Moskova

Moskova

7 Temmuz 2019 Pazar

LEO TOLSTOY / Anarşistlerin Babası



İlber Ortaylı

Tolstoy çelişkiler yumağı gibi görünür, değildir, çünkü dünya ve hayat o kadar tekdüze gitmez. Lenin, Maksim Gorki ile yaptığı bir röportajda, Tolstoy’un yurttaşı ve dildaşı olmakla iftihar eder. “Rus köylüsünü hiç kimse bu kont kadar anlayamaz” der ve kısık gözlerinin arkasından iftiharla gülümser. “Bütün Avrupa edebiyatında böylesi var mı?” Doğrusu Tolstoy da Avrupa edebiyatına en keskin eleştiri, itham ve hatta küçümsemeleri yöneltmekten geri kalmadı. “Fransız edebiyatı ahlaksız bir edebiyattır” deyişini basit bir kasabalının veya kilise cemaatinden mutaassıp bir Hristiyan’ın tepkisiyle benzeştirmeyelim. Bu ifadede kendine göre tesbit edilmiş, reddetsek bile ciddiye alınacak kurallar söz konusudur. Geç yaşında Moskova’nın ünlü hahamlarından birinden İbranca dersi ve Judaizm öğrenmeye kalktı. O kadar çok üstüne düştü ki, sonunda ciddi bir şekilde zatürre ve sürmenaj geçirdi.

Tolstoy, Gorki, Çehov ve Dostoyevski
Gorki ve Çehov ile olan yakın dostluğu ve diyalogları Avrupa tefekkürünün çok ele aldığı feminizm muhafazakârlık, toplum–sanat gibi kavramlar sadece o gün için değil, bugün için dahi aydınlatıcıdır. Tolstoy mistikti, ama kilise ile arası kötüydü. Slavyanofiller ve kilise adamlarından çok, solcularla ahbaplık etti. Rusya ona tapıyordu, o da Rusya’yı çok seviyordu. Tataristan’ın entelektüel politikacılarından biri söylemiştir: “Dostoyevski bildiğimiz gibi değil, aslında Rusluğu da yücelttiği yok, insanların dramını ve çelişkilerini ortaya koydu. O insanların kaderinin yazıcısıdır”. Geçekten de Rusya’nın iç ve dış politikasını, savaşlarını, mahkûm milletlerin hakkını bu kadar savunan birinin aslında Rusya’yı yüceltmesi bizimki gibi tekdüze giden edebiyatlar için şaşırtıcı olabilir. Ama Tolstoy’un da, Rus edebiyatının da büyüklüğü ortadadır.
Aleksander Karenin (Anna Karenina’nın bakan olan kocası) gibi becerikli, bilgili bir yüksek görevlinin sadece topluma değil, karısına ve çocuğuna karşı olan acımasızlığı ve gaddarlığı ile Başkırları yurdundan etme planının yazarın kaleminde bir araya geldiği görülür. Kudretli ve acımasız adam, aynı zamanda büyücülere inanacak, bundan medet umacak kadar da zayıftır. Tolstoy henüz kendi devrinde var olmayan Rasputin Rusyası’nı, Rasputin’in etrafındaki Petersburg cemiyetini çok önceden görmüştür. Anna’nın intiharından sonra Vronski’nin Karabağ’da Türklere karşı gönüllü gidişini hatırlayınız. Yazarın kaleminde; Vronski “üyesiz parti lideri, okuyucusuz gazete yazarı” gibi maceraya sürüklenenlerle birlikte adeta aşağılanmaktadır.
Uzun uzun yazdı, Moskova St. Petersburg’un Sivastopol Savaşı, Rusya’nın askerleri, hepsi onun elinde tarif edildi. Etrafı renkliydi, renkleri görmeyi bildi.

“Harp ve Sulh”un Nataşası “
Harp ve Sulh”taki Volkonski onun soyundandı. Dedeleri İvan Nikolay İlyiç Tolstoy iflas halindeyken Volkonski’lerin kızıyla evlenmiş ve yazarın doğduğu Yasnaya Polyana aileye geçmişti. Harp ve Sulh’ta Volkonski, bilinen Volkolski olmaktan çok bir tür Mareşal Suvorov’du.
Cesur ve onurlu generalin oğlu Knez Andrey bir yanda belirirken, diğer yanda zulmettiği, evde kalmış kızıyla Rusya aristokrasisi ortaya çıkar. Rus köylüsünü Nataşa ruhunda hisseder. Bu bir eğitime ve ideolojiye dayanmayan saf yöneliştir. Kont Tolstoy’un köylülüğü kavramaktaki izdüşümü gibidir. “Harp ve Sulh”un Nataşası çok sevimli bir ailenin kızı gibidir ama Moskova aristokrasisinin ahlaki çöküşü de aile üyeleri içinde görülür. Derken 1812’nin akışı içinde herkes Rusluğa sahip olur.

Anna Karenina ya da Puşkin’in Kızı 
Anna Karenina nasıl biridir? Bilgili, zeki, hoş… Asil tavırlı ve ciddi… Tolstoy onun modelini bir baloda gördü: Yani Aleksandr Puşkin’in kızını… Moskovalı güzel Natalia ile Habeş komutan İbrahim Hannibal’ın torunu olan Habeş Puşkin’in gözleri kamaştıran melez güzeli kızları, Tolstoy’un nakışladığı Anna Karenina portresi için büyülü bir örnek oldu. Anna ikiyüzlü insanların ortasında dürüsttü. Sevdiği adam da ikiyüzlülerin ortasında dürüst olmaya çalıştı. Ama bu mümkün değildi. Tolstoy sadece kendi ideal adamı olan Levin’e hak verdi. Toprağı seven, çalışan, inançsızlıktan inanca geçen… Tolstoy kiliseyi sevmiyordu. Kilise de onu sevmedi. Ama Hristiyan’dı. İnançlıydı. İslam dinine yakınlık duydu.
Diğer Doğu dinlerine de… Bu ilgi onun gençliğinde Kazan Üniversitesi’nde (Rusya’nın bu ünlü Şarkiyat merkezinde) Şark dilleri okuması için yeterli olmadı. Tolstoy orada iyi bir talebe değildi. Mektebi bıraktı. 23 yaşında kumardan iflas etti. Kurtuluşu Rusya’nın ordusunda buldu. Kafkasya’ya gönderildi. Puşkin ve Lermontov’u büyüleyen Kafkasya… “Hacı Murat”ı yazdığı ortam… Kırım Savaşı’nda Sivastopol’da savaşı bütün acısıyla dile getirdi. Çariçe yazdıklarını gözyaşlarıyla okumuş. Cephe gerisine çağrıldı. Kendi sınıfını ve dünyasını sevmiyordu. Sadece Rusya’nın bürokrasisini değil, 1857’deki Avrupa gezisinde Batı’nın en ileri ülkelerinin devlet yapısını gördü. Rusya’nın aristokratı, Batı dillerini ve edebiyatını çocukluktan öğrenmişti. Bu tip, Avrupa’yı büyük şehrin garında vagondan indiği gün değil, çoktan etüt etmiştir. Tolstoy Avrupa gezisine başladığında Avrupa’yı biliyordu. 1857 onu çarpan bir yıl oldu. Devlet onun için uzak durulması gereken bir aparattı. Bu mistik kont, kilise ve devlet gibi en önemli iki teşkilatın düşmanıydı. Ailesinin mülkü Yasnaya Polyana’ya çekildi. Bir bakıma devlet ve düzeni barışçıl bir tutumla reddeden Hıristiyan anarşistlerin babası sayılır.
Rusya Kropotkin’in yanında, onunla aynı yerde durmasa da anarşist düşüncenin en dikkate değer adamını yetiştirmiş sayılır.

Rus Tarihinde Tolstoy Ailesi
Tolstoylar Rusya tarihinde Çar ailesi Romanovlardan da çok daha eskidir. Tıpkı Puşkin gibi, Miloslavsky gibi Romanovları yükselten sülaledendir.
Bir zamanlar Tolstoyların beş bin serften oluşan köyleri vardı. Aile ekonomik bakımdan battı çıktı. Ama Rusya tarihinin her safhasında hatta ilginçtir ki Sovyet döneminde bile Tolstoy adı silinmedi.
1866-1880 arasında II. Aleksandr’ın Maarif Nazırı olan Dimitri Andreyeviç Tolstoy daha önce bu makamda tutunamayan bürokratların aksine Rusya eğitimine yeni şekil verdi. 10 yıl önce toprak kölesi olan gençler onun yanında (1873’te 166 adetten 6 yıl içinde 1000’i aşan sayıda) okullarda okuyarak, Rusya’nın yeni hayatını kurmaya başladılar. Kontun düzenlediği liseler Rusya’yı klasik diller eğitiminde Avrupa’daki kadar mükemmel ölçüde yönlendirmişti. Neticesi görüldü, taşra liselerinden bile tarihçi çıktı.
II. Aleksandr’ın Posta Nazırı İvan N. Tolstoy’un torunlarından Sofia Andreyevna da 1950’de Tolstoy Müzesi’nin müdürüydü. Ünlü şair Sergey Yesenin’in dördüncü eşidir.
Tolstoylar büyük ve bereketli bir aileydi. Nazırlar, sefirler, generaller ve yazarlar… Sofia’nın babası İvan İvanoviç Tolstoy yani posta nazırının torunu, Sovyet devrinin ünlü Eski Yunanca profesörüydü. Ama şüphesiz aile bütün zamanların en ilginç ve herkes tarafından benimsenen büyük mütefekkiri tarafından gölgelendi.

İstasyon Şefinin Evinde Öldü
Lev Tolstoy, eski takvimle 7 Eylül 1828’de Yasyana Polyana’da doğdu. Ailesinin malikânesinde ölmedi. 82’nci yaşına kadar sadece malikânedeki binlerce çocuğu okutmak ve yeni atölyelerde zanaatlar öğretmekle kalmadı, kilise, yeni Rusya’nın ahlaksızlıklarına, yeni kapitalist Rusya’nın kirlenme diyebileceğimiz etkilerine tetkikler yöneltti. Dünyanın her yanından ve Rusya’dan akan insanlar, Yasyana Polyana’yı kutsal bir yer haline çevirmişlerdi. Tuhaf şey, bugün dahi öyledir. İnsanlar, ya Dostoyevski’nin evini kutsal yer gibi ziyaret ediyorlar, ya da Tolstoy’un köyünü… Topraklarını köylülere dağıtmaya kalktığı gün, kendisine 13 çocuk doğuran eşi Sonya ile müthiş bir kavgaya girişti. Köyü terk etti. Bazılarına göre Kudüs’e daha doğrusu İstanbul’a doğru yola çıkıyordu. Hastalandı ve istasyon şefinin evinde zatürreden öldü. Bütün Rusya sarsılmıştı.
1910 yılının Kasım ayı; Tolstoy’u bütün dünya okuyor ve seviyordu. Ama kendisine Nobel Ödülü verilmediğini belirteyim. Cenaze günü bütün sokaklar bir azizi selamlayan kitlelerle doluydu. Gene de dünyadan habersiz köylülerden bazıları “Bir asilzade ölmüş” dediler. Yasyana Polyana onun toprağı sürdüğü, atölyede çalıştığı, okul çocuklarıyla ve sayısız torunlarıyla, ailesiyle, köylüleriyle meşgul olduğu yerdi. Art nouveau üslubunda güzel bir yazı masası vardı. Aynını İzmir Bornova’da bir otelde gördüm. Herhalde 50-100 adet kadar imal edilen masalardan biri Tolstoy’a, biri de İzmirli bir Levanten’in önüne düşmüştü. Tolstoy’unki mukaddes emanet olarak ziyaret ediliyor. İzmir’dekinin ise üstünü biçip alt tarafını beyaza boyamışlardı. Zavallı masanın ikizi gibi bir yere düşmeyi seçme imkânı yoktu. Çiftlik kıyafeti içinde kont, dünyaya; devlet karşıtı, küçük mülkiyetçi, kilise ve hiyerarşiye karşı fikirlerini anlatıyordu. Kuzeni Dimitri Andreyeviç de III. Aleksandr’ın otokrasiye inanan ama en azından Yahudi pogromlarını durdurmaya gayret eden İçişleri Bakanı olarak ölmüştü. Her büyük aile gibi Tolstoyların içinde de her tipi vardır. Tolstoy ailesini tanımak Rusya’nın yakın tarihinin labirentlerini keşfetmek demektir.

Stalin’in Kontu Aleksey Tolstoy 
Göze çarpan en sonuncusu da 1917 İhtilali yılında Paris’teki Rus elçiliğinin kasalarındaki altınları boşaltan ve Bolşevik Rusya’ya dönen sefaret görevlisi ünlü yazar Aleksey Tolstoy’du. Stalin’in “kontu”, komünist devletin doğru işine de, çıkmaz işine de hizmet etti. 1940 yılında Katyn ormanındaki Polonyalı subaylara uygulanan katliamı örtmeye çalışan yalan kampanyasını sürükleyen yazarlardandı. Parti sayesinde var olduğunu söyledi. Stalin Rusyası’nda, Çar Rusyası’ndaki Tolstoylardan daha zengin ve imtiyazlı olarak yaşadı. Rusya’nın Büyük Petrosu’nun rolünü abartan “Birinci Petro”, ki onun romanından sonra “Birinci” ünvanı yine “Büyük”e çevrildi ve Stalin’in Volga’daki ihtilalci mücadelesini anlatan “Ekmek” romanı onu zirvede tuttu. Yani “Ekmek” onun ekmeği oldu. Kendileri türünden bir başka aile olan İgnatievler gibi Sovyet devrinde de ayakta kalan aristokratlara örnektir.
Uzun bir hayat yaşadı. Çok yazdı. Çok gördü. Petersburg’un salonları, Moskova aristokrasisinin sarayları, Avrupa’nın muhafazakârları ve Prudhon gibi devrimcileriyle dostluk etti. Devrinin büyük yazarları gibi ordu saflarında Kafkaslar’dan, Rusya halkıyla tezat teşkil eden topluluklar ve ayrı bir dünyadan, bütün zeki bilgili insanlar gibi etkilendi.
“Hacı Murat”ta her şeye rağmen safdil bir egzotizm değil, Rusya’nın olgun bir tenkidi vardır.

Tolstoy’un Gözdesi Kitty’nin Kız Kardeşi
“Anna Karenina”da Petersburg cemiyeti çizilir. Realisttir. 19’uncu asrın Rus başkentinde üst cemiyet, ince bir orta sınıf ve fakirler kalabalığı vardı. St. Petersburg’da üst sınıfın garip kompozisyonu vardı. Neredeyse soylu ve burjuva kadınlarının yanında, çarın Dragon alaylarındaki, muhafız kıtalarındaki yakışıklı bekâr subaylar daha kalabalıktır. O toplumda evlilik dışı ilişkiler kanıksanır ama bu ilişkilerin özgürce ismini koymaya kalkarsanız dışlanırsınız. İster basit bir halk kadını ol, istersen operadaki en seçme locaya kurulan bakan eşi, eski Rusya’da kadın dışlandı mı felaket gelirdi. Ve dürüst olmak kolay değildi. Tolstoy’un gözdesi Kitty’nin kız kardeşi Dolly’dir. Çocuklarıyla, etrafındaki insanlarla meşgul olan geleneksel soylu Rus kadını… İnsan soyut aşkın peşinde koşamaz. Anna Karenina son yolculuğunu yaptığı tren kompartımanında karşısındaki ihtiyar karı kocanın nefret dolu kavgalarına şahit olur. “Aşk nedir?” diye düşünür. Aşk nedir? Herhalde gördükleri ve yaşadıkları onun beklediği değildi. Aşk, ne olmalı? Tolstoy’un Kitty ile Levin’in nikahında kilisede tarif etmeye çalıştığı duygu… Ve Levin’in ilk çocuğunun doğumunu beklerkenki hali... Her yerde okurların Dostoyevski ile Tolstoy’un psikanalizdeki marifetini karşılaştırdıkları yerler bu pasajlardır. Herhalde Andre Gide’e sorsak “Dostoyevski” der. Virginia Woolf da “Tolstoy”. Tolstoy ile Dostoyevski’ye sorsan birbirlerini en yüksek yere koyarak selamlarlar. Rus yazarlar grubunun dünyadakilerden farkı bu olacak. “Anna Karenina” romanında elektrikle spirtizma arasında paralellik kuran Moskova aristokratı hatun ile Levin’in tartışması ucuz metafizikçi ile pozitivist arasındaki tartışmaya en etkili bir özettir.

Yazdıklarını Karısı Temize Çekerdi
Yeryüzünün en ekonomik kullanımlı yazarının yazdıklarını zavallı karısı okunaksız yazısından temize çeker, bir tür redaksiyonunu yapardı. Tolstoy temize çekilmiş müsveddenin üzerine iştahla oturur, sayfalar bir daha ciğerci peşkirine döner. Kelimeler gider gelir, pasajlar çıkar, pasajlar girer. Sekiz çocuk büyüten kadıncağız bir daha temize çeker, sonra bir daha… Nihayet matbaaya gider, bu sefer defalarca gidip gelen konttan mürettipler yaka silker. Büyük Tolstoy matbaa işçilerinin protesto sedaları ile mürettiphaneden uzaklaştırılır. Bu yeryüzünde kaleme alınan hiçbir eser, onunki kadar tashihten geçmemiştir. Tolstoy’u okumaya alışan biri, geveze romancıları, Türkçe bilmeyenleri okuyabilir mi? Tolstoy okunmadan roman olabilir mi? Ve o okunmadan Rusya anlaşılabilir mi?
Tolstoy’un üslubu uzun zaman Rusya’yı etkiledi, 20’nci yüzyılın ünlü Sovyet yazarı Şolohow edebiyat çevrelerinde Tolstoy taklitçisi olmakla sorgulandığında “Onun taklitçisi olabilmekle onur duyarım” diye cevap vermişti. Kendi soyundan gelen Aleksey Tolstoy, üslubuyla değilse bile ismiyle Tolstoy’u kullandı. Stalin Rusyası’nda Tolstoy, Puşkin ile birlikte Rus halkına öncülük eden iki soyludan biri olarak kutsanırken, yurtdışında da en başta Tolstoy soyundan olan mültecilerin kurduğu Tolstoy Found (Fonu) önemli bir Rusya karşıtı faaliyet merkezi haline geldi. Birçok insan, zenginleşen mülteciler ve hatta hükümetler bu fonu desteklemiştir. Bu fon açık bir şekilde propaganda yönetmiyordu. Belli bir yayın organları yoktu. Ama komünizme karşı her hareketi takip ederdi. Moskova’nın desteğindeki mültecilerin arasına yönelen hareketleri önlemeye çalışırdı. Mesela II. Cihan Harbi sonunda Stalin Rusyası’na dönmeye çalışan veya dönen mülteci Rusları önlemek için çalışmışlardır. 1960’larda Türkiye’den Manyas Gölü civarında ve Kars’ta bulunan eski inanıştaki bazı Ruslar, Rusya’ya dönmek isteyince, Tolstoy Found’dan gelen temsilciler bu göçe mani olmaya kalktı. Ve onların ABD’ye göç etmelerini sağladı.
Büyük adamın ismi bile zıt hareketler için kullanılmıştır. Rusya’nın yazarlarının hepsi içlerinde Tolstoy ile yaşarlar. Bütün dünya da Tolstoy’u okur ve hayran olur. Ama ne içinde yaşatmak ne de hayran olmak onu geçmek için yeterli olmadı. Tolstoy dili çok güzel kullanır, bugünün insanı böyle bir dil eğitim ve alıştırmasını artık yapmıyor ve asıl önemlisi insanların kendini davaya adama, duygu ve eylemleri galiba daha yüzeysel.

İlber Ortaylı, Defterimden Portreler, Timaş Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder