Moskova

Moskova

30 Eylül 2018 Pazar

Pozdnişev’in İtirafları


Sedat Sezgin




Tolstoy antik çağda yaşamış bir bilge gibidir aynı zamanda.

Sevdiklerimiz ya da hayatımızın merkezinde uzun zamandır yer edinmiş kişiler o kadar tanıdıktır ki çoğu defa onlara bakmayız bile. Güzelliklerini unutur, yüzlerinde ya da ellerinde oluşan kırışıklara gözlerimiz bazen takılıp geçer ama daha fazlası değil. Zaman ağır ağır bizden bir şeyler eksiltip çaldığının farkındayız belki, fakat üstünde pek düşünmeyi gerekli bulmayız yine de. Nefret, kıskançlık, imrenme gibi duygular ise farklıdır; aksini iddia etmek isterdim, ancak tecrübelerime ve okumalarıma dayanarak söyleyebilirim ki bu duygular sevgiden daha kararlı ve daha istekli davranır. Sevgi dediğimiz mutlak güç ne kadar derin olursa olsun, kıskançlığın ateşiyle kısa sürede gölgelenebilir; yerini nefret ve aşağılamaya bırakabilir.  

Tolstoy’un Kreutzer Sonat’ı neden yazdığı ya da yazmayı ihtiyaç duyduğu başka bir konu. Kreutzer Sonat’taki kadın cinselliği hakkındaki yanlış bilgi de ayrı bir konu, ki bildiğimiz kadarıyla Tolstoy epeyce kadınla da birlikte olmuştur. Hiç kuşkusuz Tolstoy büyük bir deha, bilge, vaizci ve kendi çağının bir peygamberi. Kreutzer Sonat’ı yayımlandıktan sonra gelen tepkileri yumuşatmak adına takındığı muhafazakâr tutumu (yanıt olarak bir yazı kaleme almıştır, çoğu çevirilerinde romana ek bir bölüm olarak yer edinmiştir) bile bu romanının büyüklüğünü gölgeleyememiştir.  

Şunu da eklemekte fayda görüyorum. Tesadüfen karşılaşan iki kişi ya da daha fazlası. Bunlardan biri yazar görevi üstlenir. Sayfalarca konuşup dururlar, ki Kreutzer Sonat’ın neredeyse tamamı aynı kişinin konuşmalarından oluşur. İtiraf etmeliyim ki karşısındaki kişinin ya da kişilerin ağzından çıkan her sözcüğü, o uzun söylevleri hafızasında tutmanın imkânsızlığı boğazımı kıskıvrak yakalar. Teknik olarak bu biçeme yakın, günümüzde yazılan romanları okumakta zorlandığımı söylemeliyim. Elbette çoğu roman bir kurgudur, buna itirazım yok. Ama en azından Calvino gibi, Varolmayan Şövalye romanının anlatıcısını kitabın sonunda bir manastırın penceresinin önüne oturtup, “Anımsadığım kadarıyla böyleydi” demesini beklerim. Ama Tolstoy antik çağda yaşamış bir bilge gibidir aynı zamanda. Sokrates’in Platon’un yaşadığı dönemler. Düşüncelerini, hikâyelerini hayali ya da gerçek, uzun uzun süren karşılıklı tartışmaların bolca olduğu metinler.   

Kreutzer Sonat’ın kahramanı Pozdnişev hareket halindeki trenin kompartımanında karşısında oturmakta olan yabancıya içini döker. Bence de en samimi itiraflar burada olur: Birbirini tanımayan ve bir daha karşılaşma olasılığın az olduğuna inanan kişiler arasında. Tanımadığın ve yüzünü bir daha görmeyeceğini kesinkes bildiğin insanlara içini dökmek gibisi yoktur, çok az kişi bu karşı konulmaz duygudan kendini koruyabilir, yeter ki samimi bir ortam oluşmuş olsun.

Pozdnişev’in ağzından dökülen itirafları dinlerken okur olarak,  etkilerinin bizimki gibi Müslüman toplumlarında hâlâ hissedildiği ve daha uzun zaman hissedileceğine inandığım bir dönemin ahlak anlayışına da tanıklık ederiz. Pozdnişev karşısındaki yabancıya karısını tarif ederken ketum davranır, rakibi olarak gördüğü adamın ise neredeyse hangi gün hangi desenli kravatı taktığını bile anımsar. Kol düğmelerini, parmaklarını nasıl hareket ettiği, hatta nasıl nefes aldığını bile. Tolstoy, Pozdnişev’in düşmanını Pozdnişev’in ağzından aktarırken neredeyse bir bölümü onu tarif ederek yapar.

Sevdiklerimizi değil, rakibimiz ve düşmanımız olarak gördüğümüz kişilere bakarız. Nefret boğazımızdan bizi kıskıvrak yakalar, nefret ettiklerimizin her hareketini gözlemleriz. Belki de Pozdnişev gibi biz de sevdiklerimizin güzel yanlarına bakmayız ya da baksak da güzelliklerini fark etmeyiz, onlarda hilekârlığı ve çirkinliği görürüz sadece.

Italo Calvino, Varolmayan Şövalye, Çeviren: Gül Işık, Can Yayınları.
Tolstoy, Kreutzer Sonat, Çeviren: Nihal Yalaza Taluy, Can Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder