Moskova

Moskova

9 Kasım 2024 Cumartesi

Rus Edebiyatının Unutulmaz Kadın Kahramanları


Guillermo Erades

Kaynak: https://oggito.com/   

 

Rus edebiyatındaki kadın karakterler kendi yaşamlarını zora sokma konusunda olağanüstü bir başarı gösterirler.

Çoğu televizyon izleyicisi, Savaş ve Barış’ın son BBC uyarlamasını izledikten sonra Tolstoy’un başyapıtını tozlu raflardan indirip yeniden okuma isteği duydu. Kim bilir, belki de Nataşa Rostova’nın çekiciliğine kapılan cesur okurlar arasında Rus edebiyatının uçsuz bucaksız dünyasına dalmak ve oralarda başka unutulmaz kadın karakterler bulmak isteyenler de vardır ama nereden başlamalı?

Hepimiz biliyoruz ki, mutlu kadın karakterlerin çoğu büyük ölçüde birbirine benzer. Mutsuz karakterlerse genellikle kendilerine özgü yöntemlerle mutsuzluğun pençesine düşerler.

Ama şunu unutmayalım; Anglo-Sakson edebiyat dünyasının aksine Rus edebiyatında mutlu karakterlere pek rastlanmaz.

Hatta diyebiliriz ki, Rus edebiyatındaki kadın karakterler kendi yaşamlarını zora sokma konusunda olağanüstü bir başarı gösterirler.

Yine de bunu bir sorun olarak niteleyemeyiz çünkü onların edebi birer karakter olarak sergilediği performans, büyük ölçüde acı çekme potansiyellerine ve trajik kaderlerine dayanır – yani Rus olmanın getirdiği özgün niteliklere.

İlk romanım Back to Moscow’un anlatıcısı kendini Moskova’da, Rus edebiyatındaki kadın karakterler üzerine bir doktora çalışması yaparken, daha doğrusu yapıyormuş gibi davranırken bulur. Gerçek yaşamda yolunu bulmasıysa ancak Rus klasiklerinden öğrendiklerini anımsaması sayesinde mümkün olur. Fakat zaman içerisinde şunu fark eder: Rusya artık Tolstoy’un ya da Çehov’un anlattığı Rusya değildir. Aksine 21. yüzyılın Moskova’sında kadınlar, derin bir dönüş sürecinin ortasındaki bu kaotik metropolde, nadiren kitaba uygun davranır.

Rus kadın karakterler hakkında anımsanması gereken bir detay: onların hikâyeleri, sonsuza kadar mutlu yaşamakla ve bu uğurda karşılarına çıkan bütün engelleri ne pahasına olursa olsun aşmakla ilgili değildir.

Kadın ya da erkek fark etmez, Rus edebiyatındaki bütün kahramanlar – Rus değerlerinin münferit birer koruyucusu olarak – hayatta bireysel mutluluktan çok daha fazlasının olduğunu bilir ve ona göre davranırlar.

 

Tatyana Larina, Yevgeni Onegin

Başlangıçta Tatyana vardı. O, Rus edebiyatının Havva’sı. Yalnızca bu denli etki bırakan ilk kadın karakter olduğu için değil, aynı zamanda Rusların kalbinde Puşkin’in tanrısal bir yeri olduğu için. Rusların neredeyse tamamına yakını (hele bir de birkaç kadeh votka içilmişse) Puşkin’in bütün şiirlerini size ezbere okuyabilirler. Yevgeni Onegin aslında Onegin’in değil, ona aşık olan Tatyana’nın hikâyesidir. Modern Avrupa’nın değerleriyle yozlaşan hedonist Onegin’in aksine Tatyana, Gizemli Rus Ruhunun özünü ve saflığını temsil eder.

 

Anna Karenina

Onegin’in cazibesine kapılıp onunla kaçmayı reddeden Tatyana’nın aksine Tolstoy’un Anna’sı, Wronsky ile birlikte olabilmek uğruna hem kocasını hem de oğlunu terk etmeyi göze alır. Her şeyi sorun haline getirme konusunda olağanüstü maharetli olan Anna, bedelini ödemek zorunda kalacağı bütün yanlış seçimleri yapar. Fakat asıl hatası ne yaşadığı ilişkidir ne de geride bıraktığı çocuğu. Anna’nın trajik kaderinin özünde Tatyana’da gördüğümüz fedakârlık nosyonunun unutuluşu ve romantik arzuları beslemeye yönelik bencil davranış tarzı bulunur: o yüzden tünelin sonunda ışık görsen dahi sakin ol ve kenara çekil; zira bu, yalnızca yaklaşmakta olan bir tren de olabilir. 

 

Sonya Marmeladova, Suç ve Ceza

Hem bir fahişe hem de bir azize olan Sonya, varoluşunu uzun bir şehitlik yolu olarak kabul eder ve bu haliyle Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında Raskolnikov’un antitezi haline gelir. Onun suçlarını öğrendikten sonra dahi uzaklaşmaz; aksine romandaki unutulmaz sahnelerden birinde ona İncil’den pasajlar okur ki, seçtiği kısım Lazarus’un diriliş hikâyesidir. Sonya, Raskolnikov’u affedebilir çünkü ona göre bütün insanlar Tanrı önünde eşit olduğundan hesap sormak ancak Tanrı’ya mahsustur. Nedamet getirmeye istekli katiller için gerçek bir hazine.

 

Natalya Rostova, Savaş ve Barış

Natalya herkesin hayali; akıllı, neşeli, doğal. Puşkin’in Tatyana’sının faziletleri ne denli gerçek dışıysa Tolstoy’un Natalya’sının meziyetleri o denli gerçekçi. Yaşayan bir kadın Natalya. Sahip olduğu bütün özellikler bir yana, onu asıl gerçekçi kılan şeyler 19 Yüzyıl kadınına özgü kaprisleri, cilveli tutumu ve alaycı saflığı. Savaş ve Barış’ın ilk kısımlarında etrafına neşe saçan, keyifli ve büyüleyici bir genç kız olarak tanıdığımız Natalya, sayfaları çevirdikçe büyür, büyüdükçe payına düşen hayat derslerinin de etkisiyle kararsız kalbini ehlileştirir ve bilge bir kadın haline gelir. Rus edebiyatında alışık olmadığımız türden bir kadın karakter olarak Natalya, bin sayfadan daha uzun bir süre boyunca gülümsemeye devam eder.

 

İrina Prozorova, Üç Kız Kardeş

Çehov’un Üç Kız Kardeş’inin başlangıcında İrina, kardeşlerin en küçüğü, neşeli ve umut doludur. Taşra hayatından bunalan büyük kardeşleri sürekli mızmızlanır ve huysuzlanırken İrina’nın naif ruhu etrafına sonsuz bir iyimserlik saçar. Gerçek aşkı bulacağına inandığı Moskova’ya dönmenin hayallerini kurar. Fakat Moskova’ya taşınma umudu azaldıkça ve İrina, yaşamının sonuna kadar köyünde sıkışıp kalabileceğini anladıkça yaşama sevincini kaybetmeye başlar. Çehov, İrina ve kız kardeşleri üzerinden bize, pek de kabullenmek istemediğimiz bir gerçeği anımsatır: hayat, ara sıra kısa neşe patlamalarıyla kesintiye uğrayan ama aslında sıkıcı anların peş peşe eklenmesinden oluşan bir silsiledir. Bizler de tıpkı İrina gibi zamanımızın çoğunu hiçbir işimize yaramayan düşüncelerle oylanarak, sürekli daha iyi bir geleceğin hayalini kurarak ve zaman geçtikçe kendi varlığımızın önemsizliğini idrak ederek geçiriyoruz.

 

Liza Kalitina, Asilzade Yuvası

Asilzade Yuvası’nda Turgenyev, mükemmel bir Rus kadın karakter tasvir eder: genç, naif ve temiz kalpli. Liza’nın karşısına iki adam çıkar, biri genç ve yakışıklı bir subay, ötekiyse yaşlı ve kederli, üstelik evli bir adam. Ama Liza’nın seçimi Rus edebiyatı açısından şaşırtıcı değildir. Elbette mutsuz olmayı tercih eder. Bütün hikâye boyunca melankolik bir hüznün peşinden koştuktan sonra aşktan vazgeçip manastıra gider ve kendine göre fedakârca ama aslında yoksunluklardan ibaret bir hayat sürer. “Mutluluk benim için değildi,” diye açıklar durumunu, “mutlu olmayı umut ettiğimde bile kalbimde her zaman tarifsiz bir ağırlık olurdu.”

 

Margarita, Usta ve Margarita

Gelmiş geçmiş en tuhaf kadın karakterlerden biri. Romanın başlangıcında evli ve mutsuz bir kadın olan Margarita, zaman içerisinde önce efendinin sevgilisi ve ilham perisi olur ardından adeta süpürgesiyle uçan bir cadıya dönüşür. Margarita, tıpkı Sonya’nın Raskolnikov için olduğu gibi, efendisi için sonsuz bir enerji kaynağıdır – şifacı, sevgili, kurtarıcı. Efendinin başı derde girdiğinde Şeytan’a başvurarak onunla Faustvari bir anlaşma yapar ve bu dünyada olmasa bile nihayetinde sevgilisine kavuşur. 

 

Olga Semenova, Sevgili

Çehov, Sevgili’de Olga Semenova’nın hikâyesini anlatır. Sevgi dolu, nazik bir ruh, sevmek için yaşadığı söylenen basit bir insan. Ama zavallı Olga, kendisini bir anda genç bir dul olarak bulur. Hem de bir değil, iki kez. Hayatında sevecek bir erkeğin kalmadığına kanaat getirdiğinde yaşamda uğruna yaşanacak bir şey olmadığı fikrine inanır ve kendi köşesine çekilir. Tolstoy, Sevgili ile ilgili bir eleştiri yazısında, Çehov’un aslında derin düşünceleri ve incelikli zevkleri olmayan bir kadınla dalga geçmek istediğini ama kazara çok sevimli bir karakter yarattığını yazmıştır. Tolstoy sözlerini sakınmadan devam eder ve Çehov’un Olga’nın aklını yargıladığını, ona karşı aşırı sert bir tavır takındığını belirtir. Tolstoy’a göre Olga, Rus kadınının ve erkeğinin bilmediği bir erdemin, koşulsuz sevginin temsilidir.

 

 Madam Odintsova, Babalar ve Oğullar

Turgenyev’in Babalar ve Çocuklar’ındaki (sıklıkla hatalı bir şekilde Babalar ve Oğullar olarak çevrilir) Madam Odintsova, isminin Rusça manasından da anlaşılacağı üzere yalnız bir kadındır – en azından kendi zamanının standartlarına göre. Turgenyev, Madam Odintsova karakteriyle tuhaf bir portre ortaya koysa da, yaşlanmasına rağmen dinçliğini koruyan bu karakter, kendi kuşağını temsil eden edebi kahramanlar bakımından öncü nitelikler taşır. Mesela toplum tarafından kendilerine dayatılan tüm yükümlülükleri sorgusuz sualsiz kabul eden diğer tüm kadın karakterlerden farklıdır: annesiz, dul ve çocuksuz. Hayatı pahasına da olsa bağımsızlığını sürdürmeye kararlı olan Odintsova, Puşkin’in Tatyana’sından anımsadığımız tutumla, gerçek aşkı bile reddeder.

 

Nastasya Filipovna, Budala

Budala’nın kahramanı Nastasya Filipovna, kendi içinde Dostoyevski’nin karmaşıklığının bir örneğidir. Küçük yaşlarda yetim kalır, yaşça kendisinden hayli büyük bir adamın metresi olarak büyütülür ve nihayetinde kendi güzelliğinin kurbanı olur. Payına düşen hayattan sıyrılmak adına bir yandan kendi femme fatale versiyonu olmaya çalışan Nastasya öte yandan vermiş olduğu bütün kararları gölgede bırakan suçluluk duygusundan kurtulamaz. Tıpkı Rus edebiyatının öteki kadın karakterlerine olduğu gibi, hayat ona da çeşitli seçenekler sunar, genellikle de erkekler. Fakat elbette Rus geleneğinden ayrılmaz ve hatalı seçimlerle kendi trajik sonunu yaratır.

 

Çeviren: Fulya Kılınçarslan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder