Moskova

Moskova

13 Eylül 2010 Pazartesi

Sokaktaki adam ve rimeli ıslak kız

Suat Taşpınar

Ben sokaktaki adamım. Ne zaman ne cehennemden çıkıp geleceğimi Tanrı bile bilmez. Şeytan, ‘Belki bir hüner kaparım’ umuduyla gölgemi takip eder.

Bu şehrin her kaldırım taşını, her sokağını elimin ayası gibi bilirim. Ama yine de çıkmaz sokaklarda kaybolur, tozlu kaldırımlarda sendeler düşerim. Sizin haberiniz bile olmaz. Moskova’yla bir hukukumuz vardır; birbirimizin sırrını açık etmeyiz. Ben sokaktaki adamım. Veyahut onun Moskova’daki adamıyım. Çünkü aslı, her daim Dersaadet’in sokaklarını arşınlar. Bilen bilir; babası Attilâ İlhan’dır. İşte ben ‘göbek bağıyla’ değilse de ‘gönül bağıyla’ akraba bilirim kendimi. Durumdan vazife çıkarırım. “Taklit en iyi takdirdir” diye kendimi aklarım.

Ben sokaktaki adamım. Allah’ın her ikindisinde, Gogol heykelinin dibindeki bankta, sırtını Arbat tarafına vererek bir pinpon ihtiyar oturur. Kılık kıyafete değer biçenler ‘mahallenin delisi’ sanır. İşi güvercin beslemektir. Etrafında koca şehrin gürültüsü, uğultusu, koşuşturmacası hiç bitmez.

Ben o adamım işte. Onlar ‘boş işler’in peşinde helak olur, ben etrafa ekmek kırıntıları saçar, kuşlarla hasbıhal ederim. Rahmetli dedem, “Bir işi ya âşık olduğun zaman iyi yaparsın, ya da muhtaç olduğun zaman” derdi. Çok düşündüm, “Ben hangisiyim?” diye. ‘Muhtaç’ olduğuma karar verdim. İşimi çok iyi yaparım. Bir de kuş besleyecek vakti olmayan insanları affetmesi için Tanrı’ya dua ederim.

Ben sokaktaki adamım. Her akşam karanlık çökünce Malaya Kalujskaya Sokağı’nın sonundaki kaldırımda ‘pazar’ kurulur. Bu sokak hüzün haritasıdır. Bin türlü hayalin, umudun peşinden Moskova’ya gelen, maçı daha baştan kaybeden, mecburiyetten kendini şehvet pazarına çıkaran kızlar öbek öbek toplanır. İşte orada ucuz saç boyası dökülen, rimeli ıslak tıfıl bir kız durur, ben oyum. “Kader bu, dert etme, devam et” diyen şeytanım solumdan, “Herkes kendi kaderini yaratır, vazgeç” diyen meleğim sağ yanımdan çekiştirir. Ben her defasında, karar veremeden bir müşterinin arabasında bulurum kendimi. Sizin işlediğiniz günahların kefaretini öderim. Ve Moskova’ya her gece lanet ederim.

Ben sokaktaki adamım. Elim fena titiriyor. Az evvel birini öldürdüm. VDNH metrosundan bir taş atımı uzakta. Tabancamın namlusu hâlâ sıcak. ‘Kiralık katil’ diyorlar benim gibilerine. Bense ‘ekmek parası’ deyip geçiyorum. Kurbanım ünlü bir gazeteciydi. Mertliğe yeltenmedim. Arkadan vurdum. Yüzümü görmedi. Göz göze gelsek belki korkar, tetiği çekemezdim. Bu şehirle de göz göze gelmekten korkarım, ışıklı caddelerde değil izbe, karanlık sokaklarda görürüm işimi. Bu şehir ‘faili meçhul’ cinayetlerle kan kaybeder. Korkunun krallığı hüküm sürer bu şehrin arka sokaklarında.

Ben sokaktaki adamım. İyi tanırsınız beni. Yolda karşılaşmış, hatta belki selamlaşmış olabiliriz. Her an her yerdeyimdir. Her kılığa girerim. Moskova’nın her tramvayından ben inerim. Eskiden Patriyarşi Prudi’den geçer, Bulgakov’a rahmet okurdum. Zengin muhiti oldu orası, tramvay kaldırıldı, şimdi bazen göletin kenarında avare adımlarla dolaşırım. Bazen Kırım köprüsünün dibinde nehrin kahverengi sularına olta sallayan emekli ihtiyarımdır. Derdim balık değil vakit öldürmektir, sizi temin ederim! Akşamları Puşkinskaya metrosunun önünde taze kır çiçekleri satarım. Çok değil 80 rubleye. Ama insanlar gidip kokusuz ithal gülleri alır. Benim üstüme, satamadığım çiçeklerin kokusu siner. Sokaktaki milletin topuna küfrederim!

Ben sokaktaki adamım, bir yerden gözünüz ısırır beni. Night Flight’ın önünde taksicilik yaparım. Pis iştir. Bekçilerle işe gider, çöpçülerle eve dönerim. Zengin yabancıları ve kulüpten aldıkları fahişeleri pahalı otellere taşırım. Yabancılardan nefret ederim.

Bizim ülkemizi soyup soğana çevirirler dinine yandığımın adamları. Biz köpek gibi, onlar kral gibi yaşar. Vaktiyle mühendislik yaparken bugün buraya düşmek reva mı diye dertlenirim. Susarım, içimden ağız dolusu küfrederim, bir tek sokaklar işitir.

Ben sokaktaki adamım. Bazı geceler Lenin Tepesi’ne çıkar, ayaklarımın altında uzanan şehrin ışıklarına dalar giderim. İçimde bir şeyler kıpırdar, bir sigara ve bir çakmak sesi harcarım. Hele bir de denk gelip nehir kenarından havai fişekler atılırsa, tadına doyum olmaz. Yoksulluğuna, pisliğine, düzensizliğine, adaletsizliğine kızarım ama sonunda yine de affederim bu şehri. Çünkü bu şehir her şeye rağmen ‘umudun şehri’dir. Âşık olma, mutlu olma, zengin olma umudunun şehri. Umut, bu şehrin sokaklarında gizlenerek de olsa yaşar. Tıpkı sokaktaki adam gibi.

Kaynak : http://www.uzaklar.com/sokaktaki-adam-ve-rimeli-islak-kiz/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder