Guillermo
Erades
Kaynak: https://oggito.com/
Rus
edebiyatındaki kadın karakterler kendi yaşamlarını zora sokma konusunda olağanüstü
bir başarı gösterirler.
Çoğu televizyon izleyicisi, Savaş ve Barış’ın son BBC
uyarlamasını izledikten sonra Tolstoy’un başyapıtını tozlu raflardan indirip
yeniden okuma isteği duydu. Kim bilir, belki de Nataşa Rostova’nın çekiciliğine
kapılan cesur okurlar arasında Rus edebiyatının uçsuz bucaksız dünyasına dalmak
ve oralarda başka unutulmaz kadın karakterler bulmak isteyenler de vardır ama
nereden başlamalı?
Hepimiz biliyoruz ki, mutlu kadın karakterlerin çoğu büyük
ölçüde birbirine benzer. Mutsuz karakterlerse genellikle kendilerine özgü
yöntemlerle mutsuzluğun pençesine düşerler.
Ama şunu unutmayalım; Anglo-Sakson edebiyat dünyasının
aksine Rus edebiyatında mutlu karakterlere pek rastlanmaz.
Hatta diyebiliriz ki, Rus edebiyatındaki kadın karakterler
kendi yaşamlarını zora sokma konusunda olağanüstü bir başarı gösterirler.
Yine de bunu bir sorun olarak niteleyemeyiz çünkü onların
edebi birer karakter olarak sergilediği performans, büyük ölçüde acı çekme
potansiyellerine ve trajik kaderlerine dayanır – yani Rus olmanın getirdiği
özgün niteliklere.
İlk romanım Back to Moscow’un anlatıcısı kendini
Moskova’da, Rus edebiyatındaki kadın karakterler üzerine bir doktora çalışması
yaparken, daha doğrusu yapıyormuş gibi davranırken bulur. Gerçek yaşamda yolunu
bulmasıysa ancak Rus klasiklerinden öğrendiklerini anımsaması sayesinde mümkün
olur. Fakat zaman içerisinde şunu fark eder: Rusya artık Tolstoy’un ya da
Çehov’un anlattığı Rusya değildir. Aksine 21. yüzyılın Moskova’sında kadınlar,
derin bir dönüş sürecinin ortasındaki bu kaotik metropolde, nadiren kitaba
uygun davranır.
Rus kadın karakterler hakkında anımsanması gereken bir
detay: onların hikâyeleri, sonsuza kadar mutlu yaşamakla ve bu uğurda
karşılarına çıkan bütün engelleri ne pahasına olursa olsun aşmakla ilgili
değildir.
Kadın ya da erkek fark etmez, Rus edebiyatındaki bütün
kahramanlar – Rus değerlerinin münferit birer koruyucusu olarak – hayatta
bireysel mutluluktan çok daha fazlasının olduğunu bilir ve ona göre
davranırlar.
Tatyana
Larina, Yevgeni Onegin
Başlangıçta Tatyana vardı. O, Rus edebiyatının Havva’sı.
Yalnızca bu denli etki bırakan ilk kadın karakter olduğu için değil, aynı
zamanda Rusların kalbinde Puşkin’in tanrısal bir yeri olduğu için. Rusların
neredeyse tamamına yakını (hele bir de birkaç kadeh votka içilmişse) Puşkin’in
bütün şiirlerini size ezbere okuyabilirler. Yevgeni Onegin aslında Onegin’in
değil, ona aşık olan Tatyana’nın hikâyesidir. Modern Avrupa’nın değerleriyle
yozlaşan hedonist Onegin’in aksine Tatyana, Gizemli Rus Ruhunun özünü ve
saflığını temsil eder.
Anna
Karenina
Onegin’in cazibesine kapılıp onunla kaçmayı reddeden
Tatyana’nın aksine Tolstoy’un Anna’sı, Wronsky ile birlikte olabilmek uğruna
hem kocasını hem de oğlunu terk etmeyi göze alır. Her şeyi sorun haline getirme
konusunda olağanüstü maharetli olan Anna, bedelini ödemek zorunda kalacağı
bütün yanlış seçimleri yapar. Fakat asıl hatası ne yaşadığı ilişkidir ne de
geride bıraktığı çocuğu. Anna’nın trajik kaderinin özünde Tatyana’da gördüğümüz
fedakârlık nosyonunun unutuluşu ve romantik arzuları beslemeye yönelik bencil
davranış tarzı bulunur: o yüzden tünelin sonunda ışık görsen dahi sakin ol ve
kenara çekil; zira bu, yalnızca yaklaşmakta olan bir tren de olabilir.
Sonya
Marmeladova, Suç ve Ceza
Hem bir fahişe hem de bir azize olan Sonya, varoluşunu uzun
bir şehitlik yolu olarak kabul eder ve bu haliyle Dostoyevski’nin Suç ve
Ceza’sında Raskolnikov’un antitezi haline gelir. Onun suçlarını öğrendikten
sonra dahi uzaklaşmaz; aksine romandaki unutulmaz sahnelerden birinde ona
İncil’den pasajlar okur ki, seçtiği kısım Lazarus’un diriliş hikâyesidir.
Sonya, Raskolnikov’u affedebilir çünkü ona göre bütün insanlar Tanrı önünde
eşit olduğundan hesap sormak ancak Tanrı’ya mahsustur. Nedamet getirmeye istekli
katiller için gerçek bir hazine.
Natalya
Rostova, Savaş ve Barış
Natalya herkesin hayali; akıllı, neşeli, doğal. Puşkin’in
Tatyana’sının faziletleri ne denli gerçek dışıysa Tolstoy’un Natalya’sının
meziyetleri o denli gerçekçi. Yaşayan bir kadın Natalya. Sahip olduğu bütün
özellikler bir yana, onu asıl gerçekçi kılan şeyler 19 Yüzyıl kadınına özgü
kaprisleri, cilveli tutumu ve alaycı saflığı. Savaş ve Barış’ın ilk
kısımlarında etrafına neşe saçan, keyifli ve büyüleyici bir genç kız olarak
tanıdığımız Natalya, sayfaları çevirdikçe büyür, büyüdükçe payına düşen hayat
derslerinin de etkisiyle kararsız kalbini ehlileştirir ve bilge bir kadın
haline gelir. Rus edebiyatında alışık olmadığımız türden bir kadın karakter
olarak Natalya, bin sayfadan daha uzun bir süre boyunca gülümsemeye devam eder.
İrina
Prozorova, Üç Kız Kardeş
Çehov’un Üç Kız Kardeş’inin başlangıcında İrina,
kardeşlerin en küçüğü, neşeli ve umut doludur. Taşra hayatından bunalan büyük
kardeşleri sürekli mızmızlanır ve huysuzlanırken İrina’nın naif ruhu etrafına
sonsuz bir iyimserlik saçar. Gerçek aşkı bulacağına inandığı Moskova’ya dönmenin
hayallerini kurar. Fakat Moskova’ya taşınma umudu azaldıkça ve İrina, yaşamının
sonuna kadar köyünde sıkışıp kalabileceğini anladıkça yaşama sevincini
kaybetmeye başlar. Çehov, İrina ve kız kardeşleri üzerinden bize, pek de
kabullenmek istemediğimiz bir gerçeği anımsatır: hayat, ara sıra kısa neşe
patlamalarıyla kesintiye uğrayan ama aslında sıkıcı anların peş peşe
eklenmesinden oluşan bir silsiledir. Bizler de tıpkı İrina gibi zamanımızın
çoğunu hiçbir işimize yaramayan düşüncelerle oylanarak, sürekli daha iyi bir
geleceğin hayalini kurarak ve zaman geçtikçe kendi varlığımızın önemsizliğini
idrak ederek geçiriyoruz.
Liza
Kalitina, Asilzade Yuvası
Asilzade Yuvası’nda Turgenyev, mükemmel bir Rus kadın
karakter tasvir eder: genç, naif ve temiz kalpli. Liza’nın karşısına iki adam
çıkar, biri genç ve yakışıklı bir subay, ötekiyse yaşlı ve kederli, üstelik
evli bir adam. Ama Liza’nın seçimi Rus edebiyatı açısından şaşırtıcı değildir.
Elbette mutsuz olmayı tercih eder. Bütün hikâye boyunca melankolik bir hüznün
peşinden koştuktan sonra aşktan vazgeçip manastıra gider ve kendine göre
fedakârca ama aslında yoksunluklardan ibaret bir hayat sürer. “Mutluluk benim
için değildi,” diye açıklar durumunu, “mutlu olmayı umut ettiğimde bile
kalbimde her zaman tarifsiz bir ağırlık olurdu.”
Margarita,
Usta ve Margarita
Gelmiş geçmiş en tuhaf kadın karakterlerden biri. Romanın
başlangıcında evli ve mutsuz bir kadın olan Margarita, zaman içerisinde önce
efendinin sevgilisi ve ilham perisi olur ardından adeta süpürgesiyle uçan bir
cadıya dönüşür. Margarita, tıpkı Sonya’nın Raskolnikov için olduğu gibi,
efendisi için sonsuz bir enerji kaynağıdır – şifacı, sevgili, kurtarıcı.
Efendinin başı derde girdiğinde Şeytan’a başvurarak onunla Faustvari bir
anlaşma yapar ve bu dünyada olmasa bile nihayetinde sevgilisine kavuşur.
Olga Semenova,
Sevgili
Çehov, Sevgili’de Olga Semenova’nın hikâyesini
anlatır. Sevgi dolu, nazik bir ruh, sevmek için yaşadığı söylenen basit bir
insan. Ama zavallı Olga, kendisini bir anda genç bir dul olarak bulur. Hem de
bir değil, iki kez. Hayatında sevecek bir erkeğin kalmadığına kanaat
getirdiğinde yaşamda uğruna yaşanacak bir şey olmadığı fikrine inanır ve kendi
köşesine çekilir. Tolstoy, Sevgili ile ilgili bir eleştiri yazısında, Çehov’un
aslında derin düşünceleri ve incelikli zevkleri olmayan bir kadınla dalga
geçmek istediğini ama kazara çok sevimli bir karakter yarattığını yazmıştır.
Tolstoy sözlerini sakınmadan devam eder ve Çehov’un Olga’nın aklını
yargıladığını, ona karşı aşırı sert bir tavır takındığını belirtir. Tolstoy’a
göre Olga, Rus kadınının ve erkeğinin bilmediği bir erdemin, koşulsuz sevginin
temsilidir.
Madam
Odintsova, Babalar ve Oğullar
Turgenyev’in Babalar ve Çocuklar’ındaki (sıklıkla
hatalı bir şekilde Babalar ve Oğullar olarak çevrilir) Madam
Odintsova, isminin Rusça manasından da anlaşılacağı üzere yalnız bir kadındır –
en azından kendi zamanının standartlarına göre. Turgenyev, Madam Odintsova
karakteriyle tuhaf bir portre ortaya koysa da, yaşlanmasına rağmen dinçliğini
koruyan bu karakter, kendi kuşağını temsil eden edebi kahramanlar bakımından
öncü nitelikler taşır. Mesela toplum tarafından kendilerine dayatılan tüm
yükümlülükleri sorgusuz sualsiz kabul eden diğer tüm kadın karakterlerden
farklıdır: annesiz, dul ve çocuksuz. Hayatı pahasına da olsa bağımsızlığını
sürdürmeye kararlı olan Odintsova, Puşkin’in Tatyana’sından anımsadığımız
tutumla, gerçek aşkı bile reddeder.
Nastasya
Filipovna, Budala
Budala’nın kahramanı Nastasya Filipovna, kendi içinde
Dostoyevski’nin karmaşıklığının bir örneğidir. Küçük yaşlarda yetim kalır,
yaşça kendisinden hayli büyük bir adamın metresi olarak büyütülür ve
nihayetinde kendi güzelliğinin kurbanı olur. Payına düşen hayattan sıyrılmak
adına bir yandan kendi femme fatale versiyonu olmaya çalışan Nastasya öte
yandan vermiş olduğu bütün kararları gölgede bırakan suçluluk duygusundan
kurtulamaz. Tıpkı Rus edebiyatının öteki kadın karakterlerine olduğu gibi,
hayat ona da çeşitli seçenekler sunar, genellikle de erkekler. Fakat elbette
Rus geleneğinden ayrılmaz ve hatalı seçimlerle kendi trajik sonunu yaratır.
Çeviren: Fulya Kılınçarslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder