Moskova

Moskova

10 Mart 2017 Cuma

Cem Karaca ve 'ayrı dünyaların insanları'…


Hakan Aksay                                                  


Aslında küçücük bir adamdı.

Kısa boylu, epeyce zayıf, çelimsiz...

Ama yüzü heybetliydi. 

Ve sesi dünyayı sarsan cinstendi.

Şarkı söylerken elleriyle havayı bölüp toplayarak yaptığı ani hareketler, sanki ayrı bir lisanın gizemli cümleleriydi.

70’li yılların ortalarında yeni taşındığımız Bakırköy Yeni Mahalle’de komşumuzdu. 

Önümüzden kıvrılıp uzayan sahil yolunda ara sıra gezerdi.

Bir kez peleriniyle denize bakarak yürüdüğünü görmüştüm. Yanına gidip tanışmak istedim. Ama beceremedim, utandım...

Cem Karaca ile tanışmamız bundan yıllar sonra gerçekleşecekti.

1975'te en etkili şarkılarından biriyle gündem yarattı:

Tamirci Çırağı...

O zamana kadar zengin kız ile yoksul delikanlının aşk hikâyesinden mutlu son üreten çok sayıda edebiyat eseri, film ve şarkı vardı.

Cem Karaca net, siyasi ve sınıfsal bir yaklaşımla farklı tavrını ortaya koydu:

“Bu aşk yürümez!”

Bu vurguyu da, tamirhaneye gelen zengin ve güzel kıza âşık olan genç çırağın ustasına söyletti:

“İşçisin sen, işçi kal! Giy, dedi, tulumları...”
Tamirci Çırağı müzik listelerinde rekorlar kırdı.
Sonraki on yıllarda da çok çalındı, çok söylendi bu şarkı...

*             *             *
O. Henry’nin bir öyküsü var: Araba Beklerken.

Bir parkta tanışan ve kısa bir sohbet eden adamla kızın öyküsü.

Kız kendini zengin biri gibi gösteriyor, ama yoksul bir kasiyer...

Adam ise kendini yoksul biri olarak tanıtıyor, ama aslında epeyce varlıklı...

Birbirlerini tanımaya, anlamaya çalışıyorlar. Ve aynı zamanda aldatmaya...

İç burkan bir tat kalıyor bu öyküden geriye.

Acaba Cem Karaca bu öyküyü okumuş muydu?..

İnsanların, duygularının gücüyle aralarındaki sosyal uçurumları aşmaya çalışmasını şarkısında yansıtırken O. Henry’den esinlenmiş miydi?

Türk filmlerinin ünlü “biz ayrı dünyaların insanlarıyız, sevgilim” cümlesini kafasında yoğururken o parktaki hüzünlü kısa söyleşiyi de düşünmüş müydü?

*             *             *

Bir Rus müzik grubu var: Zveri (Türkçeye “Canavarlar” olarak çevirmek mümkün.)

Enteresan bir klip yapmışlar. Şarkının adı, Do Skoroy Vstreçi! Yani Kısa Sürede Görüşmek Üzere!..

Tesadüfe bakın ki (yoksa tesadüf değil mi acaba?) orada anlatılan öykü de bir “tamirci çırağı” üzerine.

Delikanlı, tamirini yaptığı lüks arabayla Moskova sokaklarında tur atarken bir kıza rastlıyor. 

Onu arabaya alıyor. Birbirlerinden hoşlanıyorlar. Tekrar görüşüyorlar. Tamirci çırağı borç harç kızı pahalı bir restorana götürerek zengin rolü oynamaya devam ediyor.

Hayal dünyasında duygular serpilip gelişiyor.

Ta ki arabanın teslim günü gelene kadar...

Evet, arabanın sahibi o kız!..

Ama “hilal kaşları” kalkmıyor. “Kim bu serseri?” diye sormuyor.

Birkaç saniye tereddütten sonra yaşananlara birlikte gülüyorlar. Ve Rus ustanın şaşkın bakışları arasında aşklarını yeni rüzgârların yelkeniyle geleceğe taşıyorlar.

Bu da Rus usulü “Tamirci Çırağı” işte!

Ve bir tür “yorum farkı”...

*             *             *

Daha bitmedi ama.
İnternette gördüm; biri (bilmiyorum kim, ama her kimse aferin ona, iyi yapmış) tutmuş, bu Rus klip üzerine bizim Cem Karaca’nın Tamirci Çırağı şarkısını yerleştirmiş. 

Enteresan bir sentez, farklı bir Türk-Rus açısı...

Keşke Tamirci Çırağı’nın aramızdan 13 yıl önce ayrılan o güçlü sesi de bunu görse ve fikrini söyleyebilseydi.

Ama o yok!

Yalnızca sesi ve ölümsüz şarkıları kaldı bize...

Eski komşumu, en sevdiğim şarkıların bir bölümünün sahibini yıllar sonra bugün hatırlamak biraz kederlendiriyor beni.

Bir keresinde onun Beyoğlu’nda saldırıya uğradığı haberini okuduğumda da üzülmüştüm.
Küçük, sıska bir adam sonuçta...

Ama yüzü heybetli. Ve olağanüstü sesi.

*             *             *

Son yıllarında Turgut Özal’la mı barıştı, dindar mı oldu, yolundan mı döndü; türlü söylentiler çıktı Cem Karaca hakkında.

Doğru veya yanlış, beni çok da ilgilendirmiyor bütün bunlar.

Cem Karaca’yı hâlâ seviyorum. Tamirci Çırağı’nı dinledikçe hâlâ ürperiyorum.

Kişisel tercihleri şöyle veya böyleymiş, bu onun dev sanatçı birikimini engellemiyor.

Armudun sapı, üzümün çöpü diye herkese çetele ve kin tutanlara uğurlar olsun.

Umarım şu kutuplaşma ortamı bir gün dağılıp gider de, bu tür konulara daha sakin ve hoşgörülü yaklaşmasını becerebiliriz.

Kalıcı olan siyasi çizgiler, partiler, fraksiyonlar, şu veya bu ideolojik düzlemdeki kavgalar değil...

İnsanı değerler, ahlak, vicdan...

Ve elbette ki estetik, sanat, kültür mirası...

İşte bu mirasta onun özel bir yeri var.

Bunu içimize sindirdiğimizde, Cem Karaca’yı şarkılarını dinleyerek ve artık kimisi sararmış eski fotoğraflarına bakarak anmak, daha sıcak bir insani eylem olacak.

Biraz geç ve hüzünlü de olsa.


Nasıl haykırıyordu onun gür sesi:

“Bir gün belki hayattan,
Geçmişteki günlerden,
Bir teselli ararsın.
Bak o zaman resmime.
Gör akan o yaşları.
Benden sana son kalan
Bir küçük resim şimdi.
Cevap veremez ama
Ağlar yalnızlığına...”




Not: Bu blogdaki konuyla ilgili daha önceki bir kayıt için ayrıca bakabilirsiniz  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder