Moskova

Moskova

19 Mayıs 2016 Perşembe

“Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık!


Emrah Polat


“Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık!”

Bu cümleyle Dostoyevski, memur Akaki Akakiyeviç’in hikâyesinin anlatıldığı Palto adlı öyküye göndermede bulunarak Rus ve dünya edebiyatında önemli yer tutan gerçekçilik akımının köklerini Gogol’e dayandırır.

Bir manik-depresif olan Nikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852) ilk atağı geçirdiği 31 yaşından sonra dönemin tedavi yöntemleri nedeniyle büyük acılar çekti ve birkaç kez intiharın eşiğinden döndü. Ukrayna’da orta halli toprak sahibi bir ailede dünyaya gelen Gogol, Ölü Canlar’da 1861 yılında çıkartılan serflerin azat edilmesi yasası· öncesi döneme odaklanır. Bu dönem, Rus aristokrasisinin çoğunun lüks mallara ve yurt dışı harcamalara düşkünlük gösterdiği, çürümenin kol gezdiği; köylülerinse toprağa “güçlü duygularla” bağlı olduğu bir dönemdir. İşte kahramanımız Pavel İvanoviç Çiçikov feodal ilişkilerin egemen olduğu böylesi bir anda boy gösterir. Hem de ne boy gösterme! Bir zamanların masa şefi Çiçikov’la birlikte köylere, kasabalara, kentlere ve özellikle çiftliklere girip çıkar, dönemin Rusya’sındaki çarpıklıkları yansıtan “gülünç” yaşamlara tanık oluruz.

Kitabın hemen girişinde “Yazardan Okura” başlığı altında kahramanı Çiçikov’la ilgili bir cümle, Gogol’ün romanı kaleme alırken aklında dönüp duran niyeti olanca çıplaklığıyla yansıtacak güçtedir: “Rus insanının eksiklerini, ayıplarını göstermek için yazdım onu; yoksa üstünlüklerini, erdemlerini göstermek için değil.” (s. 1)

Böyle dolandırıcı görülmemiştir!

Ölü Canlar, adına “can” denen serflerle ilgili dönen dolapların bir hicvi… Pavel İvanoviç Çiçikov kendini danışman ve toprak sahibi olarak tanıtan bir dolandırıcıdır. Bir süre gümrük dairesinde çalışan, kaçakçılarla iş gördüğü anlaşılınca işten atılan Çiçikov, insanların hoşuna gidecek sözcükleri  bir araya getirmek gibi bir “hünere” sahiptir. Zaten bu özelliği sayesinde gittiği her kentte valiye varıncaya kadar herkesle rahatlıkla görüşebilecek, üstelik tümünün saygısını kazanabilecektir.

Yaptığı “iş” yasal bir boşluğu kullanarak, memurları arasında yolsuzluğun kol gezdiği devleti “yolmak” biçiminde özetlenebilir: İki nüfus sayımı arasında ölmüş canları -sağ göstererek- satın alıp maliyeye rehin vererek can başına iki yüz ruble kırmak! Bunun için Rusya’yı gezip çiftlik sahiplerinden ölü can toplayacaktır. İşte komedinin başladığı yer burasıdır; kimi çiftlik sahibi bu “alışveriş”e yanaşmaz, kimiyle ölü canlar için sıkı bir pazarlığa tutuşur.

Serüven boyu her toplumsal katmandan insanı ayrıntıyla betimleyen Gogol’ün kahramanı Çiçikov ölü can almak için uşağı ve arabacısıyla N iline gittiğinde, çevrenin güvenini kazanması kestirilebileceği gibi güç olmayacaktır. Tam bir fırsatçıdır o: Karşısına çıkan herkesle sohbet edip çiftlik sahipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler toplayarak ölü canları satın aldığını gösterir belgeleri ünlü maun sandığına tıkıştırmak için can atar. Aslında yapılan “alışveriş” çiftlik sahipleri için de karlıdır; ne de olsa toprağın altında çürüyen köylüleri para etmektedir! Çiftlik sahiplerinin kurnaz Çiçikov’un sıra dışı önerisi karşısında takındıkları tutumun, mizah duygusunu “diri” tutan en önemli unsur olduğu romanda kırılma anına küçük bir soruyla ilerleriz: Peki ama topladığı canları ne yapacaktır Çiçikov? Çiftlik sahipleri için belirsizliğini koruyan bu soruya verilen yanıtlar çok çeşitli ama tümü de gülünçtür: Yaşayan insanlardan söz ediliyormuş gibi, biri, “Güney illeri topraklarının çok verimli olduğu bir gerçek, ne var ki su olmadı mı Çiçikov’un köylüleri ne yapacak? Çünkü hiç nehir yok topraklarında” derken, bir diğeri, “İnsanların yer değiştirmeleri çok daha önemli bir sorun bence.” diyecektir. (s.185)

Gogol’ün -romanda çokça yer alan- örtülü bir ironiyle sırıttığı bu bölümle birlikte Çiçikov için sonun başlangıcına; Vali’nin düzenlediği baloya doğru yol alırız. Adı milyonere çıkan ve Vali’nin kızıyla evleneceği söylentisi yayılan Çiçikov’a ciddi ciddi kur yapan kent kadınlarının ondan uzaklaşmaları uzun sürmeyecektir; çünkü Çiçikov ölçüsüz denebilecek kadar küçümser davranışlar içine girmiştir. İşte o sırada salona, kendisi de ufak çaplı bir palavracı olan ve belki de bu yüzden Çiçikov’un asıl yüzünü gören ama bunu “safça” kabul eden Nozdrev girer. Çiçikov’la sohbet eden Vali’ye yönelip konuşmaya başlayınca Nozdrev’in ağzından çıkanlar kahramanımızı adeta bozguna uğratacaktır: “Siz onu bilmezsiniz ekselansları! Ölüleri satın alır bu adam! Yemin ederim! Dinle Çiçikov! Sen var ya sen… Bak, dostça söylüyorum sana… Burada hepimiz dostunuz senin, bak ekselansları da burada… seni asmalı, gerçekten asmalı!” (s. 206) Bu olaydan sonra K kentinin ileri gelenleri 
Çiçikov’un kim olduğunu tartışır dururlar…

Gogol ilkinden farklı olarak olumlu tiplerle doldurduğu Ölü Canlar’ın II. Cildini geçirdiği bir atak sırasında ne yazık ki ateşe atmıştır. Başka başarılı işlerinden de tanıdığımız Mazlum Beyhan’ın özenli bir çeviriyle Türkçeleştirdiği Ölü Canlar’da, yanmaktan kurtarılan bazı ikinci cilt sayfaları da yer alıyor. Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi’nden -nitelikli bir baskıyla- çıkan bu yapıt kaçırılmamalı.

* bk. Rusya’nın Endüstrileşmesi 1700-1914, M. E. Falcus, V yayınları, 1984.


Emrah Polat (10 Aralık 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder