Denis Andrianov
Kaynak:
https://dzen.ru/
Sovyet edebiyatı denildiğinde akla ilk gelen isimlerden
biri Mihail Zoşçenko'dur. O, sadece bir klasik değil, aynı zamanda döneminin
gerçekliğini açıkça ve cesurca yansıtan hicvin de yüzü oldu. Lelya ve Minka'nın
hikâyeleri, birçok kişinin çocukluğundan beri aşina olduğu, okuyucuyu çocuksu
bir dinginliğe götüren hikâyelerdir. Daha sonra yetişkinler için yazdığı
eserler, hayatın sıkıcılığından ve üzüntüsünden şifa veren, ruhlara gerçek bir
merhem olur. Ama Zoşçenko'ya baktığınızda, depresyondan bitkin düşmüş bu adamın
bu kadar ışıltılı ve komik hikayeler yaratabileceğini söyleyemezsiniz. Ama en
başa dönelim.
İlk
Yıllar: Yaratıcılığın Gücü
Zoşçenko, 1895 yılında St. Petersburg'da, servetiyle
övünemeyen bir ailede doğdu. Yetenekli bir sanatçı olan babası ve gençliğinde
amatör tiyatroyla uğraşan annesi, geleceğin yazarının zevklerinin oluşmasında
etkili olmuştur. Zoşçenko lisede ilk edebi adımlarını attı, ancak akademik
başarısı pek de arzulanan düzeyde değildi: Düşük notları nedeniyle defalarca
azarlandı ve final sınavında yazdığı denemeden "Saçmalık" olarak
işaretlenen başarısız bir not aldı.
Yetişkinliğe
Giden Yol
1913 yılında St. Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne
girdi, ancak ödeme yapmadığı için kısa süre sonra okuldan atıldı. Babasının
ölümünden ve yapıcı bir yoksulluk döneminden sonra, Mikhail bir demiryolu
müfettişi olarak çalışmaya başlar ve sonunda I. Dünya Savaşı'nda cephede yer
alır. Cesurca savaşır ve dört madalya da dahil olmak üzere birçok ödül alır.
Şubat 1917'de toplumdaki değişimlere tepki olarak kendini yedek kuvvetlerde
bulur ve postane komutanlığından tavşan yetiştirme eğitmenliğine kadar çeşitli
mesleklerde ustalaşmaya başlar.
Edebi
uyanış
Zoşçenko, 1919 yılında suç soruşturma memuru olarak görev
yaptığı sırada edebiyat dünyasıyla tanıştı. İlk başlarda hikâyelerini
göstermekten çekiniyordu ama bunu yapmaya karar verdiğinde coşkuyla karşılandı.
Edebiyat stüdyosunun yöneticilerinden Korney Çukovski, onda apaçık bir yetenek
gördü. İki yıl sonra "Serapion Kardeşler" edebiyat derneğine üye oldu
ve mizahi eserleri çeşitli yayın organlarında aktif olarak yayınlanmaya
başladı.
1930'ların ortalarına doğru popülaritesi zirveye ulaşmıştı.
Ancak dışsal başarının ardında hastalıkla zorlu bir mücadele vardı.
Depresyonun
Anti-Kahramanı
Zoşçenko'yu yaşamı boyunca hiç değişmeyen bir melankoli
rahatsız etti. Bu hastalık nedeniyle ilk eşinden ayrılmış ve teselli arayışında
aşk ilişkilerine dalmış ya da tam tersine odasına kapanıp insanlardan uzak
durmuştur. Depresyonunun mekanizmasını keşfettikten sonra, kendi kendine
düşünmeye başladı ve durumuna yol açabilecek tüm koşulları analiz etti. Bu
süreç onun kurtuluşu oldu.
Gücünü toplayıp hayata dönen Mihail, otobiyografik bir
roman yazmaya karar verdi. Ancak II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve
sonrasında yazılarının eleştirilmesi onun zayıflığını ortaya koydu ve 1946'da
Yazarlar Birliği'nden ihraç edildi.
Talih
Düşüşü ve Tersine Dönmesi
Bütün bunların sonuçları yıkıcı oldu. Zoşçenko bir kez daha
depresyona girdi, yazma isteğini yitirdi, 1958'de geçirdiği felç de iletişim
yeteneğini elinden aldı. Yaşamla ölümün eşiğinde, zihninin berraklığına
kavuştu, karısına sarıldı ve şöyle dedi: "Ne tuhaf, Verochka... Ne kadar
saçma yaşadım." Kısa bir süre sonra vefat etti ve okuyucularına içgörü
dolu, komik, bir o kadar da kişisel hikayeler bıraktı.
Mihail Zoşçenko, hem komik hem de hüzünlü olanın ebedi
sembolü olmaya devam ediyor. Çağının aydınlığını ve karanlığını harmanlayan,
gülmenin sadece bir eğlence değil, aynı zamanda hayatın zorluklarıyla başa
çıkmanın bir yolu olduğunu gösteren olağanüstü bir ses.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder