Antal
Szerb
( Dünya Yazın Tarihi isimli kitabından)
GELECEKÇİLİK
Daha sonra, bir süre için Sovyet Cumhuriyeti'nin resmi
şiiri olan Rus gelecekçi (fütürizm) hareketi, tıpkı Batılı izmcilikleri gibi,
Dünya Savaşı'nın patlamasından önce yola koyulmuştur. Mayakovski, Hlebnikov ve
arkadaşları manifestolarını 1912 Aralık'ında yayımladılar; bunun adlarından
biri de Kamuoyunun Tokatlanışı idi ve bir yığın başka
konunun yanı sıra şunu söylemektedirler: Geçmiş dardır. Akademi ve Puşkin bir
hiyeroglif gibi anlaşılmazdırlar. Puşkin'i, Dostoyevski'yi, Tolstoy'u vb. güncelliğin
gemisinden atmak gerekir... Ve de eğer satırlarımız arasında şimdilik mantıklı
us ve sağlıklı beğeninin kimi pis izleri kalsa da, artık Üzerlerine Yeni Güzelliğin
ilk ışınları düşmektedir... "
GÖÇMENLER,
SMELYOV, BERDYAYEV
1917 Devrimi Rus yazınını iki bölüme ayırdı. Kentsoylu
yazarların büyük bölümü, örneğin, Mereskovski, Bunyin, Andreyev, Artsübaşev
yurtdışına kaçtılar ve çalışmalarını burada sürdürdüler. Rus göçmenlerinin
önemli bir yazını vardır. Mereskovski ve Bunyin'in yanı sıra Rusya'yı ancak
1922'de terk eden İvan Smelyov (1873-1950) göze çarpar. Simgeci, lirik bir ses
tonuna sahip romanlarında (Ölülerin Aydınlığı, 1927; Çotukların Yanında, 1929)
devrimin yarattığı yıkıntıları yazar, derken, sıcak çocukluk çağı anılarıyla
eski Moskova'yı canlandırır. Nikolay Berdyayev (1874-1948) Solovyov'un
öğrencisidir; modern bunalım yazınının ve kötü kehanetlerde bulunan tarih
felsefesinin geliştiricisidir. Yeni Ortaçağ (1924) adlı romanında halklar göçü
çağının barbar yıllarının geri geleceği kehanetinde bulunur, Avrupa' da bilek
gücü egemen olacak, silahlı çeteler birbirinin yerini alacaktır; ta ki sonunda
yıkıntılar üzerinde yeni bir Hıristiyanlığın, yenilenmiş Katolik Kilisesi'nin
egemenliği ele geçireceği güne dek.
OZANLAR
Yurt içinde, Rusya' da, 1917'den 1919'a dek süren kanlı
dönemde yazın hiç yoktur. Yeni dünyada, yine de, yavaş yavaş yazınsal yaşam
yola koyulur; önceleri kitap basımını düşünmek bile olanaksız olduğu için
ozanlar kahvehanelerde toplanırlar ve birbirlerine ve ilgilenen kişilere
şiirlerini okurlar. Sovyet yazınının bu ilk döneminde yalnızca lirik ozanları
vardır: Onikiler'in ozanı Blok, gelecekçi Gumilyov ve başyapıtlarını savaştan
önce yazmış bulunan ve Sanat Birliklerine'yi ve ünlü Günlük Buyruk'unu yazan
Mayakovski: "Piyanoları sokağa çıkarın ... " Ve en başta da Sergey
Yesenin (1895-1925).
YESENİN
Yesenin gelecekçi değildi, devrim de onu pek esinlememişti;
halk kökenli bir "atasal yetenek" tir, şaşılası, baştan aşağı
duyguyla dolu görüntü imgelemidir onu ozan yapan, Attila Jozsefi anımsatır.
Tuttuğu yola görünümlerin zenginliği yüzünden imgecilik adı verilir. Kent
proleteri değil, köy ozanıdır, şiirlerinde sonsuzluğa dek yitirilmiş idile ağıt
yakar. 1920 ve 22 arasında Moskova'da devrimci ve bohem sanatçıların prensi
odur. Daha sonra, ünlü dansçı Isadora Duncan ile evlenir, onunla Avrupa'yı
dolaşır, sürekli olarak içer ve kendisini çok talihsiz bulur, ta ki 1925'te
intihar edinceye dek. Dört büyük devrimci lirik ozanın yazgısı çok hüzünlüdür:
Blok 1919'da açlıktan ölmüştür, Gumilyov 192l'de bir karşı-devrimci olarak idam
edildi, Yesenin intihar etti ve ölü Y esenin'i intihar gibi eski bir burjuva ve
romantik tavrı seçtiği için ağır bir biçimde yargılayan Mayakovski'nin kendisi
de 1930'da intihar etti; üstüne üstlük en kentsoylu, en köhne türden bir
romantik nedenden dolayı: Sevda acısından. Öğrencisi olan katı proleter
Bezimenski, Mayakovski'nin ölümü üzerine yazdığı şirinde şöyle haykırır: "Ama
senin içinde de, Mayakovski, senin içinde de bir Dante vardı, seni gidi orospu
çocuğu!"
PROLETER
SANAT!
Proletkult örgütü proleter topluma uyan proleter sanatı
oluşturmak için 1920'de oluştu. Bu sıralar yararının kendisine göre kuramsal
tartışmalar çok daha fazladır ve Sovyet yazınının daha sonra iyice
keskinleşecek olan temel sorunu bu sıralarda iyice oluşur; bu yüzden, eğer
burada sözünü edecek olursak, yerinde bir iş yapmış oluruz. Sorun tüm basitliği
içinde şudur: Proleter diktatoryasında yazın ve politika arasındaki ilişki
nasıl olsun? Ta başlangıçtan beri iki akım birbiriyle savaşım içindedir ve
iktidarda birbirini izler. Takınılan tutumlardan biri proleter sanatçılar adı
verilen sanatçılarınkidir, Marksçı öğretilerin yazına tutarlı bir biçimde
uygulanmasıdır: Yazın tam anlamıyla toplumun bir parçası olduğu için proleter
toplumun sanatı da yalnızca proleter sanat olabilir, yani proleterlerin
proleterler için yazması biçiminde olabilir. Bu yazının konusu devrimin
güncelliğini korumak ve çalışmayla geçirilen yaşamdır. Alabildiğine aktivist,
tezlidir: Amacı okuyucuyu katman savaşı ve kolektif çalışma konusunda
eğitmektir. Bireyden söz edemez, her zaman için yalnızca topluluktan söz
edebilir. Yazındaki özgürlüğe bir son vermek gerekmektedir, saygın devlette
üretimin tüm öteki dalları gibi yukarıdan gelecek buyruklara uymalıdır.
Kentsoylu ve soylu geçmişin geleneklerinden tümüyle kopması gerekir; yeni yazın
için tarih yoktur. Bu, "aşırıların" takındığı tutumdur.
YOL
ARKADAŞLAR!
Öteki tutum Troçki'nin de temsil ettiği
"ılımlılar"ınkidir; eski yazının ve kültürün değerlerini kurtarmak ve
proleter toplumunda özümsemek gerektiğini savunur. Sanatçı kişiliğinden cayamaz
ve özgürlük olmaksızın yaşayamaz; amacı anlatmak ve betimlemektir; tezlilik
değil de güzellik ve doğruluktur en önemli olan. Yazın yalnızca proletaryanın
malı değildir, içinde intellectueller ve köylü halk da dile gelebilir.
Kendileri proleter olmayan, ama yine de yeni devlet düzeninden yana olan bu
yazarlara "yol arkadaşları" adı verilir.
SERAPİON
KARDEŞLER
Öyleyse, gördüğümüz gibi, kentsoylu uygarlığının sanatla
ilgili iki tutumu, aktivist ve estet tutum Sovyet yazınında da hiç deği§meksizin
yer alıyor. Yol arkadaşları ilkin Serapion Kardeşler adı altında
örgütleniyorlar (bu ad E. T. A. Hoffmann'ın bir öyküsü ne göndermede
bulunuyor), Gorki koruyucularıdır, ilk manifestolarını 1922'de yayımlıyorlar ve
pek çok şeyin yanı sıra şunları söylüyorlar: "Sanat yaşam gibi bir
gerçekliktir. Ve yaşam gibi onun da amacı ya da anlamı yoktur: Varlığının
nedeni olmamayı bilmemesidir."
LEF
Aşırı proleter yazarların örgütü LEF, Mayakovski'nin
yönetimindeki gelecekçilerden 1923'te oluşur. Paradoksları ilk kamu ozanı
Whitman'ınkiyle aynıdır: Kamusal bildiriyi kamunun anlayamayacağı karmaşık bir
modem biçimle açıklarlar. İşte, LEF manifestosunun Mayakovski'nin şiirini nasıl
belirlediğine bir örnek: "Yoğun bir biçimde toplumsal bakı§ açısına dayalı
şiirde çok sesli tartım girişimi"; Pastemak'ınki ise "devrimci
sorunlar için dinamik bir düzenleme uyarlamasıdır".
KONULAR
Roman ve oyun yazımı da yavaş yavaş yola koyulur. Yeni Rus
anlatısının ve oyununun iki temel konusu vardır: Bunlardan biri dramatik açıdan
korkunç zengin tarihine bir göz atış, öteki ise geleceğe göz atı§tır, sanayinin
gelişmesini, sosyalist üretimin utkusunu göstermektir. Sovyet düzyazısının ilk
dönemine bilerek uygulanan çiğ, devrimci bir ses tonu egemendir; karakterleri
atalardan kalma tutkular devindirir, canlı, izlenimci biçem, gücü, yenilmez
yaşama sevincini anlatmaya çabalar.
İVANOV
Bu akımın en karakteristik temsilcisi Vsevolod İvanov' dur
( 1895-1963) . Öykülerinde ve oyunlarında (Zırhlı Tren) Sibirya'daki devrimde
edindiği izlenimleri anlatır. Bunun yanı sıra, belli bir tezli gerçekçilik de
gelişir; kolektif çalışmayı övmek üzere stereotip karakterlerle, örneğin
erkeksi, çelik gibi kasları olan parti üyesine ve özgür seviden yana ve
içgüdülerin yaşanmasını engelleyen kentsoylu önyargılan değersiz bulan cesur
kadın yoldaşa vb. yer veren romanlar yazılır. Bu yapıt türünün en karakteristik
romanı Fyodor Gladkov'un (1883-1958) Çimento'sudur.
İKİNCİ
DÖNEM
Yirmili yıllar boyunca Sovyet anlayışının başlangıçtaki
katı Püritenliği bir parça yumuşar. 1922'de Yeni Ekonomik Program NEP yürürlüğe
konur; bu program bireysel girişime yeniden izin verir ve belli bir ölçüde
kapitalist üretim ve tüketim biçimlerine geri döner. Kimileri paraya kavuşur ve
iyi yaşamaya başlarlar, yaşam genel olarak daha aydınlık ve katlanılır olur. Bu
dönüşüm yazında da görülebilir, 1925'te Komünist Partisi'nin merkez kurulu
proleterlere karşılık yol arkadaşlarından, estetlerden yana karar alır.
"Yazının," der bu karar, "geçmişin kültürel mirasına ve yazının
uzmanlarına karşı düşüncesizce ve küçümsercesine tutum sergilemesi doğru değildir.
Yapay bir bi çimde, limonlukta proleter yazını üretmek isteyenlerin bu
çabalarıyla savaşmaları da gerekir." Estetler yeni bir güç edinmiş
olurlar, yeni bir romantik akım baş gösterir ve Sovyet yazınının en ilginç
yaratılan bu sırada ortaya çıkar, yeni yazarların kişiliği bu sırada oluşur.
ZAMYATİN
Serapion Kardeşlerin önderi Yevgeni Zamyatin' dir (1884-1937)
. Başyapıtı Rusya' da yayımlanmamıştır; çünkü XXIII. yüzyılın kolektif
toplumundan söz etmekte ve bu şeffaf ütopya Rus sistemini sert bir biçimde
eleştirmektedir; kitap uzun süre anti-bolşevik basının elinde büyük bir gerekçe
olmuştur. Zamyatin 1932'de Rusya'yı terk etti ve Paris'e sığındı.
PİLNYAK
Boris Pilnyak (1894-1987, kentsoylu ailedendir) Remizov ve
Beliy'in karmaşık, halkçı-romantik biçeminin sürdürücüsüdür. Batılı insana bu
ses tonu sel gibi boşanan lirizmiyle ve şaşırtıcı ara tümceleriyle hoş bir
biçimde Stern'i ve Jean Paul'ü, romantizmi anımsatır. Pilnyak yeni Ruslar
arasında her durumda en özgün yetenektir. Lidiya Seyfullina (1889-1954, köylü
ve Tatar bir aileden gelmektedir) 1921 'de yayımladığı ve Rus toplumunun büyük
bir sorunuyla, küme halinde dolaşan yabanıllaşmış çocuklarla ilgili öyküleriyle
büyük bir başarı kazandı.
BABEL
İsaak Babel'in (1894-1941, Yahudi bir tüccar ailenin
çocuğudur) Atlı Ordu adlı kitabı (1927) Bugyonniy'in ordusu üzerine iyiliğin ve
sevginin birden ortaya çıkan ışınlarını evrensel suç ve pislik üzerinde
Gorki'ce yansıtarak romantik bir tablo sunar.
PASTERNAK
Boris Pasternak (1890-1956) seçkin bir aileden gelmektedir
ve seçkin bir kültüre sahiptir. İnatçı bireyselliği dolayısıyla pek çok
saldırıya uğramıştır, ama 1934'teki Yazarlar Kongresi'nde resmen Sovyetlerin
yaşayan en büyük yazarı seçilir.
YERGİ
Yeni romantiklerin yanı sıra bu dönemin en ilginç yazınsal
çizgisi satiradır. Rusların kendini suçlama ve sergileme eğilimini, geçen
yüzyılın yazınının büyük geleneğini diktatörlük de yok edemedi. Günümüz
yaşamının itici olgularıyla çok eğlenceli ve yaygın bir yazın ilgilenmektedir.
ROMANOV
Yazarlar alay silahını en başta yeni yaşama uyum
sağlayamayanlara, kentsoylu geleneklerden bir türlü kurtulamayanlara
yöneltiyorlar; Pantyeleymon Romanov'un (1885- 1938) romanları ve öyküleri
bunlardan söz eder. Bunlardan Üç Çift İpek Çorap Macarca'ya da çevrildi; Batılı
okuyucu bu romandan insanların ve kadınların Moskova'da da Peşte' deki gibi
oldukları sonucunu çıkarır. Romanov seviye ilişkin anlayışın değişmesi ve onun
ruhsal etkileri üzerine çok eğlenceli öyküler yazmıştır.
İLF VE
PETROV
İlya İlf (1897-1937) ve Yevgeni Petrov (1903-1942) benzeri
biçimde eski dünyanın kalıntılarıyla, özellikle de hiç bitmeyen ve yok
edilemeyen kalıntılarıyla, bencillikle ve açgözlülükle alay eder, her yapıtı
birlikte yazmaktadırlar. Macarca'ya da çevrilmiş olan romanları 12 Sandalye'nin
(1927) kahramanı üçkağıtçı Ostap Bender Rusya' da o denli büyük bir güncellik
kazanmıştır ki romanın sonunda ölmüş olan Bender'i hemen bir sonraki
romanlarında yeniden canlandırmışlardır.
KATAYEV
Valentin Katayev'in ( 1897-1986, yol arkadaşıdır)
Zimmetçiler adlı romanı artık yeni yaşamın yozluklarına cephe alır. Kitaptan
anlaşıldığına göre, Sovyetler Birliği'nde de namuslu yollarla elde edilmemiş
olan büyük paralarla pek güzel, tümüyle bir beyefendi gibi ve tümüyle budalaca
yaşanabilir. Öyle görünüyor ki, yeni Rus yazınının mizahçıları, sol kanadın
beklentisinin tersine, yazınsal geleneklerden pek kopmamışlardır, hatta büyük
usta Gogol'ün her birinin üzerindeki olumlu etkisi pek güçlü bir biçimde
duyumsanmaktadır: Alaycıdırlar ve aynı zamanda dünyanın insanın yüreğine korku
salan yanını görünce dehşete kapılmaktadırlar.
EHRENBURG
İlya Ehrenburg'u da (1891-1967) her ne denli Sovyet
yazınıyla bağlantısı öteki yazarlara göre daha gevşek olsa da mizahçılar
arasında anabiliriz onu; bolşevizmden yana tutum almaya pek geç karar
vermiştir, yaşamının büyük bölümünü yurtdışında geçirir ve büyük başarıyı Rus
değil de Yahudileri konu alan Lasik Roitschwantz ile kazanmıştır; ama Mihail
Likov adlı romanı Rusya'nın yaşamı üzerine çok ilginç ve önyargısız bir görüntü
çizer.
YENİ
GERÇEKÇİLİK
Sovyet Rusya'sı her ne denli ayrı, Avrupa dışı bir dünya
olsa da, her ne denli Avrupa'ya kapalı olsa da, gizemli bir kılcal damar
sistemi yasası geçerlidir ve tüm Rus yazınında da Ortak Avrupa yazınındaki
değişimler gerçekleşmektedir. Yirmili yılların en başında Rusya' da daizmcilikler
önde gelmektedir, yirmili yılların ortasında güçlenen yeni romantizm ve yergici
eğilim Avrupa'nın neofrivolizminin karşılığıdır; derken, Rusya' da da tepki
çıkar ortaya, geçen yüzyılın roman biçemine geri dönülür. Yirmili yılların
sonunda ortaya çıkan yeni romancılar Tolstoy'a yönelirler: Geniş, nesnel bir
gerçekliği betimlerler, bu akıma sosyalist gerçekçilik adını verirler -
gerçekçiliğin yanındaki "sosyalist" sıfatı tıpkı Batı'nın parolası
"yeni nesnellik"teki "yeni" sözcüğü gibi gereksizdir.
FADEYEV
VE ŞOLOHOV
Asya bozkırlarının yazarı Aleksandr Fadeyev (1901-1956) ve
şimdiye değin yazılmış en iyi Sovyet romanı olan Ve Durgun Akardı Don'un (1929)
yazarı Mihail Şolohov (1905- 1984) bu tip yeni gerçekçilerdendir. Yazar,
besbelli, bu kitapla Savaş ve Barış'ın
modem bir çeşitlemesini yazmak istemiştir. Kahramanı tüm Kazaklardır; savaştan
önceki barışçı doğalarını tanıtır, savaştaki savaşımlarını ve devrimcilerle
karşı-devrimciler arasındaki işkence dolu kıvranışlarını betimler; Tolstoy'ca
bir zevkle yine de güzel olan yaşamın tadına varışlarını anlatır ... Bu romanı
okurken sanki geçen yüzyılın altın çağının yazarlarından birinin romanıni
okuduğumuz duygusuna kapılırız; yalnızca betimlediği dünya her türlü imgelemin
üzerinde bir biçimde dehşetle ve acımasızlıkla doludur.
BEŞ
YILLIK PLAN
Gerçekçi akımı siyasal olaylar da destekledi. Sovyet
egemenliği 1928'de yeniden katılaştı. NEP başarısızlıkla sonuçlandı ve onun
yerini imparatorluğu sarsan ekonomik bunalımdan çıkış yolunu ülke ölçüsünde
gerçekleştirilecek bir çalışmanın itici gücünde arayan Beş Yıllık Plan aldı.
Her büyük siyasal dönüşümde olduğu gibi, baskı altında olduklarını duyumsayan
yeteneksiz ozanlar şimdi de söz sahibidirler: Yazında yeteneğe geçerlilik
sağlayan anarşiye bir son verilmesi ve yazın için de bir Beş Yıllık Plan
hazırlanması isteminde bulundular. Hükümet bu düşünceyi sempatiyle karşıladı ve
RAP'ın, Proleter Yazarlar Birliği'nin başkanı Averbach'ı yazınsal beş yıllık
planı yönlendirmekle görevlendirdiler. Bununla aktivistler estetleri yine
yenmiş oldular, proleter yazarlar yol arkadaşlarını, tez yandaşları Güzellik ve
Doğruluk yandaşlarını yenmiş oldular.
AKTİVİZM
"Sovyet yazınının tek amacının Beş Yıllık Plan ve bu
çerçevede süren katman sava şının betimi" olduğunu ilan ettiler. Yazının
Magnyitogorsk'unu, yani dev boyutlu sanayi merkezini yaratmak gerekiyordu.
Yazarın yalnızca güncel olaylar üzerine yazma özgürlüğü vardı. Bir yayınevi bir
romanın elyazmasını, üzgün olduğunu, yayımlayamayacağını, çünkü romanın üç yıl
önce geçtiğini belirterek geri göndermişti. Yazarları sanayi yerleşmelerine,
kolhozlara (kolektif çiftliklere) ve orduya dağıttılar, buralarda Beş Yıllık
Plan'ın utkuyla ilerleyişi üzerine yazacaklardı; örneğin, aşağı Don kıyısı
madenlerindeki üretim artışı üzerine. Yazarlar belli bir sürede, örneğin, iki
ay içinde romanı yazmayı üstleniyorlardı ve sanayide ulaşılan başarılardan söz
eden gazeteler aynı zamanda okuyucuları romanların nasıl gittiğinden de
haberdar ediyorlardı. Yazına da "sosyalist yarışma" ilkesini
getirmek, en hızlı ve en etkin romanı ödüllendirmek istiyorlardı. Aynca, on bin
kişiden oluşan bir yazınsal terör birliği kurmayı da planlamışlardı. .. Ve de
yazarlar yazıyorlardı, başka ne yapabilirlerdi ki? İyi yazarlar iyi şeyler
yazdılar; Pilnyak en iyi kitabı olan Volga Hazar Denizi'ne Dökülür adlı romanı,
Katayev Macarca'ya da çevrilmiş olan Hurra'yı, Şolohov ise kolhozların çalışmalarından
söz eden Uyandırılmış Toprak adlı romanı yazdı:
Tarım işçileri ulusal kongresi bunları iki gün boyunca tartıştı; çünkü Ruslar
yazını tıpkı eskiden olduğu gibi günümüzde de çok ciddiye almaktadırlar. Ama
kötü yazarlar yine de salt çoğunluktaydılar. Ve en iyilerin ses tonunda da zorlama
bir §ey, sahte bir çınlayış vardı. Buyruk üzerine yazmak güç iştir, içtenlikli
bir inancımız söz konusu olsa bile. Ve de ozanın dünyanın tüm ozanlarının
savaştığı bir şeyi övmesi güçtür: Makinenin insana üstün gelmesini. Başka
koşullar altında bir Giono ya da Tamasi benzeri büyük bir lirik ve halkçı öykücü
olabilecek Boris Pilnyak şunları söylemek zorundadır: "Ve anlatmaya gücüm
yok, sözcüklere dökmek olanaksız ki, burada toplarımış bulunanların atalarının
doğduğu ve öldüğü topraklarda ( ... ) her şeyin yüreğinin bir parçası durumuna
geldiği, koyunların otladığı, artık beş yüz yıllık olan salın onları ırmağın
karşı kıyısına taşıdığı bu topraklarda, burada bir uçak yatıyor - insanı göğe
çıkaran insan iradesi." Sistem geçerlilik kazanmadı. Yazarların ellerinde
kronometreyle yazacak halleri yoktu - ve bundan da büyük sorun ise okuyucuların
böyle yazılmış bir kitabı okumaya gönlü yoktu. Sistem üç yıl sürdü. İşte, ondan
sonra, Gorki'nin araya girmesiyle parti 1932'de liberalizm açısından
1925'tekinden daha ileri giden bir karar aldı. "Yol arkadaşlarının"
resmen Rus yazınının en iyi temsilcileri olduğu benimsendi, RAP dağıtıldı ve
Rusya' da bu gibi zamanlarda adet olduğu üzere, Averbach ve sesi en çok çıkan
yandaşları sürgüne gönderildi. Bundan böyle yazarın yalnızca bir tek ilkeyi
göz önünde bulundurması gerektiği ilan edildi: Yazdığı şeyin iyi bir şey
olmasını. Otuzlu yılların bundan sonraki gelişmeleri üzerine pek az bilgimiz
var. Tehditkar savaş tehlikesinin etkisiyle bu tarihe dek uluslararası ilkeler
ilan etmeye çabalayan yazında "Sovyet anayurt" kavramına daha geniş
bir yer verilmesine izin verildi ve bununla bağlantılı olarak Rus geçmişine
karşı ilgi güçlendi. Tarihsel romanlar moda oldu, Rus yazınının büyükleri ise,
örneğin, ölümünün yüzüncü yılında Lermontov devasa baskı sayısıyla okuyuculara
ulaştırıldı. Bir zamanlar aforoz edilmiş olan Dostoyevski yeniden Rusya'nın
ulusal yazan oldu.
SAHNE
Tiyatroyu da anımsamamız gerekiyor. Sahne sanatı Çarlık Rusya'
sının son zamanlarında da dünyada birinciydi. Sovyet egemenliği sırasında son
barış yıllarının eğilimleri yaşamını sürdürür; yöneticileri de çoğunlukla
onlardır: Stanislavski doğalcı akımı temsil etmektedir, Meyerhold gözüpek bir
yenilikçidir, Tairov bu ikisi arasında bir orta yol arayışı içindedir.
Meyerhold'un ve Tirov'un ilkesi sahnenin sahneye ait olması gerektiğidir:
Yazına tercüman olmak gibi bir görevi yoktur - tiyatro oyuncusunun konuşması,
davranışı, sahneye çıkması, ayrıca dekorlar ve eşlik eden müzik metinle aynı
önemdedir. Doğalcı sahnenin ayrıntılara düşkün, pek önemli olmayan sanatına
karşılık, ayrıntılara pek önem vermeyen bir soyutluk ardındadırlar. Yirmili
yıllarda Meyerhold'un akımı utkuya ulaştı, ta ki otuzlu yıllarda burada da
gerçekçi tepki baş gösterinceye dek; 1937'de Meyerhold büyük devlet
tiyatrosunun yönetiminden alındı ve küçük bir deneme sahnesi ona bırakıldı.
KLASİKLER
Bir zamanlar tezli olarak yeniden yazılmış olan klasik oyun
Sovyet sahnesinin ilginç bir özelliğiydi; örneğin, Schiller'in uygun bir
biçimde değiştirilmiş Don Carlos'u. Hamlet'i içindeki tüm kentsoylu ve eskimiş
öğeyi çıkararak oynadılar, örneğin, ruh çıkarıldı; Hamlet'in kendisi bir ruh
kılığına girer ve öç alma planlarına öbürlerini bu yolla katar. Ophelia ise
çıldırmaz, böyle olsa pek romantik olacaktır, kendisini içkiye verir ve sarhoş
bir durumdayken suda boğulur. Yeni nesnelliğin ruhuna uygun olarak daha
sonraları Shakespeare de tam ve değişiklik yapılmaksızın oynanmaya başladı.
DRAM
YAZARLAR!
Programa hizmet edenler çoğunlukla daha önce şiir ve roman
yazarı olarak karşılaştığımız kişilerdi: Gorki, Vsevolod, İvanov, Katayev vb.
Yeni Rus tiyatro oyunu yazarları arasında Afinogenov, Korku adlı oyunuyla
belirgin bir yere sahiptir; kahramanı Sovyetlerin karşı-devrimci kanılarına
karşın çalışmalarında desteklediği bilgin Pavlov'dur; bir de Pogodyin'in ünlü
oyunu Aristokratlar göze çarpar; bunlar kontlar değil de yeraltı
aristokratlarıdır; kolektif sorumluluk bilincinin büyük bir bunalım sırasında
onurlu insanlara dönüştürdüğü tutuklulardır. Sovyetler Birliği, egemenliği
altındaki yarı barbar azınlıkların bağımsız sanatını geliştirmeye de çabalamış
ve bu halklar da ilginç ve kendine özgü bir tiyatro kültürü yaratmışlardır;
Buryat Moğollarının halkçı oyunları özellikle övülür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder