Kaynak:
https://turkrus.com/
Sovyetler Birliği’nde şehir yerleşimlerinde vatandaşların
ikamet kaydını düzenleyen ilk kararname tam 100 yıl önce, 28 Nisan 1925'te
kabul edildi.
Ancak Rusya'da vatandaşların hareketlerini kontrol altına
alma çabası çok daha eskiye dayanıyor. 1649 yılında Sobornoye Ulojenie
yasasıyla köylülerin serbestçe yer değiştirme hakkı kaldırılmış, halk toprağa
ve toprak sahibine sıkı sıkıya bağlanmıştı. Çar I. Petro döneminde ise
“paşport” sisteminin getirilmesiyle, hem toprak köleleri (serfler) hem de özgür
yurttaşlar için yeni yerlerde ikamet etmek resmi belgelerle sınırlanmıştı.
19. yüzyılda kontrol mekanizmaları daha da sıkılaştı. 1809
yılında Moskova ve Petersburg’da kurulan adres masaları sayesinde şehre gelen
herkes kayıt altına alınmaya başladı. Bu dönemde şehirde oturma hakkı, bir
ücret karşılığında verilen ikamet belgeleriyle tanınıyordu. 20. yüzyılın
başında soylular da dahil olmak üzere tüm toplumsal kesimler için ikamet
yerlerinin resmî kaydı zorunlu hale getirildi: Köylüler kendi köy
topluluklarına, zanaatkârlar ise meslek birliklerine kayıtlıydı.
Bolşevik Devrimi’nin ardından Lenin liderliğindeki yeni
yönetim, pasaport ve ikamet sistemi gibi eski rejimin uygulamalarını “halkı
aşağılayan” yöntemler olarak görerek kaldırdı. Ancak İç Savaş, açlık ve yıkım ortamında
kontrolsüz göç ve işgücü kaybı ciddi bir sorun haline geldi. Bu durum, 1925’te
ikamet kaydı, yani propiska kavramının yeniden doğmasına yol açtı. O dönem
vatandaşların sendika cüzdanı gibi herhangi bir evraka kayıt mührü vuruluyordu.
Modern anlamda kimlik yerine geçen iç pasaport ise ancak
1932’de ülke genelinde devreye girdi.
Sovyetler döneminde büyük şehirlerde ikamet hakkı yine sıkı
biçimde kontrol edildi. Moskova gibi kentlere yalnızca ağır işlerde çalışacak
işçiler “kontenjan” sistemiyle yerleşebiliyordu.
Tüm vatandaşların pasaport, yani kimlik taşıması
zorunluluğu 1974 yılında sağlandı.
Ancak o dönemde bile, resmi ikamet kaydı olmaksızın başka
bir şehirde yaşamak yasaktı.
1991 yılında kabul edilen İnsan Hakları ve Özgürlükleri
Bildirgesi ile hareket özgürlüğü anayasal bir hak haline geldi. Fakat yine de
ikamet yeri bildirimi zorunluluğu çeşitli biçimlerde devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder