Moskova

Moskova

28 Şubat 2016 Pazar

Dağlarına bahar mı gelecek memleketimin?



M. Hakkı Yazıcı


Pencereden dışarı baktım. Hafiften kar yağıyor, ama hava yumuşak.

Havada Moskova’da şimdiye kadar Şubat ayında hiç görmediğim bir hoşluk var. Yoksa bahar erken mi gelecek diye sevineyim, diyorum; ama ünlü “Mart kapıdan baktırır…” atasözümüz sanki keyfimi yarım bırakmak için hızla dağarcığımdan fırlayıp önüme dikiliyor.

Erken sevinmek doğru değil diye düşünüyorum. Benim tecrübelerime göre Moskova’da değil Mart, Nisan bile bahar sevinci için erken sayılan aylardan. Sevinmek için Mayıs bayramlarını beklemek lazım.

Sonra bilgisayarımı açıp, internetten haberleri gözden geçiriyorum.

Artvin Belediyesi, 'iyi haber' diyerek Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun talimatıyla Artvin Cerattepe'de hukuki süreç bitene kadar maden şirketinin çalışmalarının durdurulduğunu açıklamış.

Al sana halkın kararlı direnişinin minik bir zaferi…

Davutoğlu, “Maden inşaatı için sadece birkaç bin ağaç kesilecekti, bunu büyütmenin ne anlamı vardı” kabilinden bir şeyler söylemiş.

Ürkmüşler belli.

Gezi Direnişi’nin üç beş bin değil, üç beş ağaç için başladığını hatırlamışa benziyorlar.
Keyifleniyorum.

Cerattepe’de inşaatın ertelenmesi, Suriye’de barış ihtimali, falan keyiflenmek için yeterli haberler.

Dağarcığımdan bu defa başka bir şey çıkıp geliyor.

“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin,…” diye bir türkü tutturuyorum.

Hakikaten, Türkiye’min dağları şimdi ne güzeldir?

Bu türküyü okul kantininde arkadaşlarla hep birlikte söylediğimiz günlerdeki gibi coşkuluyum.

Ahmet Arif’in güzelim şiirinden bestelenmiş bu türküyü Rahmi Saltuk da pek güzel söylerdi.

Gerçi, Sam Amca ve Şürekası, “bahar” sözcüğünü de kirletmişlerdi.

Gördük işte “Arap Baharı”nı Libya’da, Mısır’da, Suriye’de…

***
Dışarı çıkıp biraz yürüdüm.

Çok akıllı telefonumla internetten bir Türk haber kanalı bulup bağlanıp, kulaklığı takıp dinliyorum.

Akşam Lokomotif Moskova-Fenerbahçe maçı var.

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan "uçak krizi"nin ardından Rusya’da iki ülke arasındaki gerçekleşecek ilk önem spor karşılaşması olacak.

Endişeliyim aslında. Kötü bir olayın, pis bir provokasyonun olma ihtimali ben korkutuyor.

Parkta yürürken karşılaştığım insanlar kulaklığımdan Türkiye haberlerini dinlediğimi bilseler çok gülerler diye düşünüyorum. N’apim, memleket meselelerinden binlerce kilometre ötede bile olsam kurtulamıyorum.

Derken avluda Vladimir İvanoviç’le karşılaştık.

Birlikte yürümeye başladık. 2. Pesçanaya Sokağına kadar gittik. Lev Yaşin’in evinin önünde durup, onu andık. Yolun karşısında da Nazım’ın evi var.

Nazım’la, Yaşin komşuydular.

“Nazım’la, Yaşin komşuymuşlar. Acaba birbirlerini tanır, komşuluk yaparlar mıydı?” diye soruyorum.

Vladimir İvanoviç, “Olabilir,” diye cevap veriyor. “Nazım’ın karısı Vera, Yaşin’le eşine Türk kahvesi yapmıştır belki de.”

***
Vladimir İvanoviç, akşam maçı beraber seyretmeyi teklif etti, kabul ettim.

Maç 3. Kanalda, şifresiz. Çayımızı içerken arkamıza yaslanıp maçın başlamasını bekliyoruz.

Bana “Sen şimdi Türk takımı diye Fenerbahçe’nin kazanmasını istersin,” dedi.

Durdum, düşündüm.

Fenerbahçe yensin ister miydim? Vladimir İvanoviç benim Galatasaraylı olduğumu, damarlarımı kesseler sarı-kırmızı akacağını biliyor.

Tamam, ben Galatasaraylıyım, ama başka takımların düşmanı değilim. Güzel, dürüst oynayan takımları da takdir ederim. Milliyetçi falan olduğumdan değil, ama ülkemin ve ülkemin takımlarının başarısını da isterim.

Vladimir İvanoviç’in de Dinamo Moskova taraftarı olduğunu biliyorum ya “Peki, bu maçta senin gönlün Lokomotif Moskova’nın galip gelmesinden yana mı?” diye bir karşı soru soruyorum.

Bu sefer o, durup, düşünmeye başlıyor.

“Yahu,” diyor, “Türk takımı, Rus takımı diyoruz da şu takımların kadrolarına baksana kaç tane Rus ya da Türk futbolcu var.”

“Eeee,” diyorum, “Futbol artık böyle bir şey oldu.”

Neyse, fazla uzatmayıp, heyecan olsun diye bu maçta onun Loko’yu ve benim de Fener’i desteklememize karar veriyoruz.

“Bari bahse girelim,” diye ısrar ediyor Vladimir İvanoviç, “Maçı Loko kazanırsa beni Artvin Cerattepe’ye tatile götür,” diyor.

“Peki, Fener kazanırsa sen beni nereye götüreceksin? Lenin Tepeleri’ne mi?”

Gülüşüyoruz.

“Tamam, güzel bir maç olmasını dileyelim. İyi oynayan kazansın,” diyorum.

Bu dakikadan sonra fazla konuşmayıp, gözlerimizi ekrana dikiyoruz.

Hava mülayim, saha güzel…

Maç başladığında hava sıcaklığı “0” dereceyi gösteriyordu. Moskova’ya göre sıcak bir hava denilebilir.

Lokomotiv Stadyumu’nun yeni yapılan çimleri alttan ısıtma olduğu için kar yağışından etkilenmemiş. Karşılaşma mükemmel bir zeminde oynanıyor.

Karşılaşmayı Moskova’da yaşayan yaklaşık 30-40 Fenerbahçeli taraftar izliyor. Eski Moskova muhabiri gazeteci arkadaşımız Fenerbahçeli Cenk Başlamış da İstanbul’dan gelip, tribündeki yerini almış.

Bir önceki Fenerbahçe-Lokomotiv Moskova maçında giydiği tişörtle olay yaratan ve ceza alan Dimitri Tarasov, rövanşı tribünde izliyor.

Tarasov, sahaya üzerinde Putin'in fotoğrafı olan bir tişörtle çıkmıştı. Putin'i askeri giysiler içinde gösteren fotoğrafın altında ise Rusça “Самый вежливый из людей”, yani “en nazik insan" diye tercüme edilebilecek bir ifadenin yazılı olduğu dikkat çekmişti.

Bakalım şimdi ne olacak, UEFA buna bir ceza verecek mi diye merak etmiş, ceza vermezler diye tahmin yürütmüştüm; ama öyle olmadı.

Aslında Tarasov’un giydiği olay yaratan tişört ( Ruslar tişörte “futbolka” diyorlar) internette 450 rubleye satılıyor. Bu olaydan önce de sokakta, dükkanlarda satılan sıradan bir tişört.

“Niye böyle olay yapıldı ki bu?” diye sordu Vladimir İvanoviç.

Ben, Amedspor’lu Deniz Naki olayını örnek gösterdim.

Hani Amedspor seyircisi, pankart açmıştı da Federasyon hem kulübe, hem de futbolcu Deniz Naki’ye ceza vermişti ya.

Halbuki bundan daha masum, güzel ve anlamlı bir talep olabilir miydi?

“Çocuklar ölmesin, maça da gelsin.”

Nazım’ın “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” dizesine benziyor.

Dalıyorum. İçimden “Çok miskin bir burjuvazimiz var, maalesef onların yapamadığı ‘demokratik devrimi’ de yapmak devrimcilere, sosyalistlere düşüyor,” diye hayıflanıyorum.

“Deniz’in ayağının kramponu olalım,” diyorum.

***
Loko-Fener maçı olaysız, şükürler olsun ki dostane bir havada geçti.

Samimi söylemek gerekirse futbol kalitesi vasadı geçemedi. Öyle ayağa hoplatacak çok pozisyon da olmadı.

Bunun ölçütü ne, nasıl yapıyorsun bu yorumu derseniz Vladimir İvanoviç’in bir ara horlayarak uyumaya başladığını örnek olarak gösterebilirim.

Mehmet Topal’ın golünden sonra gürültüden uyandı.

“Kim attı golü,” diye sordu.

“Mehmet Topal” deyince şaşırdı.

“Türk futbolcusu topal mı,” diye sordu.

“Yok canım, soyadı öyle; hem golü ayağıyla değil kafayla attı,” dedim.

“Topal” sözcüğünü “Aksak Timur”dan dolayı biliyordu. Ne de olsa hemen hemen aynı dönemde her iki ülke; hem Anadolu toprakları, hem de Rusya uzun süren bir Moğol istilasına uğramıştı.

Hele Rusya’da bu tarihi dönem iki üç yüz yıl sürmüştü. Hala izi var bu dönemin bu her iki coğrafyada ve halkların kültürleri üzerinde.

***
Maç bitti.

Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi Son 32 Turu rövanşında konuk olduğu Rusya'nın Lokomotiv Moskova takımıyla 1-1 berabere kaldı. İstanbul'daki ilk maçı 2-0 kazanan sarı lacivertli takım, bu skorla adını son 16'ya yazdırdı. 

Maçın sonunda herkes kardeşçe el sıkıştı.

Dimitri Tarasov'un ilk maçta giydiği tişörtün hatırlatılması üzerine ise Lokomotiv Moskova Teknik Direktörü İgor Çerevçenko da "Politika ile spor karıştırılmamalı. Taraftarımız da bugün iyi bir duruş sergiledi," diyor zaten.

Bu arada çok akıllı telefonumun internet bağlantısından Anayasa Mahkemesi'nin (AYM)'hak ihlâli' kararının ardından, 26 Kasım'da tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül'ün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 92 gün sonra serbest bırakılması haberi geliyor.

Haberler akıyor. Suriye’de savaşın başladığı 2011 Mart ayından bu yana ilk kez geniş çaplı bir ateşkes denenecekmiş.

Rusya ile aramıza giren kara kedilerde aradan çıkar diye umutlanmak istiyorum.

Hep kötü haberlerle günü kapatacak değiliz ya; bazen de iyi haberler geliyor işte. 

***
“Eeee, maç berabere bitti. İkimiz de bahsi kazanamadık. Kim, kimi nereye götürecek şimdi?” diye soruyorum.

“Öyle oldu, n’apalım,” diyor Vladimir İvanoviç.

“Tamam,” diyorum. “Bahsi kazanamamış olsan da seni bu yaz Artvin Cerattepe’ye götüreceğim. Söz. Memleket görsün gözün,” dedim.

Mutlu olduğunu gülümsemesinden anlıyorum.

“Sportmence bir maç oldu. Senin Fenerbahçeli arkadaşların vardır. Onları kutladığımı ilet,” dedi.

Ben de görevimi yapıp onun selamını iletiyorum. Rusya’dan sevgilerle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder