Moskova

Moskova

29 Aralık 2013 Pazar

Batum’da Çehov ve Gorki

Nazan Bekiroğlu / Zaman

Bir süre önce Batum’daydım. Bir akşamüstü sarı ışıklarla aydınlanmış eski zaman sokaklarında gayesizce dolaşırken bir evle karşılaştım.
Perdesiz derin pencereleri, kalın duvarları, dantelli korkulukları ile metruk gibi görünüyordu. Fakat duvarda Rusça ve Gürcüce yazılı bir plaket asılıydı. Gürcüce’den tek harf bilmeyen ben Rusça’nın harflerini mırıldanarak iki ismi çıkartabildim. Anton Çehov-Maksim Gorki. Aradaki ve bağlacını da tanıdım. Yanında da bir tarih: 1888-1900. Gerisini hayalimde tamamladım. Bir zamanlar birilerinin yaşadığı yerleri işaret etmekte kadirşinas olan insanlar bu iki ünlü ismin kaldığı evi unutmamışlardı. Döndükten sonra Rusça bilen bir arkadaşa plaketin fotoğrafını gönderdim. Yanılmamıştım. Gorki ve Çehov filân tarihlerde bu evde yaşamışlardı.
    Peki ama nasıl? Bir arada, aynı zamanlarda mı? Burası bir otel miydi? Yoksa Rusya İmparatorluğu’nun bu uzak köşesinde merkezden gelenleri ağırlamayı zevk edinmiş bir zenginin, kapısı cömertçe açılan evi mi? Bilmiyordum. Ama demek bu sokaktan onlar da geçmişti. Şu duvara, pencerelere bakmışlardı. Serin taşların onlara ait dokunmuşluğu muhafaza eden bir yanı vardı. Vesaire vesaire. Benim alışkanlıklarım belli. Her an ince sis perdesini kenara iterek şu kapıdan içeri girebilirim.
    Anılarla Çehov, Çehov’un Mektupları ve Çehov’un hayatı üzerine yazılmış ne varsa masamın üzerine serildi. Ekranda nice e-kitap açıldı. Bir doktor olan Çehov veremdi ve ölüm ile yaşam arasındaki ince çizginin üzerinde ilerleyen yaşamı kısa sürdü. Öldüğünde kırk dört yaşındaydı ve ölmeden önce dünyayı görmek istemişti.
    Çehov, ikisi de geniş planlı birer Kafkasya ziyaretinin parçası olarak Batum’a iki kez gitmişti. İlki Temmuz 1888’de. Yayımcısının oğlu ile Yalta’dan buharlı bir gemiye bindi ve Karadeniz üzerinden Kafkasya kıyılarına indi. Bu seyahatten mektuplarında söz eden Çehov manzaranın tarifsiz güzelliğinin farkındadır: Servi, zeytin ve okaliptüs ağaçları, şelâleler, çay bahçeleri ve hepsinin üzerinde deniz, dağlar dağlar dağlar. Batum ise ona büyük, askeri ve ticari, yabancı görünümlü bir şehir gibi gelir. Her adımda kendisini Türkler tarafından kuşatılmış gibi hisseder. Batum Tiflis arasında, meşhur Gürcü Ordu Yolu’nu ise “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim” cümlesiyle tarif eder, “Sadece bir yol değil, yekpare bir şiir, olağanüstü, mucizevî bir hikâye.”
    Çehov 1888’de henüz Gorki ile tanışmıyordu. Uzun bir mektuplaşmanın ardından ilk kez yüz yüze gelmeleri 1899’da Gorki’nin onu Yalta’daki evinde ziyaret etmesiyle gerçekleşti. Gorki, ilk karşılaştıklarında, ilkokul öğretmenleri için bir sanatoryum açtırmaya çalışan Çehov’un sadeliğinden büyülenmişti. Daha önemlisi onun kalabalıklar, hayranlar, yazı heveslileri, yazdıklarını kendi üzerine alan hayali geniş kadınlar arasındaki yalnızlığını fark etti. Bu boşluğa kendi hacmince doldu. Çehov kaçmak istiyordu. Fakat ciğerleri sökülürcesine öksürüyor, kan tükürüyordu. 1900 yılı Mayısında kendisini iyi hissetti ve Gorki ile birkaç arkadaşına katılarak gemi ile ikinci kez Kafkasya’ya indi. Gürcistan’da gezdiler. Tiflis’e vardılar. Oradan trenle Batum’a geldiler.
    Başımı masamın üzerindeki kitap yığınlarından kaldırdım. Demek ki Çehov bu evde iki defa kaldı. İlkinde değil ama ikincide Gorki ile birlikteydi.
    Tamam. Macerayı öğrendim. De! Bütün bunları bilince ne oldu şimdi? Bilmesem ne olurdu? İşte onu ben de bilmiyorum.
    Çok sevilen birinin geçmiş olduğu yerden geçmek mi? Çok sevilen birinin geçmiş olduğumuz yerden geçtiğini bilmek mi? Aynı denize, aynı göğe bakmış olmanın bizi ayrıcalıklı kıldığını vehmetmek mi? Benzer rotalarda seyahat edenlerin birbirlerine karşı duyduğu meraklı yakınlık mı? Onun yazdığı sayfalarla sizin yazdığınız sayfaları üst üste getirip ışığa doğru kaldırmak gibi mi? Nereleri uymuş nereleri uymamış?
    Çehov yaşam öyküsünü soran Tikhonov’a mektubunda “En iyisi mi siz ne istiyorsanız onu yazın. Gerçeklerin yetmediği yerleri de şiirle doldurun.” demişti.
    Ben de sanırım bunu yaptım. Ve hep de bunu yapıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder