Moskova

Moskova

17 Temmuz 2021 Cumartesi

Ah, şu düşüncesiz komşular!

 

M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

 

 

Bizim ofiste adeta eski dostların yeniden birbirine kavuşma sevinci yaşanıyordu.

Yuliya ile İrina, birbirlerine sarılmışlardı. Yulia’nın gözlerinden birkaç damla gözyaşının yanaklarına süzüldüğünü gördüm, ama bu sevinç gözyaşlarıydı.

Bize de gülümseyerek onlara bakmak kalmıştı.

Hepimiz neşeliydik.

Pandemi, geldi, geçti her şey normale dönecek falan derken yeni bir evreye daha geçmiştik. Neyse ki alınan tedbirlerle durum kontrol altına alınmış gözüküyor. Umarız artık bu sorunlar tamamen son bulur.

***

Günlük vaka sayıları birden artmaya başlayınca iş yerlerinde çalışanların önemli bir kısmı yeniden evde uzaktan çalışma sistemine geçmişti.

Maaş ödemeleri bir gün gecikince isyan eden bizim kızlarınsa canına minnetti. O kadar uzun tatiller falan onları kesmemiş olacak ki bu duruma nerdeyse çok sevinmişlerdi.

Keşke İgor’la ben de aynı şekilde sevinebilseydik. Ekonomik sıkıntılar yetmezmiş gibi bir de pandemiden kaynaklanan sorunlar kabusa dönüşerek her gece bizim uyku aralarımıza misafir oluyordu.

Üstüne bir de Moskova’da  Haziran sonundan başlayarak tarihinin en sıcak günleri yaşanıp, sıcaklık rekorları kırılınca yetkililer, işverenlere çalışma süresini kısaltmalarını tavsiye etti. İyice şaşırdık.

Bizim kızlar buna da çok mutlu olmuşlardır muhtemelen.

İgor:

“Bu kızlar, maaşları, vergileri, kirayı, elektriği, tedarikçilere olan borçları ‘Görünmez El’in ödediğini zannediyorlar herhalde,” dedi.

Serkan:

“Hangi görünmez el abi?” diye sordu.

“Hangi görünmez el olacak Adam Smith’in ‘Görünmez El’i!”

Serkan, yine hiçbir şey anlamamış suratıyla baktı.

Ben araya girdim:

“Adam simit, karısı kurabiye.”

İgor, konuşmasını sürdürdü:

“Küçük iş sahipleri çok kötü etkilendi bu durumlardan, yazık.”

“Hayatında bir bakkal dükkanı bile işletmemiş insanların ekonomiyi yakından ilgilendiren kararlara dahil olması hiç doğru değil,” dedim.

İgor, derin bir iç çekip kafasını iki yana salladı.

Zaten herkesin derdi çok, bu konuyu fazla uzatmayalım.

***

Neyse, şimdi artık hepimiz ofiste, tam kadro işimizin başındayız.

İrina, ofiste durmadan kapanma döneminde apartman komşularıyla yaşadığı sorunları anlatıyor.

Belli ki o da evde çok sıkılmıştı.

Geçtiğimiz zor süreçte, evlerine kapanan insanlar komşularını daha yakından tanıma olanağını bulmuşlardı. Apartman sahanlığında rastlaştıkları, kibarca “merhaba”laşmakla yetindikleri, ancak fazla tanımadıkları bazı komşularının aslında sivri dişli canavarlar olduklarını biraz geç de olsun öğrenmişlerdi.

Herkes çok gerilmişti.

İrina’yı en çok şaşırtan olaylardan biri merdivenlerde karşılaştığı sarhoşluk derecesini aşmış bir komşusunun dayanamayıp kendi hakkındaki bütün olumsuz düşüncelerini kusmasından sonra İrina’nın da onun  hakkında aynı fikre sahip olduğunu söylemesi üzerine çok sinirlenmiş olmasıydı.

Aynı adamı iki gün sonra bahçede, pencerenin altındaki çimenlere serilip, sigara içerken görünce, sinirle “Paraya kıy da kendine büyük bir sigara tablası al!” diye bağırmış.

Meğer herkes içinde neler neler biriktirmiş de kimse farkında değilmiş.

***

İrina’nın üst kat komşusu genç bir oğlan varmış.

Aslında boylu poslu, sempatik, yakışıklı bir delikanlıymış. Biraz işin ucunu kaçırsa İrina, aşık bile olabilirmiş bu oğlana. Böyle anlatıyor.

Evinde ne kadar müzik aleti varsa sabahın erken saatlerinden başlayarak kadar pratik yapıyormuş.

İrina’nın daha önce pek takmadığı bu durum evde zorunlu kalış günlerinde iyice rahatsız edici bir hale gelmiş.

Adam, evde mecburi kalışı değerlendirmek için ısrarla öyle çok iyi de çalamadığı trompetiyle iğrenç caz parçaları çalmaya başlamış.

Aşağıda otur oturabilirsen.

“Aslında caz müziğini çok severim. Ama o, ısrarla en sevdiğim parçaları bile, mesela ‘Blue in Green’i çalmaya başlayınca delirecek gibi oluyordum,” diye anlatıyor.

Zavallı kedisi Barsik, yatakta yorganın altına sığınıyormuş, duymamak için.

Adam, gündüz kafa ütülediği yetmiyormuş gibi çalma sürelerini gece geç saatlere kadar uzatmaya başlamış.

En sonunda bir gece dayanamamış yukarı çıkmış, adamın kapısını çalmış:

"Afedersiniz, bu gece bana trompetinizi ödünç verir misiniz?"

Delikanlının yüzüne bir mutluluk gülümsemesi yayılmış. Kendisi gibi cazsever  bir komşusunun olmasından çok memnun olmuş bir hali varmış.

“Nasıl çalınacağını biliyor musunuz?” diye sormuş.

İrina, “Hayır, sadece uyumak istiyorum,” demiş.

***

Bu kadar da değil. Ve hatta daha kötüsü…

İrina’nın çaprazında evinde sürekli tadilat yapan bir başka komşusu yaşıyormuş. Matkap sesleri hiç eksik olmuyormuş.

İrina, muzip bir kız.

Bu gürültü üreten “remont”cu komşusuna bir ders vermek için plan yapmış. Bir gece gizlice katlar arasındaki duvara şöyle yazmış: "Paşa, hamileyim" (adamın adı Pavel’miş),

Yazıyı gören adam, şaşırıp, depresyona girmiş. Olayı tam da anlayamamış muhtemelen. Olur mu, olur, ama kim?

Remont işine ara vermiş.

İşin ilginç tarafı o da genç, yakışıklı, biraz da çapkın bir delikanlıymış.

Bir genç kız için yakışıklı delikanlıların olduğu bir apartmanda yaşamak hoş bir duygu olmalı aslında değil mi?

Ama bunun gibi durumlarda öyle olmuyor işte. İrina için bu süreç tam bir cehennem azabıymış.

“Kediciğim Barsik olmasa herhalde delirirdim,” diyor.

***

İrina:

“Dün komşumdan yatak odasına bir ampul takmasını istedim,” diyor.

“Hangisi trompet çalan mı, yoksa remont yapan mı?” diye atlayıp soruyor Serkan.

“Şu cazkolik olanı.”

Hepimiz birden donup, ne olmuş diye merakla devamını bekliyoruz.

“Eeeee!!???”

“Hiçbir şey. Ampulu taktı ve gitti. Keçi!”

***

Arada apartman dedikoduları da olmuyor değilmiş. Bunlar çoğunlukla giriş katında oturan babuşka Tatyana’nın başının altından çıkıyormuş.

O, herşeyi görüyor ve biliyordu.

Malum ekonomik kriz artınca, suçlular da azmaya başlıyorlar.

“Meğer bizim apartmana bir hırsız dadanmış. Pandemi nedeniyle daçalarına sığınan bazı komşuların evlerine girip soyup, epey zarar vermiş,” diye anlatıyor İrina. “Hırsız bir defasında gün ortasında bir daireye girmiş. Hesapta olmayan bir şeyle karşılaşmış. Meğer ev boş değilmiş ve yatak odasında bir çift yatıyormuş. Hırsız bir kere gözünü karartmış artık, kaçıp gitmeye hiç niyeti yokmuş. Tabancayla tehdit ederek kadını bağlamış ve adamdan evdeki tüm değerli, mücevherat cinsinden eşyaları ve parayı istemiş.”

Adam gözlerinde yaşlarla "Kardeşim" diye yalvarmış, kadını gösterip, ‘İstediğini al, ama sana yalvarıyorum: çöz ve onu bırak,’ demiş.

“Ne o ahbap, karını çok mu seviyorsun?” diye sormuş hırsız.

Adam, “Hayır, birader, bu komşunun karısı, benimki annesine kadar gitti, birazdan gelir,” demiş.

***

Anlattıkça “yok artık, bu kadar da olmaz” diyoruz; ama gülüyoruz.

İrina, her gün içki alıp parti yapan, topluca şarkı söyleyen, sonra birbirleriyle dövüşen gürültücü komşularından bu süreçte iyice sıkılmıştı.

Bu kadar olaydan sonra taşınmaya karar vermiş, gözüne sokağın karşısında yeni yapılan bir binayı kestirmişti.

Ancak babuşka Tanya’dan diğer bazı komşuların da aynı binaya taşınma planları yaptıklarını duyunca vazgeçmişti. İrina, “Düşünsenize kötü komşulardan kurtulmak için plan yapıp başka yere taşınıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz ki aynı komşular da aynı binaya taşınmışlar,” diyor. 

“Felaket!

***

Böylece Pandemi nedeniyle dışarı çıkmadan uzun süre evde oturmak zorunda olmanın, uzaktan çalışmanın da öyle çok cazip bir şey olmadığını İrina’nın anlattıklarından anlıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder