Moskova

Moskova

23 Haziran 2018 Cumartesi

Mavi gözler, beyaz geceler



Cenk Başlamış





...Yumuşak sesin, mavi şafağın
Baharın gelişi
Buluşmalarımız, güneşli bayram günleri gibi
Canlandırıyor duygularımızı, fikirlerimizi...
Anna Ahmatova


Moskova ve St. Petersburg. Biri Rusya'nın başkenti, diğeri Batı'ya açılan kapısı. Birinin 'mavi'si ünlü, diğerinin 'beyaz'ı.

İkisi de kıskanç, ikisi de hırçın, ikisi de kaprisli, ikisi de alımlı; aralarında yüzyıllardır süren büyük bir rekabet var. Aslında birbirlerini çok seviyorlar ama belli etmemeye çalışıyorlar, hele yabancılara. Belki de bu, hiçbir zaman birbirlerine kavuşamayacak olmanın getirdiği bir hırçınlık ve çekişme.

Biri 'siyasi başkent' olmakla övünüyor, diğeri 'kültür başkenti' olmakla. Biri Sovyet liderlerine de evsahipliği yapan Kremlin'le övünüyor, diğeri çarları ağırlayan saraylarıyla. Biri 'mavi'siyle övünüyor, diğeri 'beyaz'ıyla. Kısaca, biri Moskova olmakla övünüyor, diğeri St. Petersburg olmakla...

Galiba Moskova biraz daha hırçın, biraz daha kaprisli. Hemen yabancıları çok etkiliyor etkilemesine ama ilk adımı hep karşısındakinden bekliyor, Anna Ahmatova'nın sözünü ettiği yönlerini göstermek için pek de can atmıyor. Bir bebek gibi ilgi ve sevgi istiyor. Aslında oyun oynamak için can atıyor ama bunu hemen belli etmiyor. Gerçekte bu bir çeşit saklambaç: O, insanların kendisini aramasını, bulmasını, yani keşfetmesini istediği için saklanıyor.

Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında yıkılması ardından Rusya gibi başkenti Moskova da büyük bir dönüşüm geçiriyor. Ekonomik zenginliğin yoğunlaştığı kent daha da alımlı hale gelirken, soğuk savaş döneminin önyargısıyla yabancılarda oluşan 'gri Moskova' görüntüsü hızla geçmişte kalıyor. Artık ne yiyecek kuyrukları var, ne mal yokluğu, ne de her yabancının peşine takılan KGB ajanları. İlk bakışta, yükselen yeni binaları, açılan yeni mağazaları ve hareketli gece yaşamıyla Moskova hızla Batılı başkentlere benzemeye başlıyor. Ama bu, aldatıcı bir görüntü; Moskova'nın kendisiyle tanışmak için elini uzatmayanlara hazırladığı bir çeşit tuzak ya da muzip bir şaka. Tuzağa düşen, şakayı ciddiye alan yabancılar, güzel ama sıradan bir Batı başkentini daha görmenin mutluluğuyla evlerine dönüyor, gerçek Moskova ile tanışamadıklarını hiç bilmeden.

Tuzağa düşmeyen, şakaya inanmayanlar ise, Moskova'nın renklerine son yıllarda kavuşmadığını, geçmişin 'gri'sinin aslında aldatıcı olduğunu, en güzel renklerin, en güzel 'mavi'lerden birinin burada olduğunu keşfediyor. Bu öyle bir mavi ki, her yerde insanın karşısına çıkıyor: Metroda, otobüste, parkta, sinemada, pazar yerinde; hatta aylarca güneşi unutan gökyüzünü bile değiştiriyor. Bu mavi, insanların gözlerinde. Ama erkeklerin değil, kadınların gözlerinde. Ama genç kızların, orta yaşlıların değil, 'babuşka'ların, yani yaşlı kadınların hafif çekik gözlerinde. Yaşlılara özgü dingin yüzlerdeki mavi gözlerin sahipleri, artık zor da yürüseler, yoksulluk da çekseler o kadar sevgi dolu ki. Savaşı görmüş, açlık yaşamış, heyecanla yeni bir ülke kurmaya çalışmış, yaşamları boyunca mücadele ettiği idealleri yıkılınca düş kırıklığına uğramış, yorgun, yine de sevgiyle bakabilen gözler.

Bu gözleri keşfedenler gerçek Moskova ile de tanışmış oluyor. Rusçadan başka dil bilmeyen mavi gözlerin yabancıları sürüklediği o kadar çok yer var ki: Truva hazinesinin de sergilendiği Puşkin müzesi. Onunla yarışan Tretyakov Galerisi. Rusya'da iktidarın sembolü Kremlin Sarayı. Hemen önünde yer alan ünlü Kızıl Meydan. Yine buradaki Lenin Mozelesi ve insanda bir an önce yeme isteği uyandıran lezzetli bir pastaya benzeyen St. Basili Kilisesi. Yakınlarındaki Bolşoy Tiyatrosu. Yeni Kızlar Manastırı'ndaki Nazım Hikmet'in Mezarı. Moskova'yı kuşbakışı seyreden Lenin Tepeleri.

Ondan çok daha yükseğe çıkan Ostankino Kulesi.

Yükseklik korkusu çekiyorsanız, o zaman birer müzeye benzeyen metro istasyonları var. Cıvıl cıvıl Tverskaya Caddesi. Her zaman turistleri bekleyen Arbat Sokağı. Gidilen uzaklığa değen İzmailovo Pazarı. Hiç sesini çıkarmadan ilerleyen bir mavi gölge buraları gezenlere hep yolu gösteriyor...

(Devam edecek)
Gazeteci Cenk Başlamış'ın "Rusya'nın Sırları" kitabından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder