Moskova

Moskova

24 Şubat 2018 Cumartesi

Sovyet Edebiyatının Doğuş ve Gelişim Dönemlerinde Şolohov’un Yeri

Ataol Behramoğlu
Rus Edebiyatı Yazıları




Mihail Şolohov, Ukrayna Kazaklarından bir köylü kadınla bir değirmencinin oğlu olarak Don kıyılarındaki bir Kazak köyünde 1905’te doğdu. Bir din okulunda ve lisede öğrenim gördü. İç savaş yıllarında, ülkeye tarım ürünleri sağlamakla, “kulak”ların karşı devrimci eylemleriyle mücadele etmekle görevli işçi birliklerinde yer aldı. 

1922 yılı sonlarında geldiği Moskova’da bir süre işçilik ve hamallık yaparak yaşamını kazandı. Sonradan “Don Nehri Hikayeleri” ve “Gök Mavisi Bozkır” adlı kitaplarında yer alacak ilk hikayeleri 1923-24 yıllarında gazetelerde yayımlandı.

İşçi yazarların oluşturduğu “Genç Muhafız” adli edebiyat topluluğuna katıldı. 1920’lerin ilk döneminde, “Erken Sovyet Anlatısı” diye nitelenen bir anlatı türünün başlıca yapıtları yayımlandı. Bunlar, Vsevolod lanov’un “14-69 No.ht Zırhlı Tren”i (1922), Aleksandr Malışkin’in “Dair’in Düşüşü” (1923), Dimitri Furmanov’un “Çapayev”i (1923). İshak Babel’in “Kızıl Süvarileri (1923). Aleksandr Seraafımoviç’in “Demir illtfant” (1924). vb.dir. 1Cahra-Ilanları tek tek kişilerden çok kitleler olan bu yapıtların başlıca anlatım özellikleri, kısa ve kesik kesik cümlelerle, romantik, coşkulu bir anlattın dizemiyle (ritm) yazılmış olmalarıdır. Henüz yaşanmış, yaşanmakta olan olayların sıcağı sıcağın aktarıldığı bir çeşit anı-güne (‘ türünde yapıtlar da denebilir bunlara.


Aynı yıllarda. 19. yüzyıl gerçekçi edebiyat geleneklerini ve anlatım özelliklerini sürdüren romanlar da yazılmaktaydı. Konstantin Fedin’ in “Kentler ve Yıllar" (1924). Gorki’nin “Artamonovlar” (1925), Fyodor Gladkov’un “Çimento”su (1925) böyle yapıtlardır. Şolohov’un 1926 yılında yayımlanan kitaplarında yer alan hikayeleri, “Erken Sovyet Anlatısı” ve şiirine özgü romantik öğeleri taşımamakla onlardan ayrılır. Bu hikayelerde Don Nehri bölgesindeki iç savaş. Kazak köylerinde yeni düzenin temsilcileriyle karşı devrimciler arasındaki çatışmalar. babaya oğulla. kardeşi kardeşle karşı karşıya getiren acımasız toplumsal oluşumlar, gerçekçi bir bakış açısı ve soğukkanlı bir anlamla yansıtılır. Fakat yine bu hikayelerde, gerçekçi yöntemin, “Erken Sovyet Anlatısı”nın başlıca ürünlerinde gördüğümüz “doğalcılık” (natüralizm) öğelerini taşıdığını da belirtmek gerekir. Şolohov’un ilk yapıtlarında da gözlemlenen önemli bir özelliği insan yazgılarını, toplumsal, tarihsel bir kesit içinde, fakat aynı zamanda da tek tek ve derinliğine gösterebilme ustasıdır. Bu ustalık, “Durgun Don”da büyük boyutlara ulaşır. Şolohov “Durgun Don”u dört büyük ciltte. 1928-40 yılları süresinde yayımladı. Destan-roman türünün Rus edebiyatındaki büyük yaratıcısı “Savaş ve Barış’la Tolstoy’dur. Tolstoy’un dev yapıtında. insan kişilikleri tarihsel-toplumsal kesitler ve streçIerde ve denebilir ki diyalektik bir alkış ve oluşum içinde ele alınır. Şolohov, “Durgun Don”la Tolstoy geleneğinin doğrudan sürdürümcüsüdür. Şolohov’un bu süre getirdiği yenilik, ahlaksal toplumsal psikolojik sorunların, çatışkıların ve oluşumların karmaşasında. İlk kez halktan insanların, sıradan köylülerin bu türden bir romanın konusu olmalarındadır. Ve bu karmaşa, bu çatışkı ve oluşumlar süreci, Rus toplum yaşamının 1912-1922 yıllar arasındaki, olağanüstü önemde bir dönemidir. “Durgun Don” kişisel ve toplumsal olanın alabildiğine yoğun, bütünsel, derinliğine birleştirilebilmiş olmasıyla çağdaş dünya edebiyatının hiç kuşku yok ki en önemli yapıtlarındandır. Sovyet gerçekçiliğini, yeni insanın çatışkılar içinde oluşumunu kavramada öncelikle başvurulması gereken bir yapıttır. Şolohov’un yapıtları, (“Durgun Don”, ve onu izleyen “Uyandırılmış Toprak”), yerel konuşma tatlarından, deyim ve sözcüklerinden kaynaklanan, zengin, yoğun, şiirsel dilleriyle de özgündürler. Moskova’ya 1922’de gelen Şolohov çok az kaldı başkentte. Bir iki yıl sonra, doğup büyüdüğü Don bölgesine döndü, Vcşenska’ya bölgesine yerleşti; sade, halktan bir insan olarak, ölümüne kadar, hemen hemen hiç ayrılmamacasına orada yaşadı. Nobel Edebiyat ödülünü alması da bir değişiklik getirmedi bu halk insanının yaşamına. Bambaşka dünyaların ve inançların insanları, bambaşka koşulların ürünleri olmalarına karşın, Solohov’la çağımızın bir başka büyük yazarı, Amerikalı Faulkner arasında, gerek yazarlıkları gerek yaşamları bakımından, yakınlıklar bulunduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder