Turhan
Feyizoğlu
Odatv.com
Odatv.com
Asıl adı Leon Davidoviç Bronstein olan Troçki, 7 Kasım
1879'da Güney Ukrayna'nın Yenovka köyünde doğdu. 1896'da Nikolayev'de sosyalist
düşüncelerle tanıştı. 1897'de Rusya İşçi Birliği adlı gizli örgütü kurdu. Çar
polisince tutuklanıp Sibirya'ya sürgüne gönderildi.
1902 yılında Troçki takma adını kullandığı sahte pasaportla
Viyana'ya, oradan da Londra'ya kaçtı. 1905 devriminde St. Petersburg'a dönüp İşçi
Sovyeti başkanlığına seçildi. Devrimin yenilgiye uğramasıyla tutuklanıp 1907'de
Doğu Sibirya'ya sürüldü. Yeniden Londra'ya kaçtı. 1917 devriminde Rusya'ya
döndü. Dışişleri Komiserliği, ardından da Savaş Komiserliği'ni üstlenip
Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1924'te Lenin'in ölümünden sonra
Stalin'le giriştiği iktidar mücadelesini kaybetti.
1926'da Politbüro'dan çıkartıldı. 1928'de Alma Ata'ya
sürüldü. Fakat Alma Ata, Troçki için geçici bir sürgün yeriydi. Çünkü Stalin’in
asıl istediği, Troçki’yi Rus topraklarından tamamen atmak, başka bir ülkede
sürgüne yollamaktı. Bu konuda birçok ülkeyle Troçki’yi kabul etmeleri için
görüşme yapılmıştı ama hiçbir hükümet, dünyada savaş rüzgarlarının estiği bir
dönemde Troçki gibi siyasi birisini kabul etmeye yanaşmıyordu.
20 Ocak 1929’da Rus hükümeti tarafından sürgün emri
Troçki’ye verildi.
Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Georgiy
Vasilyeviç Çiçerin de Troçki’ye ülke arayanlardan biriydi. Bu dönem
Moskova’daki Türk Büyükelçisi Vasıf beydi. Sovyet Rusya’nın Ankara
Büyükelçisi Y.Z.Surits’di. Çiçerin, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü
Aras ve Vasıf Bey’le defalarca konuşmuş ve sonunda Türk hükümetini razı ederek
vize almayı başarmıştı.
12
ŞUBAT 1929'DA İSTANBUL'A GETİRİLDİ
Ancak Türkiye’nin Troçki’yi kabul etmek için bazı koşulları
vardı: “Troçki, politik bir göçmen olacaktı. Ona özel ve ayrıcalıklı işlem
yapılmayacaktı. Başka ülkeye gitmek isterse, serbest olacaktı. Türkiye’de
komünizm uğraşısı göstermeyecek, fakat istediğini yazabilecek ve bunları
dışarıda bastırıp yayabilecekti. Troçki’ye Türkiye’de Rusya tarafından hiçbir
suikast düzenlenmeyecek, Türk Emniyeti her türlü güvenlik önlemlerini
alacaktı.”
Moskova, bu koşulları kabul etti ve 23 Ocak 1929’da
Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği’nden Troçkilere “Sedov” adıyla vize verildi.
Çok sert geçen hava koşulları nedeniyle 22 günlük bir yolculuktan sonra Leon
Davitoviç Troçki, Lenin’in küçük adını taşıyan “İlyiç” vapuruyla
Odesa’dan 12 Şubat 1929 Salı günü İstanbul’a getirildi. Yanında ikinci karısı
Natalya, oğlu Leon Sedov ve iki de (GPU) Sovyet gizli polisi vardı.
ATATÜRK'E
MEKTUP
Troçki’yi getiren İlyiç Vapuru, öğleye doğru Büyükdere
açıklarında demirliyor, gemiye binen bir Türk görevli, gelenlerin
pasaportlarını inceledi. Bu sırada Troçki’nin oğlu Lev Sedov, Türk görevliye
Atatürk’e sunulmak üzere bir mektup verdi. Troçki’nin imzasını taşıyan mektup
şöyleydi:
“Sayın Başkan, İstanbul’un kapısında size şunu bildirmekle
onur duyuyorum: Türkiye sınırlarına kendi dileğimle gelmedim. Bu sınırlardan
içeri zorla sokuluyorum. Rusya’dan çıkarıldıktan sonra, dilini bildiğim ve
tanıdığım bir ülkeye gitmeyi yeğlerdim. Fakat sürenler, sürülenlerin bu
isteklerine çok ender özen gösteriyorlar. Ülkemden çıkarılmam sorunun sonu
değildir. Olaylar kısa ya da uzun sürede gelişecektir. Ben Marks’ın okulunda
tarihe sabırla bakmayı öğrendim. En iyi duygularımı kabul buyurunuz Bay Başkan.
Leon Troçki.”
Troçki, daha sonra Türk polisinin güvenlik önlemleri
arasında Tünel’deki Sovyet Konsolosluğu’na gitti. Burasını herhangi bir otelden
daha güvenli sayıyordu. Stalin herhalde Sovyet konsolosluğunda kendisini
öldürme girişiminde bulunmaya cesaret edemezdi. Türk polisi ise Rusların bir
şeyler yapmasından kuşku duyduğu için Troçki’nin güvenli bir eve taşınması
düşüncesindeydi. Hatta İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, konsoloslukta kaldığı sürece
İstanbul Valisi’nin sık sık Troçki’yi ziyaret etmesini ve durumunu incelemesini
istedi.
Gelişinin ikinci günü dünya basını, büyük başlıklarla “Troçki
İstanbul’da” diye yazıyor, Türk basını ise Basın Yayın’ın emrine uyarak
yayın yapmadı bir süre.
Troçki, Rus konsolosluğunun Tünel’deki konukevine
yerleşmişti ve cebinde yaklaşık 1.500 doları vardı. Ama Troçki’nin maddi konuda
güvendiği, Avrupa’daki dostları ve yazacaklarından alacağı telif ücretleriydi.
Troçki, Almanya’dan yanıt beklediği sırada durmadan
yazıyor, İngiliz, Fransız ve Amerikan gazetelerine durumunu anlatıyordu.
Özellikle de, “Türkiye’ye zorla sokulduğunu” öne sürüyordu.
18 Şubat’ta İstanbul Emniyet Müdürü Şerif Bey, Sovyet
Konsolosluğu’nda kendisini ziyaret etti ve Vali Muhittin Üstündağ’ın mektubunu
verdi.
Türkçe ve Fransızca yazılan mektupları aldığını ve
okuduğunu bildirmesi isteniyordu. Troçki, Türkçe bilmediği için yalnız
Fransızca yazılı mektubu okudu ve imzaladı. Türkçe mektubu ise almadı.
Mustafa Kemal Atatürk adına kendisini yanıtlayan İstanbul
Valisi Üstündağ, Türkiye’ye zorla sokulması iddiasına da değiniyor ve şöyle
diyordu:
“SSCB eski Halk Komiseri Troçki cenaplarına,
Cumhurbaşkanımıza sunulmak üzere bıraktığınız mektubu ait olduğu makama
gönderdim. Size aşağıdaki hususları bildirmekle görevliyim: Sovyet hükümeti,
sağlık nedeniyle ülke dışında tedaviniz gerekçesiyle Cumhuriyet Hükümeti’nden
vize istemiştir. İyi ilişkiler sürdürdüğümüz dost bir devletin girişimini
olumlu karşılamak, bizim yönümüzden doğaldı. Sovyetler Birliği’nden çıkış
nedenlerinizi bilemeyiz. Bunları araştırmak da bizim görevimiz değildir.
Mektubunuzda belirttiğiniz “zorla sokuldum” deyimi de bizimle ilgili değildir.
Buradan istediğiniz bir ülkeye gitmekte serbestsiniz. Oturma sürenizi uzatmak
isterseniz de Türkiye konukseverliğini sizden esirgemeyecektir. Bu konuda bütün
yabancıların yararlandığı genel kuralların dışına çıkılması düşünülemez.
Polislerimiz, kalacağınız sürece güvenliğinizi sağlamak için gereken önlemleri
almışlardır. Buna karşın, bir saldırı kuşkusu duyarsanız, sizi korumakla
görevli polislerimize bilgi vermeniz en doğru yol olur. Bu mektubu aldığınızı
ve içeriğini öğrendiğinizi bize bildirmenizi rica ederim. Saygılarımla.
Muhittin Üstündağ - İstanbul Valisi. 18 Şubat 1929.”
MOSKOVA
RAHATSIZ OLUNCA TROÇKİ KONSOLOSLUK'TAN ÇIKARILDI
Ancak dış basında çıkan yazılar Moskova’yı rahatsız
etmişti. Sonuçta elçiliğe, Troçki’nin bir an önce konsolosluktan çıkartılması
bildirildi. 8 Mart gece yarısına doğru Troçki konsolosluktan çıkarıldı ve Türk
polisinin önlemleriyle Taksim İstiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan Oteli’ne arka
kapıdan sokularak ikinci kattaki 66-68 ve 70 numaralı odalara
yerleştirildi.
Troçki’nin ayrıca sağlık sorunları vardı. Rahatsızlanan
Troçki’yi Fransız Hastanesi baş hekimleri, 31 Mart 1929’da ziyaret etmiş,
muayene yapmışlardı. Troçki, karısı ve oğlu, 1 Nisan 1929 günü saat:14
civarında Tokatlıyan Oetli’nden ayrılarak Bomonti’deki eve gitti.
VAKİT:
TROÇKİ MÜSLÜMAN OLDU
1 Nisan 1929 tarihli Vakit gazetesi tüm dünyayı şok eden
bir başlıkla çıktı: “Troçki Müslüman Oldu”. Bu büyük haber üzerine
tüm yabancı muhabirler Tokatlıyan’a gitti ama Troçki’yi bulamadı. İşin aslı
sonradan anlaşıldı. Vakit gazetesinin muzip bir muhabiri tüm dünyaya 1 Nisan
şakası yapmıştı.
Troçki, Türk gazetecileriyle ilk konuşmasını 19 Mart 1929
Salı günü saat:12’de, Tokatlıyan Oteli’nde yaptı.
Yaklaşık 20 Türk gazeteciyi küçük otel odasında kabul eden
Troçki, “Odamın İstanbul gazetecilerini sığdıramayacağını hiç
düşünmemiştim. Size aslında kısa bir söyleşi için randevu vermiştim”, dedi.
Troçki, bundan sonra, ellerinde fotoğraf makineleriyle
gelen gazetecileri baştan ayağa kadar süzdükten sonra şunu söyledi, “Fotoğrafımı
çektirmekte mazurum, bu nedenle önce fotoğraf makinelerinizi ellerinizden
bırakınız.”
Türk gazeteciler buna itiraz etti. Troçki, üzerinde
“Taymis” gazetesi bulunan masanın önünde bulunan koltuğa oturdu, “Sorularınızı
bekliyorum”, dedi.
Almanya’ya gidip gitmeyeceği sorusuna şu yanıtı verdi: “Lisanını
bilmediğim bir memlekette kalmak istemiyorum. Öteden beri lisanına vakıf
olduğum bir memlekete gitmek istiyordum. Almanya’nın bana karşı gösterdiği
misafirperverlikten yararlanarak Almanya’ya kabulüm için başvurdum. Henüz bir
yanıt alamadım. Fakat olumlu bir yanıt alacağımı ümit ederim.”
TÜRKÇE
BİLMEDİĞİM İÇİN AYRILMAK İSTİYORUM
“Özgürlüğünüz kısıtlanmıştır anlamına gelen bir yazınız
yayımlanmış! Buna ne diyeceksiniz"sorusuna Troçki, şu yanıtı verdi:
“Yanlış anlaşıldım. Türk hükümetinin özgürlüklerimi
kısıtladığını hiçbir zaman söylemedim. Fransız gazetelerine 6 bin sözcük tutan
Rusçu makaleler yazdım. Bu yazılar telgrafla çekilirken ve Fransızcaya
çevrilirken büyük hatalara uğradı. Türk hükümeti bana büyük konukseverlik
göstermiştir, minnettarım. Tekrar ediyorum: Türk hükümeti hiçbir biçimde özgürlüğümü
kısıtlamamıştır. Türkiye’ye gelir gelmez Rus Başkonsolosluğu’na indim.
Almanya’dan vize istemiştim. Buna yanıtın kısa zamanda geleceğini umuyordum. Bu
nedenle otele geçmek istemedim. Sizlerle konuşmayı bugüne kadar ertelememin
nedeni de böyle bir toplantıyı konsolosluk gibi resmi bir yerde yapmak
istemeyişimdir. Şimdi herkesle konuşuyorum. Türkiye’den neden ayrılmak
istediğimi sorabilirsiniz. Türkçe bilmediğim için. Artık yaşlıyım ve yeni bir
dil öğrenemem. Yoksa çok sevdiğim ve konukseverliğine tanık olduğum ülkenizde
oturmamam için hiçbir neden yoktur.”
“Bolşevik Rusya’nın geleceği hakkında ne
düşünüyorsunuz" sorusuna Troçki, gülerek şu yanıtı verdi: “Bu
sorunuz önemli ve pek karışıktır. Bu nedenle yanıtını böyle kısa bir söyleşi
içine sıkıştırmak oldukça zordur. Özelte şunu söyleyebilirim ki, Rusya’nın 1917
bolşevik ihtilalinde çizilen hattı hareketi izleyeceğini ümit ederim. Ben, 1917
ihtilalinde vazedilen esaslara nazaran noktai nazarımı asla değiştirmedim. O
zaman ne isem, bugün de oyum. Esasen Stalin’i Rusya’nın yolunu değiştirmekle
suçluyorum. Be nedenle Stalin’e karşı açtığım mücadele sosyal demokratlara
açtığım mücadelenin aynıdır. Şimdi ki Stalin’in tuttuğu yol beynelmilel bir
demokrasi yoludur. Rusya’da sürgün olarak bulunduğum Almaata şehrinde buna dair
bir eser yazmağa başlamıştım. Şimdi bir yerde yerleşince bu eseri
tamamlayacağım. Stalin ile mücadele ve çatışmamızın esası şudur: Benim fikrimce
Rusya gibi mütecerrit bir vaziyette bulunan bir memlekette sosyalizm olamaz.
Halbuki Stalin’in tuttuğu yol bir nevi milliyetperver sosyalizm yoludur. Fakat
Rusya’nın bugünkü vaziyeti buna uygun değildir. Stalin ile aramızdaki
anlaşmazlık Lenin’in ölümü ile başlar. Aramızda şahsi bir kavga değil bilhassa
bir düşünce çatışması vardır. Biz Rusya’nın bugünkü siyasetini değiştirmek
istiyoruz.”
KIZIL
ORDU İÇİNDE GİZLİ ÖRGÜTÜMÜZ VAR
“Bu amacı gerçekleştirmek için nasıl çalışacaksınız.
Rusya’da gizli örgütünüz var mı?”sorusuna ise Troçki şu yanıtı verdi: “Evet
Rusya’da hatta Kızıl Ordu içinde gizli örgütümüz vardır. Bu nedenle
taraftarlarım izlenmektedir. Fakat tarafımızdan bir isyan hedeflemek söz konusu
değildir. Biz barışçıl bir yöntemle partinin çoğunluğunu kazanmak istiyoruz ve
elbette bir gün kazanacağız. Bunun için de partinin siyasetini değiştirmeğe zorunluyuz.
Bu konuda müddet tayin etmek olanaklı değildir. Siyasette müddet tayin edenler
daima aldanırlar. Müddet tayini heyet şinaslıkta olur, siyasette olmaz.”
Troçki, uluslararası durumu pek karanlık görüyordü. Ona
göre yakında dünya karışacak ve savaş olacaktı.
Troçki, bu konuda şunları belirtiyor: “Dünya yeni bir
savaşa doğru gidiyor. Uluslararası durum değişmezse savaş kaçınılmazdır. Bundan
önce İngiltere, Fransa’ya karşı savaşmıştır. Bu defa birlikte olduğu Amerika’ya
karşı savaşacaktır. Bugün Amerika deniz gücü ve sermayesi ile nereye el uzatsa
karşısında İngiltere’yi görüyor. Amerika ile İngiltere arasında denizlerin
egemenliği ve kapitalizm diktatörlüğü mücadelesi vardır. Fakat Amerika daha
güçlüdür. Bu rekabet ihtimaldir ki daha bir müddet devam edecektir. Bu nedenle
savaş zorunlu gibidir. Halbuki önünü alabilmek için işçi sınıfını hükümete
kabul ettirmelidir. Kellog misakı, Cemiyeti Akvam savaşın önüne geçmek şöyle
dursun özellikle savaşı kolaylaştırmağa hizmet etmektedir. Kelleg misakı savaşı
kanun dışı saymakla manen bunu hazırlamaktadır. Cemiyeti Akvam da, her şeyde
olduğu gibi savaşı da Fransa ve İngiltere lehine inhisar altına almak
içindir."
TÜRK
İHTİLALİNE YARDIM ETTİM, MUHTEREM REİSİNİZ DE BİLİRLER
Troçki, Türk devrimleri hakkında sorulan soruya şu yanıtı
verdi:
“Türkiye’nin içişleri hakkında söz söylemek istemem. Fakat
öteden beri Türk ihtilalini takdir edenlerdenim. Hatta o zaman Türk ihtilaline
yardım ettim, bunu muhterem Reisiniz de bilirler.”
Troçki, masası üzerine iki kitap koymuş ve küçük kâğıtlarla
bazı yerleri işaretlemişti. Bunları göstererek konuşmasını şöyle sürdürmüştü:
“İşte, kitaplarımdan ikisi… Türkiye için yazdıklarımdan
bazıları burada. Birini 1909′da yazmıştım. Bu ve daha sonraki yazılarımda
Türkleri o kadar övdüm ki, bana Türkofil dediler. O tarihlerde Rusya’da
Türklere karşıt çok insan vardı. Türk dostluğunu daha sonra Türklerin ulusal
savaşında da gösterdim. Dostum General Frunze’yi Rus ordularının temsilcisi
olarak Ankara’ya yolladım. Türkiye’nin bağımsızlık savaşını çok büyük ilgiyle
izledim ve sonuçtan kıvanç duydum. Bağımsızlığınızı, bu uğurdaki savaşı büyük
önderinizin yönetimine borçlusunuz. Atatürk’ün büyüklüğü artık dünyaca
kanıtlanmış bir gerçektir, öyle bir gerçek ki, burada yinelenmesinden ben de
tat duyuyorum. Türk-Sovyet ilişkileri içtenliklidir ve böyle kalacaktır.
Politik alandaki bu dostluğun ticaret ve ekonomiye dönüşmesini isteriz.”
Troçki, İngiliz-Amerikan gazetelerine yazdığı makalelerden
oldukça para kazanmış, sürekli kendisine daha güvenli bir eve taşınmasını
söyleyen Emniyet Müdürü’nün dediğini yapıp daha güvenli ve rahat bir eve çıkmak
istiyordu.
Sonunda Şişli Bomonti Mahallesi’nde İzzet Paşa Sokak Numara
29’daki mobilyalı bir ev uygun bulundu ve buraya taşınmıştı. Fakat sorunlar
bitmemişti. Mahalle halkı bir anda çevrelerinin polislerle ve tanımadıkları
insanlarla dolmasından rahatsızlık ve korku duyduklarından kısa süre sonra
şikayet yağdırmaya başladı. Köşkün, çevredeki evlere yakın olması nedeniyle
ortaya çıkan güvenlik açığı Troçki’yi de huzursuz etmeye başladığından, korunma
yönünden kolaylık sağlayacak çevresi açık yeni bir ev arandı.
Bomonti civarındaki yeni evine taşınmasından sonra Troçki,
çok ender dışarıya çıkmakta, yayınlayacağı eserleri hazırlamaktaydı.
Troçki, 16 Nisan 1929’da bir basın açıklaması yaptı,
Almanya’ya ademi kabulü hakkında Berlin hükümetinin kararından üzgün olduğunu
belirtti. Basın açıklaması özetle şeyleydi:
“Bir çok gazeteciler bana ne yapmak niyetinde olduğumu
sordular, her birine ayrı ayrı mülakat vermek kabil olmadığından şu notaların
nazarı dikkate alınmasını rica ederim. Türkiye hükümeti İstanbul’da kalmaklığım
için hiçbir mani ihdas etmediğinden şimdilik İstanbul’da kalacağım. Şurasını da
söyleyeyim ki bu memleketin iç işlerine karışmak istemiyorum. Hükümet, benim
Türkiye’de ikametimi teshil için mümkün olan her şeyi yapmıştır. Elveym,
Amerika, Almanya, Fransa’da tab edilmek üzere bazı kitaplar hazırlamaktayım.
Bunlar meyanında Lenin’in ve haleflerinin tercümei hallerine dair yazılmış
diğerleri Rusya’da yazdığım, fakat bugün Avrupa ve Amerikalılar için tercümesi
lazım gelen eserlerdir. Eski mesai arkadaşlarımdan mühim bir kısmı, Türkiye’ye
gelip bana iltihak etmelerine müsaade edileceği hakkında Stalin tarafından vaki
olan sarih vaidlere rağmen tep’it edildiklerinden, alakadar müessesatın
yardımıyla bir iş için bana yardım edecek yeni mesai arkadaşları tedarik etmeğe
mecbur oldum. Sükunetle çalışabilmek için ailem ve mesai arkadaşlarım ile
birlikte İstanbul civarında bir yerde yerleşmek niyetindeyim. Tedavi için
Avrupa’ya gidip gitmeyeceğime gelince: Almanya’daki sosyal demokrat hükümetin
talebimi ret ile mukabele etmek için bu meseleyi iki ay sürüncemede bırakması
bana biraz garip görünüyor. Zannederim ki açıktan açığa burjuva olan bir
hükümet bile bu kadar kararsızlık göstermeyecekti. Hükümet işlerindeki
tecrübelerim bana öğretmiştir ki, ameli işlerde büyük veya küçük olsun,
muavinlerden ziyade, asıl sahip ve amir olanlara müracaat etmek daha iyidir.
Bununla beraber, Avrupa’da beni tedavi için olsun, ikamet hakkını verecek bir
hükümet bulunacağını ümit ederim.”
Troçki vize almak için Almanya’ya başvurduysa da kısa bir
süre sonra Ankara’daki Alman Elçisi Nodolny, kendisine hükümetinin vize
veremeyeceğini bildirecekti.
Bu kez İngiltere’ye başvuran Troçki, başvurma nedenini 15
Haziran 1929’da şöyle açıklıyordu:
“İngiltere’ye gitmek için izin talep etmekliğim Türkiye’den
memnun olmadığımdan ileri gelmiş değildir. Özellikle burada gördüğüm hüsnü
kabul ve misafirperverlikten pek memnunum. İngiltere’ye gitmekliğim karımla
beraber tedaviye zorunlu olmamızdan ileri gelmektedir. Aynı zamanda Lenin
hakkında hazırlamakta olduğum eserin İngilizce nüshası için İngiltere’de
incelemede bulunmak istiyorum.”
Troçki, İngiltere tarafından da kabul edilmedi. İngiliz
parlamentosunda bu konuda yapılan konuşmalarda İngiliz hükümeti, “korkaklıkla” suçlandı.
Almanya’ya kabul edilmeyeceği anlaşılması üzerine Troçki,
yazı Yeniköy veya Yeşilköy’de geçirmeğe karar vermişti. Bunun için buralarda
uygun bir ev aratmaktaydı.
1929 Mayıs’ında Büyükada İskelesi’ne oldukça yakın olan
Arap İzzet (Hulo) Paşa Yalısı bulundu. Polis, buradan Büyükada’ya gelip
gidenleri kolaylıkla denetleyebilir ve büyük bahçeli evde istediği gibi koruma
önlemleri alabilirdi.
Troçki, Büyükada’ya yerleştikten sonra yine çok yoğun
çalışamaya başladı. Gazetelere yazı yazıyor, kitaplar hazırlıyordu. Troçki’nin
çalışma odasında birkaç daktilo çalışıyor, daktilolar Troçki’nin söylediklerini
hızla yazıyorlardı.
Troçki’yi bazan yabancı gazeteciler, bilim adamları da
ziyaret ediyordu. Alman bilim adamı Emil Ludvig, 1929 Kasım ayında Troçki’yi
ziyaret etmiş, görüşmüştü. Emil Ludvig, daha sonra da Ankara’ya gitmişti.
Troçki, bir de tekne almıştı. Boş zamanlarının çoğunu Yunan
balıkçı Haralambos ile birlikte balık tutarak değerlendiriyordu. Rusya’daki
alışkanlıklarından da vazgeçememişti. Örneğin çayını sıcak olduğu için fincanın
tabağına döküp öyle içmeye devam ediyordu. Köşke bir tane de doğal ıstakoz havuzu
yaptırmıştı.
MAHSUR
KALINCA GECEYİ KÖY İMAMININ EVİNDE GEÇİRDİ
Balığa çıkmanın yanı sıra avlanmak üzere de kayıkla
Kartal'a uzanıp Samandıra gibi uzak ormanlık alanlara bıldırcın ve tavşan avına
çıkıyordu. Yine böyle bir av partisini uzatınca hava bozduğu için Şile
yakınlarındaki bir köyde mahzur kaldı. Geceyi beraberindeki jandarma,
polis, Jean van Heijenoort adlı sekreteri ve muhafızı Bilal Ertürk’le köyün
imamının evinde geçirdi.
EVİ
YANDI, TÜM KOLEKSİYON KÜL OLDU
1 Mart 1931’de Troçki’nin evi alevler içinde kaldı. Troçki
bunu önce suikast girişimi sandı. Ancak karısı Nathalie’nin unutkanlık sonucu
açık bıraktığı şofbenin yangına neden olduğu sonra anlaşıldı. Ama Stalin’in
yayımlanmasından korktuğu belgeler, fotoğraflar ve fotokopilerin büyük bir
bölümünü kapsayan bir koleksiyon kül olmuştu.
Yangından sonra geçici olarak Savoy Otel’e yerleştirilen
Troçki için yeni bir ev arandı. Gazetelere verilen ilan sonucunda Moda semtinde
Şifa Sokak’ta Dr. Mahmut Ata’ya ait olan ev kiralandı. Fakat Troçki,
Büyükada’da geçirdiği günleri unutamamaktaydı. Üstelik ev hemen sokağın yanı
başında olduğundan yine huzursuz geceler başlamıştı. Bir gece bahçeye atlayan
iki kişinin alarm zillerini çalıştırmasıyla Troçki bu evden ayrılmaya kesin
karar verdi. Valilik ve Emniyet’in gayretleriyle Büyükada’daki Yanaros Köşkü
Troçki’nin yeni evi olarak kiralandı.
Troçki, 21 Mart 1932’de de yeni aldığı motorlu kayıkla
Pendik kıyısındaki Pavli adası civarında balık avlarken motorlu kayığı bozuldu,
bu arada fırtınada çıkmıştı. Troçki ve yanındakiler zorunlu olarak Pavli
adasına çıktı. Adadan devletin motoruyla Büyükada’ya dönebildi.
İstanbul'da geçirdiği 5 yılda şehir merkezine zaman zaman
inen Troçki'nin, bunlardan birinde Taksim'de Charlie Chaplin'in, “Şehir
Işıkları” filmini izledi.
Bir kez Süleymaniye, Ayasofya, Beyazıt ve Yavuz Sultan
Selim Camii gibi anıtsal yapıları ziyaret etmişti.
Maslak civarında Belgrad ormanlarını gezdi.
İstanbul’da yaşadığı süre içinde bir kez de yurtdışına
çıktı.
1932 yılında, Danimarka Sosyal Demokrat Öğrenciler
Birliği’nin çağrılısı olarak Rus Devrimi’nin on beşinci yıldönümü konulu bir
konferans vermek için Kopenhag’a gitti. Bu gezisini, vatansızlara verilen Türk
pasaportuyla yapmıştı. Ancak pasaportunda, “Türk sınırları dışında başına
geleceklerden Türkiye Cumhuriyeti sorumlu değildir” kaydı vardı. Çünkü Sovyet
hükümeti 20 Şubat 1932’de Troçki’yi vatandaşlıktan çıkartmıştı.
14 Kasım 1932 Pazartesi günü Troçki, ailesiyle birlikte
yanında iki büyük bavul, birkaç el çantası ile Tophane açıklarında bulunan
vapura bindi. Troçki’nin sağlık sorunları olduğu, Danimarka’da doktorlar
tarafından muayene edileceği açıklandı.
Troçki’nin bindiği vapur 16 Kasım 1932’de Pire limanına
uğradığında komünistler onu karşılamak için toplu halde rıhtıma gitti. Polis,
komünistlerin gümrükten geçmelerine izin vermemiş, komünistler de “Enternasyonal” marşını
söylemişlerdi. Dağılamamakta ısrar eden komünistlere polis saldırdı, bazılarını
gözaltına aldı.
Troçki, 23 Kasım’da Kopenhag’a vardı. Konferans, 27 Kasım
1932’de Kopenhag’da yapıldı. Troçki, Danimarka’dan Adriya vapuru ile 11
Aralık 1932’de İstanbul’a döndü. Troçki’yi görmek için kalabalık bir kitle
rıhtıma toplanmıştı. Troçki, vapurda kendisini görmeğe gelen gazetecilere sözlü
bir açıklama yapmamış sadece yazılı açıklama vererek tekrar kamarasına çekildi.
Fransızca yazılı açıklamada özetle şunlar belirtiliyordu:
“Karım ve katiplerimle beraber geziden dönüyorum.
Kopenhag’da Rus ihtilali hakkında bir konferans verdim. Ayrıca Amerikalılara
hitaben bir nutuk söyledim. Seyahatimiz bizi çok memnun bıraktı. Yalnız
Marsilya’da mahalli memurların işgüzarlığı yüzünden üzücü bir olay oldu. Fakat
İtalya hükümetinin Venedik-Birendizi üzerinden gezimize izin vermesi üzerine bu
olay kapandı. Bu süretle de Venedik’i ziyaret etmiş olduk. Marsilya’da
geçirdiğimiz kötü saatleri telafi ettik. Türkiye’ye geldiğimden beri yani 4
senedir ilk defa seyahat ediyorum. Bu seyahat vize işlemleri yüzünden bir
aralık olanaksız bir hale gelmişti. Fakat Türk hükümetinin alicenabane
girişimiyle bu olanaksızlık giderilmiştir. Özellikle şunu belirtmek isterim:
Avrupa’da bizim Türkiye’de esir muamelesi gördüğümüze dair söylentiler var. Her
gittiğim yerde bu söylentilerin tamamen asılsız olduğunu söyledim. Türk basını
ile şunu tekzip etmek isterim: Seyahatim Rus hükümeti ricalinden kimse ile
görüşmek için yapılmış değildir. Bu söylentiler de asılsızdır. Bu tarzda
görüşmeğe esasen Danimarka toprakları değil, Türk toprakları daha uygun olsa gerekir.
Gezim tamamen özeldir. Siyasi bir yönü yoktur. Büyükada’ya dönüyorum. Yeniden
kütüphanemde çalışacağım ve balık avlarına devam edeceğim. Gezim hakkında bir
kitap yayımlamak istiyorum. Bu işe bir iki hafta sonra başlayacağım. Ben ve
arkadaşlarım bir süreden beri uluslararası iktisadi ve siyasi sahada olağan
çalışmalarımıza 1933 yılında da –eğer olağanüstü bir durum meydana gelmezse-
devam edeceğiz.”
BELGELERİ
AMERİKA'DAKİ ÖZEL BİR ÜNİVERSİTEYE SATTI
Vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra İstanbul’daki Rus
Konsolosluğu da, Vali’den Troçki’nin artık Rus vatandaşı olmadığı gerekçesiyle “gösterilen
ilginin kaldırılmasını” istemişti. Ancak İçişleri Bakanlığı bu öneriyi
reddediyor ve “Türk topraklarından çıkıncaya kadar güvenlik önlemlerini
kaldırmayacağını”, bildiriyordu. Başbakan İsmet İnönü’nün 1932’de Rusya’ya
gidişi ve Türk-Sovyet ilişkilerindeki yeni gelişmeler Troçki’yi iyice
kuşkulandırmıştı. Stalin’in Türkiye’ye baskı yapacağını ve buna Türklerin boyun
eğeceğini düşünüyordu. Bu yüzden Fransa’dan vize istedi. Daladier hükümeti bu
kez isteği kabul etti. “Leon Sedov Efendi” adına düzenlenmiş
pasaportuyla 17 Temmuz 1933’te Bulgaria isimli bir gemiyle Türkiye’den
ayrılarak Fransa'ya giden Troçki burada 2 yıl kaldı ve sınır dışı edildi. Daha
sonra Norveç'e gittiyse de burada da 2 yıl kaldıktan sonra ayrılmak zorunda
kaldı. 9 Ocak 1937'de Meksika'ya sığındı ve Mexico'ya yerleşti. Troçki,
arşivindeki belge, bilgi ve görsel dokümanları 1938 yılında Amerika’daki özel
bir üniversiteye sattı.
BİR
BUZ KIRACAĞIYLA ÖLDÜRÜLDÜ
Stalinciler tarafından amansızca izleniyordu. Meksika
Coyocan'da Stalinci bir komünist olan İspanyol asıllı Ramon Mercader tarafından
20 Ağustos 1940 Salı günü öğleden sonra Troçki'yi kafasına vurduğu bir buz
kıracağıyla ağır biçimde yaraladı ve Troçki, 21 Ağustos sabahı saat 07.30’a
doğru öldü.
Troçki’ye suikast düzenleyen katilin değişik takma isimler
arasında Frank Jackson, Jasques Mornard ve Roman Mercader anılan adları vardı.
Cinayet duruşması Şubat 1943’te başladı. Katil o tarihte
Meksika kanunlarına göre en ağır cezası olan “20 sene ve 1 gün” müddetle hapse
mahkum oldu.
SON
SÖZLERİ...
Troçki saldırganla boğuştuğu sırada odaya giren Troçki'nin
korumaları Mercader'e saldırdı. Troçki korumalarına "Onu öldürmeyin,
bu adamın anlatacak bir hikâyesi var", diye seslendi. Ölümünden önce iki
kez bilinci yerine geldi, ilkinde eşine "Burjuva basına (basınına?)
iyi malzeme olduk" diyerek ölümle yüz yüze geldiği bir anda
cesaretini yitirmediğini gösterdi. Bir sonraki bilincin geri gelişi ise son
sözlerini sarf etmesini sağladı. Bu sözler: "Dördüncü
Enternasyonal'in zaferinden eminim, ileri!" olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder