına bakılırsa bir dönemden itibaren sırf aç kalmamak adına
çalınmadık kapı bırakmamıştır.
Dar
siyasi çerçeveden değerlendirilmemeli
Platonov’un sürekli dar bir siyasi çerçeveden ele
alınmasına da gönlüm razı değil. O başka bir ülkede başka bir zamanda yaşamış
olabilirdi. Ancak şunun gibi bir şey yazardı yine: “Tamam, ölseydi her şey,’
diye düşünüyordu Yakov Titıç, ‘ama bari ölü beden sağlam kalsaydı, tutacak,
anacak bir şey olurdu elde; oysa öyle mi ya, rüzgârlar esiyor, su akıyor ve her
şey boşa gidiyor, toza dönüp el oluyor. Eziyet ama bu hayat değil ki. Ölen de
boş yere ölüp gitti, bir zaman yaşayanlardan kimseyi bulamazsın artık, hepsi de
kayıp.”
İnsanın günbegün ağırlaşan kaybına yanardı. Bir başkasının
acısını iyileştirmeden iyi olamayacağımızı yazardı. Büyük bir acının peşinden
belini doğrultup sıfırdan yaşamanın kurallarını mühendis titizliği ve
edebiyatçı vicdanıyla bizler için sıralardı. En düşkün olduğumuz bir sırada biz
bunları okur ve gülümserdik. Büyük ve ilahi bir gerçeği bizimle paylaştı diye
değil, hayata tekrar ısınmamızı sağlayan bir dost olduğu için. Bu yüzden de
gerçekte bir dâhi bile olsa bizi korkutmadığı için.
Platonovların “çilekeşimiz” diye andıkları sevgili oğulları
Platon sistem tarafından yok edildikten sonra bir de kızları olmuş. Platonov bu
sırada verem kliniğine taşındığı ve bir süre sonra öldüğü için kızını pek az
görmüş ama belli ki bu çocuk onlara yeniden yaşama sarılma gücü vermiş. Hiçbir
zaman pes etmemenin çocuğuymuş sanki. Hiçbir zaman pes etmediği için bugün bir
kısmı hâlâ Türkçeye çevrilmemiş sayısız muhteşem eserine sahibiz sevgili
Platonov’umuzun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder