Moskova

Moskova

30 Eylül 2017 Cumartesi

ÖLÜ RUHLAR

Upton Sinclair

Ruslara dillerinin olanaklarını ortaya çıkartan şair, yoksul bir hayat sürdükten sonra erken ölen, şu aylaklar sınıfının güzel gençlerinden biri olan, Puşkin’di. O aristokrat bir ailenin oğluydu; birçok şairler gibi umutlarla dolu yirmi yaşında bir ülkücüydü; hürriyet üzerine bir manzume yazarak sürgüne gönderildi. Ailesi çardan bağışlanmasını istedi. Ve bunda başarı kazanılıncaya kadar orada çingeneler arasında taşkın bir hayat sürdü. Sonra, saraya dönüp küçük bir memuriyet elde ederek bilgisiz, sıkıntılı, özel deyimiyle «seçkinler» arasında yaşamaya başladı; onlarsa şairin yeteneği hakkında bir fikre sahip değildiler. Güzel aristokrat bir bayanla evlendirilerek aldatıldı ve kalbi kırıldı.

Puşkin halk masalları ve Byron üslûbunda bir sürü aşk şiirleri yazdı. Ülkücülüğü ölmüştü, bir saray uşağı olmuş, hattâ Polonya’nın alınmasını bile övmüştü.

Bir aristokrat delikanlının trajik aşk acılarını hayatından alınma bütün ayrıntılarıyla birlikte anlatan «Eugen Onegin» adında uzun bir hikâyeli şiir» yazdı: Sabahleyin nasıl kalkar, çikolatasını nasıl yer ve balo ve çay ziyafetlerine çağrılan okur. Böyle bir hikâyenin belki büyük bir edebiyat olamayacağı sanılır; fakat Puşkin burada Rus hayatını ve Rus realitesini anlatıyor. Onu ilginç yapmayı biliyor, beyitlerinin büyüsüyle aydınlatıyor ve böylece Rusya’daki klâsik geleneğe ölüm darbesini indiriyordu. Yunan perileriyle Fransız çoban kızları modadan düşüyor ve halka söyleyecek şeyleri bulunan Rus yazarlarına yol açılıyordu.

Ondan sonra Gogol geldi. O «küçük Rus» tu, yani güneyde bulunan ve bütün güney memleketleri gibi sıcakkanlı ve romantik olmak ününe sahip olan Ukrayna’dan çıkmıştı. Gogol bir hademenin züğürt oğluydu; içinde ağlamakla gülmek birbirine karışan mizahi hikâyeleriyle ün kazandı. Eserlerinde apaçık görünen hiçbir propaganda yapmıyordu; biliyordu ki bu onun hürriyetini götürür. O devirde eğer siyaset sorunlarına dokunmak istenirse ılımlı ya da sol Hegelci adı alınırdı. Yani Hegel’in felsefî fikirleriyle, şu halde metafizik örümcek ağlarıyla ilgilenildiği, memleketin ve halkın gerçek sorunlarına ilgilenilmediği izlenimi verilirdi.

Gogol «Müfettiş» adında bir tiyatro eseri yazdı. Bunda bir küçük şehirde nasıl bir hükümet üyesi beklendiğini ve küçük, büyük hırsızlıkların ortaya çıkmasından korkan muhtelif memurların nasıl titreştiklerini anlatır. Memurlar biliyorlar ki müfettiş belirsiz bir giyinekle görünecektir; onun için masum bir genç gezginciyi o tehlikeli adam sanırlar. Onun büyük şaşkınlığı ortasında sonu gelmeyen saygı gösterisinde bulunurlar. Sonunda posta müdürü, adeti olduğu gibi, genç adamın bir dostuna yazdığı mektubu açar ve ondan adamın serüvenini ve şehir halkıyla nasıl eğlendiğini öğrenir. Şehir memurlarının önünde onları dehşete düşürerek, mektubu yüksek sesle okur.

Birisi parçayı Çara okuduğu zaman majeste hayran olup oynanmasını emretti. «Büyük Monar» Fransa kıralı Lui’nin, Moliere’in saray adamlarıyla nasıl eğlenişinden 'hoşlandığı hatırlansın ve birbirleriyle karşılaştırılsın! Bir kral bu gibi şeyler üzerine gülmek zevkini kendine adayabilir - ya da hiç değilse adayabileceğim sanır - fakat gülmenin yıkıcı gücünü ancak, resmi makamlar bilir.

Gogol «ölü Ruhlar» adlı bir roman da yazdı. Orada genç bir adam tanıyoruz ki Amerika’nın binlerce «satış tekniği» okul ve üniversitelerinden birinde de pekâlâ öğrenci olabilirdi.. Bu satış psikolojisi uzmanı ileri gitmek için, gerçek bir Yankee fikri buldu.(1) O günlerde Rus köylüleri üstünde bulundukları toprakla birlikte alınıp satılırdı; mal sahibi bütün köleleri için vergi ödemek zorundaydı. Zaman zaman sayım oluyordu; fakat iki sayım arasında ölenler için de mal sahibi vergi vermekte devama mecburdu. Yetenekli delikanlımıza parlak bir fikir doğdu: Her mal sahibi hoşnutlukla bu «ölü ruhlar»ı bana satacaktır, diye düşündü. Büyük bir sayı elde ettim mi, biraz toprak satın alıp «ölü ruhlar»ını oraya yerleştirir ve onların ölü olduklarından habersiz olan bir bankadan bol borç para alırım.

Rusya içinde dolaşma ve mal sahipleriyle konuşma bile başlıbaşına (bir komedidir. Gogol bizi çiftlikten çiftliğe dolaştırarak kölelerin yoksulluğunu, bilgisizlikleri içinde kaba ve brutal olanlar kadar zararlı olan iyi kalbli mal sahiplerinin kıyafetsizlik ve çaresizliklerini gösterir. Böyle bir durumu yorumlamaya yazarın ihtiyacı yoktur, onu sadece tanımak, mâhkum etmek için yeterlidir. Hükümet işe karışıp eserin ikinci kere basılışını yasakladı. Böylece Gogol’un romanı ihtilâlci bir vesika haline gelerek genç ihtilâlcilerce el yazısıyla kopya edilip yayıldı. Sonraları zavallı Gogol bir çeşit dinî cinnete tutuldu; eserlerini yazmış olmaktan duyduğu pişmanlıkla birçok müsvettelerini ve bu arada «ölü Ruhlar» m son bölümünü ateşe attı. Bu gerçek bile «Rus ruhu»na esaslı bir bakış sağlar ye halkın doğu barbarlığından modem individüalizme ulaşması için ne kadar uzun bir yol yürümesi gerektiğini takdir ettirir.

1)Birleşik Amerikanın lakabı (Çev.)

Upton Sinclair, Altın Zincir isimli kitabı’ndan, May yayınları
Çeviren- Emin Türk Eliçin



YOKSULLUK İÇİNDE, YOKSULLUKLA SAVAŞAN YAZAR

Necati Doğru


1878 - 1968 yılları arasında yaşadı.

ABD'li bir yazar olmasına karşın daha çok Rusya ve Alamanya'da okunurdu.

Almanya'da iki milyon, Rusya'da üç milyon satmıştı yapıtları. Kitaplarının ilk sırasında elbette "The Jungle" yer alıyordu. 

Türkçeye "Şikago Mezbahaları" adıyla çevrilen yapıt, altmışlı ve yetmişli yıllarda çok okunan bir romandı. (Bir Amerikan yazarının iddiasına göre, Sovyet Devrimi'nin gerçekleşmesinde katkısı olmuş kitaplardandır.)

Çocukluğu zor koşullarda geçmişti. Babası viski satıcısıydı. Hem satar hem içerdi. Küçük Upton, kimi akşamlar meyhaneleri dolaşarak babasını arar, bulursa eve taşırdı. Kötü evlerde yarı aç yarı tok yaşarlardı. Büyüdüğünde bir içki düşmanı olacaktı.

En yakın arkadaşlarından biri Jack London'dı.

On yaşına kadar okula gitmemiş, ama kendi kendine okuma yazma öğrenerek çok sayıda kitap devirmişti. Okula başladığının ikinci yılında, öğretmenleri, onun yüksekokula hazır olduğunu gördüler.

Hem okula gider, hem sokaklarda tanesi bir dolardan oyuncak satar, hem de önemsiz dergilere küçük hikâyeler yazarak para kazanmaya, annesine bakmaya çalışırdı.

Üniversiteye giderken her gece sekiz yüz sözcüklü hikâyeler yazardı. Bu da her ay iki koca cilt kitap yazıyor demekti. Hikâyeden, haftada yetmiş dolar kazandığı oluyordu.

Çok fakirlik çektiği için, fakirliğin ortadan kalkması bilincine varmıştı. Yoksulluğa karşı savaşmak için beş yüzden fazla broşür yazdığı bilinir. Broşür yazarlığından para kazanmadığı için yine geçim sıkıntısına düşmüştü. Neyse ki tam o günlerde "The Jungle" romanını yazıp yayımladı. Bununla çok satan yazarlar katına erişti: Tam otuz bin dolar telif ücreti geçti eline.

Bu parayla Utopian Colony'yi kurdu. Yoksul yazar ve sanatçılar için bir barınak tasarlamıştı bununla. Ancak bir yangın sonunda barınaklar yandı kül oldu; hayali de suya düşmüş oldu!

Yarım yüzyıl boyunca ABD'deki sosyalist partinin liderliğini üstlendi.

Derken bir gün kendini keman öğrenmeye adadı. Yıllarca sürdü öğrenmesi. Komşuları şikâyet edince kırlara açılıp kuşlara, sincaplara çalıyordu.


Öldüğünde elliden fazla kitabı vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder