Ayşe Hür / Radikal
Osmanlı döneminde, Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak için ilk
girişim, Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) yapılmış, padişah bu iş
için Mimar Sinan’ı görevlendirmişti. Amaç, konut ve gemi yapımı için Eskişehir,
Bolu ve Kocaeli’nden getirilen kerestenin İstanbul’un şehir düzenini bozmadan
başkente ulaştırılmasıydı. Ancak fikir kâğıt üzerinde kaldı.
Kanuni döneminin bir başka projesi, Karadeniz’le Hazar
Denizi’ni birbirine bağlayacak Don-Volga Kanal Projesi idi. Kanalı padişaha
öneren 1568 yılında Kanuni’nin son sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa idi, ama fikir
ilk kez 1563’te bir önceki sadrazam Semiz Ali Paşa’nın aklına gelmişti. Amaç,
Don ve Volga nehirlerini bir kanalla birleştirerek Rusların güneye doğru
inmesini engelleyecek bir set çekmekti.
Bu sayede Altın Orda devletinin yıkılmasından sonra
ortaya çıkan Astrahan Hanlığı’nı Osmanlı egemenliğine alarak hem Volga
boyundaki hanlıkları hem de Orta Asya’ya giden ticaret yollarını kontrol etmek
mümkün olacaktı. Bu kontrol, Gürcistan, Azerbaycan ve Şirvan üzerindeki
Rusya-İran-Osmanlı rekabeti açısından hayati öneme sahipti. İkincil amaçlar
arasında, İpek Yolu ticaretini canlandırma, İran ile yapılan savaşlarda
donanmadan yararlanma ve Orta Asya’daki Türk hanlıklarıyla irtibat sağlamak da
vardı. Sokollu düşmanları padişahı projenin faydasız ve masraflı olduğu yolunda
iknaya çalışmışlardı ama esas engel Kanuni’nin 1566 yılındaki Zigetvar
Seferi’nde vefat etmesi oldu.
Yerini alan oğlu II. Selim, babasının yadigari Sokollu’nun
projesiyle ilgilendi. Halil İnalcık’tan öğrendiğimize göre, Sokollu, Kefe
Beylerbeyliği’ne Çerkez Kasım Paşa’yı tayin etti. Paşa kanal kazılacak yeri
tespit etti. Burası Perevolok (bugünkü Stalingrad) mevkiindeki altı deniz
millik bölgeydi. Osmanlı vak’anüvisleri kanal açılan bölgede Ejderhan adında
“camiler, hamamlar ve medreselerinin izleri meydanda olan ve içinde hiçbir
insan bulunmayan eski bir İslam şehri olduğunu” düşünüyorlardı. Halil İnalcık’a
göre bunu düşündüren Volga civarındaki harap şehir Yeni-Saray olabilirdi.
Yeni-Saray Altınordu devletinin başkentiydi ve yeri 1940’larda Rus arkeologlar
tarafından tespit edilmişti. Astrahan Hanlığı’nın orijinal adı Ejderhan Hanlığı
idi ve Astrahan denmesi Rusların işiydi.
KANAL
SEFERBERLİĞİ
1569 yılında hazırlıkların son aşamaya geldiğini gören Kırım
Hanı Devlet Giray, Osmanlı Devleti'nin kendisine olan ihtiyacının azalacağı,
hatta özerkliğini kaybedileceği endişesiyle ikili bir oyuna kalktı. Bir yandan
Rus Çarı IV. (Korkunç) İvan’a ‘Osmanlı Astrahan’ı zaptederek beni buranın hanı
ilan edecek, en iyisi siz savaşa hacet kalmadan Astrahan’ı bana teslim edin”
diyordu. Bir yandan Osmanlı sultanına, ‘Çar Astrahan’a büyük bir ordu
gönderecek, siz susuzluk, kıtlık, soğuk yüzünden bu orduyla başedemezsiniz,
Azak Denizi sığdır, fırtınalıdır, gemilerinizi buraya sokamazsınız, yapacağınız
kanal da en çok Moskof’un işine yarar, en iyisi ikimiz güçlerimizi birleştirip
Moskof’a sefer edelim’ diyordu. İki taraf da bu oyuna gelmedi. 1569 yılının
ilkbaharında donanma Osmanlı ordusu (kaynaklarda sayı birkaç binden 200 bine
kadar değişir ki, Halil İnalcık sayıyı 13-14 bin sipahi ve yeniçeri olarak
tahmin ediyor) Kefe sahillerine çıktı. Bunlara Kırım Hanı ordusuyla (50 bin
civarındaydı) katıldı. Ameleler, silah, mühimmat ve erzak Perevolok mevkine
taşındı ve kanalın kazılmasına başlandı. Bu faaliyet neticesinde üç ay içinde
iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazıldı.
EJDERHEN
SEFERİ VE HEZİMETİ
Ancak konunun böyle dallanıp budaklanması, İran ve
Rusya’nın Osmanlı’ya karşı ittifak kuracağı endişesi, Kırım Hanı’nın ikircikli
tavrı, Tatar ordusundaki huzursuzluklar ve en çok da mevsimin kışa dönmesi,
sert şimal rüzgarları, bataklıkların zorlaması kanal kazımını iyice yavaşlattı.
(Rivayete göre Kırım Hanı, askerlerine kanal setlerini yıktırtmıştı.) Sonunda
Kırım Hanı, Kasım Paşa’nın kanal işini bırakıp doğrudan Astrahan üzerine
yürümesi konusunda II. Selim’i ikna etti. Böylece kanal projesi çöktü. Ancak
Ejderhan Seferi de başarılı olmadı. İddialara göre mevcudu 60-70 civarında olan
Osmanlı-Kırım ordusuyla 130 bin mevcutlu Moskof ordusu arasında ciddi bir
çarpışma olmadığı halde, Kasım Paşa’nın ordusu gerilemeye başladı. Bir ay süren
ricat sırasında, ordunun yarısı (resmi tarihe göre Tatar kılavuzların yanlış
yönlendirmesiyle girilen) çöllerde ve bataklıklarda telef oldu. Öyle ki tarihçi
Hammer’e göre İstanbul’a ancak 7 bin kişi dönebilmişti. Bu arada mühimmat ve
erzak depolanan Azak kalesi isyancı Yeniçeriler tarafından barut deposunun
patlatılmasıyla yerle yeksan edildi. Kısacası tam bir bozgun yaşanıyordu.
Padişah bütün bunlardan elbette Sokollu’yu sorumlu tuttu ancak onu herkesin
önünde azarlamaktan daha ileri gitmedi. Eğer teselli edecekse söyleyelim,
Korkunç İvan, Kırım Hanı’nın korkusundan Astrahan’da oturmadı, onun yerine
Volga’nın ortasındaki bir adaya Yeni Astrahan’ı kurdu. Ardından Osmanlı-Rus
ilişkileri (1587’ye kadar) duruldu.
Osmanlı dikkatini Kıbrıs’ın fethine verirken, Rusya ile
mücadele Kırım Hanlığı’na kaldı. (Don-Volga Kanalı’nı açmak, o da 16 yıl süren
çabalardan sonra, ancak 1953 yılında, Stalin’in SSCB’sine nasip oldu.)
Özet
Kaynakça:
Beş Asırlık Sakarya-Sapanca-Marmara Kanal Projeleri,
Hazırlayan: Ömer Faruk Yılmaz, Çamlıca Basım Yayın, 2010;
Halil İnalcık, "Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve
Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)", Belleten, 1948, C.12, s. 349-402.
(İnternette:http://www.inalcik.com/images/pdfs/48778970OSMANLIRUSREKABETiDONVOLGAKANALITESEBBUSU.pdf ).
Osmanlı’nın Don-Volga Kanalı Girişimi
(1569)
Kaynak: http://sonnurozcan.blogspot.ru/
Osmanlı’nın
parlak bir zeka ve çağını aşan bir görüş kabiliyetine sahip olduğu anlaşılan
sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa, güneyde Portekizlilere karşı hayata geçirmek
istediği Süveyş kanalı projesinin uygulamaya sokulmamasından yılgınlığa
düşmediği görülüyor. Nitekim Sokullu’yu yaklaşık bir yıl sonra Don-Volga
kanalı projesinin başında buluyoruz.
17.
yüzyıl Osmanlı tarihçisi Peçevî’ye göre Osmanlı’nın İran seferleri sebebiyle
ortaya çıkmıştı. Ordunun karadan İran’a ulaşması zahmetli ve masraflıydı.
Karadeniz’den Hazar Denizi’ne uzanan bir nehir taşımacılığı, bu önemli sorunu
çözebilirdi. Bu amaçla, genç Pâdişâh II.Selim (1566-1574) adına devlet işlerini
yürüten Sadrazâm Sokullu (Uzun) Mehmet Paşa, Sarayda II. defterdarken Kefe
sancakbeyliğine atadığı Çerkez Kasım Paşa’ya bir araştırma raporu hazırlattı.
Rapor kanalın Şirvan, Gürcistan ve Karabağ üzerinde hâkimiyet kurarak kuzeyden
İran’a ulaşmayı kolaylaştıracağını söylüyordu. Kasım Paşa’nın istihbarat, keşif
ve ölçümlere dayalı kanal raporunda, kazılacak mesafe 6 deniz mili (yaklaşık 11
km) olarak bildirilmişti.
Günümüz
tarihçilerinden Profesör Halil İnalcık’ın yaptığı etraflı araştırmalar ise
kanal projesinin geçmişinin Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar gittiğini ve
İran sorunu dışında, yepyeni bir tehlike olarak kuzeyde beliren Ruslarla baş
etme amacı güttüğünü de ortaya koyuyor. Moskova Prensliğinin güçlenerek birer
Osmanlı vassalı konumunda olan Kırım ve Astrahan hanlıklarını ele geçirmesi
(1552 ve 1556), Rusların Osmanlı egemenliğindeki Karadeniz’i tehdit etmesine
sebep olmuştu. Ayrıca, Orta Asya ve Kuzey Kafkasya halklarının hacca gitme ya da
Kırım ticaret yolu için Astrahan’dan geçmesi Rus Çarı tarafından
engellenmekteydi. Tüm bunlar, Kanunî’yi harekete geçmek zorunda bırakıyordu.
Böylece Osmanlı Devleti için, batıda Avrupa, doğuda İran ve güneyde ve Hint
Okyanusu’nda Portekiz tehlikesine ek olarak bir de kuzeyde Rus meselesi baş
göstermiş oluyordu.
Kanunî
1562’de Avusturya ile barış imzaladıktan sonra Astrahan’a bir sefer planına
girişti. İşte Don-Volga kanal projesinin ilk olarak zikredilmesi bu sefer
bağlamında oldu. İnalcık, Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı’ya bağlı tek ülke
konumundaki Kırım hanlığının başındaki Devlet Giray’ın, seferin başarılı olması
halinde, kısmî bağımsızlığını yitirip Kefe ve Azak gibi bir Osmanlı eyaletine
dönüşeceğinden korkarak bu sefer planını engellediği yönündeki
ayrıntılı bilgileri ortaya koyuyor. Öte yandan Devlet Giray’ın
sonraki yıllarda Ruslara karşı Kanunî’den istediği yardım Padişahın diğer
cephelerdeki mücadeleleri nedeniyle ertelenmiş; Zigetvar seferi öncesi Kazan ve
Astrahan seferi planlanmışsa da Orta Avrupa hedefi daha ivedi bulunmuştu.
Başa
dönersek, Kanunî döneminde Astrahan ve çevresinde Müslüman halklara yapılan
baskılar II.Selim döneminde artarak devam etmekteydi. Hac ve ticaret yolları
için Hint Okyanusu’nda Portekizlilerle savaşmaya devam eden Osmanlı Devleti,
Sokullu Mehmet Paşa idaresinde Avrupa ülkeleri ve İran’la barış imzaladıktan
sonra 1568 başlarında kuzeye dönüp Astrahan seferine niyetlendi. Böylece,
Karadeniz’e dökülen Don ile Hazar Denizi’ne dökülen Volga (İtil) nehirleri arasında
bir kanal açma projesi yeniden gündeme gelmişti.
Sokullu
Mehmet Paşa tarihte geçen adıyla “Ejderhan (Astrahan) seferi” için hazırlıkları
başlattı: Kefe’ye mühendisler ve ustalar gönderilip yeni bir donanma inşa
edildi. Kefe kadısından asker için yaklaşık 28 ton kadar peksimet hazırlatması;
çevre halklardan kesimlik sığır satın aldırması istendi. Balkanlar ve
Anadolu’dan 10.000 civarında asker toplandı. Kefe’ye gemilerle toplar ve kazı
aletleri getirildi. Kefe ve komşu bölgelerden de on binlerce paralı işçi
tutuldu.
Kış
boyunca süren hazırlıklardan sonra 1569 yılının Ağustosunda, Astrahan’ın biraz
kuzeyinde tespit edilen bölgeye gelindi. Burası eski Yunanlılar tarafından Don
ve Volga, iki ayrı denize dökülmeden önce üzerinden geçtiği en sığ toprak olarak
tespit edilmişti. Eski Yunanlılar, Volga ve Hazar kıyısındaki insanlarla olan
ticarî ilişkilerinde bu yolu kullanıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Çerkez Kasım
Paşa bölgede araştırma yaparken antik döneme ilişkin bu bilgiyi de edinmişti.
Don
nehrinin bir kolu olan Ilovlya çayı ile Volga’nın kolu Kamsyshinka çayı
arasındaki (şimdiki adıyla) Petrow Val kasabasının bulunduğu alanda kanal kazılmaya
başlandı. Üç ay boyunca aralıksız kanal kazıldı. Kanalın üçte biri açılmıştı.
Kanal kazımında çalışmak üzere 30.000 Nogay Tatarı tutulmuştu. Peçevî,
güvenlik, iaşe ve araç-gereç bakımından hiçbir eksik yokken, Tatarların asker
arasında, bölgenin kışının üç ay erken geldiği ve dayanılmaz soğuklarda
çalışmanın mümkün olmayacağı yönünde bir dedikodu yaydığını ve bunun sonucunda
askerlerin memleketlerine döndüğünü söylüyor. Tarihçiye göre bu dedikoduyu
organize edenin Kırım Hanı olduğu yönünde bir kanaat vardır. Çünkü o, Osmanlı
ordusunun karadan ve denizden Kıpçak Bozkırı ve Şirvan taraflarına
gidip gelmesinin Tatarları gözden düşürüp hanlığını tehlikeye atacağına
inanıyordu.
Profesör
İnalcık’ın değişik kaynaklara göre verdiği bilgiler, ordudaki isteksizlik
üzerine Astrahan ileri gelenlerinin Kasım Paşa’yı kanal kazımından vaz
geçirdiği ve onun yerine doğrudan Astrahan’a yürümeye ikna ettiğini söylüyor.
Ancak bu harekât başarısız olmuştur. Arkasından Paşa, Astrahan önlerinde bir
kale yaptırıp burada kışlamak ve baharda kanal kazımına devam etmeyi planladı;
ama bu kez de orduda yeni bir dedikodu başlamıştı: Sözde, İran-Moskova
ittifakıyla kurulan bir ordu üstlerine geliyordu.
Tüm bu
olumsuz rüzgarlar üzerine ordu dağılmaya başlayınca, 20 Eylül 1569’da Kasım
Paşa geri çekilmeye başladı. Taşınamayacak malzemeler çukurlara gömüldü. Yolda
Padişah II.Selimin Astrahan’da ordunun kışlaması fermanı ulaştıysa da çekilme
devam etti. Sıkı bir planlama, masraf ve çabayla, kanalın üçte birinin
kazılmasının ardından gelen bir ay süren zorlu çekilme sürecinde askerin
yarısı telef olmuştu. Böylece Süveyş Kanalı projesinin iptal edilmesinin
ardından Sokullu’nun Don-Volga Kanalı teşebbüsü de sonlanmış oluyordu.
Don-Volga
Kanalı Sovyetler Birliği’nce Osmanlı’dan farklı iki noktadan yürütülen 5 yıllık
kazı çalışmasının ardından, 1952 yılında kullanıma açıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder