M.
Hakkı Yazıcı
Kaynak:
http://www.ortakhaber.com/
Pencereden dışarı baktım. Hafiften kar yağıyor, ama hava yumuşak.
Havada Moskova’da şimdiye kadar Şubat ayında hiç görmediğim
bir hoşluk var. Yoksa bahar erken mi gelecek diye sevineyim, diyorum; ama ünlü
“Mart kapıdan baktırır…” atasözümüz sanki keyfimi yarım bırakmak için hızla
dağarcığımdan fırlayıp önüme dikiliyor.
Erken sevinmek doğru değil diye düşünüyorum. Benim
tecrübelerime göre Moskova’da değil Mart, Nisan bile bahar sevinci için erken sayılan
aylardan. Sevinmek için Mayıs bayramlarını beklemek lazım.
Sonra bilgisayarımı açıp, internetten haberleri gözden
geçiriyorum.
Artvin Belediyesi, 'iyi haber' diyerek Başbakan Ahmet
Davutoğlu'nun talimatıyla Artvin Cerattepe'de hukuki süreç bitene kadar maden
şirketinin çalışmalarının durdurulduğunu açıklamış.
Al sana halkın kararlı direnişinin minik bir zaferi…
Davutoğlu, “Maden inşaatı için sadece birkaç bin ağaç
kesilecekti, bunu büyütmenin ne anlamı vardı” kabilinden bir şeyler söylemiş.
Ürkmüşler belli.
Gezi Direnişi’nin üç beş bin değil, üç beş ağaç için
başladığını hatırlamışa benziyorlar.
Keyifleniyorum.
Cerattepe’de inşaatın ertelenmesi, Suriye’de barış
ihtimali, falan keyiflenmek için yeterli haberler.
Dağarcığımdan bu defa başka bir şey çıkıp geliyor.
“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin,…” diye bir türkü
tutturuyorum.
Hakikaten, Türkiye’min dağları şimdi ne güzeldir?
Bu türküyü okul kantininde arkadaşlarla hep birlikte
söylediğimiz günlerdeki gibi coşkuluyum.
Ahmet Arif’in güzelim şiirinden bestelenmiş bu türküyü
Rahmi Saltuk da pek güzel söylerdi.
Gerçi, Sam Amca ve Şürekası, “bahar” sözcüğünü de
kirletmişlerdi.
Gördük işte “Arap Baharı”nı Libya’da, Mısır’da, Suriye’de…
***
Dışarı çıkıp biraz yürüdüm.
Çok akıllı telefonumla internetten bir Türk haber kanalı
bulup bağlanıp, kulaklığı takıp dinliyorum.
Akşam Lokomotif Moskova-Fenerbahçe maçı var.
Türkiye ile Rusya arasında yaşanan "uçak
krizi"nin ardından Rusya’da iki ülke arasındaki gerçekleşecek ilk önem
spor karşılaşması olacak.
Endişeliyim aslında. Kötü bir olayın, pis bir provokasyonun
olma ihtimali ben korkutuyor.
Parkta yürürken karşılaştığım insanlar kulaklığımdan
Türkiye haberlerini dinlediğimi bilseler çok gülerler diye düşünüyorum. N’apim,
memleket meselelerinden binlerce kilometre ötede bile olsam kurtulamıyorum.
Derken avluda Vladimir İvanoviç’le karşılaştık.
Birlikte yürümeye başladık. 2. Pesçanaya Sokağına kadar
gittik. Lev Yaşin’in evinin önünde durup, onu andık. Yolun karşısında da
Nazım’ın evi var.
Nazım’la, Yaşin komşuydular.
“Nazım’la, Yaşin komşuymuşlar. Acaba birbirlerini tanır,
komşuluk yaparlar mıydı?” diye soruyorum.
Vladimir İvanoviç, “Olabilir,” diye cevap veriyor. “Nazım’ın
karısı Vera, Yaşin’le eşine Türk kahvesi yapmıştır belki de.”
***
Vladimir İvanoviç, akşam maçı beraber seyretmeyi teklif
etti, kabul ettim.
Maç 3. Kanalda, şifresiz. Çayımızı içerken arkamıza
yaslanıp maçın başlamasını bekliyoruz.
Bana “Sen şimdi Türk takımı diye Fenerbahçe’nin kazanmasını
istersin,” dedi.
Durdum, düşündüm.
Fenerbahçe yensin ister miydim? Vladimir İvanoviç benim
Galatasaraylı olduğumu, damarlarımı kesseler sarı-kırmızı akacağını biliyor.
Tamam, ben Galatasaraylıyım, ama başka takımların düşmanı
değilim. Güzel, dürüst oynayan takımları da takdir ederim. Milliyetçi falan
olduğumdan değil, ama ülkemin ve ülkemin takımlarının başarısını da isterim.
Vladimir İvanoviç’in de Dinamo Moskova taraftarı olduğunu
biliyorum ya “Peki, bu maçta senin gönlün Lokomotif Moskova’nın galip
gelmesinden yana mı?” diye bir karşı soru soruyorum.
Bu sefer o, durup, düşünmeye başlıyor.
“Yahu,” diyor, “Türk takımı, Rus takımı diyoruz da şu takımların
kadrolarına baksana kaç tane Rus ya da Türk futbolcu var.”
“Eeee,” diyorum, “Futbol artık böyle bir şey oldu.”
Neyse, fazla uzatmayıp, heyecan olsun diye bu maçta onun
Loko’yu ve benim de Fener’i desteklememize karar veriyoruz.
“Bari bahse girelim,” diye ısrar ediyor Vladimir İvanoviç,
“Maçı Loko kazanırsa beni Artvin Cerattepe’ye tatile götür,” diyor.
“Peki, Fener kazanırsa sen beni nereye götüreceksin? Lenin
Tepeleri’ne mi?”
Gülüşüyoruz.
“Tamam, güzel bir maç olmasını dileyelim. İyi oynayan
kazansın,” diyorum.
Bu dakikadan sonra fazla konuşmayıp, gözlerimizi ekrana
dikiyoruz.
Hava mülayim, saha güzel…
Maç başladığında hava sıcaklığı “0” dereceyi gösteriyordu.
Moskova’ya göre sıcak bir hava denilebilir.
Lokomotiv Stadyumu’nun yeni yapılan çimleri alttan ısıtma
olduğu için kar yağışından etkilenmemiş. Karşılaşma mükemmel bir zeminde
oynanıyor.
Karşılaşmayı Moskova’da yaşayan yaklaşık 30-40 Fenerbahçeli
taraftar izliyor. Eski Moskova muhabiri gazeteci arkadaşımız Fenerbahçeli Cenk
Başlamış da İstanbul’dan gelip, tribündeki yerini almış.
Bir önceki Fenerbahçe-Lokomotiv Moskova maçında giydiği
tişörtle olay yaratan ve ceza alan Dimitri Tarasov, rövanşı tribünde izliyor.
Tarasov, sahaya üzerinde Putin'in fotoğrafı olan bir tişörtle
çıkmıştı. Putin'i askeri giysiler içinde gösteren fotoğrafın altında ise
Rusça “Самый вежливый из людей”, yani “en nazik insan" diye
tercüme edilebilecek bir ifadenin yazılı olduğu dikkat çekmişti.
Bakalım şimdi ne olacak, UEFA buna bir ceza verecek mi diye
merak etmiş, ceza vermezler diye tahmin yürütmüştüm; ama öyle olmadı.
Aslında Tarasov’un giydiği olay yaratan tişört ( Ruslar
tişörte “futbolka” diyorlar) internette 450 rubleye satılıyor. Bu olaydan önce
de sokakta, dükkanlarda satılan sıradan bir tişört.
“Niye böyle olay yapıldı ki bu?” diye sordu Vladimir
İvanoviç.
Ben, Amedspor’lu Deniz Naki olayını örnek gösterdim.
Hani Amedspor seyircisi, pankart açmıştı da Federasyon hem
kulübe, hem de futbolcu Deniz Naki’ye ceza vermişti ya.
Halbuki bundan daha masum, güzel ve anlamlı bir talep
olabilir miydi?
“Çocuklar ölmesin, maça da gelsin.”
Nazım’ın “Çocuklar öldürülmesin, şeker de
yiyebilsinler” dizesine benziyor.
Dalıyorum. İçimden “Çok miskin bir burjuvazimiz var,
maalesef onların yapamadığı ‘demokratik devrimi’ de yapmak devrimcilere,
sosyalistlere düşüyor,” diye hayıflanıyorum.
“Deniz’in ayağının kramponu olalım,” diyorum.
***
Loko-Fener maçı olaysız, şükürler olsun ki dostane bir
havada geçti.
Samimi söylemek gerekirse futbol kalitesi vasadı geçemedi.
Öyle ayağa hoplatacak çok pozisyon da olmadı.
Bunun ölçütü ne, nasıl yapıyorsun bu yorumu derseniz
Vladimir İvanoviç’in bir ara horlayarak uyumaya başladığını örnek olarak
gösterebilirim.
Mehmet Topal’ın golünden sonra gürültüden uyandı.
“Kim attı golü,” diye sordu.
“Mehmet Topal” deyince şaşırdı.
“Türk futbolcusu topal mı,” diye sordu.
“Yok canım, soyadı öyle; hem golü ayağıyla değil kafayla
attı,” dedim.
“Topal” sözcüğünü “Aksak Timur”dan dolayı biliyordu. Ne de
olsa hemen hemen aynı dönemde her iki ülke; hem Anadolu toprakları, hem de
Rusya uzun süren bir Moğol istilasına uğramıştı.
Hele Rusya’da bu tarihi dönem iki üç yüz yıl sürmüştü. Hala
izi var bu dönemin bu her iki coğrafyada ve halkların kültürleri üzerinde.
***
Maç bitti.
Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi Son 32 Turu rövanşında konuk
olduğu Rusya'nın Lokomotiv Moskova takımıyla 1-1 berabere kaldı. İstanbul'daki
ilk maçı 2-0 kazanan sarı lacivertli takım, bu skorla adını son 16'ya
yazdırdı.
Maçın sonunda herkes kardeşçe el sıkıştı.
Dimitri Tarasov'un ilk maçta giydiği tişörtün
hatırlatılması üzerine ise Lokomotiv Moskova Teknik Direktörü İgor Çerevçenko
da "Politika ile spor karıştırılmamalı. Taraftarımız da bugün iyi bir
duruş sergiledi," diyor zaten.
Bu arada çok akıllı telefonumun internet bağlantısından Anayasa
Mahkemesi'nin (AYM)'hak ihlâli' kararının ardından, 26 Kasım'da tutuklanan
gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül'ün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından 92 gün sonra serbest bırakılması haberi geliyor.
Haberler akıyor. Suriye’de savaşın başladığı 2011 Mart
ayından bu yana ilk kez geniş çaplı bir ateşkes denenecekmiş.
Rusya ile aramıza giren kara kedilerde aradan çıkar diye
umutlanmak istiyorum.
Hep kötü haberlerle günü kapatacak değiliz ya; bazen de iyi
haberler geliyor işte.
***
“Eeee, maç berabere bitti. İkimiz de bahsi kazanamadık. Kim,
kimi nereye götürecek şimdi?” diye soruyorum.
“Öyle oldu, n’apalım,” diyor Vladimir İvanoviç.
“Tamam,” diyorum. “Bahsi kazanamamış olsan da seni bu yaz Artvin
Cerattepe’ye götüreceğim. Söz. Memleket görsün gözün,” dedim.
Mutlu olduğunu gülümsemesinden anlıyorum.
“Sportmence bir maç oldu. Senin Fenerbahçeli arkadaşların
vardır. Onları kutladığımı ilet,” dedi.
Ben de görevimi yapıp onun selamını iletiyorum. Rusya’dan
sevgilerle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder