Moskova

Moskova

4 Mayıs 2019 Cumartesi

İkinci Dünya Savaşı unutulmamalı asla



Samih Güven





Bütün güzel sabahları, umudu, masumiyeti, herkesi, her şeyi içine alıp yok ediyor savaş. Bir kez çalışmaya başladığında yıkıma yeminli bir   makina gibi yutuyor insanları, şehirleri...

İşte bu yüzden İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin en büyük felaketi. Bu savaşta 50 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Sadece Sovyetler Birliği coğrafyasında 27 milyon insan öldü. Masum siviller, kadınlar, çocuklar katledildi. 

Altı yıl süren bu Savaş gerçek bir karanlık, dehşet ve kıyamet anlamına geliyor. Bu yüzden asla unutulmamalı. Ülkesi bu savaşa dahil olsun olmasın yeryüzündeki her bir insan oğlunun hatırlayacağı bir konu olmalı her daim. Okullarda bununla ilgili kitaplar okutulmalı, belgeseller, filmler gösterilmeli.

İkinci Dünya Savaşı ile ilgili çok etkileyici kitaplar, filmler var. Belgesellerdeki görüntülerde yara bere içinde, ölgün yüzlü, titreyen ellerinde sıcak bir kap tutmaya çalışan, donmak üzere olan insanların çaresizliğini ve özlenen ölümü görüyorsunuz.

Peki, neydi bu savaşın nedeni? Hitlerin hastalıklı demagojisi, Birinci Dünya Savaşı gazilerinin acıları üzerinden yaptığı sömürü, bu savaşın etkilerini silme isteği, ekonomik sorunların savaş ekonomisi yaratılarak çözülmeye çalışılması savaşın en önemli nedenleri. Ama ideolojik olarak faşist bir bakış açısını en başa koymak gerekiyor.

Hoşgörü ve kültür merkezi olan Berlin’in Hitlerin 1933’te gelişinden sonra hızla kabusa doğru yaklaşması, bir tür cehenneme dönmesi, Avrupa başkentlerinin başına gelenler, Varşova, Paris, Brüksel, St. Petersburg gibi şehirlerin yaşadığı yıkım dehşet verici.

14 Haziran 1940’da Paris’e girildiğinde semalara Nazi bayrakları çekiliyor, komutanlar Versay Barış Anlaşmasının orijinal kopyasını Hitlere gönderiyor. Mütarekenin imzalandığı vagona biniyor Hitler. Aynı vagonda Fransızlara yeni mütareke şartları bildiriliyor.

Hitleri durdurmak için birçok ülke mücadele ediyor. Ruslar, Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Polonyalılar, Belçikalılar ve diğerleri. Birçok Alman da buna dahil elbette. Ama Churchill’in ağırdan alması, Roosevelt’in gecikmesi, diğer dünya ülkelerinin bir şekilde olanları engelleyememesi de çıkarılacak dersler arasında.

Hitler onca şehri, insanı yok ettikten sonra saldırmazlık anlaşması imzalamasına rağmen Barbarosa operasyonunu başlatıyor ve St. Petersburg, Moskova ve Kiev gibi şehirleri hedefliyor. 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne giriliyor. Baltık ülkelerindeki Yahudiler özel olarak hedef alınıyor.

Sovyet halklarının direnişi ise bu savaşta özel bir öneme sahip. Hitleri durduran en önemli direniş bir bakıma. Moskova yollarında çamur, buz, kar, hastalıklarla mücadele ediyor Alman askerleri. Ama bu büyük direnişte Sovyet coğrafyasındaki hemen herkesin insanüstü çabası ve fedakarlığı yatıyor. Hayatını kaybeden insanlar o zamanki toplam nüfusun yüzde 15’i. Yetişkinlerin ve erkeklerin yüzde kaçı olduğunu düşününce dehşeti ve fedakarlığı daha iyi anlamak mümkün.

Sonunda Hitler intihar ediyor malum. Nazi liderlerinin çoğu aynı sona gidiyor. Birçoğu da yargılanıp idam ediliyor. Hitler’in propaganda bakanı Goebbles’in kendi elleri ile zehirlediği altı küçücük çocuğunu yan yana görünce insan ne düşüneceğini bilemiyor. Ve soruyor kocaman harflerle. Neden? Ne içindi bütün  bu bunlar? Neden kimse zamanında engelleyemedi olanları?

İkinci Dünya Savaşında yaşanan Yahudi katliamı ise insanlık tarihinin en korkunç olaylarından. Auschwitz kampındaki manzaraları insanın aklı ve vicdanı kabul edemiyor.

Nazilere ve yaptıklarına en güzel cevaplardan birini yine bir Alman veriyor kanımca. Heinrich Böll Alman savaş sonrası edebiyatının en önemli yazarı. “Yolcu Sparta’ya Varırsan Eğer” adlı muhteşem kitabında anlamsız yere ölüme giden, içine girdikleri sarmalın ve dehşetin kurbanı olan Almanların korkularını, acılarını ve nefretlerini anlatıyor. Savaşın bir noktadan sonra nasıl kendi bildiğini okuduğunu ve herkesi nasıl bir kurban haline getirdiğini anlatması açısından çok önemli bir kitap.


Moskova’da 9 Mayıs Zafer Günü’nde düzenlenen Ölümsüz Alay Yürüyüşünü izlemiştim bir defasında. O psikolojiyi anlamak istemiştim. Ellerinde yakınlarının fotoğraflarıyla yürüyen bu insanların arasında iken, cadde boyunca duyulan savaş için yapılmış içli ve can yakıcı müzikleri dinlediğimde ikinci dünya savaşının ne denli korkunç bir şey olduğunu, savaşın aslında nasıl bir yıkım olduğunu bir kez daha anlamıştım. Bunu orada hissetmiştim gerçekten ve o gün üzerime tuhaf bir ağırlık çökmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder